26 Kasım 2014 Çarşamba

Nehirlerin ve ırmakların suyu sadece akıp giden su değildir!


Toprağın korunması, verimli bir şekilde kullanılması ve ağaçlandırmanın önemi konusunda kamuoyunun dikkatini çekebilmek için, her yıl Kasım Ayı'nda (17-23) ‘Erozyonla Mücadele Haftası’  olarak düzenleniyor. Dünyada kuraklık 4 milyar hektardan fazla alanı ve 110 ülkede yaşayan 1,4 milyar insanın hayatını tehdit ediyor. TEMA Vakfı Erozyonla Mücadele Haftası’nın 2014 yılı temasını “Su ve Kuraklık” olarak belirledi ve tüm Türkiye'de temsilci ve gönüllü sorumlularının katılımıyla hafta boyunca düzenlenen Toprağa Saygı Yürüyüşleri'nde kamuoyunun dikkatini bu konuya çekmeyi hedefledi.

Peki düzenlenen bu etkinlikler,
 asıl kanun koyucularının dikkatini çekebildi mi?. 
 
Çiftçiyi, köylüyü, kentliyi bilinçlendiren, aydınlatan ve ayağa kaldıran bu sesler yankısını bulabildi mi?

Topraklarımızın yanlış kullanılmasının, plansız yerleşim ve sanayileşmenin bir sonucu olarak karşımıza çıkan erozyonun eğer ki önüne geçilmez ve gerekli önlemler alınmaz ise bu hepimizin felaketi olacak.

Gün geçmiyor ki, bir ağaç katliamı ve yıkımı olmasın!.. Bartın'ın Amasra ilçesine kurulması planlanan termik santralde üretilecek elektriğin, Türkiye ’nin elektrik sistemine dahil etmesi için enerji hattı çekilecekmiş.. Termik santralde üretilecek elektriğin dağıtımı için kurulacak 54 kilometrelik hatta yaklaşık 43 bin ağacın kesileceği dillendiriliyor. Diğer yandan bir marifetmiş gibi, 3. köprü, 3. hava alanı için çöle dönen topraklarımız; dereler, dağlar, taşlar, ormanlar... dur durak bilmeden talan edilmekte. Doğamız ve tüm kaynaklarımız birer birer böylesine hunharca katledilirken bir gün her şey tersine dönmez mi!.. toprak anamız da isyan etmez mi hiç!..

Oysa toprak kutsaldır. Erozyonun ortaya çıkması, doğal koşullara ve süreçlere bağlı olduğu gibi, insanın toprak üzerindeki olumsuz etkileri de erozyonu büyük ölçüde artırmaktadır.
‘Hızlı sanayileşme, önlenemez nüfus artışı, çarpık kentleşme, enerji kullanımındaki farklılaşma ve kaynakların bilinçsizce tüketilmesi gibi sorunların, doğal dengeyi bozduğunu ve geleceği tehdit eden önemli çevre sorunlarını birlikte getirdiğini..vb..dile getiren,  ‘Yüzyıllardır ormanların en çok zarar gören doğal kaynakların başında gelmesinin, büyük bir ormansızlaşmaya yol açtığını ifade eden.. ve birbirine bağlı olarak dünyada ve Türkiye’de erozyon ve çölleşme tehlikesinin ortaya çıktığını…’ vurgulayan seslere… ve ayrıca Tema gibi kurum ve kuruluşların köylünün, kentlinin isyanına, tepkisine neden kulak verilmez ki! Bilinçli, öngörülü, doğaya ve insana saygı duyan, yaşanmışlıklardan ders çıkaran kişi ve kurumlarımız, halkımız dilinin döndüğünce bu talana dur çağrısı yapıp durmaktadır.

Denizin suyu bitti artık!


Böylesine talan karşısında; ormanlarımız ağaçsız, nehirlerimiz  susuz,  kuşlar, balıklar, çiçekler ve tüm canlılar evsiz barksız kalınca doğa isyan etmez mi!.  Onları böylesine evsiz barksız bırakmak, vicdansızlık değildir de nedir!. Oysa her kesilen ağaçta, önüne set konulan suda ve toprağa çakılan her balyozda bizimde; kolumuz, bacağımız, kulağımız, gözlerimiz kanamaktadır.  Duyularımız, anılarımız, ruhumuz yavaş yavaş kaybolurken böyle ‘ insandan’ geriye ne kalır ki!..


