İstanbul’a bahar geldi sonunda. Güneşin sarı-sıcak enerjisine, doğanın tüm renkleriyle bizleri kuşatan ahengine, bitmek tükenmek bilmeyen bir coşku içinde yenilenerek gelişen muazzam dinamizmine hayran olmamak mümkün değil! Doğa, kendi üzerinde oynanan tatsız yıkımlara, tahribatlara rağmen o müthiş enerjisinden asla vaz geçmiyor. Yeni tomurcuk açmış bir çiçeğin, veya dünyaya yeni gözlerini açmış yavru bir kedinin, kuşun, böceğin, minik bir bebeğin günden güne serpilip büyüdüğünü görünce... doğanın mucizelerine şaşırıp kalıyor insan. Yazıyla, kışıyla, baharlarıyla, gecesi ve gündüzüyle... bulutları ve dağlarıyla, denizleriyle...yıldızları ve gezegeniyle!.. müthiş bir denge içinde... Yaradan özenmiş de yaratmış her şeyi! Sen büyüksün Allah’ım! ama ya şu kullarına ne demeli! verdiğin aklı nasıl da çar çur edip, dengeleri alt üst etmekteler. Kolay mıdır bozulan dengeleri yeniden düzeltebilmek!. Gidenleri geri getirebilmek!
31 Mart 2013 Pazar
Yeter artık! bahar gelsin ülkeme
İstanbul’a bahar geldi sonunda. Güneşin sarı-sıcak enerjisine, doğanın tüm renkleriyle bizleri kuşatan ahengine, bitmek tükenmek bilmeyen bir coşku içinde yenilenerek gelişen muazzam dinamizmine hayran olmamak mümkün değil! Doğa, kendi üzerinde oynanan tatsız yıkımlara, tahribatlara rağmen o müthiş enerjisinden asla vaz geçmiyor. Yeni tomurcuk açmış bir çiçeğin, veya dünyaya yeni gözlerini açmış yavru bir kedinin, kuşun, böceğin, minik bir bebeğin günden güne serpilip büyüdüğünü görünce... doğanın mucizelerine şaşırıp kalıyor insan. Yazıyla, kışıyla, baharlarıyla, gecesi ve gündüzüyle... bulutları ve dağlarıyla, denizleriyle...yıldızları ve gezegeniyle!.. müthiş bir denge içinde... Yaradan özenmiş de yaratmış her şeyi! Sen büyüksün Allah’ım! ama ya şu kullarına ne demeli! verdiğin aklı nasıl da çar çur edip, dengeleri alt üst etmekteler. Kolay mıdır bozulan dengeleri yeniden düzeltebilmek!. Gidenleri geri getirebilmek!
27 Mart 2013 Çarşamba
Bir ‘yolculuk’ hikâyesi
Artık şehirler arasında yolculuğa çıkmak, konforlu ve donanımlı otobüslerle eziyet değil tam tersine bir keyif oldu desek yeridir. Yaklaşık üç haftalığına İstanbul’dan yolcu edip yeryüzünün kuzey yarım küresine, yengeç dönencesinde, kızgın çöllerin vatanına, kutsal topraklara uğurladığımız anne ve babamızı karşılamak üzere Bandırma’ya gittim. Bir müddet kaldıktan sonra, uzun süredir hiç kullanmadığım toplu taşıtla İstanbul’a dönmeyi tercih ederek (.x.) otobüs firmasında yerimi ayırdım. Gezmeyi, gezginci bir ruha sahip olup da insanın o biricik ruhunu beslemesi, motive edip şenlendirmesi ve zaman zaman değişik alternatiflerle yollara koyulup, yolculukların izini sürmesi de farklı bir deneyim...
12 Mart 2013 Salı
'Türk Operasında Dekor Resimleri' ve Duayen Dekoratörlerimiz
Operaya ve baleye asıl ruh veren unsurun müzik olduğu ama
şiirin, dansın ve estetiğin birleşiminde bir de o bütünlüğü destekleyen en önemli
tamamlayıcının da sahne dekoru olduğu bir gerçektir.
11 Mart 2013 Pazartesi
Süreyya Operası'nın anımsattıkları !..
Kadıköy Bahariye Caddesi'nde yürürken bizlere nostaljiyi yeniden yaşatan
sayılı bina arasında en çok dikkatimizi çeken ve bugün Opera binası olarak
faaliyet gösteren hiç şüphesiz ki Süreyya Operası binasıdır. Kadıköy'ün
en güzel tarihi binalarından olan Süreyya 'Opera' Binası'nın tarihi 80 yıl öncesine
dayanıyor. 1924 yılında Süreyya İlmen (Paşa) tarafından yaptırılan bina
uzun yıllar Süreyya Sineması olarak hizmet vermişti. Kadıköy'de şehrin
kültür hayatını çağdaşlaştırmak ve zenginleştirmek için müzik ve sahne
sanatlarına uygun bir bina yapmaya karar veren Süreyya Paşa, inşaatı 3 yıl
süren ve 6 Mart 1927 yılında bitirilen binayı yaptırırken, konser, konferans,
dans, balo, çay, nişan-düğün gibi sosyal ihtiyaçları da karşılayıcı bir bina
tasarlar. Bu amacını da gerçekleştirmek için; Avrupa ülkelerinde bulunan ünlü tiyatro
opera binalarını gezer. Paris'in Şanzelize (Champs Elysee) Tiyatrosu'nun
fuayesinden, iç bölümlerini ise Alman tiyatrolarından örnek alarak tasarlar.
Süreyya Paşa, opera temsillerine uygun bir bina yapmayı amaçlasa da, Süreyya
Operası’nda hiç opera oynanamaz. Bu nedenle bina hep kültür sanat hayatımıza “sinema”
olarak yerleşir.
3 Mart 2013 Pazar
Ölüm engel tanımaz ki !.. Sevenlere “Bir Ömür yetmez ki!”
Sonsuzluk
diye bir şey yok!.. Sonsuzluk diye bir şey var!
Hayat kimine gülden demetler
sunuyor, kimine o sert tokadı daha yolun başındayken atıyor. Hayatın zorluklarla
dolu meşakkatli, kederli yüzüne defalarca 'engelli' imişçesine takılan bu
insanlar bazen de onca acılara inat, O’nları büyük kitlelerle buluşturacak bir
yola yelken açıyorlar. Kaderin bir cilvesi midir bu! kör talihin pusulasını
şaşırması mı! yoksa tesadüfler midir!..bilinmez.. insanın yaşamı sürprizlerle dolu ve
bazı insanların yeryüzündeki misyonları çok başka başka...
Ülkelerin içinde bulunduğu ‘siyasal-sosyal-kültürel’
durumların ve yaşam koşullarının bireylerden başlayarak, halklar ve toplumlar
üzerindeki etkilerinin sanata yansımaları, bu özel sanatçıların varlığı ile önem kazanır. Özellikle ülkemizde 80’li
yıllara değin süren ve 80’lerden sonra yaşanan bir kırılmayla, ‘hayata tutunabilmenin
ince çizgisinde’ cebelleşen insanların; masumiyetin, acıların, isyanların, kederlerin
tufanında nice idol ve kendi dallarında ekol olacak sanatçıları da bu
dönemlerde yaratmıştır. Yakın bir tarihte kaybettiğimiz Neşet Ertaş gibi!.. İbrahim Tatlıses, Müslüm Gürses, Ferdi Tayfur, Orhan Gencebay, Neşe Karaböcek
ve daha pek çok sanatçı çıkmıştır bu dönemde.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)