30 Ağustos 2013 Cuma

"30 Ağustos yalnız biz Türkler'in değil insanlığın büyük zaferlerindendir"


BÜYÜK TAARRUZ

Dağlarda tek
tek
ateşler yanıyordu.
Ve yıldızlar öyle ışıltılı öyle ferahtılar ki
sayak kalpaklı adam
nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden
güzel, rahat günlere inanıyordu
ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında,
birden bire beş adım sağında onu gördü.
Paşalar onun arkasındaydılar.
O, saati sordu.
Paşalar `üç' dediler.
Sarışın bir kurda benziyordu.
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
Yürüdü uçurumun kenarına kadar,
eğildi durdu.
Bıraksalar
ince uzun bacakları üstünde yaylanarak
ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak
Kocatepe'den Afyon Ovası'na atlayacaktı.


Nâzım Hikmet Ran

25 Ağustos 2013 Pazar

Göksu'da tarihe yolculuk...


İçimizi ısıtan yaz günlerinde, biraz deniz, belki biraz çayır-çimen ve tarihe direnen bir dokunun izlerini bulabileceğimize olan inancımızla biraz da nostalji kokusu alabilmek ümidi içinde Anadolu Hisarı’na doğru çıktık yola...

Bugüne kadar, yıllarca yaşadığımız İstanbul'un Avrupa yakasından yakın çevreyi
elimizden geldiğince keşfetmeye çalışmıştık... neredeyse bir yıl olacak, artık biz
de  Anadolu' luyuz.) biraz da İstanbul'un Anadolu Yakasını
arz-ı endam etmek zamanıdır şimdi.)

İstikametimiz Anadolu Hisarı. Beykoz’a doğru Boğaziçi sahil yolunu takip ettiğimizde... çok fazla trafiğe maruz kalmadan ve zaman kaybetmeden... Osmanlı dönemi’nde Boğaz’ın ilk hisarı olan Anadolu Hisarı,  tüm heybetiyle gösteriyor yüzünü bize.  

Hisara varmadan önce, çoğu kez köprünün üzerinden transit geçerken gözüme takılan, sağlı sollu çay bahçelerinin ve kenarlarda kayıkların, yatların olduğu küçük bir marinaya dönüşen; hani şu eski tarihli gravürlerde gördüğümüz inanılmaz tabiat güzelliğini gözler önüne seren ve aşıkların sandal sefaları yaptıkları Göksu ve Küçüksu deresini de görünce....hafta-sonu gezimizin durağını da tespit etmiş oluyoruz böylece.

15 Ağustos 2013 Perşembe

Faytonların Başkenti: Büyükada


İstanbul’un hemen yanında, sığınacak bir liman mı arıyorsunuz!

Hiç düşünmeden atlayın yandan çarklı ada vapuruna, çıkın Prens Adalarına doğru yola. İster Burgazada’ya, ister Heybeliada veya Kınalıada’ya, isterseniz Büyükada’ya gidin... Güneş tepenizde sımsıcak yakarken teninizi, siz başınızda şapkanız, gözünüzde güneş gözlüklerinizle çıkın güverteye... dört bir yanınız deniz, yanınızda sevdiğiniz... püfür püfür eserken rüzgâr, ferahlatsın sizi de!.. ohh misss gibi bir hava!.. çekin içinize, ciğerleriniz de nefes alsın biraz.. martılar eşlik etsin yolculuğunuza, isterseniz ikram edin bir parça simidinizden de!.. nasıl da coşacaklar!.. onlar coştukça sizin de içiniz kıpır kıpır olacak... ödeyeceğiniz cüz i bir ücretle gemi yolculuğunuzda, güneş, deniz ve martılar hepsi bedava...

3 Ağustos 2013 Cumartesi

Halkım ben, parmakla sayılmayan





Buğdayın Türküsü
 
Halkım ben, parmakla sayılmayan
Sesimde pırıl pırıl bir güç var
Karanlıkta boy atmaya
Sessizliği aşmaya yarayan
Ölü, yiğit, gölge ve buz, ne varsa
Tohuma dururlar yeniden
Ve halk, toprağa gömülü
Tohuma durur bir yerde


Buğday nasıl filizini sürer de
Çıkarsa toprağın üstüne
Güzelim kırmızı elleriyle
Sessizliği burgu gibi deler de


Biz halkız, yeniden doğarız ölümlerde.

Pablo Neruda
Çeviri:Hilmi Yavuz