9 Mart 2015 Pazartesi

Ahırkapı Feneri Tarihi Yarımadanın İlk Kandili


Deniz, hayatımızda ayrı bir dünya, ayrı bir anlamdır her birimiz için. Deniz kokusu almadan, denizlerin esintilerine kapılmadan, ağları, sandalları, martıları seyretmeden olmaz!.  hele ki beyaz bir güvercin gibi zarif kulesiyle geceyi aydınlatan ve kaptanların kılavuzu olan deniz fenerleri apayrı bir dünyadır.

Umuttur denizler. Umuda açılan sonsuz bir deryadır. Karada umduğunu bulamayan, içi daralan ve enginlerde kaybolmak, derinlere dalmak isteyenlerin sığınağıdır denizler. Ve deniz fenerleri can-kurtarandır.


Fener hikâyelerini duymuşsunuzdur mutlaka. Bu hikâyelerin pek çoğunda, ‘yalnızlık’ baş kahramandır. Yalnızdır fenerci, yalnızdır gemi ve bir yanıp bir sönen ışığı ile yalnızdır fener. Belki de bu yüzdendir fenerlerin öykülerini anlamlı kılan!. Bir fenerin üzerine almış olduğu misyon oldukça önemlidir. Tek başına bir kahramandır o.  Sanki tüm yalnızlığını, endişelerini içine hapsederek umutla ışığını yaymaya çalışması da hep bunun içindir.


Dünyanın yedi harikasından biri olan İskenderiye Feneri...  
Deprem ve fırtınalardan arta kalan son kalıntılarını da M.S. 1500 yılında kaybetmesine rağmen, ölümsüz ismiyle bugün halâ dimdik ayaktadır. (İskenderiye Feneri hk.da)

*****
Ve İstanbul; deniziyle, yedi tepesiyle, köprüleri, kuleleriyle ve tarihi dokusuyla dünyanın en güzel coğrafyasına sahiptir. İstanbul’da yaşamı vazgeçilmez kılan da iki kıtayı birbirine bağlayan boğazıdır. Bir ucu Marmara’ya açılırken, bir diğer ucu da Karadeniz’e açılır. Marmara Denizi her gün çok sayıda balıkçı teknesini, yolcu vapurlarını ve yerli-yabancı gemileri ile oldukça yoğun bir trafik yaşamaktadır. Bu yoğun trafikte deniz yolunun güvenliğini sağlamak, bu doğal güzelliğin devam etmesi adına yapılacak en önemli işlerden biridir. Fenerlerin varlığını gerekli kılan da, deniz trafiğindeki kaza risklerini asgariye indirebilmektir.
AHIRKAPI FENERİ
İstanbul Sarayburnu'nda yer alan Ahırkapı Feneri’ni bilmeyeniz yoktur sanırım.. denizden yüksekliği yaklaşık 36 m, zeminden yüksekliği ise 26 m olan Ahırkapı Feneri her 5,5 saniyede çevresine yarım saniye ışık gönderir. Elektrik motoruna bağlı olarak çalışan fenerin ışığı ise 16 deniz mili uzaklıktan dahi görülebilir. Kızkulesi, Fenerbahçe fenerleri ile bir üçgen içinde koordineli hizmet veren fenerin denizle arasında kalan bölümünden sahil yolu, uzun ve ince bir şerit gibi geçer. 
*****

*****

Yaz kış amatör balıkçıların balık tutup, sahil boyunca yürüyüş yapanların kıyısından geçtikleri fener yolunun arkasında ise tarihi Ayasofya ile Topkapı Sarayı ve şehir surları yer alır.

Deniz havasını solumak için muhteşem manzara eşliğinde Ahırkapı Fenerine uzanan sahil şeridinde yürümek ayrı bir keyiftir… hele ki ay ışığında denizi aydınlatan geceyi yaşamak…ve göz kırpar gibi, bir yanıp, bir sönen fenerin ışık huzmelerinin altında doğa ve tarihle iç içe olmanın ayrıcalığı içinde yol almak anlamlıdır. Yolculuğunuz gitmek istediğiniz yere kadar uzanır. Sınırsız hayaller, edinmiş olduğunuz bilgiler, duyduğunuz hikayelerle açıla-bildiğiniz kadar açılırsınız..


Türkiye kıyılarına ilk kez fener konulması 1755 yıllarına rastlıyor. Ahırkapı Fenerinin yapılış öyküsü ise bir deniz kazasına dayanıyor.


Osmanlı İmparatorluğu döneminde 1755 yıllarında Mısır’dan gelen Hacı Kaptan idaresindeki bir gemi hava şartlarının kötü ve görüş mesafesinin düşük olması neticesinde Kumkapı’da karaya oturur.

