29 Mayıs 2013 Çarşamba

Kutsal vadiler diyarında Adamkayalardan selam getirdim size!

“Seyyah olup, şu alemi gezerim”
İçim başka alemde, dışım başka... memleketin hali ise bambaşka!.. bugün biraz perdeyi aralayıp nefes alma hakkını tanıyarak kendime, güneşin girmesine izin verdim içeriye! yemyeşil ormanlarımızda, dağlarımız, ovalarımız, sarp kayalıklar arasında ve vadilerde dolaşıp tertemiz havayı içime çekip… yine yeniden düş yolculuklarına kaldığımız yerden devam ederek, yüreğimi ferahlatmak istedim. Yoksa bu karaltılar içinde yürümemizi istedikleri yollar yol değil artık!.. Oysa, öylesine güçlü ve parıldayan bir ışıktır ki kapıları çalan, kimi gözlerdeki perdeler kapansa da er geç, aydınlık karanlığı yaracaktır!. Çünkü;    güneş ufuktan doğmaktadır şimdi! 
Ve insan, kendi ışığını yine kendi uzanıp yakıyor!..bugün düşlerden gerçeğe ve içimde yaşadığım andan tekrar yakın geçmişe uzanıp, Doğu Akdeniz sahillerine doğru yelken açtım.. Yaşamak sadece bir tek o anla sınırlı değil ki!. Gezmenin, görmenin, seyahat etmenin bir başka hoşluğu da;  gezginci ruhun, tavan arasına hapsettiği o unutulmaz anları, istediği an yeniden çıkarıp tekrar tekrar yaşayabilme özgürlüğüdür!.. öyle değil mi. Eski defterler, eski albümler, günlükler ve hafızalardaki nice kayıtlar hep bunun içindir!..
Şimdi rüzgara aldırmadan, dalgaların çarptığı sahillerde çıplak ayaklarımla, irili ufaklı çakıl taşlarının ve pırıl pırıl parlayan altın tozlu kumsallarda kavisler çizerek... kuşlar gibi özgürce uçmayı hayal etmek de bir başka güzel... 
Hayallerim beni bugün; denizin, kumun, güneşin, derin ve uzun vadilerin olduğu değişik kare resimlere götürdü.. Bir an, acaba hangi kareyi çekip yol alsam diye düşündüğümde... İki yıl önce yaz sonunda gittiğimiz, tabiatın muhteşem şöleni kadar, başkaldıran ve isyan eden bir başka anına - şiddetli fırtına, yağmur ve sele - denk geldiğimiz için, yarım bırakmak zorunda kaldığımız, Torosları da içine alan Doğu Akdeniz;   Alanya – Anamur – Silifke turumuza ait gezi notlarımı sizlere anlatmak istedim… 
Tabi aynı zamanda yarım kalan bu gezimize, kaldığımız yerden devam edebilmeyi de temenni ettim  kendimize.. Bu yüzden şu aralar başım hep yukarılarda gökyüzünde uçan leylekleri arıyor! Ama ben böyle düşünedururken değil birkaç leyleği, büyük bir leylek sürüsünü görünce geçtiğimiz haftalarda!.. ne diyebilirim ki;  ‘Şükürler olsun Allah’ım sana!’ demekten başka… istedim bir  kuş, gösterdin bana, öbek öbek sürüsüne bereket binlerce göçmen kuş:)) şimdi merakla beklemekteyim, hayra yorduğum bu güzel işaretlerin geleceği günleri…
Adamkayalar kalyonunda yankılanan ses benimdi! duydunuz mu!..
