23 Mart 2011 Çarşamba

Frida Kahlo ve Diego Rivera Sergisinin Son Günleri !.


Birbirinden önemli sergilere ev sahipliği yapan Pera Müzesi; “Çarlık Rusyası’ndan Sahneler” in sergilendiği muhteşem tablolara birde; 20. yüzyıl sanatının Meksika ve dünyadaki en çarpıcı figürlerinden iki önemli sanatçıyı, “Frida Kahlo ve Diego Rivera'yı “ da sanatseverlerle buluşturuyor.

Bundan önceki yazımda Pera Müzesinde yer alan “Çarlık Rusyası’dan Sahneler” in sergilendiği tablolar arasında 19. yy. tarihine uzanan yolculuğun fotoğraf karelerine yansıyan görüntülerini sizlerle paylaşmıştım. Aynı gün sergide bir de yapıtları ve yaşamlarıyla sinema ve edebiyat dünyasına da esin vermiş ikilinin Frida ve Diego’nun eserlerini de görme fırsatı bulmuştum. Yapıtları kadar özgün karakterleri, yaşam öyküleri ve merak uyandıran birliktelikleriyle de ilgi uyandıran sanatçıların, 40 yapıttan oluşan bu sergisi de tek kelime ile muhteşemdi.

19 Mart 2011 Cumartesi

Çarlık Rusyası’ndan Sahneler ve Frida Kahlo - Diego Rivera Sergilerinin son günleri!


Pera Müzesinde 23 Aralık 2010 - 20 Mart 2011 tarihleri arasında gerçekleştirilen iki önemli sergideydim bu hafta. İlki Gelman Koleksiyonu'ndan " Frida Kahlo - Diego Rivera" sergisi diğeri de " Çarlık Rusyası’ndan Sahneler” di. 
Sergi tarihi sona ermeden görmeyi son derece arzu ettiğim “ Frida - Diego “ ve " Çarlık Rusyası’ndan Sahnelerin sergilendiği; Rus Devlet Müzesi Koleksiyonu’ndan 19. Yüzyıl Rus Klasikleri " ni içeren o muhteşem tablolaların orjinallerini gördüm ya gönlüm gam yemeyecek artık! Çünkü, İstanbul’da yaşayıp da böylesine önemli bir sergiyi göremeseydim gerçekten üzülecektim!..

Ama gidemeyenler için de yine müjdeli bir haberim var o da, sergiye olan ilginin yoğunluğundan dolayı özellikle;“ Frida - Diegosergisinin bir hafta daha uzatılmış olması! (Son tarih 27 Mart 2011)

18 Mart 2011 Cuma

ÇANAKKALE GEÇİLMEZ !



18 Mart 1915 tarihinde
çok uluslu güce karşı büyük Türk Milleti’nin göstermiş olduğu mücadele ve
kazandığı eşsiz zaferin 96. Yıldönümünü gururla kutlarken,

 
Başta Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, bu mücadeleye katılarak
özgürlük ve bağımsızlığımız uğruna hayatlarını feda eden aziz şehitlerimizi
ve gazilerimizi minnet ve şükranla anıyorum…


ÇANAKKALE GEÇİLMEZ !

NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE !

10 Mart 2011 Perşembe

21. yy.ın Şifahanesi Blog Dünyası!


Blog Dünyası ve Psikoterapi ‘nin Merkezi Asklepion

Ruh sağlığı ve psikoterapi kavramları MS 2. yy.’a uzanan bir geçmişe sahip olup, bu kavramların ev sahipliğini ise öncü bir merkez olan Bergama (Asklepion) yapmakta imiş! Ve bundan yüzlerce, yüzlerce yıl öncesinde Asklepion’da kullanılan yöntemlerin başında ise telkin yani, (Aelius, Aristides, Hieroi Logoi), müzik ve psikoterapi olduğu bilinmekte imiş.(*)

Anadolu’da öncülük eden ikinci bir odak noktası ise 13. yy.’da Gevher Nesibe adına açılan şifahane ve psikiyatride müzikle tedavi kavramlarında yer alan yaklaşımı olmuş.

Bakar mısınız medeniyetlerin beşiği Anadolumuz’a! nelerin ilki değil ki!

