23 Ekim 2017 Pazartesi

İstanbul Oyuncak Müzesi'nde çocukluğumla buluştum.

Sunay Akın'ın büyük emeklerle kültür dünyamıza kazandırdığı 'İstanbul Oyuncak Müzesi' görmeği çok istediğim bir müzeydi. Nihayet bu hafta sonu müzeyi görebilme şansına erdim ben de. Müze, İstanbul'un nadide semtlerinden biri olan Göztepe'de bulunuyor. Eski bir konak restore edilerek müzeye dönüştürülmüş. Daha müze sokağına girer girmez, bizi devasa boyutlarda 3 adet zürafa karşılıyor. Zürafaları görünce, Sunay Akın'ın 'İstanbul'da Bir Zürafa' kitabı geliyor aklıma. Ve tabi zürafaların ilginç hikâyesi. Sonra İngiliz askerlerini görüyorum, kapının iki yanında nöbetteler,  diğer yandan mizahımızın baş kahramanı Nasrettin Hoca'mız gülümseyerek ' heyyyy! ben de buradayım!' diyor... nereye, hangi yöne bakacağımızı şaşırırken bir anda müzenin gerçek ev sahipleri sevimli kediler, müze ziyaretçilerine alışkın olmalılar ki, bahçe kapısından içeriye adımımızı atar atmaz, kollarımıza, ayaklarımıza resmen sarılıyorlar :) böyle bir ' hoşgeldin 'e can kurban! bu sıcacık karşılamayla, yüzümüzde güller açarak içeriye giriyoruz. Asıl cümbüş içeride!
 