Doğu Akdeniz'e gerçekleştirdiğimiz antik kentler gezimizin macera dolu destinasyonlarını sırasıyla anlatmaya başlıyorum. Nerelere mi gideceğiz? Yol haritamızda işaretlediğimiz; Antalya’nın Aksu Çayı ile İçel’in Limonlu Çayı arasında sekiz bin yıl önceden bu yana kutsal izler taşıyan pek çok kanyonun yer aldığı Taşeli Bölgesi, Cennet ve Cehennem Mağaraları, kabartmalarıyla ünlü Adamkayalar ve bir çöküntünün etrafına kurulu antik kent Kanlıdivane, Kızkalesi ve  Korykos’a uzanacağız… 
Biz belirlediğimiz bu rotayı, rehberlik desteği almadan;  gezi-arkeoloji ve tarih kitapları okuyup, internetten araştırarak, kâh aracımızla, kâh yürüyerek ama bolca tırmanarak ve hiçbir uyarı, tabela ve donanımın olmadığı güzergâhlarda zaman zaman da bendeniz hafif panik ve korkulu anlar yaşayarak tamamen kendi imkanlarımızla gerçekleştirdiğimizi söylemek isterim.
Önceliğimiz oldukça ilgimizi çeken Adamkayalar Kanyonu idi. Sabahın erken saatlerinde yola çıktığımız bu derin ve uzun vadiyi gezerken, endemik bitkilerin arasında ve doğanın her rengi ve kokusu içinde düşlere dalmamak imkansızdı!. Bulunduğumuz yer vadinin tepe konumundaydı. Peki 'Adamkayalar' neredeydi!. Gittikçe bozulan patika yollarda nihayet 'Adamkayalar' tabelasını görebildik!. Taşlı yol ilerlemeye izin vermeyince aracımızı park edip…yürüyerek uygun bir patikadan ve nereden olduğunu bulmaya çalışarak, yolu izi belli olmayan kaderine terk edilmiş bu şaheserlerin izini sürmeye çalıştık. 
Birkaç ok işareti ile gideceğimiz yönü anlamaya çalışırken...(aşağıda ki fotoğrafta gördüğünüz gibi kırmızı ok uçuruma doğru işaret etmekteydi!)  Karşılarda kayalar içinde irili ufaklı küçük mağara ve oyuklar bulunmakta.. Ve okların ulaştırdığı yerde ise!..  
Burası vadiye açılan bir pencere adeta! uçurumun eşiğindeyiz!.. Kafamızı aşağıya uzatınca “ Aman Allahım!..” yön işaretlerinin ardından aşağıya baktığımda burası 8-10 adam boyu!. peki de nasıl ineceğiz oraya!.. ne bir merdiven var!..ne bir halat!.. Maceramız hat safhada!.. Yine bir ihmal edilişin sancıları içinde yol aldık. İçimizde hep aynı hüzün!.. Pes etmek yok, geriye dönmek olmaz!.. ineceğiz bakalım ama nasıl!..  yağıştan dolayı hafif kaygan bir zemin aynı zamanda!.. başımıza bir hâl gelse, Allah’tan başka kimse yok ortalıkta!.. Bir yanda delicesine cesaret ve bir yanda (bendenizde) korku hat safhada!.. J
Bu bakir alanda, kendi imkanlarımızla Adamkayalara ulaşacaktık bakalım!..Sabaha karşı hafifçe çiseleyen yağmur doğal olarak zemini kayganlaştırdığı için… benim inmem pek mümkün olamadı!.. sarp kayalıkların biraz aşağısına kadar inebildim ancak.. Ve bir kaya parçasına resmen yapıştım kaldım!.. Ama sağolsun eşim, çoktannn gözden kaybolmuştu bile… Onu göremeyince biraz kaygı ve endişe içinde, sesleniyorum; 
”nerdesinnnnnnnnnnn!!“ ve yine kendi sesimi duyuyorum!.. “nerdesinnn!.. nerdesinnnnn!" hiç ses yok! beni duymuyor ama sesim öylesine yankılanıyor ki vadide!.."aa…..!!!" bu çok güzel, eğlenceli ve biraz da gizemli geliyor bana!.. bir vadiden diğerine, karşıdan karşıya, kayalarla konuşuyorum adeta!.. 
