31 Ekim 2013 Perşembe

Bir Çay Daha Lütfen - Katharine Branning


Sizi bilmem ama ben güne kahvaltısız asla başlayamam. Ve iki lokma bir şeyler dahi yesem yanında da illa ki çayım olacak!. Yani öyle güne kahveyle, sütle başlayanlardan değilim. Önce çayım güzelce demlenecek demlenme işlemi itina ile gerçekleştirilecek, ardından sıcak suyla ısıtılmış ince belli bardağım kırmızı damalı porselen tabağındaki yerini alacak… veeee çayımız burcu burcu kokusuyla demlikten süzülüp servisi yapıldıktan sonra ilk yudum ‘hüpppp’ letişi ile afiyetle çayın nefasetine varılacak.. ve mis gibi bir gün/aydın olacak bana.) sabah şeriflerim(iz) de hayrola !
Üstelik çay tutkum tiryakilik derecesindedir de!. Yaz – kış, sabah- akşam, çalışırken ve dinlenirken, yazarken-çizerken mutlaka çayım da olur yanımda.
Çay bu kadar önemliyken hayatım(ız)da doğal olarak ‘Bir çay daha lütfen’ diyerek söze başlayan ve kitabına bu ismi veren yabancı bir kadının söyleyecekleri de bir o kadar meraklandırır beni. 
Gezip gördüklerim, yazıp çizdiklerim yanında fırsat buldukça okuduğum ama tanıtamadığım kitaplarım da var. Onları tek tek tanıtabilmem mümkün değil!. Ama fırsat buldukça önemli bulduğum kitapları tanıtmaya çalışıyorum sizlere. O kitaplardan biri de 2010 yılında kaynak yayınlarından çıkan; Katharine Branning’in ‘Bir Çay Daha Lütfen’ isimli kitabı.

Biz Katharine Branning’ i rahmetli Müslüm Gürses’le birlikte yapmış olduğu çay reklamından tanıyoruz. En azından aşinayız!. bkz 

Hele ki çayımızı tanıttığı o ilginç sunumu pek çoğumuzun ilgisini çektiği gibi benim de ilgimi çekmişti. Bizim Türk çayımızı yabancı bir kadın gelsin, hem bize anlatsın hem de tüm dünyaya tanıtsın!. o sunumu izlediğim anda..   "helal olsun Katharine Hanım'a yani nam-ı diğer 'Kadriye' " ablamıza demiştim!. ve bu hanımı merak etmiştim ayrıca.. Bu Türk hayranı Amerikalı kadın kimdi!.. Bu yüzden ilk fırsatta Branning'in çıkarmış olduğu bu kitabı okumak istemiştim.
Kültürümüzün önemli bir simgesidir çay ve kendine has demle(n)me ritüeli de vardır. Ve biz Türkler için bu kadar önemli olan çayı bir de yabancı bir kadının gözünden okumak değişik bir duygu yaşattı bana.. En önemli kültürel içeceğimiz olan çayı biz dahi böylesine tanıtmamış ve ona böylesine ilginç ve düşündüren boyutlarda anlamlar yüklememiştik. Ama yanlış anlamayın ki bu kitap sadece çayın serüvenini anlatmıyor bize!. Bu kitap Türk insanına ve Anadolu topraklarına aşık yabancı bir kadının gözüyle çizilen Anadolu’nun fotoğrafıdır aynı zamanda!.
Modern zaman seyyahı Amerikalı Katharine Branning’in 30 yıllık Türkiye serüveni Fransa’da derste gördüğü Sivas- Gök Medrese slaytıyla başlar ve günümüz Türkiye’sini resmeden mektuplarla devam eder. Ülkenin karanlık yıllarından bugünlere gelinceye değin tanıklık eden seyyahın gözlemleri son derece ilginç. 