İşte bu yüzden; Uluslararası Grup Psikoterapi Kongreleri Bergama’da yapılmakta ve yurtdışından bu alanın önemli isimleri bu kongreye katılmaktadır. Yüzyıllar sonrasında bile önemini korumaya devam eden Asklepion’a yurtdışından ilgi yoğunken, hala geçerliliğini koruyan ruhsal tedavi yöntemleri (başta psikoterapi) ile binlerce insanın iyileştiği net bir şekilde biliniyor ve bu yöntemleri sorgulamaya gerek duyulmuyorken psikoterapide ülkemizde tartışma konusu olmaya devam ediyor.” imiş…

Peki psikoterapi nedir? diye düşünecek olursak…

En genel anlamıyla ruhsal sorunların veya davranış bozukluklarının yok edilmesi veya azaltılması amacıyla kullanılan her türlü yönteme psikoterapi denilmektedir. Günümüzde dünyada birbirine benzeyebilen veya birbirine taban tabana zıt prensipleri benimsemiş yüzlerce psikoterapi türü bulunmakta olup uygulayıcının kişisel eğilimlerine, yetiştiği ekole ve benimsediği yaklaşıma göre psikoterapi de farklı tanımlar ve farklı içerikler kazanmaktadır.

Duygusal çatışmaları çözümleyen, bu çatışmalardan doğan kaygı ve gerginlikleri, çökkünlükleri azaltan, ruhsal uyum düzeyini artıran, kişilerarası ilişkileri daha olgunlaştıran tüm teknik ve yöntemlere psikoterapi diyebiliriz." *Prof. Dr. Cengiz Güleç

Konunun uzmanı Psikoterapi’nin tanımını böyle yapmış.

Bir de bakalım Psikoterapi Ne Değildir!’e
Şimdi birazda ne olmadığı üzerinden psikoterapinin ne olduğunu anlamaya çalışalım.

1. Psikoterapi terapistinizin sizi eleştirmesi ya da taşlaması değildir. Psikoterapistler sadece yanlışlarınızı göstermezler. Psikoterapistler sizi yargılamazlar.

2. Psikoterapi bir eğitim seansı değildir. Bir diyalogtur!

3. Psikoterapi bir nasihat veya öğüt değildir. Güzin abla ile hiç bir ilişkimiz yoktur :)) Psikoterapistler sizden daha akıllı değildir.

Psikoterapistler sizin adınıza kararlar vermezler. Yapacağınız evliliğin geleceği hakkında tahminde bulunamazlar. Çünkü sizin için en iyi olanı yine ancak siz bilebilirsiniz. Psikoterapistler bir insan adına karar vermektense bir insana nasıl doğru karar verileceğini öğretmeyi tercih ederler. Psikoterapi zaman zaman küçük tavsiyeler içermesine rağmen genellikle psikoterapistler tavsiye vermekten kaçınırlar. Psikoterapistler kendinize verebileceğiniz tavsiyelere destek olarak kendi kararlarınızı alabilmenizi sağlamaya çalışırlar.

4. Psikoterapi sadece çocukluğunuzu anlatmanız değildir.

5. Psikoterapi sadece geçmişteki travmalarınızı anlatmanız değildir.

6. Psikoterapi sadece olumsuz alışkanlıklarınızı anlatmanız değildir.

7. Psikoterapi ne düşündüğünüz değil nasıl düşündüğünüzdür.

8. Psikoterapist sizi değiştirmez. Değişmek için sahip olduğunuz içinizdeki güçleri gösterir.

9. Psikoterapistler motivatör olarak çalışmazlar. "Hadi koçum sen yaparsın." gibi ifadeler kullanmazlar.

10. Psikoterapistler sadece iyi dinleyen insanlar değildirler.

11. Psikoterapilere zayıf insanların gittiği inancı son derece yanlıştır.


O halde psikoterapi topyekun bir ifade ile psikoterapistimizle yaptığımız diyaloglar ise demek oluyor ki; Bloglarda adeta bizim için, ruh ve akıl sağlığımızı korumamıza yarayan en önemli iletişim platformlarıdır. Farkında olmadan blog yazarı psikoterapiste destek olacak bir misyona sahip gibidir! Bir de üstelik bu platformları; Müzikle, resimle, şiirle, yazıyla… yani sanatın vazgeçilmez araçları ile de süslüyorsa(k)!.. huzur buluyor, ruhumuz dinleniyor, ufkumuz açılıyor, düşüncelerimiz aydınlanıyorsa…

Birbirimizden aldığımız bu küçük küçük birikimlerle saksılarımızdaki topraklarımız yeşeriyor ve bin bir renkte çiçek açıyorsa… Ve her bir çiçeği paylaştıkça daha da çoğalıyor ve büyüyorsak…

Sizlere soruyorum Bloglar’ dan daha güzel terapi araçları olabilir mi bizler için!..