“bir of çeksem karşı ki dağlar yıkılırrrrrrrrrrr!” diyorumJama ne yıkılan var ne de sesimi benden başka duyan!.. .) her biri dimdik heybetiyle karşımda… yüzyıllar öncesinden selam veriyorlar bana!..  bende o an artık korkudan eser kalmıyor… üstelik ne geriye dönebiliyorum ne de ileriye!.. bulunduğum yer bir insan boyunda ancak ve yarım metrekare bile değil, kalmışım oracıkta öylece!.. e.. hal böyle olunca motivasyona ihtiyaç duyuyorum!.. keyifli bulduğum yankılanmalarla, karşılıklı  konuşmaya devam ediyorum!.. bir yandan zor da olsa, bu dar alandan birkaç fotoğraf çekiyorum... 
Sessizlik uzun sürünce endişeleniyorum yine!.. Çünkü eşimden hiç ses yok! tekrar  sesleniyorum kendisine!..bu sefer biraz daha güçlü çıkıyor sesim...  
“ nerdesinnnnnnnn!!!..”, ” nerdesinnnnnnnnn!!!..” , “nerdesinnn!!” nihayet eşimden yanıt geliyor!..” "adamkayaların oradayım...fotoğraf ve  video çekimi yapıyorum... merak etme sen !”...'olur etmem!..' 
aslında ses yakınlardan geliyor, ama nereden! bizdeki macera ve adrenalin öylesine hat safhada ki, sanki Indiana Jones'un film platosundayız!. ;)
Adamkayalar, vadiden çok aşağılarda değil ama, kayalıklar oldukça sarp ve keskin!..bu yüzden oldukça zorlu bir iniş bu ve bir de çıkışı düşününce!.. J) ohhhhhhhh neyse ki şükürler olsun eşimden yanıt gelince rahatlıyorum! Ama hemen ekliyorum  “oyalanma fazla” 
Ne de olsa aşağısı şeytan deresi!.. şeytan dolansa ayağımıza ve bir kaysak aşağıya!.. sonra kolayından öbür tarafa finitto!! .)) gideceğiz cennet-cehennem obruğuna ama, henüz değil daha.. önce  göreceğiz illa ki şu Adamkayaları işteJ 
Ben de bu esnada bulunduğum yerde kayalıklarda dolaşan kertenkelelere, bilimum küçük böceklere, yapraklara ve aslında ürküten ama oldukça gizemli vadiye oracıktan bakışlar atıyorumJ ve o anları ölümsüzleştirmek için ben de kayıt altına alıyorum kendi makinamla.. bir yandan da yankılanan sesimi kulaklarım duysun istiyorum.. O heyecanla mırıldanıyorum bir iki kuple şarkı!..ve nihayet eşim fotoğraf ve video kayıt çekimlerini tamamlayarak yanıma geliyor ve bana da cankurtaran olup yukarı tırmanışımızı gerçekleştiriyoruz… sonunda zafer bizimdir dostlarJ
Artık lokasyona hakimiz!.. Korku ve heyecan beni terk ediyor.. Ve artık bu muhteşem vadiyi, uzaklarda denizi ve  Kız Kalesinin mağrur görüntüsünü, yüzyıla meydan okurcasına zafer işaretleri yaparak ve son bir kez daha bakarak el sallıyoruz… 
Taşlar…kayalar…taşlar…tepeler, yamaçlar, kıyılar… Kimi keskin bıçak gibi, kiminin yüzeyinde yüzlerce pars pençesinin izlerini andıran oluşumlar içinde…Kimi oyuk oyuk, kimi sanki yerden fışkırmış, fosilleşmiş bir çiçek gibi… 
Derin ve uzun vadiyi gezerken gördüğümüz adamkayalar bizi düş gücümüzün sınırlarını zorlatacak yolculuklara sürüklüyor!. Düşünsenize kaç yüzyıllık şaheserler bunlar!..