Sanat tarihçisi ve kütüphaneci olan Katharıne Branning, “Bir Çay Daha Lütfen” kitabında; Türk insanı ile ilgili orijinal tespitlerde bulunuyor. Başka halkların, ülkelerin, toplulukların değerlerinin farkına varılmasının paha biçilemeyen bir kıymet olduğunu ifade eden Branning kaleme aldığı kitabında bunu dünyada Türkiye kadar hiçbir ülkenin incelikli ve renkli yapamadığının da altını çiziyor. (Görsel: buradan)


Yazar, hayali bir iletişim kurduğu Lady Montagu ’ye hitaben yazdığı mektuplarla aslında Türk halkına sesleniyor ve bir dostun aynasında kendimizi görüp tanıma imkanı sunuyor.

18.yüzyılda ülkemizde yaşamış olan İngiliz sefirinin eşi   Lady Mary Wortley Montagu' nün Türkiye’de kaldığı 13 ay boyunca dostlarına ve ailesine yazdığı mektuplar, vefatından sonra “Sefaret Mektupları” başlığı ile yayınlanmış.


İki batılı kadının 290 yıl ara ile Türkiye’de kesişen hikâyeleri “Bir Çay Daha Lütfen” de okuyucuyu sıcacık bir çay kıvamında sarıp sarmalıyor. (Görsel: buradan)
Kitaptan ilginç bulduğum bazı cümleler;
“Doğrusu bu mektupları Türkiye’ye Türk halkına, bu ülkeye, vatandaşlarına olan sevgimin saygımın sade bir ifadesi olmak üzere uzun ve saf bir teşekkür mektubu olarak yazdım. Bu mektuplar, otuz yıl boyunca bana ikram edilen binlerce bardak çaya karşı bir teşekkürdür de.”  (Sayfa.14)
 “ Bir mektup yazmak kişiye hürriyet, dürüstlük ve enerji sunar. Canlı bir tonla yazılan bir mektup da bana sık sık musallat olan melankoliyi dağıtma fırsatı veriyor. “(Sayfa.16)
'' Pek çok turist Türkiye'yi İstanbul ve güney sahilleriyle bilir, fakat benim Türkiyem farklıdır. Bu, cafcaflı plajlarda değil, kurak arazilerde terle, çok çalışmakla, yaşanmış olan hayatın Türkiye'sidir. Arzuların şehri, dünyanın incisi İstanbul tarafından insanın kolaylıkla baştan çıkarılması mümkündür, fakat benim aşkım bozkırlardır.'' (Sayfa 45)
“Aile bağlarının o kadar güçlü ve sıkı olduğu bir başka toplumla karşılaşamazsınız. Her toplulukta iyi kabul edilen aile birliği bir semboldür ve küresel alanda yeri ne olursa olsun Türkiye’de aile yapısının bağları pek çok ülkede olduğundan daha sağlamdır.” ( Sayfa. 57)
''Çay.. bardaklarca çay, sayısız bardak çay, her zaman kardeşlik hislerinin oluşmasına ortam hazırlayan bir ikram şekli.'' (sayfa 64)
“Şehir panolarında, her köyün, ilçenin meydanlarında bulunan heykellerin kaidelerinde, şehir meclislerinin kapılarında, umuma açık binaların bekleme salonlarında, dağların yamaçlarında istisnasız, Atatürk’ün şu meşhur sözü yazılıdır: “Ne Mutlu Türküm Diyene!” Ben de “ Türküm” demekten mutluyum.  Türklerde gözlemleyebildiğim değerli ve çok zengin tabiî ve millî cevherin farkında olan Atatürk’ün bunu “Ne Mutlu Türküm Diyene!” sözüyle cihana ilan etmesi de en tabiî hakkıydı. Bu asılsız bir gurur değildir ve Türklerin bunu bütün dünyanın duyacağı bir sesle haykırmasının zamanı gelmiştir. Ben de Türküm demekten mutluyum!” (Sayfa.120)
“Türkler yalnızca dünyanın en misafirperver insanları olmakla yetinmezler, aynı zamanda size insan zarafetinin inanılmaz ve şaşırtıcı hareketlerini sunarak çok önemli hayırseverlik duygusunun ilerisine ve üstüne çıkmaya çalışırlar.” (Sayfa. 173)
