30 Mart 2012 Cuma

"Berlin'in Yalnız Kadınları" Orhan Karaveli'den çarpıcı bir kitap!


"Henüz otuz yaşında bile değildik. Hayatımız yavaş yavaş şekilleniyordu ve
her şey vahşice elimizden alındı. En acımasız haksızlıklar bile savaştan daha iyidir." 
Simone de Beauvoir

Roman tadında gerçek belgeler ve tanıkların dilinden, 50’lili yılların savaş sonrası Berlin’ inde, 25 yaşlarında Almanca dahil birkaç dil bilen genç bir gazetecinin; Bilgisi, kültürü, yakışıklılığı ve centilmenliği  ile ve de “ganz schwarz!” (siyah saçlarıyla) kadınların ilgi odağı olan!  özellikle çocukluk yaşlarında savaşı ve sonrasını yaşamış!..

Ruhsal çöküntüler içindeki çaresiz ve yalnız kadınların en iyi arkadaşı ve tesellisi (yazarın) ‘Orhan Karaveli’nin’ Anı/Belgesel kitabı;  siyasal ve kültür tarihimizin karanlık noktalarını da aydınlığa çıkaran önemli bir yapıt.
Bu yapıtında Karaveli;

‘ Hitler faşizminin ve “üstünlük” paranoyasının 1920’lerden başlayarak doğuşu, inanılmaz bir hızla yükselişi ve adeta göstere göstere, her yere, herkese ve bütün kurumlara egemen oluşunu! Önce yakılıp sonra devre dışı bırakılan görkemli meclis binası Reichstag’ın acınası görüntüsünü…

24 Mart 2012 Cumartesi

Dumanlı Dağların Ardında Geleneksel Bir Köy Düğünü


Doğu Ekspresi ile (Haydarpaşa’dan / Kemah’a) yaptığımız yolculuğumuz, farklı coğrafyalar içinde birbirinden güzel Anadolu Manzaralarının eşsiz görüntülerinin seyrini yaşatırken aynı zamanda,  sıcaklığını ve içtenliğini, her anımızda hissettiğimiz o güzel Anadolu insanları ile de buluşturdu bizi.

Yüksek yüksek tepelerin, dumanlı dağların  ve ortasından ‘güldür güldür!’ suların aktığı, gündüzlerin sıcak ama gecelerin bir o kadar serin geçtiği, yine de kuru havasından dolayı son derece zinde uyandığımız, o misss!..  gibi kokusu ve damağımızda bıraktığı fark edilebilir tadından!  içtiğimiz tazecik sütün sabah daha yeni sağılmış olduğunu! yine yöreye özgü meşhur tulum peynirini yerken hiç de marketlerden aldığımız peynirlere (süt ürünlerine) benzemeyen nefasetteki  kendine has tadını!.. Sütün, peynirin, tereyağın, yumurtanın, dutun, pekmezin, cevizin, balın! velhasıl doğal beslenmenin en hası olan ‘organik ürünler’ ’ in kaynağında  buluşmuş olmanın keyfini yaşayınca!.. İşte ‘tam da budur!’ demeden edemiyor insan!..

18 Mart 2012 Pazar

GEÇEMEDİLER ! GEÇEMEYECEKLER !

Onlar Korkmadılar! Ölmek var dönmek yok dediler!.. Yüksek bir ruh ve şuurla canları pahasına bu ülkeyi savundular..
Gazi diyor ki;
" Çanakkale Geçilmez!.."

18 Mart 1915
Çanakkale Muharebeleri sadece tarafları değil, dünyanın kaderine yön verdi, tarihin seyrini değiştirdi. Mustafa Kemal gibi bir komutan, Seyit Onbaşı gibi yiğit bir asker  ve nice isimsiz kahramanlarla sergilenen direniş ve kazanılan zafer, bir kahramanlıklar ve fedakarlıklar söylencesi olmanın çok ötesinde asıl bir ulusun yeniden doğuşudur. 
Bizim en büyük gücümüz ve en büyük zenginliğimiz, Çanakkale'de ortaya konulan bu sarsılmaz vatan sevgisi ve millet olma bilincimizdir... Çanakkale Zaferi'ni kutlarken; Ulusça Çanakkale ruhunu kavramaya, kuşanmaya muhtacız. Aydınlık geleceğimizin teminatı, dün olduğu gibi bugün de bu ruh ve inançtır. 
Çanakkale Zaferimizin 97. Yıldönümü'gururla kutlarken başta; Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk ve onun silah arkadaşlarını, bu mücadeleye katılan tüm şehitlerimizi, minnet ve şükranla anıyorum...
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE! 
Esin Bozdemir

17 Mart 2012 Cumartesi

Doğu Ekspresi ile Anadolu Manzaraları - 7



Doğu Ekspresi ile İstanbul - Haydarpaşa'dan başlayıp Anadolumuz'a uzanan tren yolculuğumuzun birbirinden güzel görüntülerini bölümler halinde paylaşırken, ne yazık ki artık Haydarpaşa'dan kalkamayacak olan trenlerin yokluğuna! içimiz biraz buruk da olsa, hiç değilse biz bu geziyi önceden gerçekleştirebilmiş olmanın tesellisi ile video görüntülerini sizlerle birlikte izlerken biz de yeniden yaşıyoruz!.