Nasıl tırmanmışlar buralara, nasıl da yüzyıllara meydan okurcasına güzel eserler bırakmışlar bizlere kadar!.. (ama nereye kadar! Acaba halâ duruyorlar mıdır yerli yerinde!.. )

Vandalizmin acı yüzünü yine burda da görüyoruz.. 2009 yılında define avcılarına kurban gitmiş bakın nasıl oyulmuş burası!..
" (...) Dağın içinde hazine saklı olduğunu düşünen anlayış, cehaletin derinliğini anlatan en çarpıcı tablodur.
 (...) Adamkayalar’ı güvenlik altına almak ve ören yeri haline dönüştürmek pek çok açıdan kendi yararımıza bir tavırdır. En önemlisi prestijdir. Ören yerleri, ülkelerin kültürel misyonu hakkında kullandıkları vitrinlerdir. Örneğin, Temmuz 2009’da Atina Akropolisinin yeni düzenlemesi bütün dünyaya büyük bir show olarak sergilenmiştir. Bu anlamda ülkemizde de oldukça saygın örnekler bulunmaktadır. Efes, Perge, Aspendos, Nemrut, Kapadokya ve adını saymadığımız pek çok ören yeri, Türkiye’nin dünyaya dağıttığı kartvizitlerdir. Adamkayalar da bu kadar önemlidir ve korunmaya değerdir. 
Adamkayalar’a yapılacak küçük bir yatırım sayesinde, bu alan, bölgenin en faal ören yeri haline gelecektir. 24 saat güvenlik sağlanır ve biletle giriş yapılırsa, devletin para kazanması da mümkündür. Kızkalesi’nin turizm potansiyeli düşünüldüğünde, bunun uzak bir olasılık olmadığı görülecektir. Ayrıca Adamkayalar’ın varlığı da Kızkalesi’ne daha çok turist gelmesini sağlayacak bir çarpan etkisine sahiptir. Bu alan, hem Mersin için hem de ülkemiz için çok değerlidir. Bir turizm kenti olmaya çalışan Mersin’de sahip çıkılması gereken en önemli kültürel miras Adamkayalar’dır. Bu kabartmaların kaybedilmesi, büyük bir fırsatın daha kaçırılması anlamına gelecektir. "   Yrd. Doç. Dr. Mu(rat DURUKAN - Mersin Üniversitesi Arkeoloji Bölümü  'Adamkayalar'da Tahribat'
*****
Bu gizemli kayaların kısaca tarihi hakkında bilgi vermem gerekirse;  
Taşeli bölgesinde, yaklaşık 150-200 metrelik kaya duvarlarının üzerine oyulmuş, antik çağların izlerini taşıyan Adamkayalar vadinin en ilginç antik eseri.  (detaylı bilgi için aşağıdaki fotoğrafa da bakabilirsiniz.)


Mersin’in Erdemli ilçesinde, Hüseyinler Köyü yakınında bulunan ve aşağıda Şeytan Deresi olarak da anılan Vadi’nin dik yamaçlarında ki kayalara oyulmuş olan bu kabartmalar;  MÖ.4. yüzyılda Roma dönemine uzanıyor.  Dokuz niş içerisine alınmış; on bir (11) erkek, dört (4) kadın, iki (2) çocuk ve bir (1) dağ keçisi figürleri kayalara işlenmiş.
Bu kabartmalar başlıbaşına bir sanat eseri. Hele ki Kızkalesi’ne bakan bu uçurumun yüzeyine işlenmiş olmaları bu kabartmaları son derece görkemli kılmış. Haksız mıyım? 
Ve bu nişlerin alınlığına da bir Roma kartalı kabartma olarak yapılmış. Simgeler ne kadar önemli öyle değil mi!.. Tarihe damgasını vurmuş böylece!.. 
M.Ö. 4. yüzyıldan itibaren yapılmaya başlanmış olan bu eserler, bölgenin antik dönemdeki yöneticilerine (asker-rahip krallar) ve ailelerine aittir. Adam kayalar hem üst düzey yöneticilerin gömüldükleri mezarlık, hem de belli zamanlarda yapılan anma törenleri için bir kült alanıdır. 
Kabartmalar, ölmüş olan önemli kişilerin anılarını yaşatmak üzere, yakınları tarafından yaptırılmış. Ölen kişi kimi zaman asker, kimi zaman ise rahip giysileri içinde resmedilmiş. Ve bazen de ölen kişi tek başına ya da çevresinde karısı, çocukları ve hizmetlilerinin bulunduğu bir ortamda tasvir edilirmiş.*
Antalya’nın Aksu Çayı ile Mersin’in Limonlu Çayı arasında kalan; Taşeli Bölgesi ya da Antikçağ’daki adı ile Taşlık Kilikya bulunduğu bölge itibari ile o kadar uyumlu bir ad olmuş ki!..
Sarp kayalık bir alanda, uçurumdan inerek ulaşılan adamkayaların zorlu güzergâhı sizi ürkütmesin!. Bu bölge aslında, uzman bir rehber eşliğinde tıpkı Likya yolu gibi, Limonlu çayını takip ederek, yukarıdan değil de aşağıdan çizilecek bir rota ile macera ve doğa severlerin ilgi duyacağı bir parkura dönüştürülebilinir pekâlâ...
 
