Blog Dünyası ve Psikoterapi ‘nin Merkezi Asklepion
Ruh sağlığı ve psikoterapi kavramları MS 2. yy.’a uzanan bir geçmişe sahip olup, bu kavramların ev sahipliğini ise öncü bir merkez olan Bergama (Asklepion) yapmakta imiş! Ve bundan yüzlerce, yüzlerce yıl öncesinde Asklepion’da kullanılan yöntemlerin başında ise telkin yani, (Aelius, Aristides, Hieroi Logoi), müzik ve psikoterapi olduğu bilinmekte imiş.(*)
Anadolu’da öncülük eden ikinci bir odak noktası ise
13. yy.’da Gevher Nesibe adına açılan
şifahane ve
psikiyatride müzikle tedavi kavramlarında yer alan yaklaşımı olmuş.
Bakar mısınız medeniyetlerin beşiği Anadolumuz’a! nelerin ilki değil ki!
İşte bu yüzden;
“ Uluslararası Grup Psikoterapi Kongreleri Bergama’da yapılmakta ve yurtdışından bu alanın önemli isimleri bu kongreye katılmaktadır. Yüzyıllar sonrasında bile önemini korumaya devam eden Asklepion’a yurtdışından ilgi yoğunken, hala geçerliliğini koruyan ruhsal tedavi yöntemleri (başta psikoterapi) ile binlerce insanın iyileştiği net bir şekilde biliniyor ve bu yöntemleri sorgulamaya gerek duyulmuyorken psikoterapide ülkemizde tartışma konusu olmaya devam ediyor.” imiş…
Peki psikoterapi nedir? diye düşünecek olursak…
En genel anlamıyla ruhsal sorunların veya davranış bozukluklarının yok edilmesi veya azaltılması amacıyla kullanılan her türlü yönteme psikoterapi denilmektedir. Günümüzde dünyada birbirine benzeyebilen veya birbirine taban tabana zıt prensipleri benimsemiş yüzlerce psikoterapi türü bulunmakta olup uygulayıcının kişisel eğilimlerine, yetiştiği ekole ve benimsediği yaklaşıma göre psikoterapi de farklı tanımlar ve farklı içerikler kazanmaktadır.
“Duygusal çatışmaları çözümleyen, bu çatışmalardan doğan kaygı ve gerginlikleri, çökkünlükleri azaltan, ruhsal uyum düzeyini artıran, kişilerarası ilişkileri daha olgunlaştıran tüm teknik ve yöntemlere psikoterapi diyebiliriz." *Prof. Dr. Cengiz Güleç
Konunun uzmanı Psikoterapi’nin tanımını böyle yapmış.
Bir de bakalım Psikoterapi Ne Değildir!’e
Şimdi birazda ne olmadığı üzerinden psikoterapinin ne olduğunu anlamaya çalışalım.
1. Psikoterapi terapistinizin sizi eleştirmesi ya da taşlaması değildir. Psikoterapistler sadece yanlışlarınızı göstermezler. Psikoterapistler sizi yargılamazlar.
2. Psikoterapi bir eğitim seansı değildir. Bir diyalogtur!
3. Psikoterapi bir nasihat veya öğüt değildir. Güzin abla ile hiç bir ilişkimiz yoktur :)) Psikoterapistler sizden daha akıllı değildir.
Psikoterapistler sizin adınıza kararlar vermezler. Yapacağınız evliliğin geleceği hakkında tahminde bulunamazlar. Çünkü sizin için en iyi olanı yine ancak siz bilebilirsiniz. Psikoterapistler bir insan adına karar vermektense bir insana nasıl doğru karar verileceğini öğretmeyi tercih ederler. Psikoterapi zaman zaman küçük tavsiyeler içermesine rağmen genellikle psikoterapistler tavsiye vermekten kaçınırlar. Psikoterapistler kendinize verebileceğiniz tavsiyelere destek olarak kendi kararlarınızı alabilmenizi sağlamaya çalışırlar.