''..Türkiye 70.000.000 ruhla ilmek ilmek birbirine bağlanmış çok renkli bir memleket halısıdır.'' (sayfa 261)
'' Tanrı tektir ve ister Ohio’da bir Methodist olalım ister Konya’da bir sünni, hepimiz O’nu ve mahlukatını seviyoruz.  İbadetlerin, seccadelerin üzerinde ya da sıralarda, ezanla ya da çanla, nasıl uygulandığının bir önemi yok; inançlarımıza gerçekten temel yapmamız gereken esas bütün dinlerde ortak olan bu ''sevgi''dir.'' (sayfa 278)
Katharine Branning, Lady Montagu'nun Doğu Mektupları'ndan oldukça etkilenmiş. Bu iki kadının hikâyelerinin kesiştiği noktada yine  Anadolu toprakları. Cevap niteliğinde yer alan Branning’in mektuplarında kullandığı akıcı dil kitabı son derece sürükleyici kılmış. Türk insanı ile gerçekleştirmiş olduğu diyaloğu, cesareti, araştırmacı kimliği gezgin olmasının ona sağladığı en önemli avantajlardan biri. Çünkü gezgin olmanın insana kazandırdıklarını, gezmeye çalışan en azından gezgin bir ruha sahip olan bir insan olarak anladığımı söyleyebilirim.
Gezgin olmak; farklı kültürleri, inançları öğrenip, tanımak, insanı önyargılardan arındırır. Merak duygusu ardından sizi türlü araştırmaların içinde gizemli yolculuklara sürükler… ve aynı zamanda başka kültürlere karşı empati kurmanızı ve daha hoşgörülü olmanızı sağlar. Bu yüzden Katharine Branning’in bizim geleneklerimize ve kültürümüze saygı duyuş biçimi, hayranlığı ve farklı bakış açısı, kültürler arası karşılaştırmaları ve inanılmaz gözlem yeteneği son derece dikkat çekici ve düşündürücüdür.
Bizim için referans olacak bu tür farklı bakış açılarına ve bu muhteşem gezegen üzerinde  varlık süren çeşitli dünya kültürlerinin paylaşımlarından; objektif bir biçimde düşünen, üreten insanların  birbirlerinden alacakları çok şeyler olduğunu düşünmeliyiz.  Kim bilir belki sonunda insanlığın bu dur durak bilmeyen 'dizginsiz' tutumunda bir hoşgörü, saygı ve barış toplumuna doğru nasıl daha iyi katkıda bulunabileceğimizi öğrenebiliriz. Tıpkı neredeyse bizi bizden daha iyi tanıyan ve bizim şifrelerimizi çözen, Türk dostu Amerikalı Yazar Katharine Branning’in bir Gök Medrese'den yola çıkıp Anadolu'da iz sürüşleri gibi... Belki bizler de bir yerden başlayabiliriz ne dersiniz!.

Esin Bozdemir


Bu kitap çok önemli bir gerçeği
daha ortaya çıkarıyor!
      ********
Kitabın Arka Kapağından;
“Ayrılırken arkamdan seslenen insanlar, yolculuğumun su gibi akıp gitmesi için bir dua olmak üzere arkamdan su döken kadınlar oldu. Otobüslere bindiğimde çiçekler, hediyeler sunuldu. Benim kendi ailem bana bu şekilde bir sevgi ve ilgi göstermedi, ya seninki Lady Mary?”
Yukarıdaki sözler ve elinizdeki eserde okuyacağınız daha nice samimi ifade bir-iki günlük turistik seyahatten geriye kalan geçici hatıraların bakiyesi değil. Otuz yılı aşkın süredir ülkemizi, özellikle de Anadolumuzu karış karış harmanlayan Amerikalı bir modern zaman seyyahının, Katharine Branning’in, bizlere ve ülkemize tuttuğu aynadan mektuplara dökülmüş dostane akisler…