KIZILDERİLİ REİS SEATTLE’IN MEKTUBU  ne çok şey anlatmaktadır;
1854 yılında ABD başkanı, yazdığı bir mektupla Amerika'ya gelen beyaz göçmenlere toprak bulmak amacıyla Kızılderililer' den toprak istemiş ve "bu isteği kabul edilecek olursa, Kızılderililer' e rahatlıkla yaşayabilecekleri bir bölgenin ayrılacağını bildirdiği mektuba karşılık topraklarının büyük bir bölümü zaten beyazlar tarafından zorla ellerinden alınmış olan Kızılderili reisi Seattle, ABD başkanına şu mektubu yollamıştır:

Yüzyıllardır halkımın üzerine merhamet gözyaşları döken şu sonsuz gökyüzü bir gün değişebilir. Bugün açık gözüken gökyüzü yarın bulutlarla kaplanabilir.
Sözlerim, asla yer değiştirmeyen yıldızlar gibidir.
Şef Seattle her ne söylerse, Washington'daki büyük şef ona, güneşin ya da mevsimlerin dönüşüne inandığı ölçüde inanabilir.
Washington'daki büyük şef bize dostluk ve iyilik dilekleriyle birlikte bizden topraklarımızı satın almak istediğini bildirmiş.
O’nun, bizim arkadaşlığımıza çok fazla ihtiyacı olmadığını biliyoruz. Merak ediyoruz ki; gökyüzünü ve toprağın sıcaklığını nasıl satın alabilir ya da satabilirsiniz?
bunu anlamak bizler için çok güç.

Bir zamanlar insanlarımız bu topraklara tıpkı rüzgârda kıvrılan deniz dalgalarının kabuklu kuru yüzeyleri kapladığı gibi yayılmışlardı. Çok uzun zaman geçti ve o büyük kabileler artık hüzünlü bir anı oldu.
Bu toprakların her parçası halkım için kutsaldır.
Çam ağaçlarının parıldayan iğneleri, vızıldayan böcekler, beyaz kumsallı sahiller, karanlık ormanlar ve sabahları çayırları örten buğu; halkımın anılarının ve geçirdiği yüzlerce yıllık deneylerin bir parçasıdır.


Ormandaki ağaçların damarlarında dolaşan su, atalarımızın anılarını taşır; biz buna inanırız.
beyazlar için durum böyle değildir.
Bir beyaz, öldükten sonra yıldızlar âlemine göç ettiği zaman, doğduğu toprakları unutur.
Bizim ölülerimiz ise bu toprakları unutmaz.  Çünkü Kızılderili, gerçek anasının toprak olduğuna inanır.

Washington'daki büyük beyaz reis bizden toprak almak istediğini yazıyor.
bu bizim için büyük bir fedakarlık olur.
Büyük beyaz reis, bize rahat yaşayacağımız bir yerin ayrılacağını, bize babalık edeceğini, biz Kızılderililerin ise onun çocukları olacağımızı söylüyor.
Bu önerinizi düşüneceğiz.  Ama yine de bunun kolay olmayacağını itiraf ederim.
Çünkü bu topraklar bizim için kutsaldır.

Nehirlerin ve ırmakların suyu, bizim için sadece akıp giden su değildir;
Atalarımızın kanıdır aynı zamanda. Bu toprakları size satarsak, bu suların ve toprakların kutsal olduğunu çocuklarınıza öğretmeniz gerekecek.

Biz nehirleri ve ırmakları kardeşimiz gibi severiz. siz de aynı sevgiyi gösterebilecek misiniz kardeşlerimize?

Biliyorum, beyaz adam bizim gibi düşünmez.
Beyazlar için bir parça toprağın diğerinden farkı yoktur.
Beyaz adam topraktan istediğini almaya bakar ve sonra yoluna devam eder.
Çünkü toprak beyaz adamın dostu değil, düşmanıdır.
Beyaz adam topraktan istediğini alınca başka serüvenlere atılır.

