23 Temmuz 2013 Salı

Korykos Antik Kenti ve mavi beyaz köpükler içinde Kızkalesi

Silifke deyince, Erdemli - Korikos sahillerinin hemen karşısında yer alan ve adını da adadaki kaleden alan Kızkalesi beldesi geliyor aklıma.. Doğu Akdeniz sahillerine yaptığımız gezi rotamızın mutlaka gidip görülecekler arasında olmazsa olmazımızdı bu belde ve önceliğimiz de Kızkalesi idi. Ama aksilik o ki adam boyu dalgaların olduğu bir güne denk gelmişti gezimiz. Bu yüzden kaleye ayak basamadık! Yaz sonuydu ve dönem itibarı ile de sert rüzgârların ve bol yağışların olması normaldi elbette. Ama Kızkalesi'nde gezilip görülecek yerler bir tek denizdeki bu kale ile sınırlı değildi..  
Kutsal vadilerdeki Adamkayalar' dan, Antik Olba'ya ve Cennet-Cehennem Mağaralarına kadar çevrili olan koskoca Korykos Kenti'nin bize anlatacakları henüz bitmemişti daha. Kentin biri karada, diğeri ise kıyıdan 200 metre açıkta bir adacığın üzerinde kurulu olan iki kalesi ve çevresinde pek çok antik yerleşimler vardı keşfedilmeyi bekleyen.
Kısaca tarihine bakmamız gerekirse;  Korykos 'Kızkalesi', Kilikya bölgesinin bir liman kenti olduğundan tarih içinde çok el değiştirmiş. Seleukhos'lardan Romalılar'a, Bizanslılardan, Selçuklular'a, Ermenilerden, Fransızların (Kıbrıs Krallığı)na, Karamanlılar ve Osmanlılar'ın hakimiyetinde kalmış ve coğrafi konumundan dolayı da hep önemli bir yerleşim bölgesi olmuş.
 
Kızkalesi (Korykos) İ.Ö. 4. yüzyılda Yunanistan'dan gelen kolonistler tarafından kurulmuş. Yapılan kazılardan buraya ilk yerleşimin MÖ. 4. yüzyıla ait olduğu tespit edilmiştir.  (Görseller: Buradan)

Ünlü tarihçi Herodot, bu şehri Georges adında Kıbrıslı bir prensin kurduğunu yazar.
Milattan sonra 72 yılında Roma hakimiyetine giren Kızkalesi, 450 yıl Roma yönetimine bağlı kalmış. Bu dönemde ise zeytincilikte büyük bir gelişme göstermiş ve zeytin yağı ihraç merkezi olmuş. Tyche ve Hermes betimlemeli Korykos sikke    
Bizanslılar döneminde Arap saldırılarına karşı çevresi surlarla çevrilmiş. Daha sonra burası Selçuklular'ın ve Kilikya Ermeni Krallığı'nın eline geçmiş. 13. yüzyılda Kilikya Ermeni Krallıkları döneminde önemli bir ticaret limanı olmuş, Ceneviz ve Venedik gemilerinin uğrak limanı durumuna gelmiş. 
Ermeniler' in 14. yüzyılda artan Karamanoğlu saldırıları nedeniyle Kıbrıs Krallığı'na sattığı ve önemli bir ticaret limanı olan Kızkalesi, 1448 yılında Karamanoğlu İbrahim Bey tarafından ele geçirilmiş. 
Antikçağ yazarlarından Strabon'un söylediğine göre, kale yapılmadan önce bu adayı korsanlar barınak olarak kullanıyormuş.