Müze dışarıdan üç katlı görünse de bodrum ve çatı katı ile tavan arası dahil 6 kata yayılmış. Müzenin her katı çeşit çeşit oyuncaklara ayrılmış. Oyuncaklar ise kendi içinde bölümlere. Sırası ile katları dolaşıyoruz. Her oda konusuna göre düzenlenmiş olan vitrin tasarımlarıyla, farklı tiyatro sahneleriyle ve fondaki müziklerle sizi o büyülü dünyanın içine 'düşler sokağı'na hemen alıveriyor.  
Bu arada Sunay Akın'ı bilmeyen yoktur değil mi! Acaba Akın'ı böyle bir müze yapma fikrine yönelten nedir? diye düşünebilirsiniz.  Ancak onun bugüne kadar yaptığı işleri göz önünde bulundurursanız eğer, bu sorunun yanıtı da kendiliğinden gelecektir. O, çok yönlü bir sanatçımızdır. Edebiyatımıza kazandırdığı sayısız kitap ve şiirleri yanı sıra, tek kişilik gösterileriyle ve tv. programlarıyla da muhteşem hikayeler anlatır seyircilerine. Öyle güzel ve keyifli bir dille anlatır ki hikâyelerini, tarihte yaşanmış pek çok olay, onun kendine has uslübu ve güçlü anlatımı ile hafızlarımızda ayrı bir yer eder.
Ben Sunay Akın'ın kitaplarının pek çoğunu okumuşumdur. Hayatın içinden ve geçmişten günümüze uzanarak olaylar arasında, öyle güzel bağlantılar kurar ki yazılarında... Tarihe ve edebiyata meraklı, çok iyi bir gözlem ve araştırmacı kimliğinin yanında, tek kişilik gösterilerindeki anlatım dilinden onun ayrıca mizahi bir yanı olduğunu da fark edebilir insan!  Bazı insanlar çocukluk dünyalarını korurlar. Sunay Akın'ın, heyecanlı, neşeli, pırıl pırıl meraklı gözleriyle, yüreğindeki çocuğu hep içinde taşımış olduğunu yaptığı işlerden de anlayabiliriz zaten. 
Sunay Akın'ın en büyük hayalidir ülkemizde bir 'Oyuncak Müzesi' kurmak. Ve bu hayalini de gerçeğe dönüştürür, üstelik çok özel bir günde; Atatürk'ün çocuklara armağan ettiği gün olan, 23 Nisan 2005'de 'Oyuncak Müzesi'nin açılışını yapar. 
İnsanın hayallerinin peşinden gitmesi ve onu hayata geçirmesi büyük bir mutluluk olmalı! hele ki bu hayaliniz, topluma katkı sunacak boyutta kültürel bir hizmet ise bu çok daha anlamlıdır. Gönüllü yapılan işlerde büyük bir tutku vardır, sevgi ve emek vardır. İstanbul Oyuncak Müzesi'nde -ki ben ona bir'eser' diyorum - Sunay Akın'ın alın teri, el emeği, göz nuru ile en küçük ayrıntının dahi hesap edilerek ortaya koyduğunu; bilgi birikimini, dünyayı kucaklayan evrensel bakışını ve en önemlisi çocuk kalbini görebiliriz.  
Sahip olduğumuz oyuncakların ve dinlediğimiz masalların; masal kahramanlarının, izlediğimiz filmlerin çocuk dünyalarımızda ayrı bir yeri vardır. Ve tüm bunlar, bir çocuğun gelişiminde, hayal dünyasının zenginliğinde oldukça önemlidir. Sırası ile katları dolaşıyoruz.
Oyuncak Müzesi'nde geleneksel ve yerli üretim oyuncakların yanı sıra çeşitli ülkelerin tarihini yansıtan eşsiz örnekler de yer alıyor.  
Gördüğümüz her oyuncak bize, bir dönemi anlatırken aynı zamanda o ülkelerin bir çocuğun gelişimine ne kadar önem verdiklerini de gösteriyor. Sonuçta gelecek, çocuklara ve gençlere emanet!. Yaratıcı, bilinçli ve analitik düşünmenin temelleri daha küçük yaşta atılıyor. Müzeler ise bu anlamda büyük bir boşluğu dolduruyor.
Karşımıza -gerçeği aratmayan görüntüsü ile- ak sakallı yaşlı bir oyuncakcı amca çıkıyor :) oyuncakçı amcanın dükkânında neler yok ki!. pek çok objenin, araç gerecin, oyuncakların arasında ilk dikkatimi çeken ise 'ağlayan çocuk' fotoğrafı ve hemen yanındaki bir mandolin oluyor ve mandolin beni çocukluğuma geri götürüyor!.
İlkokula giderken müzik derslerinde mandolin çalardım. Sonra konuşan, ağlayan, şarkılar söyleyen taş bebeklerim, trenlerim vardı. Akranlarıma göre bir hayli fazlaydı oyuncaklarım, üstelik oyuncaklarımın çoğu yurt dışından gelirdi! Hiç öyle eli- kolu kırılmış olmazdı oyuncaklarımın, üzerlerine titrerdim! ama kimse bana 'oyuncakları kıymetli' de diyemezdi, onları arkadaşlarımla paylaşmayı da severdim.Yazın okullar tatil olduğunda Almanya'da yaşayan ailemin gelmesini beklerdim dört gözle! arkadaşlarım ise yeni gelecek oyuncakların yolunu gözlerlerdi :) Onlar hediyeleri, ben ise gurbetin sona ermesini beklerdim.   
Bir oyuncak der geçersin, oysa o oyuncakla bak işte böyle bir dolu 'anılara' yolculuğa çıkarsın!. Amado'nun da dediği gibi "insanın anayurdu çocukluğudur". Anlayacağınız haftasonu, çocukluğumla randevum vardı benim. Tutmayın beniiii :)) biraz hüzün, biraz neşeyle..anılara yolculuk ettim durdum.  
Konumuz Oyuncak Müzesiydi bizim, Esin'in anıları değil tabi ki:)) daha fazla dağılmadan ve konuyu daha fazla dağıtmadan... en iyisi ben sizi müzeden birkaç fotoğrafla baş başa bırakayım.Tarihe yolculuk yaparken, bu arada herkes kendi çocukluğunu dilediği gibi yaşasın yeniden :) ama tabi ki siz bunu yerinde görerek yaşayın isterim, bu tanıtım sadece küçük bir gösteri olsun. Ve bu yazım sizi teşvik ederse de ne mutlu bana :)
Oyuncak Müzesinde neler yok ki!.
İlk oyuncak robot örneklerinden, 100 yıl öncesinin elbise modasına. İlk oyuncak fabrikalarından biri olan Lehmann'dan, tarihte 100 km'yi geçen ilk akülü arabadan esinlenerek yapılmış "UHU" adlı oyuncağa ve Victoria dönemi oyuncuklarına; Kovboylar Müzesi'nden, Çizgi Film Kahramanlarına, Uzay Mekiği'nden; astronotlara, trenler, küçük maket evlerden tarihi kesitlere, berberler, terziler, askerler, hastahane odaları, okullar, çiftçilere kadar...dünya oyuncak tarihinin en önemli eserleri hep bu müzede. Anlayacağınız sayısız oyuncaklarla, müzede yok yok!.