4. Psikoterapi sadece çocukluğunuzu anlatmanız değildir.
5. Psikoterapi sadece geçmişteki travmalarınızı anlatmanız değildir.
6. Psikoterapi sadece olumsuz alışkanlıklarınızı anlatmanız değildir.
7. Psikoterapi ne düşündüğünüz değil nasıl düşündüğünüzdür.
8. Psikoterapist sizi değiştirmez. Değişmek için sahip olduğunuz içinizdeki güçleri gösterir.
9. Psikoterapistler motivatör olarak çalışmazlar. "Hadi koçum sen yaparsın." gibi ifadeler kullanmazlar.
10. Psikoterapistler sadece iyi dinleyen insanlar değildirler.
11. Psikoterapilere zayıf insanların gittiği inancı son derece yanlıştır.
O halde psikoterapi topyekun bir ifade ile psikoterapistimizle yaptığımız diyaloglar ise demek oluyor ki; Bloglarda adeta bizim için, ruh ve akıl sağlığımızı korumamıza yarayan en önemli iletişim platformlarıdır. Farkında olmadan blog yazarı psikoterapiste destek olacak bir misyona sahip gibidir! Bir de üstelik bu platformları; Müzikle, resimle, şiirle, yazıyla… yani sanatın vazgeçilmez araçları ile de süslüyorsa(k)!.. huzur buluyor, ruhumuz dinleniyor, ufkumuz açılıyor, düşüncelerimiz aydınlanıyorsa…
Birbirimizden aldığımız bu küçük küçük birikimlerle saksılarımızdaki topraklarımız yeşeriyor ve bin bir renkte çiçek açıyorsa… Ve her bir çiçeği paylaştıkça daha da çoğalıyor ve büyüyorsak…
Sizlere soruyorum Bloglar’ dan daha güzel terapi araçları olabilir mi bizler için!..
Blogları kapatarak, insanı susturmaya çalışmak, özgürlükleri tamamen kısıtlamak olur!..
Adil olmayan bir yaşam ve adil olmayan bir düzende, sosyal ve ekonomik yoksunluklar ve yokluklar, ahlaki değerleri de birer birer çökeltirken!.. Asıl sorunun gerçek kaynağı üzerinde düşünmek gerek!.. Bir çuval pirincin içinde taşta çıkabilir! ama biz içinde az da olsa taş var! diyerek o pirinç çuvalının tamamını atabilir miyiz!
İnsan bir robot mudur! bir tuşa basınca konuşan bir tuşa basınca susan! düşünmeyen, düşünmeye muktedir olmayan, hisleri olmayan, duyularını kaybetmiş! içi boşaltılmış, bomboş varlık haline gelen… sürekli susturulan bir varlık tıpkı bir robot gibi! ruhsuz bir hiç olur! Yani bu insanı yok saymak olur!..
Düşünen ve üreten beyin, düşündükçe, ürettikçe gelişir… ve dolan beyin içindekileri başka bir yere taşımak ister, onu boşaltmazsa taşar! bir yerde mutlaka taşar… onu durduramazsınız! bu insanın doğasına aykırıdır…
Peki istenilen nedir!
Herkes susacak ve tek tip model mi olacak! Tek model !
Oysa yaşam çok seslilik ile şekillenir! çok seslilik çok renkliliktir!..
Ve hayat, öncelikle kafalarımızdaki engelleri ortadan kaldırararak! hurafelerden, önyargılardan uzak, dil, din, ırk, mezhep ve cinsiyet ayırımı yapmaksızın; bu çok sesli ve çok
renkli dünyaları tanıdıkça… birbirimize olan saygı ve sevginin çoğaldığı bir dünyada birlik ve barış içinde özgürce yaşayarak güzeldir.
Şifahanelerden kesintisiz şifa bulmamız dileklerimle :)
Öneri: “Ege bölgesine yaptığım kısa gezi beni üstünde yaşadığımız topraklara bir kere daha hayran bıraktı. Asklepion’u gezerken farklı uygarlıkların mirasının ne muhteşem bir zenginlik olduğunu, aynı zamanda da ne büyük bir sorumluluk yüklediğini düşündüm." diyen
Prof. Dr. E. Murat Tuzcu’nun
Kaynak: Bilim ve Ütopya Dergisi Doç. Dr. Adile Öniz - Prof. Dr. Murat Özgören "Psikolojinin Yeri" Sf.37-38-39)