19 Temmuz 2012 Perşembe

Kısa ve çabuk adımların izinde...

Yaşadığımız mekanlar,  sokaklar,  gidip gördüğümüz yakın veya uzak diyarlar, yeni ve yabancı yüzler… diğer yandan daha önce hiç görmediğimiz, gitmediğimiz ve yaşam sürmediğimiz bambaşka coğrafyalarda; şehirlerin,  semtlerin, sokakların, mekanların izini sürmek ve izler peşinde yol alırken; bizi güldüren, düşündüren, kederlendiren nice karakterin gizemlerle dolu hiç bilmediğimiz hayatlarına  dokunmak ne heyecan verici!..  
Elime aldığım kitapta bazen satır aralarında, derinlere daldığım çok olur!. hele ki tasvir edilen yer, mekan, sokak... benim daha önce bir şekilde ayak basmış olduğum yerler ise, işte o zaman; o imgeler, o tasvirler arasında gezinirken çok daha başka duygular hissederim.  
Aynı duyguyu, yine ortak izdüşümleri yakaladığım bir filmi izlerken de yaşarım çoğu kez.. üstelik bu defa kendi ayak izlerimin peşinde geçmişe uzanırken daha önce hiç bilmediğim bambaşka hayatlara dokunup başka hikayelerin izlerini sürerim bu defa!

13 Temmuz 2012 Cuma

Antik Likya’nın incisi Kekova


- Sessizliğin ve dinginliğin içinde, turkuaz mavisi parlayan bir denizin kıyısında;  tatlı melodileri ile kahkahalarımıza eşlik eden cırcır böceklerinin korosuna, bir de ılık esintilere karışarak  gelen burcu burcu kekik kokuları arasında 'bir başka cennet var mı acaba Kekova’dan başka!..' diyerek iç geçirdi kadın! sıcaktan bunalmış olduğu o anlarda!.. gözünün önüne gelen, yaşanmışlığın tadı halâ damağında!.. bir an düşündü! ‘yürek, kanat takıp uçamaz mı! Uçar elbet!.' şimdi O, eline aldığı, içi  buz dolu  bir bardak limonatanın ferahlığına tutunup, geçmiş zamanların rüzgârında savrulurken, her yudumda biraz daha yaklaşarak Kekova’ya...usulca yelken açıyor... -
Işık ülkesi Lykia’nın zengin mirasını, yörük geleneğinin ilginç yaşamıyla harmanlayan; sırları halen daha çözülememiş batık bir kent, insansız bir ada; antik kentler ve antik kentlerin üzerinde yaşayan köyler ve dünyanın en güzel mavisiyle dalgalanan koyları arasında şirin bir Akdeniz kasabası Kekova.

10 Temmuz 2012 Salı

Türkiye Posterleri ve Türk tasarımcı Emrah Yücel


Dünyaca ünlü grafik tasarımcı Emrah Yücel’in sahibi olduğu Iconisus Reklam Ajansı tarafından hazırlanan “ Türkiye Posterleri ” Türkiye’nin marka değerini arttırmayı, Anadolu’nun kültürel ve coğrafi zenginliğini dünyayla ve Türkiye halkıyla paylaşmayı amaçlayan bir sosyal sorumluluk projesi. Türkiye Posterleri web sitesinde yer alan birbirinden güzel ve posta pulu havasında tasarlanmış posterleri ücretsiz bir şekilde indirebiliyor, istediğiniz boyutta bastırıp isterseniz duvarınıza asabiliyor, isterseniz kartpostal olarak arkadaşlarınıza gönderebiliyorsunuz. Bu projeden elde ettikleri tek çıkar; ülkemizin marka değerinin artmasına katkıda bulunmak.

8 Temmuz 2012 Pazar

Yaz güneşi yiyen karlar gibi eriyip gitmekteyiz!..


Kendi kendimle konuşup durmaktayım! İç seslerim neler söylemiyor ki!.. Bizim caanım güzel ülkemiz her geçen gün biraz daha başkalaşmakta!..  öz be öz kültürümüzden, yaşayışımızdan gittikçe uzaklaşmaktayız!.. Beni bir yandan bu havalar,  bir yandan da yaşamakta olduğumuz bu yaman çelişkiler öylesine  bunaltmakta işte sevgili okur!.. Aynı havayı soluyoruz ama  artık aynı değil hiçbir şeyimiz!.. öylesine yabancı, öylesine tuhaf haller içindeyim ki!.. insan nereye kadar soyutlayabilir ki  kendisini!.. yada olup bitenlere kulaklarını tıkayabilir, görmezden gelebilir!.. kayıp gidiyor işte her şey birer birer ayaklarımızın altından…  güzel olan ne varsa!.. siz bunları görmüyor musunuz!..