Siz de böyle bir bölgede, kutsal bir ırmağın törensi bir eda ile aktığı bu derin vadide, bir senfoninin notaları gibi kıvrılan antik patikalarda geçmişin izlerini sürmek istemez misiniz?

Hayal edin bir kere; Çamların, sandal ağaçlarının, ardıçların arasında…taş döşeli patikalarda ve şırıl şırıl akan bir derenin yamacında yürüdüğünüzü!.. Üstelik geçmişi Romalılar’a hatta Hititler’e kadar uzanan Limonlu (Lamas) Köyü’nün limon ve muz bahçeleri arasından geçip, müthiş bir endemik doku içinde yol alırken bir yandan Toroslar’ın evsahipliği yaptığı Yörükler’le, Türkmenler’le karşılaşıp onların doğayla uyumlu yaşamlarına tanıklık edebilir ya da Romalılar Devrin’den kalma su tünellerinin arasında antik çağların esrarında kendinizi  bambaşka düşlerin kucağında bulabilirsiniz..


Su kemerleri ve bentlerinin bu derin vadiler boyunca Romalılar tarafından nasıl tırmanarak yapılabildiğine şaşırıp kalırken… su kemerlerinin Korykos’a  kadar ulaştığını ve Romalılar’ın bu sayede Kız kalesi kentini 450 yıl boyunca neden egemenlikleri altına aldığını daha iyi anlayabilirsiniz. Çünkü hangi çağ olursa olsun tüm zamanlarda, su hayattır!..
Ve ne kadar özel bir coğrafyada yaşıyor olduğumuzu gerçekleştirdiğimiz bu gezilerde çok daha iyi anlıyoruz.. Ve diğer yandan büyük ihmalkârlıklar içinde kendi kaderine terk edilen nice antik kentlerimiz ve talan edilip, yağmalanan tarihi eserlerimizi düşününce de... sözlerim yine kifayetsiz kalıyor burada da!..
*****


Ve ben Sandal ağaçlarının zarif ve ağırbaşlı duruşlarına... hayran kaldım!
Sandal ağacı (Santalum album), Santalaceae familyasından tropik bir ağaç türü


Ve bu kutsal vadide yeşille, sarının kucaklaştığı ve renkli bitkileri kadar, kırmızılı ağaçlarına hayran kaldığımız, Adamkayalar kalyonunun görkemine son bir kez daha bakıp, elimde nergis çiçeği ile Kızkalesine uzaktan el sallayarak veda ediyorum...

Esin Bozdemir
Maceralı gezimizin devamı yakında… 
Kanlıdivane
Fotoğraflar: izler ve yansımalar 

10 yorum:

  1. İyi bir kaynak oluşturmuşsunuz. Teşekkürler.

    YanıtlaSil
  2. Ne kadar etkileyici bir yer, paylaşımınız için teşekkürler:)

    YanıtlaSil
  3. Ne güzel bir ülkemiz var. En azından şu güzelliklerin farkına varsak, düşünsek, el birliğiyle batırmasak yavaş yavaş:(
    (Az önce Twitter'a takılıp Gezi Parkı için yazılanları okuyup, üzülüp, sonra da sizin bloga gelince böyle oldu). Sevgiler...

