Doğu Akdeniz gezimizi, neredeyse
bir ay gibi bir zaman diliminden sonra tekrar kaldığımız yerden anlatmaya devam
ediyorum.. Malum ülkemizin gündemi hepimizi çok yakından ilgilendiriyor. Bu yüzden
bir süreliğine rafa kaldırdığım gezi notlarıma kaldığım yerden devam etmek istiyorum. Çünkü
tarihin izlerini taşıyan arkeolojik
eserlerin, antik kentlerin, bulguların bugünü doğru
okuyabilmemiz için oldukça önemli olduğunu düşünüyorum. Her şeyi yakıp yıkmak, çiğneyip geçerek
sadece bugünü yaşatmak, yada ben yaptım oldu-bitti diyerek kendinden önce
yaşanılmış hayatlara saygı duymamak ne kadar esef verici ve ne kadar insanlık dışı bir davranış.. Ve biz tüm bunları yaşayarak görmekteyiz ne yazık ki. ‘Katil’ adam öldürene mi denir sadece!.. Yakıp yıkanlar!! O halde senin yaptıklarını da bir gün senden sonra gelecek
olanlar yok sayıp yıkacaklardır!. Bu algının değişmesi için kendinden önce,
kendinden başka yaşanmış olan hayatlara, kültürlere, inançlara karşı saygı
duymalı, empati kurmalı, anlamaya çalışmalı...
25 Haziran 2013 Salı
18 Haziran 2013 Salı
Aydınlık yarınlara doğru kanat çırpma zamanı
“Siz savaş
istiyorsunuz. Ben barış istiyorum. Siz yoksulluğa yardım etmek istiyorsunuz.
Ben yoksulluk ortadan kalksın istiyorum. Siz savaşçı istiyorsunuz, ben yurttaş.
Siz erkek, kadının efendisi olsun istiyorsunuz, ben erkek kral, kadın kraliçe
olsun istiyorum. Eşitlik istiyorum!”
Feodalizme karşı amansız bir mücadele içinde olan ve 1793 Fransız Devrimi’ni hem yapan hem de sorgulayan Gauvain’in sözleri sanki bu güne de
sesleniyor gibi!..
Geçmişte yaşanılan direniş hareketleri, ayaklanmalar,
devrimler...toplumların yaşantısında hep derin izler bırakmıştır. Sezgileri,
hissedişleri, duyarlılıkları ile sıradan insanların bir adım daha önünde duran
sanatçılar ise; kimi yontularına, beyaz perdeye, dizelerine, kimi romanlarına, bestelerine yansıtmış toplumun içinde yaşadığı
acıları, kederleri, sevinçleri ve umutları...
Şu bir gerçek ki çok masum bir eylemle başlayan, gencecik fidanların, güzel insanların, barışın,
beraberliğin en güzel sunumunu yaşadığımız ‘Gezi Parkı’ direnişi ‘celladın kılıcıyla
hançerlenerek!’ güzelliğine gölge düşürülmek istenilmiştir... inanılmaz bir
sertlikte şiddet içeren görüntüler ve acı kayıplar karşısında hissettiğimiz duyguların
tarifi imkansız!.
Tüm dünyaya örnek gösterilecek bir duruşu olan, onurlu mücadelenin
rengi, pembeydi oysa ki!.. ille de kan kırmızısı mı olmalıydı!.. Biz barbarlığı
ortaçağda kaldı zannediyorduk!.. ağaçları kesen zihniyet gencecik bedenleri de
zehirleyerek yok etmek istemişti!.. Bu zalimliği düşman yapmaz!. Demokrasi bu mu şimdi! insanlık mı bu!.. ne vicdana ne Müslümanlığa sığabilir tüm bunlar... Oysa bu bir özgürlük mücadelesidir!.. Direnişi
tek bir ağaçla sınırlamak diğer yaşayan canlılara haksızlık olur!.. verilen
mesajı anlamazdan gelmek olur!.. Bu direniş özgürlüklere engel olan zihniyete
karşı bir duruştur!.. düşüncelere, sanata, yaşama ve hayatımızın tüm evrelerine
karşı yapılan engellemelere, baskılara karşı bir direniştir...
14 Haziran 2013 Cuma
Sen istersen olur barış, istersen çiçeklenir.
ÇAĞRI
Doğrudur yıldırımın düştüğü,
yağdığı yağmurun,
Bulutların rüzgarla sökün ettiği.
Ama savaş öyle değil,
savaş rüzgarla gelmez;
Onu bulup getiren insanlardır.
Duman tüten topraktan bahar boyunca,
Dökülüp yükselir birden gökyüzü.
Ama barış ağaç değil,
ot değil ki yeşersin: Sen istersen olur barış,
istersen çiçeklenir.
Sizsiniz uluslar, kaderi dünyanın.
Bilin kuvvetinizi.
Bir tabiat kanunu değildir savaş,
Barışsa bir armağan gibi verilmez insana:
Savaşa karşı Barış için
Bilin kuvvetinizi.
Bir tabiat kanunu değildir savaş,
Barışsa bir armağan gibi verilmez insana:
Savaşa karşı Barış için
Katillerin önüne dikilmek gerek,
'Hayır yaşayacağız! ' demek.
İndirin yumruğunuzu suratlarına!