Beyaz adam annesi olan toprağa ve kardeşi olan gökyüzüne, alıp satılacak, işlenecek, yağmalanacak bir şey gözüyle bakar. O'nun bu ihtirasıdır ki, toprakları çölleştirecek ve her şeyi yiyip bitirecektir.

Beyaz adamın kurduğu kentleri de anlayamayız biz Kızılderililer.
Bu kentlerde huzur ve barış yoktur.
Beyaz adamın kurduğu kentlerde, bir çiçeğin taç yapraklarının açarken çıkardığı tatlı sesler, bir kelebeğin kanat çırpışları duyulmaz.

Belki bir vahşi olduğum için anlayamıyorum ama,
benim ve halkım için önemli olan şeyler oldukça başka.
İnsan bir su birikintisinin etrafına toplanmış kurbağaların, ağaçlardaki kuşların ve doğanın seslerini duymadıkça, yaşamın ne değeri olur?

Bir Kızılderili'yim ve anlamıyorum.
Biz Kızılderili'ler, bir su birikintisinin yüzünü yalayan rüzgarın sesini ve kokusunu severiz.
çam ormanının kokusunu taşıyan ve yağmurlarla yıkanıp temizlenmiş meltemleri severiz.

Hava önemlidir bizim için. ağaçlar, hayvanlar ve insanlar aynı havayı koklar.
beyaz adam için bunun da önemi yoktur.
Ancak size bu toprakları satacak olursak, havanın temizliğine önem vermeyi de öğrenmeniz gerekir. Çocuklarınıza havanın kutsal olduğunu öğretmeniz gerekir.
Hem nasıl kutsal olmasın ki hava? atalarımız doğdukları gün ilk nefeslerini onun sayesinde almışlardır. Ölmeden önce son nefeslerini de gene bu havadan almazlar mı?

Toprak satmamız için yaptığınız öneriyi inceleyeceğiz.
Eğer önerinizi kabul edecek olursak, bizim de bir koşulumuz var:
Beyaz adam bu topraklar üzerinde yaşayan bütün canlılara saygı göstersin.
ben bir vahşiyim ve başka türlü düşünemiyorum. Yaylalarda cesetleri kokan binlerce buffalo gördüm. Beyaz adam trenle geçerken vurup öldürüyor bu hayvanları sadece eğlenmek için.
Dumanlar püskürten bu demir atın bir buffalo'dan daha değerli olduğuna aklım ermiyor.
Biz sadece yaşayabilmek için avlardık buffalo'ları.
Bütün hayvanları öldürecek olursanız nasıl yaşayabilirsiniz?
Canlıların yok edildiği bir dünyada insan ruhu yalnızlık duygusundan ölür gibi geliyor bize.
Unutmayın, bugün diğer canlıların başına gelen yarın insanın başına gelir. Çünkü bütün hepsinin arasında bir bağ vardır.
 
Şu gerçeği iyi biliyoruz:
toprak insana değil, insan toprağa aittir.
Ve bu dünyadaki her şey, bir ailenin fertlerini birbirine bağlayan kan gibi, ortaktır ve birbirine bağlıdır. Bu nedenle de dünyanın başına gelen her felaket insanoğlunun da başına gelmiş sayılır.

Bildiğimiz bir gerçek daha var:
Sizin tanrınız bizimkinden başka bir tanrı değil.
Aynı Tanrının yaratıklarıyız.
Beyaz adam bir gün bu gerçeği de anlayacak ve kardeş olduğumuzu fark edecektir.
Siz tanrınızın başka olduğunu düşünmekte serbestsiniz.
Ama hepimizi yaratan tanrı için Kızılderili ile beyazın farkı yoktur.
Ve Kızılderililer gibi tanrı da toprağa değer verir.
Bu toprağa saygısızlık, Tanrının kendisine saygısızlıktır.
Beyaz adamı bu topraklara getiren ve Kızılderiliyi boyunduruk altına alma gücünü veren tanrının adaletini anlayamıyoruz. Tıpkı buffalo'larin öldürülüşü, ormanların yakılışı, toprağın kirletilişini anlamadığımız gibi.

Bir gün bakacaksınız gökteki kartallar, dağları örten ormanlar yok olmuş, yabani atlar ehlileştirilmiş ve her yer insanoğlunun kokusuyla dolmuş. İşte o gün insanoğlu için yaşamın sonu ve varlığını devam ettirebilme mücadelesinin başlangıcı olacak.

