Dünyamız derin ve karanlık bir tünelin içinden geçerken ve bilinmezliğe doğru sürüklenirken, ardımızda kalan o ışık giderek cılızlaşıyor!.. Bu tünel öylesine kasvetli ve boğucu ki!.. tuhaf bir duygu sararken benliğimizi, sanki bize ‘kör olmak nasılmış’ öğretir gibi!.. oysa renkli değil miydi bu dünya! yoksa ben mi yanılmıştım!.. öylesine baskın iken renkler! kırmızının, mavinin, sarının bin-bir rengi vardı bir de her çeşit ara renklerim(iz)!.. siyah öylece orta yerde sıkışıp kalmıştı hep!.. onu ancak gözlerimi kapattığımda hissederdim!.. çünkü beni hiç yalnız bırakmayan hep renkli rüyalarım vardı!..
Ama bu sefer bu karanlık tüneller!.. içimi(zi) daraltan bu loş koridorlar!.. birinden çıkarken ve daha ‘ohhh nihayet ışığı gördüm sonunda!’ demeye fırsat bulamadan bir diğerine geçişler!.. biraz fazlaca oldular!..
Bu git git bitmek bilmeyen tüneller öylesine uzun ki!.. bu ruh hallerini insanın hangi duygusu en iyi ifade edebilir!.. olsa olsa şizofrence bir aşka tutulmuş ve deliliğin eşiğinde kıvranan bir insanın ruh halidir!.. işte dünyamız şimdi böyle ‘şizofrence’ bir aşka tutuldu!.. ve deliliğin tavan yaptığı en tehlikeli süreçleri yaşıyor!.. “aman kaçın çabuk!.. saldırgan bir deli üzerimize üzerimize geliyor!”
Anlamlandırmakta güçlük çektiğimiz dünyanın şu haline ve sürekli değişen, kangrenleşen şizofren bir aşkın esaretinden bizi kurtaracak olan kim!
İnsan nereye kaçabilir ki!.. kendinden başka!.. senin dünya dediğin ne ki!.. hadi yüzleş ‘ kendinle!.. ‘ orada ne görüyorsun!..
" İnsanın kendine, kendi dışında bir özün gözleriyle bakabilmesi her zaman işe yarar. Bu bir alıştırmadır ve öğrenilebilir " ve