Fatoş Oyuncakları'nın üreticisi Fatoş (Fatma) İnhan'ın
1970'lerde tasarladığı, tiyatro sanatçısı ve karikatürist
Altan Erbulak'ın kuklası.



****


*****


Ali Ateş'in uçan dairesi ve anneannesi Ayşe Hanım'ın,
eskimesin diye -1960 Japon malı- uçan daireye diktiği kılıf!


Kovboylar, kızılderililer...

 Eller yukarı!
Almanya - 1930


*****


İspanya - 1930


****



*****


Bu arada gözlerim özellikle bir odayı arıyor. Veee...evet o oda işte burası! tavanında martılar olan bu sevimli odanın bize anlatacakları var çünkü. Oyuncak Müzesi ziyaretimden önce Gürol Kutlu'nun 'Bir Oyuncak Müzesi Hikâyesi' kitabını okumuştum. Kutlu, müzedeki her oyuncağın serüvenli yolculuklarının izlerini sürmüş. Tabi bu arada, Sunay Akın ile Gürol Kutlu'nun ilginç bir tanışma hikâyesi de yer alıyor kitapta.  
Birgün Gürol Kutlu 'Oyuncak Müzesi'ni gezer, o gün Sunay Akın'da müzededir ve kendisiyle tanışır. Müze odalarını birlikte gezerken odanın birinde tavanda asılı duran martılar Gürol Kutlu'nun dikkatini çeker. 'Neden bu kadar çok martı' diye sorar Sunay Akın'a?
Sunay Akın, martılara olan tutkusunu anlatır. Çünkü martılar ona özgürlüğü simgelemektedir. Ve onun en büyük dileği;" Kafessiz, tasmasız ve hayvanat bahçesi olmayan özgür bir dünya umudu" dur. 
Keyifli sohbet ardından Gürol müzeden ayrılırken,  Akın'a "en son görev yaptığı hava üssündeki filonun ambleminin de "Martı" olduğunu söyler. O an yüzlerindeki ifade, mutluluk, hüzün karışımı şaşkınlık anlarının ardından Akın, Gürsoy'u gitmekten alıkoyar. Bu kez martılar, uçaklar ve diğer uçuşan şeylerden bahsedeceklerdir. Konu konuyu açar ve sohbetin ardından Akın, Gürsoy' a teklifle bulunur;  'bu müzede sen ne istersen onu yap' der. Ve o günden sonra emekli pilot Gürol'da müzenin gönüllü çalışanları arasında yer alacaktır. 
Daha sonra, müzenin Kurucusu şair Sunay Akın'ın önerisiyle, Gürsoy 'müzenin yaşam öyküsü'nü kaleme alır. Ve ortaya "Bir Oyuncak Müzesi Hikâyesi" kitabı çıkar.  Kitap Gürol Kutlu'nun kendi hayat hikâyesiyle, çocukluğuyla, çocukluk oyuncaklarının anılarıyla, müzenin hikâyesini, ülkemiz koşullarında müzecilik yapmanın koşullarını anlatıyor. Ama asıl ilginç hikâye 'Büyük Kaptan Gürol Kutlu'nun yaşam hikâyesidir ve bu hikâye Sunay Akın'ın "Ay Hırsızı" kitabında da (sf.47) mevcuttur.  Çünkü o, "Mustafa Kemal'in Pilot Oğlu!" dur. 
Martılar çok hoş bir buluşmaya vesile olurken, bu buluşmanın ardındaki hikâye ise çok ama çok ilginçtir. Burada bu hikâyeyi ben size anlatmayayım, ama İş Bankası Kültür Yayınlarından çıkan bu kitabı siz de alın, okuyun isterim.
Müzenin çok hoş bir kafeteryası ve yanında da  hediyelik küçük eşyalar  satılan bir bölümü mevcut.  Ayrıca müze kompleksi içinde, çocuklara yönelik; Yaratıcı Drama ve Masal Atölyeleri de düzenleniyor. bkz
Zaman nasıl geçmiş hiç anlamıyoruz. Bir saat kadar müzede vakit geçirdikten sonra, yetişkin bir kadın olarak girdiğim müze kapısından, bıcırdak ve sevimli bir kız çocuğu olarak çıkıyorum :)) 
Keyifli geçen bir günün ardından, beni çocukluk düşlerime götüren ve ülkemiz kültürüne yapmış olduğu bu büyük hizmet adına  Sunay Akın'a bir kez daha yürekten teşekkür ediyorum. İstanbul Oyuncak Müzesi, düşlerinizle ve çocukluğunuzla buluşacağınız şahane bir müze. 
Haydi çocuklar!.Şimdi sıra sizde :)
Esin Bozdemir