Bizanslılar döneminden kalan kale, 1448 yılında Karamanoğlu İbrahim Bey tarafından ele geçirildikten sonra ciddi onarım görmüş 
1471'de Osmanlılar'ın eline geçen Kızkalesi bu dönemde önemini kaybetmeye başlamış. Cem Sultan, 1482 yılında, Rodos Şövalyeleri'nin yolladığı gemiye binmeden önce bir süre burada kalmış. 
İçinde bir kilise kalıntısı bulunan kale, denizden gelecek saldırıları engellemek amacıyla yapılmış. Kalenin dış çevre uzunluğu ise 192 metre imiş. Kıyıya yaklaşık 500 metre mesafede bulunan kaleye, aşırı fırtına ve dalgalar yüzünden motorla geçemedik... Ama hiç şikâyetçi olmuyoruz yine de! nasılsa her an’ın kendi içinde farklı bir gizemi ve beklenmedik değişik sürprizleri oluyor!.  
Ve...sonra günün getireceği sürprizler ve spontane gelişmelerle, düşlerimizi harmanlayıp, sınırsız yolculuklara çıkıyoruz..



Denizden gelecek saldırılara 
karşı önlem almak üzere. 
Kızkalesi ile kıyıdaki kale, 
denizden bir yolla bağlı imiş vaktinde...

Bulutlara mı dokunsam! ip cambazı gibi suyun üzerinde mi yürüsem!Mavi beyaz köpük köpük dalgalar içinde peri kızı gibi duran Kızkalesi'nin seyrine dalıp… taşları, üçer-beşer sektirerek atarken denize…
biraz çocuk oluveriyoruz, ele avuca sığmayan.) biraz da hayalperest:)
Antik çağların esintilerine kapılıp, taşlara ve kayalara çarparak gelen su zerreciklerine aldırmadan, dalgaların acımasızca dövdüğü güney surlarından Akdeniz’i seyrediyoruz. Ve ardından diğer karadaki kaleye doğru sahilden karşıya geçip; sağda, solda kahveler, pansiyonlar arasından ana caddeye ve oradan kayalara oyulmuş oda mezarlarının bulunduğu yamacı dolaştıktan sonra da ana kaleye giriyoruz. Antik kentin girişinde yer alan bu tanıtıcı levhada ki bilgileri okuyoruz önce .)


Kalenin kıyı boyuna merdivenlerden inerek geçiyoruz...
Korykos kent kalıntıları, Korykos Kalesinin kuzeydoğusuna doğru geniş bir alana yayılıyor. Kalenin hemen yanından geçen karayolu, kalıntıları ikiye bölüyor.
Kare planlı kale, iç içe iki sıra surdan oluşuyor. Etrafı hendekle çevrilmiş. Antik çağda kaleye giriş bugün mevcut olmayan hareketli bir köprüyle sağlanmakta imiş.  (Görsel: Buradan )
Bir bölümü yıkılmış olsa da iç ve dış surlar, kiliseler, sarnıçlardan geriye kalanlara bakıyoruz. Su kemerleri, kaya mezarları, lahitler ve taş döşemeli Roma yolları kısmen ayakta kalmış.
*****


Bugünkü, haliyle kale, tipik Orta Çağ mimarî özelliklerinde… 
Akşam güneşi değince yüzüne nasıl da kızarıyor yanakları al al böyle.)
Mis gibi portakal, limon kokuları arasından,
kalenin doğusundaki limon bahçelerinden geçiyoruz.

İçinde futbol oynamaya müsait kocaman bir alanın içinde,
dev bir antik su deposunda bir tur atıyoruz. 


Tepedeki kiliselere yöneldiğimizde taş döşeli
Kutsal Yol'da ve vadide yürürken
sanki adım adım geçmişe gidiyoruz. 

Yol boyunca dizilmiş lahitler,
6. yy.dan kalma kiliseler ve ilerde ki tepede kule..
Bizi izleyen küçük serçecikle 
gözgöze geliyoruz bir de:)

Gün batımını seyretmek üzere, 
tekrar geri dönerken Kızkalesine...
antik kent gözümde canlanıyor birdenbire!.. 
Çağlar öncesine gidiyorum!

 
Yanık tenli insanlar ve hummalı bir kalabalık içinde; kıyıda kızağa çekilmiş tek yelkenli gemiyi nasırlı elleriyle onaranlar, kalenin kuzey-doğusunda demir-bakır döven işçiler, gümüş ve altın takılara hünerlerini kazıyan zanaatkar kuyumcular, öte yanda çömlekçi atölyeleri, dokumacılar, sırtlarında çeşitli yükler, limandaki gemiye inip binenler...
diğer yanda limanın üst tarafında tapınakta çalışan taş işçileri, sütunlu bir caddenin bir kenarında toplanmış aralarında hararetle bir şeyler konuşan Korykos'lu keten tüccarları;
çeşmeden su içen yabancılar, seyyahlar, caddenin öte yanında bir berber, hemen arkasında zeytinyağı, şarap, meyve satıcıları...
 
