7 Şubat 2016 Pazar

Canı boğazından gitti!


‘Can boğazdan gelir, boğazdan gider!’ diye anlatır atalarımız, bu sözün üzerinden pek durmaz güler geçeriz. 'Bana bir şey olmaz deriz!' Ne kadar lezzetli ve albenili gıda varsa; çeşit çeşit hamur işlerinden; tatlısından tuzlusuna, böreğinden çöreğine, pastasına kadar... azıcık ondan, azıcık bundan derken farkında olmadan, kantarı kaçırır bazen insan. Sonra da 'nasıl bu kiloları vereceğiz' der dururuz. Tek sorun, kilo olsa keşke, kilolara bir de sağlık sorunları eklenince, leziz bulduğumuz o gıdalar burnumuzdan fitil fitil getirir, yediğimize pişman eder, dünyamızı zindan eyler bize. Cazibesine engel olamadığımız gıdalar, bizi tehdit eder sonrasında. ‘Nefse dur’ demek çok mu zordur peki!. Oysa ne kadar az yersen o kadar hafifsindir. Yedikçe şişersin, ağırlaşır, hantallaşırsın. Nefes alamaz olursun. Var mıdır acaba böyle çatlayıncaya kadar yeyip de hemen akabinde zamansız Hakkın rahmetine kavuşan? 

Şimdi sizlere aktaracağım hikâyede bir canın mahvı, boğazına düşkünlüğünden öylesine hazin olmuş ki! ‘olmaz olmaz demeyin sakın! Olmaz denilen şey ‘olmuş’ gerçekten!..


Tarihte öyle bir olay yaşanmış ki, sanırsınız Bektaşi Fıkrası. Meğer, Tahsin Baba’nın canı, nefsine 'dur' diyemediği boğazından gitmiş iyi mi!.. Önce, Tahsin Baba kimdir? tarihe doğru uzanalım ve ardından hazin hikâyeye kulak verelim.
İstanbul (Göztepe) Merdivenköyü’ ndeki Şahkulu Sultan Bektaşî Dergâhı’nın postunda, tekkeleri kapatan 1925 tarihli kanunun yürürlüğe girdiği tarihte Tahsin Baba vardır. Son dönem tasavvuf hayatının önemli simalarından ‘”Merhaba” Tahsin Baba celalliydi. Ama anlatılanlara göre, çok çabuk sinirlense de hiddeti hemen geçer, kimseyle dargın kalmazdı. İcazetli bir Bektaşî babası olmasına rağmen kendisini posttan etmek isteyenlerin iftirasına uğramış, buna çok üzülerek hayattan elini eteğini çekmiş, tekkeye kapanmıştı. Hatta kimi kaynaklarda Tahsin Baba’nın kasten zehirlendiği yazıyor. Ne var ki, işin aslı bambaşkaydı… 
Tahsin Baba dergâhta karısı Gülsüm Bacı ile münzevi hayatı yaşıyordu. Dergâhın bostanlarında sebze ve meyve yetiştiriyor, bahçede gülleriyle oyalanıyor,  boş zamanlarını kütüphanesinde geçiriyordu. Tahsin Baba’nın bir özelliği de pis-boğazlılığıydı. Gırtlağına öyle düşkündü ki, pek çok yemeği pişmesini beklemeden tencereden kaşık kaşık yerdi. Baba’nın dayanamadığı yiyecekler arasında tatlılar birinci sıradaydı. İhvanın getirdiği nezirleri memnuniyetle kabul eder, mutluluğu yüzünden hemen belli olurdu. Tatlı bulamadığı zamanlarda ise yine dergâha nezredilmiş şekerlerle ya sütlaç, yahut muhallebi yapıverir, tatlıya açlığından kâsede soğumasını beklemeden içerdi! 
Babanın ölümü de gırtlağından olmuştu. Bir sabah canı tatlı çekince doğru mutfağa koşmuş; tel dolapta bir şey bulamayınca aklına taze sütle oracıkta hemen muhallebi kaynatıvermek gelmişti.  
Fırının önüne geçti, ateşi yaktı, sacayağın üstüne bakır tencereyi yerleştirdi, sütü döküp karıştırmaya başladı. Bu arada kapaklı dolapta her zaman aynı yerde durduğu için el yordamıyla kolaylıkla bulduğu şeker ve nişasta paketini alıp tencereye boca etti. Muhallebi kıvamını bulduktan sonra dibi tutmasın diye mermer tezgahın üzerine aldı; tencereden kepçeyle ağır ağır içti. Biraz sonra dayanılmaz ağrı hissetti, yerinde duramıyordu. Gözü tezgahın üstünde duran paketlere ilişti. Nişasta paketi her zamanki paketlere benzemiyordu… Ağzını açtı, dudaklarında ıslattığı parmağıyla tadına baktı, bu nişasta değildi! Bitişik odadaki Gülsüm Bacı’yı çağırdığında her şey anlaşıldı. Tahsin Baba’nın nişasta diye tencereye boca ettiği pakette Bacı’nın fare deliklerine döktüğü alçı vardı! Tahsin Baba, midesinde sertleşen alçının verdiği dayanılmaz ağrılarla son nefesini verdi.  
Baba’nın cenazesi yakınlarının omuzlarında Eyüpsultan’da toprağa verildi. 1953’te vefat eden Tahsin Baba’dan sonra Gülsüm Bacı neredeyse 20 sene dergâhta yaşadı ama onun da sonu felç oldu: bileklerindeki birkaç parça altın bilezik için dergâhın harem bölüğüne pencereden giren hırsızlar ihtiyar kadını acımadan öldürdüler. (*)
Şahkulu Sultan Dergâhı’nın son şeyhi Tahsin Baba’nın ve ardından eşi Gülsüm Bacı’nın sonları işte böyle pek hazin olmuş. Özellikle Tahsin Baba’nın gözü dönmüşçesine engel olamadığı boğazına düşkünlüğünün yanına, bir de dikkatsizliği de eklenince, ölüme davetiye çıkarmış. Mutfakta fare zehrinin ne işi vardı? diye sormadan da edemiyor insan. Yoksa bu bir komplo muydu bilinmez!. Ama bir gerçek var ki, gerçekten de Tahsin Baba’nın canıgözü dönmüşçesine boğazına düşkünlüğünden gitmiş!.