5 Temmuz 2012 Perşembe

“ Madımak yanıyor, Başbağlar kanıyor ”



Başbağlar’a Ağıt
Sen yıllardır içimizdeki ateş
Kimeydi zararın bilinmez kardeş
Karalar giyinmek bize düşer eş
…………………... Başbağlar’ım canda tüten dumansın
………………... Ateşler içinde dimdik duransın

Kırılmış kapılar sönmüş ocaklar
Zalimler zulümde bak doruktalar
Adil hocam ve tüm canlar saftalar
…………………... Başbağlar’ım otuz üç kez candasın
……………... Zalimlerin içtikleri kandasın

Karardı semalar zulmü görünce
Ağladı yıldızlar işte o gece
Mazlumun dilinde Tekbir son hece
…………………... Başbağlar’ım sen can yakan kelamsın
…………………... Mazlumlardan Rabbe giden selamsın

Kimi kime misilledin ey zalim
Çocukları kesmek miydi son halin
Genç ihtiyar çoluk çocuk ve gelin
…………………... Başbağlar’ım sen her daim us’dasın
…………………... Sevdalar sulayan arkta baştasın

***

Erzincan'ın Kemaliye ilçesine bağlı Başbağlar köyünde, 5 Temmuz 1993'te teröristler tarafından vahşice katledilen 33 canımızı,   katliamın 19. yıldönümünde saygıyla anıyoruz.

4 Temmuz 2012 Çarşamba

ŞEHZADE CAMİİ

"Mimar Sinan, yarım kubbe problemini ilk defa ele aldığı bu camide dört yarım kubbeli ideal bir merkezi yapı meydana getirip, Rönesans mimarlarının rüyasını gerçekleştirmiştir."
Kanuni Sultan Süleyman’ın genç yaşta ölen oğlu Şehzade Mehmet için yaptırdığı Şehzade Mehmet Camii İstanbul’un vefa bölgesinde - Şehzadebaşı Semtinde-  yer alıyor.

2 Temmuz 2012 Pazartesi

YÜZYILIN YANGINI !


"Bir otel odasında gencecik çocuklar
Çırpındıkça bir yudum soluk için
Üzerine benzin döküp oynayanlar
Onlar bir gün öpmeye eğilince çocuklarını
Dudaklarında duman ve yanık et kokusu
Boğum boğum tıkamaz mı soluklarını?"

Şükrü Erbaş
Hüzün bulutları savruluyor kentlerden. Kir yağıyor ömrümüze. Hayat ırmağının akışına karşı durduklarını sananlar talan ediyorlar aşkları. Çürüyor düşlerimizin örgüsündeki yeşil orman. Tenimizi, canımızı incitiyor zehrin ustaları. Bu yüzden her gün biraz daha genişliyor yüzyılın alnındaki kan lekeleri. 

' 2 Temmuz 1993 tarihinde Sivas’ta, yaşananlar yüzyılımızın en büyük dramlarından biridir! Cumhuriyet’in temellerinin atıldığı bir kentte, hayatın evrimine karşı durmaya çalışanların yarattığı vahşet dünya durdukça lânetle anılacaktır. ' (*)

1 Temmuz 2012 Pazar

Volkan Kızıltunç Eşik[te] sergisi ve izlenimler...


Siz, hiç eşikten döndünüz mü! Ya da kaç kez eşikten atladınız hayatınızda! bir adım atsanız belki İleri, uzağa, sonsuzluğa, boşluğa….  Atlayacak, at-lat-acaksınız!.. ya da bir adım geriye atsanız adımınızı belki de tam tersine içeri, yakına, varlığa, bolluğa, ferahlığa….sonsuz örnek verebilirsiniz bu duruma (…) hedefinize ulaşacaksınız!.

Peki hiç eşik/te kaldınız mı! atlamaya dahi cesaret edemediğiniz oldu mu !..Ne bir adım ileri, ne de bir adım geri!.. gitmekle-kalmak arasında öylece kala-kaldınız mı hiç!.. kim bilir ne çoktur! buna en iyi yanıtı verecek olan sizsiniz!..

Ya nesneler!.. yaşayan her canlı eşik/te olmanın ne demek olduğunu bilir de nesneler bilmez mi hiç!.. Zaman nesneleri de tüketir!.. işlemez ve kullanılamaz olur bir zaman sonra!.. işlevi biteni çoğu kez  atmaya kıyamaz insan!.. bir müddet yenisini bekler, yeni de ertelenir durur nedense!.. nedeni bellidir de belli edilmez eskiyenin yüzüne!.. yüzü değişir bir süreliğine, idare edilir edilebildiğince!..  yıllara ne çok tanıklık etmiştir de o eşya, eliniz varmaz onu alıp bir yenisi ile değiştirmeye… mekan da, eşyalar, objeler de ve diğer yaşayan, yaşamımıza dokunan  canlı-cansız pek çok şey!.. Elbet bir gün zamana yenik düşer her şey gibi!

Eve yeni aldığınız mobilyaları düşünün! atarsınız belki atmaya eskilerini…ama kapının önünde duran o yadigâr koltuğunuza gider gelir bakarsınız sıkça…eliniz onu dışarı atmıştır ama yüreğiniz belki de kıyamamış içinizden atamamışsınızdır halâ!... kim bilir, o koltuk atım ekiplerince alınacak, yakılacak belki geri dönüşümle yeniden hayat bulacak, yada uzunca bir süre halâ işlevini sürdürebilmek adına direnecektir…ve  eşik-te öylece kalacaktır bir müddet daha!..

Sadece canlı-cansız objeler midir eşikte olanlar!.. duyguların, düşüncelerin de bir eşiği yok mudur!.. her tür zorluğa, her tür yıkıma, tacize, yıpratılmaya karşın… onurlu duruşundan ödün vermeden, dimdik ayakta kalmak, direnç göstermekte önemli bir eşik değil midir insanın yaşamında!..