21 Ağustos 2011 Pazar

Sultanahmet' te bir iftar vakti



Ramazan ayının gelmesiyle her sene çeşitli etkinliklere ev sahipliği yapan Sultanahmet yine bu yılda yerli ve yabancı turistlerin istilasına uğramış… bir yanda Ayasofya yönünde hummalı kaldırım çalışmaları devam ediyor… diğer yanda Sultanahmet cami avlusu ve parkında her yer tıklım tıklım olmuş!..

18 Ağustos 2011 Perşembe

ye-iç çekirdeğini koy sepete!


Dört mevsimin hüküm sürdüğü bir coğrafyada ve  bereketli topraklarda yaşıyor olmanın avantajını sürüyorken!..  bir yandan sınırsız nimetlerinden faydalanıp,  diğer yandan faydalandığımız bu güzellikleri birer birer tükettiğimizin de ayırdına vararak;  kendi kendinizi sorguluyor musunuz hiç!..  Sahip olduğumuz bu güzellikleri ve zenginlikleri yeterince koruyabiliyor muyuz? peki onları çoğaltmak ve korumak adına bir şeyler yapıyor muyuz ?  Bunları düşündünüz mü hiç!.. Ye, iç, tüket!.. 

Sağlıklı bir yaşam için gerekli olan;  toprak da, güneş de, su da mevcut coğrafyamızda!…  ama öylesine verimli topraklarımız olduğu halde yeşillendirmeye yönelik doğayı koruma-k ve gelecek nesillere daha yeşil bir dünya bırakmak adına toplumda yeterince bilinçlenme ve duyarlılık var mı? Ne yazık ki yok!.. her şeyi sadece ürünü aldığımız çiftçiden, köylüden beklemek ne kadar doğru!.. Tüketmek dışında yerine yenisini üretmek ve çoğaltmak gibi bir öz toplum-bilinci halen daha oluşmadı!.. TEMA ve Buğday, Ağaçlar.net dernekleri gibi ve birkaç !.. gönüllü insanımızın yadsınamayan çabaları dışında…
Yeşil bir ağacın gölgesinde serinlemeyi biliyoruz!... birbirinden güzel, renkli, kokulu, aromalı meyvesinden, sebzesinden yemeyi de biliyoruz…peki ya sonrası!.. Ye! iç!  İşi bitince de at çöpe!...  sürekli tüket tüket!.. üretemiyorsan bari  mevcudiyeti koru!.. o da yok!.. sürekli tüket!..


Doğaya karşı; bu bilinçsizlik! bu vurdumduymazlık!.. bu sevgisizlik!.. bu yıkım!.. bedelini ağır ödetecek insanlığa!.. böyle giderse, hızla yaşlanan dünyamız insanlığın da sonunu beraberinde getirecek!.. bizden sonra ki nesillere daha yeşil bir dünya,  daha temiz bir hava ve su bırakmak yerine… ağaçsız, susuz, çöle dönmüş bir dünyada yaşamak da artık yaşamak olmayacaktır!.. 

Küresel yaşam formları içinde, insanoğluna dayatılan sürekli tüketmeye endeksli mutluluk algısının o’na sahip olunamadığında da balon gibi sönüverecek bir meta haline dönüşmesi tüm insanlığı uçuruma doğru sürükleyecek olan hazin bir yanılgıdır! … bu bağlamda insanlığın yeniden hayat bulmasının yegane kaynağının yine doğadan geldiğini unutmamamız gerekir…

Sürekli tüketerek, yerine koymayarak nereye varabiliriz? varacağımız yeri ben size söyleyeyim! söylemeye de gerek yok siz de biliyorsunuz! GDO'lu ürünler! Tüketimi ve para hırsını karşılamak için her geçen gün doğal ürünleri soframızdan uzaklaştıracak!

Bizim ki bir nevi dağlardaki çoban ateşi... bunun için bireysel ve pratik  olarak yapabileceğimiz; bizim için küçük ama doğamız ve geleceğimiz için çok anlamlı bir uygulama olacaktır.

