11 Mayıs 2012 Cuma

Memleket hikayeleri...

Çay Ocağında Demlenen Gurbet Türküleri

       
İstanbul’da, Şişli’nin ara sokaklarında elindeki yıllanmış çay tepsisini sallayarak müşterilerine çay yetiştiren, çay evinin önüne attığı masalarda insanların dinlendiği, çaylarını yudumlarken sohbetlere daldığı Adil Çakmaktaş’ın çay ocağındayız.

Yıllara meydan okuyan enerjisi ve gülen gözleriyle hala küçük çocukken başladığı mesleğinin heyecanını üzerinde taşıyan bir hemşehrimizin hikayesidir bu. Aslında bu hikaye İstanbul’daki Kemahlı son çaycıların hikayesidir.

1930'lu yıllar ve sonrasında İstanbul’a (gurbete) çalışmaya giden Kemah'lılar daha sonra eşlerini ve çocuklarını da yanlarına almaya başlarlar. Böylece 1950’li yıllardan itibaren ikinci nesil de gurbetin yolunu tutar. Babalarının tutunmaya çalıştığı bu şehirdeki yaşam bir yanı ile onlara çok ilginç gelse de bir yanıyla çok çileli ve hüzünlü bir yaşamın başlangıcıdır. Memleket’le bağlarını koparamazlar, çünkü babaları gibi para kazanıp, dönmek için gitmişlerdir. Anadolu’nun her yanından İstanbul’la Almanya’ya büyük bir göçün başladığı o yıllardır. Ülke iktisadi ve sosyal bir değişim sürecinden sancılar içinde geçmektedir. Çalışmak zorundadırlar ve eğitime ayıracak fazla zamanları ve imkanları yoktur.

Hemşehricilik, dayanışmanın parolasıdır. Kendi işlerini kurabilecekleri en kestirme yollardan biridir çay ocağı işletmek. Öylede yaparlar. Hısım, akraba kim varsa bir araya gelerek bir çay ocağı tutarak işletmeye başlarlar. Bu onlar için şehirde tutunmanın ilk şartıdır. Zamanla bulundukları piyasalardaki işleri kavrarlar, o işlere geçiş yapanlar olduğu gibi çevredeki işlerle çeşitli nedenlerle ilgilenemeyip çaycılığa devam ederek bugüne kadar gelenler de olur. Bu hemşehrilerimize Kemahlı çaycıların son temsilcileri demek sanırım yanlış olmaz. Çünkü artık onların çocukları okumuş, başka mesleklerde ve alanlarda varlıklarını göstermektedirler.


Adil Çakmaktaş’ı diğer çay ocağı işleten hemşehrilerimizden farklı kılan ise; müzisyen yönüdür. Merhum kardeşi Nazmi Çakmaktaş yöresel bir sanatçı olarak tanınıp, seviliyordu. Ailede böyle bir gelenek vardı. Sesleri güzeldi ve türküleri seviyorlardı.

Bozoğlak köyü doğumlu Adil Çakmaktaş’ın 1964 yılında küçük bir çoçuk olarak Çaşkur durağına gelerek bindiği kara tren, gurbet türkülerini yıllar sonra çay ocağında demlenmiş bir tonda ve lezzette duymamızı sağlayan hikayenin ortak ve hüzünlü başlangıcıdır.

Öyle gitmişlerdi gurbete, uzun ince bir yolla, kara tren’in penceresinden Fırat’a, sararmış ekinlere, kar kaplamış dağlara bakarak, arkada bıraktıklarında akılları, yürekleri kalarak...


 
Nazım Hikmet’in dediği gibi;

Trenin kalkmasına daha on dakika var,
Vagonlardan uzatmış başlarını yolcular
Bakıyorlar arkada kalacak olanlara,
“Tez geliriz” diyorlar gözleri dolanlara..

Haydarpaşa Garı’nda nöbet bekliyor gurbet,
Gurbet ölüm gibidir: Herkese gelir nöbet!

Dönemediler ! hüzün ve hasretlik hep bir yanlarında asılı kaldı.

Çay ocağında bağlamasını eline alarak işte bu duygularla söylediği türküleri sosyal paylaşım sitelerinde yayınlanmaya başlayınca kısa sürede büyük beğeni toplayan Adil Çakmaktaş, çalışmalarını daha ileri götürerek yöresel korolarda çalışmaya başlar. Bu sayede hem müzik bilgisini geliştirmeyi hem de farklı yörelere ait türküleri okuyarak sesini daha geniş kitlelere ulaştırmayı hedefler. Bunda da başarılı olur. Amatör olarak çeşitli televizyon programlarına çıkar, etkinliklerde sahne alır. Etnik müziğe meraklı ve memleketine hasret dünyanın bir çok yerinden izleyenleri vardır artık.