Akşamüstü, tümüyle kızıl bir renk almış, 
gök kubbenin altında
deniz ve ışıkla oynaşan kıyıdaki taşlar ve 

açıktaki kale, bize estetik duygularla dolu anlar yaşatıyor.
Ve… Güneşin kızıllığı alabildiğine parlarken,
Kızkalesini seyrediyoruz uzaktan...  



Kale, eski çağların içinden süzülüp gelen, saçları rüzgarlara karışmış, ıslak perçemleri yüzüne düşmüş, ahu bakışlı.. cazibeli bir kız kadar güzel.  
Sanki bize naz yapıyor gibi!.. o da biliyor ulaşılmaz olanın cazibesini!.. büyüsü, gizemi hayallerimizde nasıl idi ise, öylece kalmasını istemiş gibi!..  
‘seni uzaktan sevmek aşkların en güzeli’ diyoruz:) ve an be an gün batıncaya değin!..  seyrediyoruz Kızkalesini.. 
Kıyıya vuran dalgalarla bir ileri bir geri 
serenât  yapıyoruz  karşılıklı.

Güneşin kızıllığı yansıdıkça kaleye, yanakları al al 

mahcup bakıyor bize,  hırçın dalgaların sesleri,
boncuk boncuk su damlalarını savuruyor yüzlerimize…

Suya yazıyoruz adımızı, hiç silinmesin diye!.
Nasılsa Kızkalesi şahit bize, biz de Kızkalesine!.
Ve anlattıkları efsaneleri dinliyoruz bir de can kulağı ile..
Vakti zamanında, işte tam da burada, bu topraklarda.. Korikos'ta yaşayan Krallardan biri, bir kız çocuğu olsun diye gece gündüz Tanrıya yakarmaktadır. Sonunda dileği yerine gelir ve bir kızı olur.  Kız büyüdükçe güzelliği ve yardımseverliği ile herkesin sevgisini kazanır. Günlerden bir gün kente bir falcı gelir. Kral onu saraya çağırtır, kızının geleceğini öğrenmek ister. Falcı prensesin eline bakınca irkilir ama bir şey söylemez.

Kral zorlayınca, “Kralım Kızınızı bir yılan sokacak, bu yazgıyı hiçbir şey bozamayacak, siz dahi engel olamayacaksınız!” deyip oradan ayrılır. Kral, kızına hiçbir şey söylemez ama düşüncelere dalar. Buna çok üzülen baba derin derin düşünmeye başlar. Ne yapsa da kızını bu kötü gelecekten kurtarsa. 
Kralın aklına güzel bir fikir gelir. Denizin ortasına bir kale yaptıracaktır. Kızını da oraya yerleştirecektir. Yılan sudan geçemeyeceğine göre de kızı kurtulacaktır. Hemen bu fikrin gerçekleşmesi için planlar hazırlar ve bugünkü Kızkalesi nin bulunduğu yerde binanın yapılmasına başlanır. Aradan günler, aylar, yıllar geçer; sonunda beyin istediği Kale ortaya çıkar. Artık kızı güvencededir, daima kalede oturtmakta, karşı tarafa, karaya hiç geçirtmemektedir. Kralın kızı 19 yaşını tamamlar; onun şerefine Kale’de eğlenceler tertip edilir. Bu eğlencelere davet edilen bir köylü kadın da hediye olmak üzere, bağındaki nefis üzümlerden bir sepet dolusu getirir. Fakat, kader bu ya, kadın üzümleri doldururken, dalgınlığından istifade ederek sepetin içine gizlenen yılanı görmez.

Üzümü çok seven beyin kızı da bu sepeti doğruca odasına çıkarttırır. Çünkü, gece geç vakit herkes gittikten sonra üzümleri yemektir niyeti.
 