Sloganımız: ye-iç çekirdeğini koy sepete!

Elbette meyve yetiştirmek, ağaçlandırma yapmak ciddiye alınacak bir iştir, bilinç gerektirir. Usulüne uygun koşulların yaratılarak; topladığımız çekirdeklerin hava, nem, ısı, ışık gibi gerekliliklerinin de kontrol edebildiğimiz bir ortamda, kumlu-milli (tınlı) toprağa ekerek filizlenmelerini temin etmek istenilen en doğru yöntemdir.. Buradaki amacımız meyve yetiştirmek değil! Karınca kararınca  doğayı korumak, yeşili çoğaltmak! Bunun için de günlük tüketimimizin farkına vararak yediğimiz meyvelerin çekirdeklerini dahi değerlendirerek katma değer üretmektir.

Binlerce çekirdekten 100 tane yada 10 tanesi dahi uygun toprakla buluşup yaşama dönüşse fena mı olur!.. Yabani bir meyve dahi olsa gölgesinde serinlediğimiz yeşil bir ağacın varlığı dahi önemli değil midir! Dalına konacak olan bir kuşun yaşama sevinci bile yetmez mi!..

Bundan böyle; ‘ ye- iç sonrasında çekirdeğini çöpe at ‘ yok!.. bunun yerine; ‘ye-iç çekirdeğini koy sepete!’ diyoruz
J onları biriktirip, güneşte kurutup.. sonra da boş bulduğumuz arazilere atıyoruz… gerisi toprağa, suya, havaya, çekirdeğe kalmış!.. ama en önemlisi bütün bu buluşmaları sizin istemeniz! Sonra da doğaya savurduğunuz çekirdeklerin yeşererek yemyeşil bir ormana, ağaçlığa dönüşebilme ihtimalini ve onların çevresinde de oluşacak başka yaşamları hayal edin!..

Bu yazımı okuduysanız eğer, bu yazıyı da okuyun!

ve sabır gösterip bu harika videoyu sonuna kadar izleyin lütfen!.
(ben çok etkilendim!!)
Tek bir adam !
Esin Bozdemir





Konuyla ilgili kampanyalar için bkz :

Resim: izler ve yansımalar

12 Ağustos 2011 Cuma

Doğu Ekspresi ile Anadolu Manzaraları - 4



Daha önce ilk üç bölümünü yayınladığımız; 

Doğu Ekspresi ile Kemah'a Yolculuk
Haydarpaşa'dan Kemah'a Anadolu Manzaraları
 
video filminin dördüncü bölümünü seyirlerinize sunarız.

Ne zaman gurbet ve sıla üzerine eski bir Türk filmi izlesek,
mutlaka bir karesinde Haydarpaşa Garı gözükür.
Bu tarihi mekandan kalkan trenlerden özellikle Doğu Ekspresi,
uzun-ince parlayan raylar üzerinde gece-gündüz dumanını savurarak
Anadolu'nun kalbine doğru salınıp gider...

Adına türküler yakılır
Gurbetin, sılanın hesabı ondan sorulur
Gün gelir "Kara tren gecikir belki hiç gelmez" olur
Gün gelir "Tren gelir hoş gelir"
Bir yanıyla hüznümüz, bir yanıyla sevincimiz olur
Ama illa ki
Anadolumuz olur !


Esin Bozdemir


11 Ağustos 2011 Perşembe

Lösemili Çocukların Köyü Öksüz Kalmasın!

"10 yıl önce bir doktor, onları çalıştığı SSK hastanesinde görmüş. Hastalar ya... Aldıkları ilaç kanserli hücreleri öldürürken vücuda faydalı hücreleri de öldürüp onları güçsüz, dirençsiz bırakıyor ya... O yüzden hepsini steril bir odaya topluyorlarmış.

“Maskeli çocuklar”, o tecritte bitap ve mutsuzlarmış.
Bir gün “doktor amca”dan bir televizyon istemişler.Hastane yönetimine yazılar yazılmış, talepler yapılmış, beklenmiş, beklenmiş, ama “devlet baba”dan çocuklara bir televizyon alacak ödenek çıkmamış. Doktorlar, hemşireler aralarında para toplayıp almışlar televizyonu...