Olayı haber alan devrin padişahı III. Osman (1754-1757) Sadrazam Mehmed Said Paşa (1755-1756) ile derhal Kumkapı’ya giderek kazazedelere yardımcı olurlar.

Kazazedelerden birisi Sultan III. Osman ile konuşarak;


" Eğer burada ve sur üstünde bir fener yapılıp da, her gece kandiller yakılırsa, böyle uzaklara gidip gelen gemiler ışığı görünce yollarını bulurlar. " der. (III. Osman Görsel: burdan)

Bunun üzerine Sultan III. Osman bu görüşü isabetli bularak buraya derhal bir fener yapılmasını buyurur. Hazırlıklara başlanılarak Kaptan-ı Derya Süleyman Paşa nezaretinde inşa edilen fener 1755 senesinde ahşap olarak tamamlanır. (Sadrazam Mehmet Said Paşa Görseli: buradan)

Ahırkapı Feneri Marmara surlarının Otluk kapısı mevkisinde bir burcun üzerindedir. Kandillerinde kullanılan yağ hemen üzerindeki Topkapı Sarayından temin edilir. Ayrıca İstanbul’un ilk feneri olması yönüyle de dikkat çekicidir.  Fenerin işletmesi önce Bostancı Ocağı tarafından yapılırken, Sultan I. Abdülhamid (1774-1789) devrinden itibaren gedik usulüne göre fenerin yönetimi babadan oğula geçer.

Tarihi yarımada da bulunup Ayasofya'ya, Sultanahmet camisine komşu olan Ahırkapı Feneri bugünkü haline 1857 yılında -yeniden inşa edilerek- kavuşur.  (Ahşap fenerin yangınlarda zarar görmesi üzerine 1857 yılında Sultan Abdülmecid (1839-1861) zamanında fener, sahilde taştan tekrar inşa edilmiştir. )

1200 litre zeytinyağı kapasiteli Ahırkapı Feneri

Yapıldığı yıllarda 12 kandille aydınlatan Ahırkapı Feneri, o dönem Fenerbahçe Feneri’yle birlikte yılda toplam 1200 litre zeytinyağı tüketiyormuş. Zeytinyağı sizi düşündürebilir elbette!!! Ama,İngiltere’de kurulan ilk deniz fenerlerinin de balina yağı yakımıyla ışıldadıklarını biliyor muydunuz!

Fransızlar tarafından ışığın belli aralıklarla yanıp sönmesini sağlayan kurmalı bir mekanik aksam bugün de işlerliğini sürdürmektedir. Kaynağın önünde dönen bir perde, fenerin arada çakıp, sönmesini sağlamaktadır.


Bu arada Ahırkapı adı nereden gelmektedir?

Bir görüşe göre; Topkapı Sarayı’nın etrafını çevreleyen Sur-ı Sultânî ’nin (Sultan Surları’nın) üzerindeki kapılardan biri olup, adını hemen yanında bulunan Osmanlı ordusunun toplarını çeken top arabacıları ocağına bağlı olan ve bu top arabalarını çeken atların ahırlarından almış. Bu kapıdan sadece ahırlara ulaşılabildiği için “ahır kapısı” olarak anılmış.

(Bizans Devri’nde de, ilk kez İmparator III. Mihail’in atlarının ahırı burada kurulmuş, sonradan da sürekli ahır olarak kullanılmış).

Diğer bir görüş ise; Marmara Denizi kıyısındaki en son kapı olmasından dolayı, halk arasında bu kapıya “âhir-kapı” adı verilmişti (Âhir: Son, en son).



Ahırkapı feneri ve Lik Ailesi Kadınları

Bu fener Fransızlarla yapılan imtiyaz anlaşmasına göre Fransız fenerler idaresi tarafından yapılmış olup, 1907’den 1989 yılına dek Lik ailesi Ahırkapı fenerinin idaresini üstlenmiştir. 

Gerek inşasının öyküsü gerekse şahit olduğu olaylar nedeni ile gerçek bir tarihi hazine olan Ahırkapı Feneri'ni daha da ilgi çekici hale getiren bir unsur da, bu feneri geçmişte yüzyıla yakın bir süre ile Lik ailesinin, özellikle de kadınlarının tarafından idare edilmesidir.


