30 Eylül 2011 Cuma

ARYKANDA - Yüksek kayalığın yanındaki Antik Kent


Batı Akdeniz kıyılarına gerçekleştirdiğimiz Antik Kentler gezimizi kaldığımız yerden anlatmaya devam ediyorum. Akdeniz kıyılarına paralel bir uzanış gösteren ve Toros dağlarının denize bakan yamaçları boyunca sürdürdüğümüz;  kimine ilk kez yolumuzun düştüğü, kimine ise hayran kalıp ikinci kez gittiğimiz gezilerimiz boyunca,  birbirinden ilginç görüntü ve video kayıtları çekmiştik. Yüzlerce kayıt arasından seçmekte zorlandığım gezi fotoğraflarımızdan bazılarını sizlerle paylaşıyorum...

Bir tatilin ardından…


Yaz bitti, yazla birlikte bir bayram daha geldi geçti... yeni öğretim yılının başlaması ile tatil coşkusunun yerini gündelik hayatın yoğun temposuna yeniden uyum sağlamaya çalışan insanların telaşları aldı…

Kavurucu ağustos sıcakları yerini sonbaharın tatlı esintilerine bırakırken…  o çok sesli, hareketli ve renkli görüntüler içindeki kalabalık sahiller yerini şimdilerde sakin bir sessizliğe terk etti…  

İşte biz en çok tam da bu mevsimde,  alabildiğine özgürce!.. sonbaharın sessiz ve dingin tınılarını dinlemek, martılarla arkadaş olmak, dağlarda dolaşmak, denizlerle kucaklaşabilmek, ağaçların gölgesinde uzanmak ve doğayla olabildiğince baş başa kalabilmek için hep sonbaharı daha çok sevdik…  
Her geçen gün giderek artan ve şiddetlenen yakıcı gündemler içinde, çaresiz kalan ve daralan yüreğimizi biraz olsun ferahlatmak için ayrıldığımız İstanbul’dan ve aile büyüklerine yapılan bayram ziyaretlerinin ardından tatil sürecimizi biraz daha uzatarak uzun yollara koyulduk…
Az gittik, uz gittik…hem de dere tepe düz gittik!..
İyi ki gittik!.. iyi ki dünya gözü ile bir kez daha  ‘bizim!’ diyebildiğimiz topraklarımıza ayak basabildik!..
Toroslardan uzanıp, Gelibolu sırtlarına kadar varan gezginliğimizde birbirinden ayrı tarifsiz duygular içinde dolaşırken, coşkuyu da, sevinci de, hüznü de yaşadık… hele ki Gelibolu yarımadasında binlerce şehitlerin kanları ile sulanmış bu kutsal topraklar da gözyaşlarımıza hakim olamadık!  “bastığın yerleri toprak diyerek geçme! tanı!” diyen Mehmet Akif’in dizelerini bir kez daha anımsayıp içinde yaşamakta olduğumuz acı gerçekleri de düşününce hissettiğimiz keder her zamankinden çok daha yürek yakıcıydı bizim için…
Cennette cehennem de hepsi burada!..  hele ki şimdilerde güzel yurdumuz Anadolu’ muz yağmalanmakta adeta!.. o güzelim sahillerimiz de İngilizler, Almanlar, Ruslar… birbirleriyle yarışırcasına zapt etmişler her yanı! sanki onlar ev sahibi bizimkiler misafir edalarında!..  
Nereden nerelere geldik!.. yeni dünya düzeninde biz Ortaçağın karanlığına yeniden(mi) döndük!.. diye düşüne dururken, bir yandan da su gibi akıp giden zamana  takılıp kaldı aklım!.. ıskalanan zamanların eteğinden yeniden tutmak ve içim(iz)deki karaltıları bir nebze olsun aydınlatmak istedim!.. ve bazen de gittiğimiz yerlerde ‘Antik Kentlerde’  zaman dursun istedim!..
Oysa biliyorum zamanın da kendine göre kuralları var! ne beklemekle ne de istemekle değiştirilemeyecek bir de makus bir tarihi!…  
“Zaman aklı, olgunluğu ve hizmeti artırmak için bize verilmiş en değerli sermayedir  diyor Thomas Mann.
Ben de;  nerdeeee! diyorum hani nerde!.. o akıllar! o olgunluklar! Ve o gerçek hizmetler!..  aklımdan çıkmıyor bir türlü, ORTADOĞU PLANLARI! HES’LER ve FÜZE KALKANLARI! Hele ki TERÖRÜN yok ettiği CANLARI!.. CAN EVİNDEN VURULANLARI!...
Ama biz şimdi gelelim kendi sermayelerimize…J pusulamızın bize gösterdiği yönlere…
Gittim, gezdim, gördüm…
Hanya’yı da Konya’yı da J demek isterdim! ama başkaca yerleri gördüm J sırasıyla sizlerle paylaşacağım ve mümkün olduğunca çok fotoğraf ve az laf etmeye çalışacağım…J


15 Eylül 2011 Perşembe

Çok yakında izler yine yansıyacak !..


Bloğumu takip eden değerli dostlar!

Bayram tatili dolayısı ile şehir dışına çıktığımız ama bir süre daha uzattığımız tatil sürecimizde bloğumu güncelleyemedim,  yazılarınızı da okuma fırsatım olmadı… ancak en kısa zamanda yeni paylaşımlarımla sizlerle birlikte olmak ümidiyle ...
Kalın sağlıcakla…
Bu arada kurda kuşa yem olmayın kendinize iyi bakın :)