“Doktor amca” o zaman karar vermiş, bu çocuklar için bir vakıf kurmaya...

O “doktor amca”, şimdi özel hastanesi, çocuk evleri, okulu olan ve yarın bir köye kavuşacak olan LÖSEV’in başında...
Dr. Üstün Ezer, 10 yılda 7 bin lösemili çocuğu hayata bağlamış olmanın gururunu yaşıyor.
Bir yandan da bu mucizeyi gerçekleştirmesine katkı sağlayan kurban nedeniyle
“364 bin yıl” hapis cezasıyla yargılanıyor. 
Yazıyla da yazayım:Üç yüz altmış dört bin yıl...

Bence az:
Bizde iş yapmanın cezası daha ağırdır aslında..."

******
Can Dündar bu yazıyı bir yıl önce açılışına davet edildiği Lösemili Çocuklar Köyü ziyareti sonrasında yazmış ...( Maskeli Çocuklar Köyü - Can Dündar )

Lösev'in önderliğinde ve yardımsever halkımızın destekleriyle Ankara - Gölbaşı-İncek mevkiinde yer alan ve dünyada bir ilk olan bu güzel proje geçen yıl 13 Haziran'da hayata geçiriliyor... Ankara’ya tedavi için gelen lösemili ve kanserli aileler için sağlık ve sosyal tesislerden oluşan ; 'Hayat Çemberi' adı altında; Sağlık merkezi, konuk evi, aile konutları ve üretim atölyelerinin de olduğu bu köyde, okul ve spor tesislerine kadar en ince detaylar düşünülmüş...


Ama buraya kadar büyük özverilerle yaşama geçirilen köy'de geriye bir tek bürokratik işlemler kalmış!.. Ankara' nın merkezinde, bol oksijenli bir ortamdan, kelebeklerin uçuştuğu, yalnızca kuş seslerinin ve çocuk kahkahalarının duyulduğu köye; Lösemili Çocuklar Köyü'ne aranan isim sonunda bulunmuş!..
Dünya çapındaki bu eşsiz esere bu isim neden mi konulmuş?
ne yazık ki bu şirin köy üzerinden bir yıldan fazla zaman geçtiği halde hala daha ne suyu, ne doğalgazı bağlanmış! ne de köyün yolu asfaltlanmış!..
Bu bir taktir mi yoksa ceza mı! çocukların günahı ne!..
Kış yine gelecek. Ve onlar yine üşüyecekler !!! demek istemiyorum hayır onlar hepimizin çocukları ve bu çocuklarımız da yine öylesine boynu bükük kalmayı hiç ama hiç hak etmiyorlar!...
Şimdi onlar Devletimiz ve Bürokrasiden ve Makam sahiplerinden 7 aydır Maliye Bakanlığında Bakan- Makam onayı bekleyen imzanın atılmasını ve 1yıldır da ASKI ve Başkent Doğalgazından su ve doğalgaz bağlanması işlemlerinin sonuçlanmasını bekliyorlar(mış!)
Bu yazıyı Asortik Krep'in Bloğu aracılığı ile Bilge ve Annesi bloğunda gördüm;

'Lösemili Çocukların Sesi' Ağustos Sayısındaki bu haberi okurlarıyla paylaşmış...


Bu habere tıpkı Bilge gibi benim de içim burkuldu, gözlerim doldu. Dünyanın neresinde olursa olsun Afrikadaki çocuklar da, kendi çocuklarımız da önemli!.
Dilerim en kısa zamanda bürokrasi gereğini yerine getirir... ve bu şirin köyün çocukları öksüz bırakılmazlar!..Kış gecelerini sıcak geçirebilirler...
Ve bu çocukların haklarına hepimiz sahip çıkalım...
Sizlerde sitelerinizde bu konuya yer vererek seslerini duyurmalarına yardımcı olabilirsiniz...