(Görsel burdan)

Görev başlangıç-bitiş tarihleri
 Sait Abdi Lik   (1907 / 07.05.1941) - Makbule Lik   (14.07.1941 / 13.07.1962) 
Zülfiye Lik  (15.01.1938 / 13.07.1960)  - Sevinç Lik  (01.08.1960 / 18.04.1995) 
Feruze Lik   (02.08.1962 / 14.03.1989)
Bu fenerde ilk hizmete başlayan Sait Lik’tir 1907 göreve başlar. 1938 Sait Lik ‘in birinci gardiyan olması ile ikinci gardiyanlığa eşi Zülfiye Lik atanır. 1941 yılına gelince Sait Lik yaşlılıktan emekliye ayrılır. Ardından Eşi Zülfiye Lik birinci gardiyanlığa, eltisi Makbule Lik ise ikinci gardiyanlığa atanır. Ve böylece Ahırkapı Feneri idaresi 1995 yılına kadar sürecek olan kadınların hâkimiyetine geçer. 1960 yılında Zülfiye Lik yaş haddinden emeliyle ayrılır. Makbule Lik birinci gardiyanlığa ikinci gardiyanlığa ise oğlu Haldun Lik ‘in hanımı Sevinç Lik atanır. Ahırkapı Feneri eltilerin idaresinden kayınvalide gelin hâkimiyetine geçer.
1962 yılında ise Makbule Lik yaş haddinden emekli olunca gelinlerin hâkimiyeti sürer Ahırkapı fenerinde önce Feruze Lik emekli olur 1989 yılında sonra Sevinç Lik 1995 yılında ve Lik ailesinin 80 yılı aşan hükümdarlığı sona erer. Lik ailesi fenerde görevli bulundukları dönemlerde basının ilgi odağı haline gelir.Işık kaynağı olarak elektrikten önce sırayla gaz lambaları, lüks lambalar ve gazlı sistem kullanılmış Bu iri gaz ve lüks lambalarını Feruze ve Sevinç Hanım da kullanmışlar.  Fenerdeki gazlı sistem, kulenin üst kısmında, dönerek yükselen merdivenler arasındaki boşluğa monte edilmiş iki tank ve mekanik aksamın bulunduğu çanaklığın altındaki sağanlığa yerleştirilmiş kumanda-kontrol mekanizmalarından oluşuyormuş. Işığın gaz alevi ile sağlandığı bu sistem 1923 yılından kalma. Fenerciler bu sistemi kullandıklarında, mekanik sistemin kurgu mekanizmasının çalıştırılmasının yanı sıra, yanıcı ve yakıcı gazların bulunduğu tankların basınç derecelerini de sürekli olarak kontrol altında tutup, basınç düştükçe pompaları çalıştırarak gaz akışının düzenli olmasını sağlamakla da yükümlüymüşler .
Fenere bağlı bir hayat: ister istemez Lik Ailesi'nin yaşam tarzını büyük ölçüde etkilemiş Hayatları hep fener çevresindeki arazide geçmiş. Bir röportajda, çalıştıkları mekâna bağlılıklarını "Son yirmi yılda dışarı çıktığımız akşamların sayısı beşi geçmemiştir" diyerek anlatmışlardır. (yazının tamamı için bkz. Denizhaber, 'Ali Bozoğlu'.)

Denizdeki insanların can ve mal emniyeti için gecelerini gündüzlerine katıp gemilere yol gösteren bu fedakar insanlar var oldukça, fenerlerimizin ışığı hiç sönmeyecek ve denizlerimiz hep aydınlık olacaktır. 

Ahırkapı Feneri'nin kuruluş tarihi ve kadınların yönetiminde kuşaklar boyunca devam eden fenere bağlı hayatların izlerini sürerken... bu fedakar insanlara, özellikle hemcinslerim olan kadınlara saygım ve inancım bir kat daha arttı.. Her birini saygıyla anıyorum.

Esin Bozdemir

Yardımcı Kaynaklar: Denizcilik Dergisi + İnt Medyası + Kıyı Emniyeti 
Denizhaber- Ali Bozoğlu; 'Ahırkapı Feneri ve Lik Ailesi' - Kolaj Görsel: burdan

10 yorum:

  1. Sevgili Esin, böylesine baş döndüren bir güzelliğe sahip olan bu şehirde yaşadığım için çok mutluyum hem de tüm kargaşasına rağmen:)

    Yazın ve verdiğin bilgiler her biri harika idi. Mutlu akşamlar..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @Hamiyet Akan,

      Ben de Sevgili Hamiyet..Zaman zaman o çılgın karmaşa, kaos beni bunaltsa da, yine de İstanbul'u değişmem hiç bir yere..
      Sürekli dinamik bir şehir, en yılgın anında at kendini bir vapura...deniz ve martılar hayat katsın ruhuna,
      değil mi ama ;)

      Ben teşekkür ederim..
      Sevgiyle...

      Sil
  2. Bazen yanı başımızda olan tarihi değerlerin veya güzelliklerin farkında olmadan yaşıyoruz. Bu biraz da okullarımızda verilen bilgilerin araştırmaya, incelemeye dayalı olmamasından kaynaklanıyor. Yeniyi koruyamıyor, eskiyi yaşatamıyor, değerlendiremiyoruz. Eş olmanın dışında deniz fenerinde hizmet veren kadınları hiç duymamıştım. Her yazınız var olan bilgilerimize yeni bilgiler katıyor. Karanlığa ışık yakmak gibi... Teşekkürler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @Makbule Abalı,
      Ne yazık ki, ne tarihe değer veriyoruz, ne de o tarih içinde gizli kalmış kahramanları yeterince biliyoruz. Tarihi öneme sahip eserlerin, mekanların bulunduğu yerlerde dahi bazen aydınlatıcı hiç bir bilgi olmuyor. Kaderine terk edilmiş, ya da gün ışığına çıkmayı bekleyen nice değerlerimiz olduğu gibi...Kendi imkanlarınız ve araştırmalarınızla ancak öğreniyorsunuz.