    YanıtlaSil
  4. Adamkayalar diye bir yer ne duymuşum ne de görmüşüm, beğendin mi Esinciğim?

    Hayran kaldım resmen. Müziğin ve görsellerin büyüsü eşliğinde kendimi o çağlarda hissettim sayende :)
    Her zamanki gibi harika bir post hazırlamışsın. Emek vererek, aydınlatarak, samimi satırlarınla adeta hemen yanı başımızdaki bir rehberin sıcaklığı ve samimiyetiyle... Hatta oradaki başlığı okur okumaz kayalarda yankılanan sesini bile duydum ;)

    Ellerine emeğine sağlık Esinciğim.
    Çok teşekkürler bu değerli post için...

    YanıtlaSil
  5. "Keşke yaşım ve sağlığım müsait olsa da böylesine kapsamlı bir gezi yapabilsem"
    dedirtti bu paylaşım bana. Allahtan böylesine kapsamlı açıklamalı, üstüne üstlük
    özenle seçilmiş müzik eşliğinde, tüm bu güzellikleri sunan dostlar var.
    Bir kez yaşanıp bin kez hayalde yaşatılacak kadar güzel bir gezi olmuş belli.

    Aydınlık yollarda yeniden görülecek (ki onlardan memleketimizde fazlasıyla var)
    yeni güzelliklere en kısamanda ulaşmanı diliyorum Sevgili Esin.

    Sevgiler...

    YanıtlaSil
  6. Burnunun dibini böyle ekrandan görmek de güzelmiş.Ellerinize sağlık çok güzel anlatmışsınız.
    ÇOk talan edildi gerçekten.Çocukluğumda define aramak için Almancılara sipariş verirdi köylü.Buldular mı hiç duyulmadı ama dediğiniz gibi her yeri delik deşik ettiler.Yazın sıcaktan dolayı hiç çekilmez buralar bir de hiç bir katkısı olmadığı halde fahiş bilet kesen belediyeden herifler olurdu demek ki onlara rastlamamışsınız.Silifke müzesi küçücük ama orada bulanan eserlerle günümüzü karşılaştırmayı çok severim.Hala köy kadınlarının kullandığı bazı şeyler(takılar)Romalılardan bu yana gelmiş gibi.Şimdi hacı dedelerin kullandığı o iri taşlı yüzüklerin de Romalılar döneminde çok kullanılıyor olması da bana ilginç gelmişti.Nisan,Mayıs ve Haziranın 15ne kadar en güzel zamanı.Martta güneş çıkarsa sonuna doğru denize de girilir.Dağ köylerinde (denize 100 -150 km uzaklıkta olduğu halde) keçi otlatan çocukların bulduğu deniz anası ve dev deniz yıldızı fosillerinden birer tane istemediğime hala yanarım.Sakız denilen bir ağaç olur o kurşuni kayalarda.Yeni filizlenmiş dalları soyularak yenir.Adım başı defne ve keçiboynuzuyla da karşılaşmamışsınız.Uzun zaman oldu gitmeyeli.Çoğu taşın üzerinde de taraklı midyenin kabuğunun izi bulunurdu çocukluğumuzda.

    YanıtlaSil
  7. Ama çok iyi bir yazı olmuş bu yaa.
    Maşallah diyeyim aman nazar değmesin :)

    YanıtlaSil
  8. Cidden nazar değmesin, fotoğraflar, yazı süper. Özellikle fotoğraflar.

    YanıtlaSil
  9. Belgesel niteliğindeki tanıtım yazı ve fotoğraflarının herbiri birbirinden şahane. Cennet ülkemin, birçoğu değer bulmayan değerlerini senin kaleminden okumak ve tanımak çok zevkli, teşekkürler emeğin için.

    Sevgiler

    YanıtlaSil
  10. Adam Kayalar, sadece Mersin'in değil Türkiye'nin önemli tarihi eserlerinden. Ama gidiş yolu gerçekten rezalet. Biraz çalışma yapılarsa turizm değeri çok daha fazla artacaktır. Yazınız için teşekkürler.

    YanıtlaSil