Misafirler gittikten, eğlenceler bittikten sonra odasına çıkan genç kız, çok sevdiği üzümlerden yemeye başlar. Fakat tam bu sırada sepetin içinden çıkan yılan, kızcağızı sokar ve ölümüne sebep olur. 
Bir güzel kız yatıyor şimdi orada...ruhu dolaşıyor mu acaba!.. görüyor mudur bizi!.. yoksa ' yattığım yerde huzur verin bari ' mi!! diyor.. ve dev dalgalarla koruyor şimdi kendini orada!.. bilinmez...
Ama bildiğimiz bir şey var ki, birbirine benzer pek çok efsane duymuştuk biz bu arada. Bu da onlardan biri gibi geldi bana.. Tıpkı Kızkulesi efsanesi gibi Kızkalesi'nin bu hüzünlü efsanesi de bizi düşündürüyor doğrusu!.. tıpkı 12 havariler, 7 uyurların, birbirine benzer hikayelerine değişik coğrafyalarda da rastladığımız gibi!.. Ve anlıyoruz ki ne kadar güçlü kral da olsan, padişah ta, firavun da olsan ve gücünü, saltanatını her tür kötülükten korumak adına böyle etrafını kalelerle, ordularla da donatsan!.. o makus talihin önüne geçemiyor hiç bir insan!.. 



Güneş usulca batarken, gökkuşağının 

bütün renklerini seriyor karşımıza...
Kızkalesi mavilikler, pembeler, beyazlar arasında...
gölgeler ve ışıklarla dans ediyor adeta...

Ay yüzünü gösterirken bize... gelecek yıldızların 
müjdesini veriyor bir de! sonra;
kayan yıldızların peşine takılıp,  
düşlere yelken açıyoruz...


Ve aklımıza geliyor o an!.. denizden ve sonra kumsaldan bulup, sanki cevher görmüşçesine sevinip topladığımız ve cebimizde biriktirdiğimiz ne kadar çakıltaşı, deniz yıldızı ve  minare varsa... hepsini birer birer çıkarıp, denize atıyoruz sessizce…
Esin Bozdemir 

14 yorum:

  1. Esin'ciğim on yıl önce ben de gidip görmüştüm Akdeniz'deki "Kızkalesi" ni ,inan ki senin fotoğraflarından daha çok sevdim ...Mavi daha mavi deniz başka deniz ve gökyüzü daha mavi...Çok teşekkürler harika fotoğraflar ve tarihsel bilgilerin için...Selam ve sevgiler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @Arzu Sarıyer,
      Teşekkür ederim Arzu Öğretmenim değerli yorumunuz için. Benim özel yaptığım bir şey değil bu.. İçinde yaşadığımız bu topraklar, bu coğrafya çok özel.. Saygı ve sevgilerimle..

      Sil
  2. Silifke deyince ''Kızkalesi'' gelir akla elbette...
    Gelir de, şurada yazılanların ne kadarını biliriz?
    Doyumsuz bir post olmuş yine o eşsiz fotoğrafların eşliğinde...

    Zevkle okundu, detaylı bilgilenildi, gidip görmüş etkisi hissedildi, müzik ve fotoğraflar dahilinde zihinlere kazındı adeta.
    Emeğine sağlık sevgili Esinciğim. Bu harika sunum için yürekten teşekkür ederim.
    Sevgilerle...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @Zeugma,
      Pek çok belde adı, genellikle içinde yer alan mekanların adı ile anılır ve hatta beldenin diğer görülecek yerlerinin dahi önüne geçer. Silifke değince de evet, aklımıza hemen o beldenin bir sembolü olan 'Kızkalesi'gelir.

      Tıpkı O deniz yıldızı hikayesindeki gibi ben de, bırakıyorum topladıklarımı denize birer, birer.) Teşekkür ederim değerli yorumun için sevgili Zeugmacığım. Sevgilerimle...

      Sil
  3. Bu mavisi bol fotoğraflar ve tanıtım yazısı için kocaman teşekkürler.