24 yorum:

  1. Dünya çapında önemli bir müze. İyi ki Sunay Akın var.
    Yıllar oldu gitmeyeli, bir süredir tekrar gitmeyi düşünüyordum ve bu yazı hatırlatma oldu Esincim:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @sezer eser perker,
      Görünce müzeyi, biz de 'niye bu kadar geç kalmışız?'dedik! Müthiş bir koleksiyon!
      Arka bahçeye açılan kafetarya ve hediyelik eşyaların satıldığı bölüm de çok hoş.
      Ayrıca havalar da güzel, iyi olur gitmeniz yeniden Sezer'cim :)
      Öpüyorum çok :)

      Sil
  2. Birkaç yıl önce gitmiş, hayran olmuştum. Sunay Akın zor bir işi başarmış. Resimler gerçeği tüm çarpıcılığıyla vurguluyor. Önceye göre değişimler, gelişimler de olmuş.
    Sadece merdivenler çok dik gelmişti. Ama belki o güzellikleri görmek için biraz çaba gerekliydi.
    Savaşlarla ilgili düzenlemeler beni çok etkilemişti.
    Defalarca gezilse sanki her seferinde bir başkalık bulabilir insan.
    Teşekkürler, yeniden gezmek iyi geldi.
    Sevgiyle...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @Makbule Abalı,
      Bir zamanlar konak olan Müze, içiyle, dışıyla çok güzel. Yalnız daha müze sokağına adım atar atmaz, sağında solunda müzenin neredeyse içine girecek kadar çok yakınında olan yapıları görünce :( "keşke dedim! çevresinde bu kadar yüksek yapılar olmasaydı!" Yapılar yenilensin ona bir diyeceğim yok ama hiç değilse sokakların ruhuna uygun olarak yapılsa.birbirini ezmese!. 10-12 katlı olacağına yine eskisi gibi 2-3 katlı yapılsa, ne olur!.

      Çok güzel bir müzeydi, Sunay Akın'ın emeğine, yüreğine sağlık. İyi ki var!.
      İstanbul Oyuncak Müzesi, tekrar tekrar gidilebilir. Ben teşekkür ederim.
      Sevgi ve esenlikle...

      Sil
  3. Keşke çoğalsa böyle müzeler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @ACEMIDEMIRCI,
      Kesinlikle daha da çoğalmalı..

      Sil
  4. Hep bu müzeye gitmek istemişimdir ama şu ana kadar kısmet olmadı maalesef. En yakın zamanda diye ümit ediyorum.
    Sunay Akın'ın söyleşilerini çok severim ve fırsat buldukça da internetten bulur dinlerim. Kitabını hiç okumadım ama bu ay İstanbul'un Nazım Planı kitabını aldım. Beğeneceğimi ümit ediyorum...

    Çok keyifliydi fotoğraflarınla ve anlatımınla bu gezi, çok teşekkür ediyorum ♥
    Sevgiyle...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @Oytunla Hayat,
      Müze gidip görmeğe değer, muhteşem bir koleksiyon çünkü. Sunay Akın'ın söyleşileri, kitapları, açtığı çocuk müzeleri her biri son derece nitelikli. Almış olduğunuz kitap da çok güzel.

      Ben teşekkür ederim Şebnem.
      Sevgilerimle..

      Sil
  5. saol yaaa iyi aklıma getirdin görmedim ben deee görüyüm :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @deeptone,
      Renkli oyuncaklar arasında, bir dolu hikâye bulacaksın.
      Bu yüzden gitmelisin bence de :)

      Sil
  6. Bayılıyorum bu müze:))Herkesin gidip görmesi,yaşaması o atmosferi yaşaması lazım.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @incidennotlar,

      Müzenin atmosferi ziyaretçileri kendi büyülü dünyasının içine çekiyor.
      Çocukların dünyasına dalmak ve yeniden çocuk olmak..
      Bu duyguları yeniden yaşamaya değer..
      Sevgiler...