Blogları kapatarak, insanı susturmaya çalışmak, özgürlükleri tamamen kısıtlamak olur!..
Adil olmayan bir yaşam ve adil olmayan bir düzende, sosyal ve ekonomik yoksunluklar ve yokluklar, ahlaki değerleri de birer birer çökeltirken!.. Asıl sorunun gerçek kaynağı üzerinde düşünmek gerek!.. Bir çuval pirincin içinde taşta çıkabilir! ama biz içinde az da olsa taş var! diyerek o pirinç çuvalının tamamını atabilir miyiz!

İnsan bir robot mudur! bir tuşa basınca konuşan bir tuşa basınca susan! düşünmeyen, düşünmeye muktedir olmayan, hisleri olmayan, duyularını kaybetmiş! içi boşaltılmış, bomboş varlık haline gelen… sürekli susturulan bir varlık tıpkı bir robot gibi! ruhsuz bir hiç olur! Yani bu insanı yok saymak olur!..

Düşünen ve üreten beyin, düşündükçe, ürettikçe gelişir… ve dolan beyin içindekileri başka bir yere taşımak ister, onu boşaltmazsa taşar! bir yerde mutlaka taşar… onu durduramazsınız! bu insanın doğasına aykırıdır…

Peki istenilen nedir!

Herkes susacak ve tek tip model mi olacak! Tek model !
Oysa yaşam çok seslilik ile şekillenir! çok seslilik çok renkliliktir!..

Ve hayat, öncelikle kafalarımızdaki engelleri ortadan kaldırararak! hurafelerden, önyargılardan uzak, dil, din, ırk, mezhep ve cinsiyet ayırımı yapmaksızın; bu çok sesli ve çok renkli dünyaları tanıdıkça… birbirimize olan saygı ve sevginin çoğaldığı bir dünyada birlik ve barış içinde özgürce yaşayarak güzeldir.

Şifahanelerden kesintisiz şifa bulmamız dileklerimle :) 





Öneri: “Ege bölgesine yaptığım kısa gezi beni üstünde yaşadığımız topraklara bir kere daha hayran bıraktı. Asklepion’u gezerken farklı uygarlıkların mirasının ne muhteşem bir zenginlik olduğunu, aynı zamanda da ne büyük bir sorumluluk yüklediğini düşündüm." diyen Prof. Dr. E. Murat Tuzcu’nun
Ölümün giremediği hastane: Asklepion yazısını okumanızı öneririm.

Kaynak: Bilim ve Ütopya Dergisi Doç. Dr. Adile Öniz - Prof. Dr. Murat Özgören "Psikolojinin Yeri" Sf.37-38-39)

8 Mart 2011 Salı

8 MART DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜ

" Kadının özgürlüğü, tüm insanlığın özgürlüğü gibi, yalnızca emeğin sermayenin boyunduruğundan kurtulmasıyla olacaktır." Clara Zetkin 
Bugün, emekçi kadınların sömürü düzenine karşı verdiği mücadelenin günüdür! Bu uluslararası günün gerçek mimarı Alman sosyalist Clara Zetkin’dir… 
Clara Zetkin ve onun gibi emek veren tüm kadınların bıkmadan usanmadan kabul ettirdikleri bu gün, tüm dünyada sırf kadın olduğu için sömürülen, tarlalarda, fabrikalarda bir kadın işçi olmanın, açlığın, yoksulluğun her gün artarak yaşandığı ülkelerde, emeğin ve alın terinin damla damla süzüldügü, annelerimizin, kardeşlerimizin günüdür.

Bugün, her geçen gün artarak dişiliği, medyada şişirtilerek öne çıkartılmaya çalışılan, botoksla takviyeli içi boş biblo endamında, görselliğini sergilemekten öte geçmeyen bir kadın imajı verilmek istenirken; asıl kadın olmayı şefkat ve emeğiyle yüceltmiş, yoz ve hoyrat ellerin, yobaz dillerin altında yaşama direnmiş ve bu gün dahi hala direnmekte olan kadınlarımızın günüdür.

3 Mart 2011 Perşembe

BLOĞUMA DOKUNMA !


"Uygarlık tarafından yokedilme tehlikesiyle
karşı karşıya olan bir uygarlık çağını yaşıyoruz."

"Bugün artık kimse ölümcül hakikatlerden ölmüyor; çok fazla panzehir var!"

"İçine doldurulacak çok şey olduğu zaman, günün yüzlerce cebi vardır."


(*)
Nietzsche

 

Yeter ki sen bir şeyi anlatmak iste!
"Yasaklara itiraz ediyorum!"
SUSMA! 

BLOĞUMA DOKUNMA!
BİLDİRİ