18. Yüzyılda ülkemizde yaşamış olan İngiliz sefirinin eşi Lady Montagu’nün ailesine ve dostlarına yazdığı ve o dönem Türkiye’sini resmeden yirmi beş mektubuna mukabil Branning, günümüz Türkiye’sine dair enfes gözlemlerin yer aldığı mektuplarıyla Lady Montagu’yle üç asır sonrasında hasbihal ediyor.


Katherine’nin aralıklarla gidip geldiği 30 yıllık Türkiye serüveni Fransa’da derste gördüğü bir Gök Medrese slaytıyla başlıyor. Türkiye’de darbe gibi büyük toplumsal olaylara da şahit olmakla birlikte Branning insana eğiliyor ve Türk insanının belki kendisinin bile farkında olmadığı birçok yerinde tespitte bulunuyor. Lady Montagu’ye hitaben yazılan bu keyifli mektuplar aslında Türkiye halkına hitap ediyor. Bizi bir dostun gözüyle kendimize dışarıdan bakmaya davet ediyor.


Katharine Branning kimdir?

Sanat Tarihçisi ve kütüphaneci olan  Katharine Branning eğitimini Sorbonne Üniversitesi Pratt Enstitüsü ve Ecole du Louvre’de tamamlamış. Louvre’daki İslami Sanatlar ve özellikle de cam işçiliği üzerine araştırmalar yapan Branning, Selçuklu sanatı ve mimarisi konusunda dünyadaki belli başlı uzmanlardan biridir.  Branning,  New York’ta yaşıyor; ama yılın 1 ayını mutlaka Anadolu’da geçiriyor. Türkiye’de mimari ve dekoratif sanatlar üzerine bağımsız saha çalışmaları yapan Branning; Kayseri, Konya, Amasya, Tokat, Erzurum, Erzincan’ı geziyor, tarihî binaları inceliyor, insanlarla konuşuyor.


Halen New York’taki Fransız Kültür Merkezi Kütüphanesi’nin başkan yardımcılığı görevini yürütmektedir. ( French Institute ve Alliance France  )

Bu arada çay kültüründen yola çıkarak Türkiye'yi ve Türk insanını anlatan "Bir çay daha lütfen" kitabının Amerikalı yazarı Katharine Braning’in Tokat'ın tarihi sokaklarının birinden ahşap bir ev satın aldığı bilgisini de yazılı medyadan öğreniyoruz. bkz
 Katharine Branning’in çalışmalarına yönelik ayrıntılı bilgiler için web sitesini ziyaret edebilirsiniz. http://www.turkishhan.org/

6 yorum:

  1. Çok keyifle okudum Esincim. Çay hakkındaki düşüncelerimizin bu kadar benzer olmasına hiç şaşırmadım."farklı kültürleri tanımak, insanı önyargılardan arındırır"sözün çok hoşuma gitti. Çünkü bilgi insanın en değerli hazinesidir. Oranı buranı mücevherlerle süsleyeceğine, beynini bilgi denen en kıymetli hazineyle donatırsan o zaman insan gibi insan olursun. O zaman bulunduğun yer ışıklanır. Sadece önyargılar değil, yobazlıklar, dogmalar, bağnazlıklar, yıkıcılıklar yok olur. Sadece empati ve hoşgörü değil, tüm erdemler önünüze serilmiş olur. Böyle bir dünya hayal ediyorum Esincim. Lennon'un dediği gibi " But Im not the only one’, I hope some day you’ll join us,’ And the world will live as one (ama tek ben değilim ,umarım bir gün sen de bize katılırsın,Ve dünya yekvücut olarak yaşar)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @Defne Soysal,
      Farklı kültürden insanların bakış açıları, hayatı sorgulayışları, değer verdikleri unsurlar o bahsettiğin tarzda takıp takıştırmaktan ve gösteriş yapmaktan öteye gitmeyen insanlar için örnek olmalı. Toplum genelinde nerelerde yanlış yapıyoruz biz! iyice düşünmeliyiz. Bizler farkındayız pek çok şeyin!. Bilginin asıl en değerli hazine olduğunun...Ve gezginlik insanı önyargılardan arındırıyor, hoşgörüyü, empati yapmayı sağlıyor..