15 Mart 2012 Perşembe

Kaybolan şehirler, yitik insanlar!..



Sabahın ilk ışıklarını görebilmek için, başımı hafifçe yukarıya doğru kaldırıyorum!.. ama yeterli gelmiyor!.. biraz daha, biraz daha kaldırmam gerek başımı, görebilmem için aydınlığı!..

Gözlerim açık ve engin mavilikleri arıyor!..  etrafımda yemyeşil ağaçların, rüzgârla hışıldayan seslerini duymak,  güneşin,  başımın üzerinde tabak gibi alabildiğine geniş ve tüm sokağa yayılan güçlü ışıklarını görmek istiyorum!.. oysa etrafımı saran bu kapkara beton yığınları arasında ne göğün maviliğini, ne yemyeşil ağaçları, ne de güneşin, yüzümü aydınlatan ışıklarını görebiliyorum!... sokaklar öylesine renksiz ki artık!.. güneşin sokağımıza yansıyan o cılız huzmeleri aydınlatmaya kâfi gelmiyor mekanlarımızı!..  bir de yetmezmiş gibi, havalar da bu yıl gülen yüzünü hiç göstermez oldu!..
Boğulur gibiyim, şu kasvetli beton yığınlarının arasında ve nefes alamıyorum adeta!.. bir tek ben mi!.. ne yapsın zemin katlarda  tıkış tıkış iki  göz odada yaşamaya çalışan komşularımız!… onlar ne güneşi görebiliyorlar, ne de ferah bir alanda yaşayabiliyorlar!..

9 Mart 2012 Cuma

GEZGİN GÖZÜYLE AFRİKA – 37 gezgin yazarın kaleminden...


Ait olduğu coğrafya gereği doğası, tarihi ve kültürü ile bize yakın ya da bizlere hiç benzemeyen uzak diyarlar ve yaşam biçimleri pek çoğumuzun ilgisini çektiği gibi benim de özellikle Afrika kıtası ve Uzak Doğu hep merak ettiğim topraklar olmuştur…Oysa, Uzak Doğu ve Afrika kıtası görmeyi çok istediğim yerler olsa dahi bu güne kadar gidip görebildiğim şehirler ve beldeler hep yakın Avrupa ülkeleridir. Bazılarını bir dönem ailemle birlikte yurt dışındaki yaşamım, sonrasında da bambaşka bir ülkede öğrenciliğim ve bu vesile ile hafta-sonları ya da 3-5 günlük kısa kısa tatillerle, arkadaşlarımla gerçekleştirdiğim komşu ülkelere seyahatlerim oldu. Ardından da çalışma hayatımda hem iş, hem de kısa tatillerin bana sağladığı imkanlar buna vesile oldu. Ama bir kez merak salmaya görsün insan, keşfetme arzusu peşi sıra gelince gezginci olup çıkmak nasıl da sarar benliğini. Belki bazılarınız şimdi diyecektir; “biz daha tek bir ülkeye dahi gidemedik!”. Gezgin bir ruha sahip olunca insan, yeter ki gitmek ve görmek istesin!.. hiçbir şey öyle zannedildiği kadar çok külfetli ve zor değildir!..  imkanları yaratabilmek hepsi bizim elimizde, buna inanın! 
Bu yüzden ben en kısa şehirler-arası yolculuklarıma dahi, hep gezginci bir ruhla çıkarım!.. o zaman da öyle çok şey bulurum ki görülecek!.. mesela tv. programlarında dahi seçimlerim tv.dizileri yerine -biraz klişe bir sözcük olacak ama öyle - belgesellerdir. Keyifle dinlediğim dünya müzikleri; uzaktaki yakın sesler, halk şarkıları, ezgiler…okuduğum kitaplar, dergiler, izlediğim filmler.. ne çok şey anlatırlar bana.. Onlar ki gezemediğim zamanlarda alıp götürürler beni uzaklara!..  

4 Mart 2012 Pazar

Güneş, deniz, martılar ve ben…





Dalgalar, martılar, yakamoz ve ben;
yakalamışken güneşi yeniden!
 

yüzüm nasıl dönmesin ki
hem de böylesine hasret kalmışken …




Gözümü kamaştıran yakamozların ışıltısı
sardı dört bir yanımı!

 

dalga seslerine karıştı
çığlık çığlığa…
dans eden martıların sesleri…


Hani demiş ya Nazım Usta;
“Toprak, güneş ve ben...
Bahtiyarım... “



Ben de diyorum ki:

Güneş,  deniz, martılar ve ben

bahtiyarım…


Esin Bozdemir



Görseller / şiir:  Esin Bozdemir 'Esmir'
izler ve yansımalar