Böylece mümkün olacak savaşı önlemek.
'Hayır yaşayacağız! ' demek.
İndirin yumruğunuzu suratlarına!
Böylece mümkün olacak savaşı önlemek.
Onlar demir çeliği elinde tutan
birkaç kişidir,
birkaç kişidir,
Yoktur karabasandan bir çıkarları
Dünyaya bakıp 'ne küçük' derler,
Bir şeylerle yetinmezler ucunda,
Para hesap eder gibi hesaplıyorlar bizi,
Savaş da bu hesabın ucunda.
Ürkmeyin tutmuşlar diye suyun başını:
Korkunç oyunları, davranın, bitsin.
Dünyaya bakıp 'ne küçük' derler,
Bir şeylerle yetinmezler ucunda,
Para hesap eder gibi hesaplıyorlar bizi,
Savaş da bu hesabın ucunda.
Ürkmeyin tutmuşlar diye suyun başını:
Korkunç oyunları, davranın, bitsin.
Söz konusu olan çocuğundur, ana:
Koru onu, dikil karşılarına,
Koru onu, dikil karşılarına,
Biz milyonlarca kişi
Bunu sen bileceksin.
Bunu biz bilecek, biz seçeceğiz.
Bir de düşün 'Yok! ' dediğini:
Düşün ki savaş geçmişin malı
ve barış taşıyor gelecekten.
****
Esin Bozdemir
7 Haziran 2013 Cuma
Tek ağacın gölgesindeki milyonlar ve gelecek umudumuz
Görsel: KÜRŞAT ZAMAN
Olmak istedikleri ‘ fikri hür, vicdanı hür’ gençliğin, tek bir ağaç etrafında toplanarak
başlattıkları gezi parkındaki hareketin, sadece sembolik olarak gösterilmeye çalışılan ‘tek
bir ağaç’ olmadığını… bilinçli, zeki, kültürlü ve ne istediğini bilen gençliğin
son derece naif, esprili ve mizahi kıvraklıkta yaşının verdiği dinamizm ve
coşku ile düşüncelerini sergiledikleri ve yeşil bir alana sahip çıkmaya
çalıştıkları seviyeli eylemlerinin… bambaşka bir tepki ile karşılık bulması
neticesinde, kar topu misali çığ gibi büyüyerek… Anadolu’nun hemen her kesimine
yayılan bir halk hareketine, ‘sosyal patlamaya’ dönüşmesi.. ve hem ülkemizde
hem de dünyada ses getirmesi manidardır!
Özellikle, Gezi Parkı’ndaki gençlik, örnek
davranışlarıyla ağaçlarına sahip çıkarken, özgürlük, birlik, beraberlik,
demokrasi ve dayanışma ekseninde de tüm insanlığı kucaklamıştır. Sanatın insanı
nasıl daha bir insan kıldığını, aklın ve vicdanın hümanist bir yaklaşımla
ötekileştirmeden, farklı renklerin de saygı ve sevgi ile kabullenişini… ve bu
birlikteliğin büyük bir özgüven içinde dalga dalga yükselerek halkın kendi
gücünü kendi büyüklüğünü görmesi açısından da önemi oldukça büyüktür.
Ve diğer yandan; önyargılar içinde, empati duymadan, sorgulamadan, düşünmeden… sevginin önüne nefreti koyarak, baskı ile korkutarak zorla kabul ettiren, ettirmeye çalışan bir zihniyeti! çözüm olarak gören ve yasaklarla, günahlarla sürekli bastıran- bastırılan bir gençliğin, kendi yaşayamadığı, tatmadığı duygulara karşı; öfkeli, hastalıklı tutumların, travmatik davranışların boyutunun da, ortaçağ göstergesi istenilmeyecek eylemlere dönüşmesi kaygı vericidir. Sistemin izlediği politikalar kadar, tüm toplum psikolojisini etkileyen ve kitlelere uygulanan yöntem ve davranışlar...hem ülkemizde hem de dünyadaki sıradan vatandaşlar ve halklar kadar, sosyal ve toplum bilimciler, psikologlar tarafından da merakla izlenmekte ve değerlendirilmektedir artık.
3 Haziran 2013 Pazartesi
Ölümsüzlüğünün 50. yılında Nazım Hikmet...
diyor ki;
"Akın var güneşe akın!
Güneşi zaptedeceğiz güneşin zaptı yakın! "
Güneşi içenlerin türküsü
Bu bir türkü: -
toprak çanaklarda
güneşi içenlerin türküsü!
Bu bir örgü: -
alev bir saç örgüsü
kıvranıyor;
kanlı, kızıl bir meşale gibi yanıyor
esmer alınlarında
bakır ayakları çıplak kahramanların!
Ben de gördüm o kahramanları,
ben de sardım o örgüyü,
ben de onlarla
güneşe giden
köprüden
geçtim!
Ben de içtim toprak çanaklarda güneşi
Ben de söyledim o türküyü!
Yüreğimiz topraktan aldı hızını;
altın yeleli aslanların ağzını
yırtarak
gerindik!
Sıçradık;
şimşekli rüzgâra bindik!
Kayalardan
kayalarla kopan kartallar
çırpıyor ışıkta yaldızlanan kanatlarını.
Alev bilekli süvariler kamçılıyor
şaha kalkan atlarını!
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)