      Ah Sevgili Defneciğim..böyle bir dünya özlemini ben de hayal ediyorum!..
      Bilmem artık bizler görebilir miyiz aydınlanmış bir dünyayı!.. yine de cennet vatanımızın gözden uzak kıyılarında, köşelerinde hala nefes alınacak yerler var şimdilik..

      Değerli yorumun için teşekkür eder,
      Sana ve değerli ailene güzel bir hafta sonu dilerim..
      Sevgilerimle...

      Sil
  2. Bilmiyordum bu ktabın varlığını ,yine yeni ve güzel şeyler öğrendim buradan Esin'ciğim.Teşekkürler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @Arzu Sarıyer,
      Dünyalar dolusu bilgi akıyor her an her dakika, her saniye.. yepyeni kitaplar, yazarlar, şairler...peş peşe akıyor hayat! hepsine yetişebilmemiz mümkün değil.) ancak fırsat bulabildim okuyup paylaşabilmek için..

      Ben teşekkür ederim Arzu Öğretmenim..
      Sevgiler, iyi hafta sonların dilerim.

      Sil
  3. Çok hoş akıcı bir yazı. Güzel bir tanıtım. Sayın yazarın ülkemize bu kadar tutkun olduğunu bilmiyordum. Değerli tanıcı yazınıza çok teşekkürler. Yazıdaki bir yarım cümleye takıldım kaldım; "Ülkenin karanlık yıllarından bugünlere gelinceye değin..." cümlesi yazara mı ait?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkürler Mehmet Bey. O cümle bana ait. Ama benzer ifadeler o yılların geçtiği sayfalarda mevcut. Selçuklu Dönemi ve İslami Sanat Eserleri üzerine araştırmalar yapan bu hanım, ilk 1978 yılında ülkemize geliyor. S. 34-35 te Askeri yönetimin iş başında olduğu 1980'li yılları anlatıyor. İlerleyen sayfalarda .İki ülke arasındaki benzerlik ve farklılıkları irdelemiş.. Demirel ve Tansu Çiller'le el sıkışmış! Depremli yılları yaşamış.. Kuzeyi-güneyi-doğusu.. dağlarımız, bozkırlarımıza kadar.. Gelenek ve göreneklerimizden daha pek çok şeye değin.. başarılı iletişimi, araştırmacı kimliği ve sahiplenişi ile! bizim şifrelerimizi ve kodlarımızı çözmüş bir insan!. Biz açılmayacak o kapıları bazen pek bir kolay açıveririz!. Aynı kapılar acaba bizlere de yabancı bir ülke topraklarında açılır mı!! Orası malüm! En ince ayrıntıya kadar bizim göremediklerimizi dahi ortaya çıkartmış ve objektif değerlendirmelerde bulunmuş (bizi bu kadar iyi tanıyan ve bize bu kadar hayranlık duyan bir insan için başka neler düşünmeliyiz ! beynimin bir köşesinde yine de muallaktaolan bir nokta vardır her zaman!)

      Yaklaşık 30 yıl kadar sürekli gelip gitmiş ülkemize ve mütemadiyen kalmış.. Son olarak da medyadan okuduğum Tokat'tan ev satın almış. Yani Katharine Hanım.. Hiç Türkiyeliyim demiyor tam aksine "ben de Türk'üm" diyor artık!.. ve ekliyor 'NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!..'

      Sil