      Sil
  7. Gitmeyi çok istediğim bir müze ama bir türlü vakit ayıramıyorum çünkü uzak. Bu yaşımda da oyuncakları sevdiğim için müzeye bayılacağımı düşünüyorum :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @Kağıt Salıncak,
      Geniş bir zamanınız olduuğunda gidebilirsiniz.
      Kesinlikle...oyuncakları kim sevmez ki!.
      Sevgiler...

      Sil
  8. Bir sonraki İstanbul ziyaretimizde görülecek yerler arasında liste başı olmuştur efenim:) Böylesi bir anlatım sonrası kesinlikle bu denli teşvik oldu. Sunay Akın'ın kurduğu bu müzeden haberim vardı tabii. Ancak pek çok detayı sayende öğrendim. Örneğin 6 kata yayılacak kadar kapsamlı olduğunu bilmiyordum. Sunay Akın içindeki çocuğu asla kaybetmemiş, çok naif bir insan. Ülkemizin değerli isimlerinden. Kendisine son derece yakışan olağanüstü bir hizmette bulunmuş gerçekten de.
    İçimdeki çocukla en kısa zamanda buluşmak üzere şimdiden heyecanlandımdoğrusu:)
    Ellerine sağlık Esinciğim. Sevgiler...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @Zeugma,
      “İnsanın Ana Yurdu Çocukluğudur” diye bir söz var ya hani, çok doğru bence. İnsan yaş aldıkça geçmişe, çocukluğuna daha fazla gidip geliyor!.Oyuncak Müzesi öylesine zengin ki! orada herkes çocukluğuna dair birşeyleri mutlaka bulacaktır. Sunay Akın çok özel bir insan. İyi ki var.

      Sen de buluşmalısın içindeki çocukla, sonra izlenimlerini, duygularını blogunda paylaşırsın çok iyi olur! Ben teşekkür ederim Zeugmacığım. Sevgiler...

      Sil
  9. İsmini çok duydum ama Ankara'da olduğum için göremedim, ne kadar güzelmiş, bir köşedeki mandolin tıpkı benim ilkokuldaki mandolim, o kadar benziyordu ki...:(((çok teşekkürler Esin, emeklerine sağlık.
    Sevgiler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @bücürükveben,
      Birbirimize yakın çağların çocuklarıyız sanırım :) mandolin benim çağımda da vardı!Ne güzel müzik derslerinde herkes bir enstruman çalardı o zamanlar. Çocukluk günleri ne hoş! Onlar da bir günmüş işte!. Hayat çok hızlı akıyor. Ben teşekkür ederim Müjde. Sevgilerle..

      Sil
  10. Merhaba.. Bizde flüt çalardık müzik dersinde.Hocamız piyano çalarken ona eşlik ederdik.
    Oyuncak müzesi için Sunay Akın'a teşekkür borçluyuz ülke olarak.Emeğinize sağlık siz de ne güzel anlatmışsınız.
    Vitrinler, çok mu sıkışık, yoksa bana mı öyle geldi ?.Sanki bir vitrinde daha az oyuncak olsa daha iyi olacak gibi.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @CAM GÜZELİ,
      Öncelikle sayfama hoşgeldiniz. Flütün de kendine has ne hoş bir sesi vardır. İnsanın daha çocuk yaşlarındayken müzikle beslenmesi ve bir enstruman çalabiliyor olması çok önemli. Sunay Akın'ın kültür hayatımıza katkısı oldukça büyük. Vitrinlerin sıkışık olması, koleksiyonun zenginliğinden olsa gerek. Bir yandan yeni oyuncuklar da gelince müzeye, belli ki müze dar gelecek artık. Değerli ziyaretiniz ve yorumunuz için çok teşekkür ederim. Esenlikle...

      Sil
  11. Şahane bir müzedir, tekrar gitmemiz lazım bizim de.
    Sunay Akın`a sonsuz teşekkürler...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @Semi M. Eller,
      Daha önce gitmiş olanlar, müzenin son halini görünce, bir takım değişimler olduğunu düşünüyorlar. Bu yüzden yine gidebilirsiniz Semi. Sunay Akın'a sevgimiz de, şükranlarımız da sonuz. Sevgilerimle..

      Sil
  12. ne güzel müze,ne güzel resimler..ağlayan çocuk da orada.. :) eline sağlık.. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @Ertuğrul Yıldırım,

      'Ağlayan Çocuk' Çocukluk yıllarımda, benim de odamın duvarında asılıydı.
      Güzel bir müzeydi. Ziyaretiniz ve değerli yorumunuz için çok teşekkür ederim.Esenlikle..

      Sil