    YanıtlaSil
  4. Esin'ciğim bir " n" harfi anlamı ne büyük bozmuş özür diliyorum.Aslı "senin fotoğraflarında " olacaktı.Bağışa lütfen ;ben kendi gözlerimle gördüm ama senin fotoğraflarında daha çok sevdim yineliyorum...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @Arzu Sarıyer,
      Arzu Öğretmenim, inanın hiç fark etmemiştim. Zaman zaman, ne kadar dikkat etsek te bu tür kelime hataları yapabiliyoruz. Sizi tanıyorum ve içtenliğinize inanıyorum. Asıl bilinçli ve art niyetli yapılmış olan sözler önemli! (kimileri riyakar! dil başka, yürek bambaşka söylüyor. Onları da ayırt edebildiğimi düşünüyorum)

      Sizin gibi ben de doğayı ve içinde ki sonsuz renkleri çok seviyorum. Sevgimi yansıtmak istediğimdendir hepsi.)Teşekkür ederim.

      Sil
  5. Ne kadar güzel yazıyorsun.. nasıl heyecan katıyorsun anlatımına.. Bayılıyorum okumaya doyamadığım yazdıklarına.. sadece yazdıkların da değil üstelik.. bir de fotoğraflarınla belgelediklerin var ki gören ile bakan arasındaki farkı şamar gibi vurmakta insanın yüzüne.. Benim güzel sarışınım Esin'im.. bambaşka bir duygu ile seyreyledim o güzel diyarı.. Ellerin ve belleğin dert görmesin.. Senin duygu ile kültürünün birleşmesinden nasiplenebilen şanslılarız biz..

    Ancak içimde o deniz gibi kabaran hüznümü nereye fırlatsam??? 13 yıl yaşadım bu yörede... Ben burada emekli oldum... oğlum okula burada başladı.. Babil sitesi.. Soli.. Namrun... sonra bitmesi gerektiğine karar verdiğimle beraber hepsini oralarda bırakıp ardıma bakmadan ayrıldığım diyar.. Güzeldir.. medenidir.. Tarih kokar her bir taşı.. baharda değme parfümlere taş çıkartır narenciye çiçeklerinin kokusu.. ve hepsi bana kayıp yıllarımı hatırlatır..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @hasret senfonileri,
      Değerli düşünceleriniz için teşekkür ederim Gülsen Hoca'm..

      Mersin ve anımsadıklarınız...
      "her şeyin hatırlanmak şartı ile unutulduğunu çok geç anlıyor insan." demiştiniz 'Albumdekiler'in' S.166'da.. Bazı şeyler hiç unutulmuyor...

      http://izlerveyansimalar.blogspot.com/2010/04/albumdekiler.html

      Sil
  6. sıcak yaz gününe nasıl da iyi geldi sayfanda yaptığım kaçamak... fotoğraflar alıp götürüyor zaten anlatım da artısı elbet.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @Evren,
      hayal de olsa, kavurucu yaz sıcakları ve aşırı nemli günler yaşıyorken nasıl da iyi geliyor değil mi evrenciğim, sert rüzgarların, dalgaların sesleri, ıslaklığı...

      Sil
  7. Harika anlatmışsınız tüm hikayeyi Esin Hanım, elinize, yüreğinize sağlık. Kızkalesi'nin ayrıca http://www.kizkalesi.net web adresi de mevcut, eklemek istedim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @Sappho,
      Teşekkür ederim Sappho,
      Akdeniz Bölgesine yapmış olduğumuz gezilerde Mersin /Kızkalesi'ne hayran kalmıştık.
      Korykos Antik Kenti harabeleri arasında dolaşıp, incecik altın kumsallarında denize girmek..gün batımında Kızkalesi'ni seyretmek çok özel duygulardı. Tatilde nereye gitmeli? sorusuna yanıt olarak Kızkalesi kesinlikle önereceğim bir tatil seçeneğidir. Tarih ve kültür doğa ve huzur hepsi bir-arada..http://www.kizkalesi.net/ sitedeki bilgiler ayrıca kaynak niteliğinde..

      Sil