 

8 Ağustos 2011 Pazartesi

Tılsımlı bir İstanbul havası ve Eminönü Manzaraları…


8000 yıllık bilinen geçmişiyle (malüm kazılarda her geçen gün tarih daha da eskiye gidiyor! hoş bunlara çanak-çömlek dense de! ) doğu ile batının ruhunu içinde taşıyan! dinlerin, milletlerin, kültürlerin harman olduğu; uyumlu-uyumsuz seslerin, renklerin birbirine karıştığı, kaosun düzene düzenin kaosa hakim olduğu, gerçekle hayalin, gece ile gündüzün harmanlandığı bir şehir İstanbul.

Ve bu saydıklarımın hepsini bir arada görebileceğiniz semtlerden biri de Eminönü!.. üstelik her gittiğimde sadece meraklı ve büyülenmiş turistlerin gözleriyle değil, bu şehirde yaşıyor olduğum halde yeniden keşfetmenin hazzı ve şaşkınlığı J içinde seyrediyorum manzarayı…


1 Ağustos 2011 Pazartesi

Ramazan’ın düşündürdükleri…


Kavurucu sıcaklardan ve sıcaklar kadar, yürek yakan, tansiyonları hop hop fırlatan ve bizleri şoke eden sıcak gelişmeler ve son dakika! gündemlerinden iyice bunaldık!  Yanıp, kavrulup ardından da buhar olup uçup gidiversek iyi de!.. ama nereye gitsek her yer yangın yeri!..
Bu sıcaklardan ben de nasibimi aldım. Hallerden hallere giriyorum gerçek gündemleri takip ederken… Kabus gibi her biri! Üstelik bir gün bile  geçmeden hemen yerine yenisi geliyor!.. biri bitiyor diğeri başlıyor!..  başımı yastığa koysam ve uyusam diyorum görmemek için! Ama ne mümkün, ne bu nem e ne de bu sevimsiz gündemlere hangi can dayanır ki!.. yine de gözlerim kapanıveriyor bitkince!.. uyanır uyanmaz bakıyorum yine aynı kabus! yine aynı dünya! ama şerbetlendik artık hepimiz milletçe!.. alıştık artık bu olup bitenlere…bir, ülkemizin içinde olanlara ve bir de dünyanın hallerine bakıyorum!.. bu arada internet sağ olsun! okudukça aydınlanan, aydınlandıkça sinirden kızaran sonra da kararan renkler içinde!.. kızdırılmış teflon tava gibi oluyorum adeta!.. hani yumurtayı kırsanız anında pişeceğim.. o kadar olur yani!.. J) üzülüyorum, içim daralıyor! Kabına sığamaz olan tepkilerimi nasıl göstereceğimi bilemez bir halde kendimce çırpınıyorum!!! Pır pırr… kanat çırpan şaşkın bir kuş modunda!.. “sazlıklardan havalanan bir ördek gibi olsammmmm!”  diyorum sıcaklar böylesine fokurdatırken beynimiJ) bu  kavruk anlarımda!..
‘saçmalamak’ hakkımı kullanarak boş bulduğum kağıtlara yazıyorrrr… ya-zı-yo-rum! ama an-la-ta-mı-yo-rum! derdimi, kime ne fayda! diyorum… herkes bildiğini okuyor!.. hatta okumak denirse buna! 2 kelime bir işlemle twittliyor kelamını anlatıveriyor!.. sen yeni bir şeyler daha öğreniyorum diye sevinedururken! Bakıyorum onlar  bu koca dünyayı hemencecik de anlayıveriyor!.. sen okuyormuşsun da,  yazıyormuşsun da ne olmuş!..  yazdıklarımın hepsini buruşturup!.. haydiii  atıyorum çöpe…