      Benim çocukluğumun bir dönemi (ortaokul yıllarım) İstanbul'da Kocamustafapaşa'da geçmişti.O yıllarda kimi hafta-sonlarını Sultanahmet/Cankurtaran'da yaşayan teyzemlerde geçirirdim. Ahırkapı önünden, Sarayburnu'na doğru kıyı boyunca yürüyüşlerimiz olurdu. Gülhane Parkı'na giderdik..Sultanahmet'in tarihi dokusu beni çok etkilerdi. O zamanlar İstanbul bu kadar da kalabalık değildi. Cankurtaran'da herkes birbirini tanırdı. Erol Taş'ın kahvehanesi, seyyar manavlar, pencereden sarkıtılan sepetler..vs.. :)) o cumbalı 3 katlı ahşap evler..ve daha neler neler..şimdi yorumunuza yanıt verirken nostalji yeniden gözümde canlandı ;) Ve o yıllarda teyzem, Ahırkapı Feneri'nde yaşayan bayanlardan söz ederdi..hayal meyal anımsıyorum. Bu postu hazırlarken biraz da anıların peşine takılarak geçmişi geleceğe taşıma isteği ve düşüncesi beni bu araştırmaya yöneltti.

      Kadınların varlığı hayatın içinde yadsınamayacak kadar önemli. Onlar ki, her zaman erkeğin yanında olmuş, dimdik ayakta duran, cefakar, vefalı, sabırlı ve çalışkan kadınlarımız...Ruhları şad olsun..

      Değerli düşüncelerinize çok teşekkür ederim Makbule Hanım..
      Esenlikle..

      Sil
  3. Yazin, anlatimin ve fotograflarin herzamanki gibi harika Esin´cim.
    Ama eklemeden geçemiycem, bir de kollarinin arasinda evlattir Deniz, dunyanin en buyuk serveti saydigin. :-)
    Sevgiler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @Güngör Ekinci,

      Sevgili Güngör'cüm..nerelerdesin!.. biliyorum tatlı uğraşların var.. hoş geldin ya, bu yeter bana :))
      Varlıklarıyla sana güç katan, sana neşe, mutluluk veren..servetin hep seni içine alsın canım :)

      Engindir Deniz'ler, içine neler sığmaz ki..
      değerli eşin ve biricik evladınla..her şey gönlünce olsun Güngör'cüm..
      Sevgiyle kal..

      Sil
  4. Merhaba bloğunuzu takibime aldım bende beklerim sevgiler...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @sibel özmen,

      Hoş geldiniz sayfama..
      Ziyaretinize geleceğim..Sevgiler...

      Sil
  5. Adeta bir cankurtaran görevi üstlenmiş deniz fenerleri, değil mi?
    Onları izlemek bana hep huzur vermiştir. İzlemesi zevklidir ve insana dair ne güzel şeyler düşürür akla. Fenerci ile denizci birbirini hayatında hiç görmemiştir ama o fener onların ortak ''dostluk'' ışığıdır o an. Denizci fenerci tarafından kollanmaktadır. Birbirlerinin varlığını yanı başlarında hissederler o kutsal ışığın parlaklığında..
    Fenerlerin zeytinyağı ile yakıldığını bilmiyordum. Lik ailesinden ise hiç haberim yoktu Esinciğim. Kadın şefkati, merhameti ve sadakatine çok uygun bir iş aslında. O nedenle bırakamamışlar onca yıl... Denizcileri korumasız ve öksüz bırakmak istememişler.
    Bir de ''Ahirkapı'' daha güzel ve uygun geldi bana. Bence doğru seçenek bu :)

    Özenle hazırladığın bu güzel postun ve harika fotolarınla mest ettin yine Esinciğim.
    Ne çok önemli bilgi eklendi yine sayende dağarcığımıza.
    Teşekkür ediyor, esenlikler diliyorum.
    Sevgilerle...

    YanıtlaSil
  6. @Zeugma,

    Deniz Feneri aynen dediğin gibi birer 'Can Kurtaran' görevi üstlenmişler.
    "Dostluk Işığı" tanımlaman ise çok güzel. Değerli yorumun ve ilgin için çok teşekkür ederim Zeugmacığım.

    Sevgi ve esenlikle....

    YanıtlaSil