Ya Halil İbrahim Sofrası misali, aksırıncaya, tıksırıncaya kadar yiyen efendilere ne demeli!..acaba onlar da bir gün boğazlarına düşkünlüğünden giderler mi dersiniz!.. ama hey hatttt, onlar gidinceye kadar, atı alan Üsküdar'ı çoktannnn geçmiş olacak! dediğinizi duyar gibiyim! ama şimdi biz önce kendimize bakalım, nefsimizi her türlü haşereden koruyalım! Az ama öz yiyelim... her şeyin azı karar, çoğu zarar değil mi!.

Herkese iyi pazarlar dilerim..

Esin Bozdemir

Kaynak: (*) NTV Tarih Sayı: 44

13 yorum:

  1. Hikaye çok güzel, yaptığınız yorumda çok yerinde. Fakat aklıma takılan bi şey var: Mutfak dolabında hangi akla hizmetle fare deliklerine dökülen alçı yan yana dizilir?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @Melike Yıldız,
      Tahsin Baba ne bilsin, gitmiş tel dolabın yanına, alışkanlıkla her zaman ki gibi şekerle yan-yana duran Nişasta paketine elini uzatmış! Paket her zaman ki paket değilmiş!.Tatlı sevdasından gözü dönmüş, içeriğinin ne olduğuna dahi bakmamış. Oysa şekerin yanındaki pakette alçı bulunuyormuş. Bu şekilde mutfağa koyan da Tahsin Baba'nın eşi!.Sanki bir komplo gibi!. Eşinin büyük hatası, Tahsin Baba'nın da gırtlak sevdası..Ve dikkatsizliği...İlginç ve yaşanmış bir gerçek hikâye..

      Bu arada sayfama hoş geldiniz..

      Sil
  2. Çok ilginç bir hikaye. Ama, ibret almamak veya alınmasını istememek elde değil. Doymazlık, pisboğazlık, açgözlülük insanı ne hallere düşürüyor. Ezbere nişasta alıp alçılı tatlı yemek... Verdiğin mesaj da çok kıymetli. Umarım o mesaja muhtaç olan doyumsuzlar payına düşeni alır. Sevgiler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @Kalemderi,
      Kıssadan hisse çıkarılması gereken gerçek bir hikâye bu. Günümüzde insanlar doymak bilmeyen büyük hırsların, açgözlülüğün girdabına kapılmış bir haldeler. Bitmek tükenmek bilmeyen isteklerinin zaafı içinde, türlü maskaralıklara düşmekteler. Doyumsuzluk, insanları 'insan' olmaktan çıkarıyor artık!. Değerli yorumun için teşekkürler.. Sevgi ve esenlikler dilerim.

      Sil
  3. Güzel bir hikaye can boğazdan gelir.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @parıldayan çiçek,
      Can boğazdan gelip, yine boğazdan gidiyor!.
      Sonu hüsranla biten hazin bir hikâye.

      Sil
  4. Uff..Cok kötü olmus Tahsin Baba'nin sonu...

    Fare zehiri olmasa da, bogazina düskünlügünden ötürü , Tahsin Baba gibi kac kisinin hayati son buldu ve hala buluyor. Cok önemli bir konu, cok...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @EQ
      Sorma gerçekten Tahsin Baba'nın sonu kötü olmuş:( alçı yiyen fareler gibi, boğazına atınca, kim bilir nasıl şişmiş ve nasıl kazık gibi olmuştur. Resmen canına kıymış :( Ama senin de dediğin gibi, ne çok insan boğazına engel olamadığı için ölüme gidiyor.

      Sil
  5. Ben de dayanamayıp yiyenlerdenim ama pisboğazlıktan hiç hoşlanmam. Gözümün önünde birinin daha pişmemiş yemeği kaşık kaşık yediğini görsem deli olurum. Tahsin Baba'nın hikayesini daha önce duymuştum. Fena olmuş. Başka ne denir ki?:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @sezer eser perker,
      Ah ah Sezer'cim, Türk mutfağının leziz yemekleri olur da kim sevmez ki yemeği :)) ben de severim ama ölçüyü kaçırmam..hele ki bilinçlendikçe şekerden, tuzdan daha bir kaçınır oldum. Tahsin Baba'nın hikayesi çok yabancı değil..ben de nişasta yerine alçı koyulduğunu duymuştum ama konunun kahramanının Tahsin Baba olduğunu ilk kez duydum.. ;) kötü bir son bu!..

      Sil
    2. @sezer eser perker,
      Ah ah Sezer'cim, Türk mutfağının leziz yemekleri olur da kim sevmez ki yemeği :)) ben de severim ama ölçüyü kaçırmam..hele ki bilinçlendikçe şekerden, tuzdan daha bir kaçınır oldum. Tahsin Baba'nın hikayesi çok yabancı değil..ben de nişasta yerine alçı koyulduğunu duymuştum ama konunun kahramanının Tahsin Baba olduğunu ilk kez duydum.. ;) kötü bir son bu!..

      Sil
  6. Okudum çok beğendim.kattığınız yorumda harika, tebrikler.

    YanıtlaSil