Birer birer asırlık çınarlar gibi yok olup gidiyor tarihimizin izleri!.. İstanbul’u İstanbul yapan ve tarih kokan mekanlar, iskeleler, sokaklar ve şimdi de Anadolu’nun kalbine giden yolun can damarı o muhteşem mimarisi ile Haydarpaşa Garı da yandı ya!..
Yok artık başkaca söyleyecek sözümüz. Biz ne malımıza, ne mülkümüze, ne tarihimize, ne de insanımıza sahip çıkamıyoruz artık!
Kapkara bulutlar sardı her yanımızı… Aydınlığı göremez olduk, kör olduk adeta!.. Martılar bile çığlık çığlığa… Bu gün isyanlarım tavan yaptı, yüreğimdeki yangınlar gözyaşlarıma karıştı!.. Elimizde ne var ne yok ya satıldı, ya yıkıldı, ya yakıldı…
Anımsıyorum çocukluğumda gurbete (Almanya’ya ) ilk kez gittiğim tren yolculuğumu!.. Haydarpaşa Garından hareketle Münich’e doğru uzanan ... Ve sonraki yıllarda trenin yerini alan otomobil ve uçak yolculuklarımı… Nostalji birer anı olarak anımsadığım tüm yolculuklarımda bulutların arasında uçmanın keyfi ile kıyasladığımda, az da olsa kullanmış olduğum tren yolculuklarımın; özellikle Eski Yugoslavya topraklarında sıklıkla yer alan o dağların içindeki oyuklardan körebe oynar gibi gözlerimi yumup açtığım tünellerden geçişlerimi… yanımda yılan gibi süzülen nehirleri, gölleri, ovaları film şeridi gibi izlediğimi… birer birer durduğumuz istasyonlarda inen, binen telaşlı yolcuları, el sallayanları… kompartıman görevlilerinin üniformalarını çocuk yüreğimle hayranlıkla izleyişlerimi… tren camına başımı dayayıp varacağım istasyonda beni bekleyenleri… ve geceli gündüzlü seyir halinde olduğum o bambaşka coğrafyalar içindeki bu tren yolculuklarımın hiç bitmemesini istediğim o anılarımı düşündüm!...
Çocukluğumda belki sadece 2-3 kez kullandığım ama hiç unutamadığım o ülkeler arası tren yolculuklarımın, aradan geçen uzun yıllar sonrasında seyahat amaçlı gittiğimiz Avrupa seyahatlerimizde, özellikle Almanya’daki şehirlerarası yolculuklarımızda tercih etme nedenlerimizden birisi de hep trenler olmuştur. Öyle ki aradan geçen zamanla birlikte ulaşım aracı olarak 4 tekerlekli araçlara kıyasla treni daha fazla tercih eden Almanların son derece gelişmiş ve yenilenmiş tren garlarına ve hızlı trenlerine hayran kalmıştım. Hele ki yanımıza bilet kontrolü için gelen görevlinin uyarısı ile yanlış bindiğimizi fark ettiğimiz, o çok eski olmasına rağmen özel bakımla korunmuş olan nostaljik tren maceramızı ise hiç unutmuyorum…
Ve yine çok yakın bir tarihte, geçen yıl eşimle birlikte Kemah’a yapacağımız yolculuğumuzda benim ağır basan tren yolculuğu özlemimi, otomobil yolculuğuna tercih ederek gerçekleştirdiğimiz, bambaşka coğrafyalara doğru uzanan tren yolculuğumuzu anımsıyorum…
O muhteşem mimarisi ile çekim yaptığımız Haydarpaşa Garını ve Doğu Ekspresi ile Anadolu'nun kalbine uzanan tren yolculuğumuz boyunca da elimizde kameralarla dağları, ovaları ve geçtiğimiz coğrafyalarda bize eşlik eden Yeşil Irmak, Kızıl Irmak ve Fırat Nehrinin o eşsiz görüntülerini kaydedişimizi…
Şimdi ise Haydarpaşa Garı’ndaki yangınla birlikte yüreğimdeki anılarımın da tutuştuğunu görüyorum… Ve bu dramatik manzarayla birlikte gelecek nesillerin geçmişimizden nasıl kopartıldığını…
düşündükçe hüzünlenmemek, kaygı duymamak elde değil…
düşündükçe hüzünlenmemek, kaygı duymamak elde değil…