Bütün bunları yaparken o doğallığını ve sadeliğini hiç kaybetmez, severek yaptığı baba yadigarı mesleği çaycılığı sürdürür. Kemah’ın insan sıcaklığını tüm çevresine ve sevenlerine o güzel sesi ve yorumuyla ulaştırmayı bir görev edinir. Çünkü o bir memleket sevdalısıdır. Kültürümüzü yaşatmanın ve sevdirmenin en önemli toplumsal görevlerden biri olduğunun bilincindedir.




Abdullah Bozdemir
Kemahkalesi.com





***


İyi seyirler dileriz..

8 yorum:

  1. Ne güzel, röportaj havasında anlatılmış bir hikaye. Güzel insanlar...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @Mehmet Bilgehan Merki,
      Herkesin bir hikayesi mutlaka vardır!.gurbette olanın ve hatta gurbetliği hep içinde yaşayanın!..teşekkür ederiz..

      Sil
  2. Ne güzel bir tesadüftür ki Adil Çakmaktaş ve hikâyesini elimde yemeğin üzerine içmekte olduğum kocaman bir fincan çay eşliğinde okudum, sazını sözünü dinledim.
    Kültürümüzün nesilden nesile aktarılmasında mihenk taşı özelliği taşıyan, memleketine sevdalı böyle güzel yüreklerin çoğalması dileklerimle, emeğinize sağlık diyorum...

    Teşekkürlerimle...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @Zeugma,
      Çayın hayatlarımızdaki yeri ne çok..neredeyse vazgeçilmezimiz gibi!..Adil Çakmaktaş ise, yüreği güzel bir insan ve aynı zamanda sanatçı kimliği ile de yaptığı çaycılık mesleğine çok başka renkler katan bir memleket sevdalısı!.Kaybolmakta olan kültürümüze böylesine memleket sevdalısı yürekler gerek!..hem türkülerimiz yaşamalı hem de böyle değerli insanlarımızla o kültürler gelecek nesillere taşınmalı!..Temennilerine aynen katılıyorum sevgili Zeugma...
      Biz teşekkür ederiz..

      Sil
  3. Çok güzel bir hikaye. Çok güzel bir paylaşım olmuş. Bugün bana bıraktığınız o güzel ve anlamlı yorum için size çok teşekkür ederim.Sevgiler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @pembe kekik,
      Asırlık zeytin ağaçlarının fotoğraf sergisi çok önemli bir çalışma, gidebilmeyi çok isterdim..Ben teşekkür ederim..Sevgiler...

      Sil
  4. "gurbet ölüm gibidir" evet ama ne gerçek anlamda öldürür ne de güldürür; araf gibi aradadır. Ne kaldığın yere aitsin ne de ait olduğun yerdesindir.Zordur..Bir hemşehrili gördüğünde her yerine dokunasın,sarılasın,koklasın ister gönül...Esinciğim içime işleyen yazıyı yazan ellerine sağlık! Mutlu ve sağlıklı hafta sonu dilerim. Sevgilerimle!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @ÇOBAN YILDIZI,
      Aidiyet duygusu ne denli önemli öyle değil mi Zührecim...insan nereye giderse gitsin en şahane ve en lüks! ortamda ve konumda dahi olsa hiç bir şey doğup büyüdüğü toprağına benzemez!..özlemi farklıdır bu anlamda gurbetliğin!..Vatan da böyle!..memleketinden uzak olunca anlarsın hasretliğin ne demek olduğunu!..gözünde tüter her an vatanın!peki ya toprağın olmazsa!..(böyle birer birer, türlü hesaplarla ve gerekçelerle (Hesler..vs)topraklarımız gidiyor da!farkında olan kaç kişi! yada görmezden gelmeyi içine nasıl sindirebilirler!..)bugün köyünü özleyen gurbetçilerimizin "Orda uzakta bir köyleri var halen daha!" peki ya bugünden sonra!!! bir meçhule doğru gidilmekte!..asıl daha içe dokunacak acılar o zaman yaşanacak ve işte asıl o hikayeler daha da dramatikleşecek korkarım!!
      Teşekkürler Zühre'cim..

      Sana da iyi haftasonları dilerim..Sevgilerimle..

      Sil