Sonra… gözümün önünden gitmiyor bir türlü o çocuğun gözleri!.. Somali’de yaşanan insanlık dramını düşünürken, bir yandan çılgınca tüketirken, ne nefsini ne de yediğinin ölçüsünü bilemeyecek kadar kendinden geçmiş bir halde olan insan müsveddelerini görüp… lanet okurken bu düzene!.. aynı zamanda utanıyorum hayıflanmalarım(ız)dan!.. sıcaklardan bunalan, şikayetçi olan hallerimi/zi ve kıyaslanamayacak denli olan yaşantılarımızdaki bu adaletsizlikleri sorgularken!.. dünya denen yer işte böyle bir şey diyorum!..
Savaşlar, anlamsız hırslar ve talan edilen coğrafyalardaki yakılan, yıkılan evleri, yüreği yanan aileleri, masum insanları, çocukları, yaşlıları ve çaresiz ölüme terk edilen insanları düşününce!...
Her geçen gün ‘insanlık’ tarihe gömülürken; bunların ve daha pek çok akıl almaz çirkinliklerin, vahşetlerin hesabını kim verecek !..
Yine yazın en sıcak günlerine denk gelen bir Ramazan ayına daha giriyoruz… Ve bu ayda; yemeyerek terbiye edilecek olan nefisler ve içlerinde kim bilir! hangi canları yakmış; yalana, talana, dolana tenezzül etmiş olan münafıklar var! Allah bilir!?? koca bir yılın hesabını tövbeler ederek, namazını kılarak, orucunu tutarak günah çıkartacaklar ve af dileyecekler yine!…  gösterişi sevenler için ve bu ayı bile kendine rant sağlayabilmek için arz-ı endam duranlar! bir yandan da gizli gizli ibadetini de yardımını da yapanlar  olacak!.. ve bir de tabi masum insanları din üzerinden kandıranlar!..  Oysa herkesin ibadeti ve inanışı Tanrı ile kendisi arasında değil midir ki!..
Benim yüreğimden geçmeyen ve boğazımda düğümlenen lokmalar dert olmuş büyürken… siz bir takım “nur-juvaziler!..” siz masum insanları “Allah ile aldatanlar!..”  Müslüman kardeşlerinizin tepelerine bombalar yağarken, AB-D hassasiyetlerine ram olanlar, bereketinden sual olunmayan!.. ‘bir tek kuş sütü eksik iftar sofralarınızdaki’ lokmalar içinizi titretmeden nasıl geçecek boğazınızdan!.. Artık sizlerin dualarınızı Allah ne kadar kabul eder onu bilemem!…   
Ben kendi halinde sade vatandaşımızın Ramazan ayını kutluyor, ibadetlerini Allah kabul etsin diyor ve çekiliyorum aradan… Manzaramız böyle…
Ben az yazdım siz çok anlayın!.. ve bir düşünün bakalım, hoş mu gelmiş şimdi bu Ramazan !..  
Yine de hoş gelişler olsun ey Ramazan!.. Herkese sağlık, huzur ve bereket getirsin dileklerimle…

*******

Ama öncelikle insanlık adına, Somali'de yaşanılanlara lütfen sizlerde daha fazla izleyici kalmayınız! öyle ki açlıktan ölenlerin sayısı 30,000 ( evet! otuzbin! ) iken bu sayı her geçen gün katlanarak çoğalacak...

Hiç bir şey yapamıyorsanız bile siz de benim gibi bir mesaj gönderebilirsiniz...( Ben arka arkaya mesaj gönderip duruyorum..)
Nasılsa birileri yardım ediyordur, benim sms'imden de ne olacak demeyin!
Lütfen ' boşver ' deyip geçmeyin!

SMS hatları şu şekilde :

Kızılay Yardım Kampanyası : 2868'e boş mesaj gönderebilirsiniz.
Unicef Yardım Kampanyası : ' Afrika ' yazarak, 3005'e gönderebilirsiniz.
Ayrıca
Kızılay - Relief Web - World Food Programme veYardım Kuruluşu Oxfam da
web üzerinden de gerekli bilgileri temin edebilir ve yardımda bulunabilirsiniz...
Doğu Afrika halkına yardım konusunda diğer bağlantılar için tıklayınız


Görseller: İnternet medyasından