Gündüz ve gece bir arada olamaz.
Kızılderililer her zaman beyazlardan tıpkı sabah sislerinin güneşten kaçtığı gibi kaçmışlardır.
Bütün bunlara rağmen, teklifinizi tartışacağız. Ve umuyorum ki, halkım bunu kabul edecek ve Büyük beyaz şef'in vadettiği üzere beraber barış içinde yaşayacağız.
Böylece ay birkaç kez daha doğacak, bir kaç kış daha geçecek.
Bu geniş topraklara yerleşmiş ve mutluluk içinde yaşamış olan neslimiz, daha önce bizden daha güçlü ve daha umut dolu yaşamış insanlarımızın mezarları başında yas tutacaklar.
Ama, niye insanlarımın kaderi için yas tutayım ki?
Tıpkı deniz dalgaları gibi kabileler kabileleri, uluslar ulusları takip ediyor.
bu doğanın düzenidir ve teessüf gerekmez.
Yok oluşumuz çok uzak olabilir ama kesinlikle bir gün gerçekleşecek;
Son Kızılderili yok olup, kabilemin hatıraları beyazlar için bir tarih olduğunda, bu kıyılar kabilemin görünmez cesetleriyle kaynaşacak.
Çocuklarınızın çocukları kendilerini bir dükkânda, bir yolda, boş bir yerde yalnız olarak düşündüğünde aslında yalnız olmayacaklar.

Dünyanın hiçbir yerinde tamamen ıssız bir yer yoktur.
Geceleri, şehir ve kasabalarınızın caddeleri boşalmış gibi görünse de, aslında, bir zamanlar oralarda yaşamış ve bu güzel toprakları gerçekten seven ruhlarla dolu olacaktır.
Beyaz adam asla yalnız kalamayacaktır. Beyaz adamın, benim insanlarıma saygı göstermesini sağlamalısınız, çünkü;  ölüler güçsüz değildir.
Ölü mü dedim? ... !
Ölüm diye bir şey yoktur ki, sadece dünya değiştirir insan.
Şef Seattle, 1854
Bremen Mızıkacılarından
Derelerin Çığlığına
Esin Bozdemir

7 yorum:

  1. Toprağa saygı yaradana saygıdır..ilkokulu Türkiyenin en fazla erozyona uğrayan ilçesi Konyanın Karapınar ilçesinde okudum hatırladığım bol kum fırtınası çıkardı ve hemen hemen hiç ağaç yoktu..kum tepeleri vardı insan oğlu doğayı katlederek kendi sonunu hazırlıyor ileride en büyük savaşların su için olacağını düşünüyorum..sevgi ve dostlukla..
    bloğuma beklerim.. bilge-orfe.blogspot.com

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @bilge;
      Hem de ne büyük bir katliam bu.. Sonumuz giderek yaklaşıyor.. İnsanoğlunun bu doymak bilmez ihtirası, kendi bindiği dalı da yok etmekte. Doğanın dengesiyle bu kadar uğraşılır mı!.. Yeraltı ve yerüstü tüm kaynaklarımız erozyona uğramakta artık.. Bence savaş başladı çoktan.. (en kısa zamanda iadeyi ziyaretinize geleceğim :)
      Sevgilerimle, güzel bir hafta dilerim.

      Sil
  2. İnsanların toprakla ilgisi mi kaldı! Kıymetini bilmez olduk doğanın, herkes şehre akın etti! Erozyon deyince Hayrettin dede aklıma geliyor, her halde örnek bir insan olarak kalacak aklımızda :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @O . Bolat,
      Yeşil bir doğa adına büyük mücadeleler veren Sayın Hayrettin Karaca'nın
      emekleri hiç bir zaman unutulmayacak. Evet, kesinlikle örnek alınacak bir insan...

      Sil
  3. 1854 yılında, şu anki bizler adına konuşan yüce insanı böylesine yad edip hatırlattığın için teşekkür ederim Esin izninle paylaşıyorum..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @Gülsen VAROL,
      Elbette paylaşabilirsiniz Gülsen Hoca'm.
      Teşekkür ederim.

      Sil