25 Aralık 2017 Pazartesi

Cordoba'dan tarihi ve güncel yansımalar

Endülüs turu kapsamında gerçekleştirdiğimiz Portekiz - İspanya gezimizin, Portekiz’deki destinasyonlarını tamamladıktan sonra, İspanya’nın güneyine, Endülüs Özerk Bölgesinde yer alan Sevilla’ya gelmiş, ilk günü Sevilla'da geçirdikten sonra akşam’da seyrine doyamadığımız Flamenko gecesine katılmıştık. Geliyoruz ikinci güne. 
İkinci gün otelde yaptığımız sabah kahvaltısının ardından Cordoba’ya gitmek üzere yola koyuluyoruz yeniden. Haziran ayının ilk haftası olmasına rağmen sabah saatlerinde dahi ısı 30-32 derecelerde seyrediyor. Rehberimiz Sevilla’dan Cordoba’ya 140 km.lik bir yolumuz olduğunu söylüyor. Yolculuğumuz yaklaşık  2- 2,5 saat sürecek.  Hava bir hayli sıcak olsa da, otobüsler oldukça konforlu bu yüzden sıkıntımız yok.  Portekiz’den başlayan gezimizin 6. günündeyiz ve çok şükür ki, bizi o şehirden bu şehire dolaştıran tur aracımızda o güne kadar bir aksilik yaşamıyoruz. Yüzlerde tebessüm, keyifler yerinde herkeste. Bakına bakına giderken bir yandan da rehberimiz günün programını anlatıyor bize. İlk önce Cordoba Mezquita yani Kurtuba Camisine gideceğiz, ardından tarihi şehrin sokaklarında, Yahudi mahallerinde dolaşacağız.
Coğrafya kültürel dokusuyla, tarihiyle öylesine ilgi çekici ki!. Heyecanlıyız hepimiz, yüreklerimiz kıpır kıpır, güneş sıcacık. Bir de varışımız öğle saatlerini bulacağı için, İspanyollar büyük bir olasılıkla kendi kuytu köşelerinde, yani siesta’da olacaklar, bu yüzden sokaklar da bizim gibi turistlere kollarını açmış olacak!
‘El Puente Romano' Roma Köprüsü
Yemyeşil zeytin ağaçlarıyla adeta birer zeytin cennetine dönüştürülmüş olan arazilere bakarken  yolculuğumuzun nasıl geçtiğini anlamıyoruz. 2,5 saatlik yolculuğumuzun ardından Cordoba'ya varıyoruz. Cortoba küçük bir şehir ve tarihi dokusundan hiçbir şey kaybetmemiş. 
Antik çağların mimari dokusuyla çağlar ötesine uzanıyoruz bir anda! MÖ. 1. Yüzyıl desem size, ne düşünürsünüz! tahmin edin!.. çok ama çok uzak bir tarihe ışınlanıyoruz. 
Vakti zamanında ilk Roma kolonisi olan Italica’nın en önemli kentleri Sevilla ve Cortoba’dır. Sonrasında Sevilla meydanları ve bulvarlarıyla Roma mimarisini korumayı başarırken, Cordoba'da İslam Medeniyetinin başkenti’ne dönüşür.  
Köprünün ortasında 
şehrin koruyucu azizi Aziz Rafael’in heykeli bulunuyor. 
Halife II. Hakem Endülüs’ü İslami eğitimin merkezi haline getirir. Kütüphane ve eğitim kurumları hep onun zamanında açılır. Hatta kütüphanedeki kitapların sayısı o tarihlerde 600.000 cilt kadarmış. Bundan 400 yıl sonra oluşturulan Fransa’daki ilk kütüphanenin ise sadece 900 cilt kitaba sahip olması aradaki uçurumu gözler önüne seriyor. 
11. Yüzyıla gelindiğinde ise Cordoba daha da öne çıkar. Çünkü şehir Atlas Okyanusuna açılan Guadalquivir Nehri üzerindeki stratejik konumu nedeniyle deniz ticaretinde de - zeytinyağı, şarap ve buğday taşımacılığında- kendine önemli bir yer edinir. 
La Mezguita’ya giderken bir yanımızda MÖ. 1. Yüzyılda eskinin üzerine kurulmuş olan, ‘El Puente Romano’ yani Roma Köprüsünü, karşı ayağında ise Gözcü Kulesi'ni görüyoruz. Tarihi çok eski olmasına karşın günümüze kadar sapasağlam gelebilmiş bu köprü. Kadim çağlarda şehre bu köprüden geçerek giriliyormuş. Ayrıca bu köprü Roma ve Cadiz’i de birbirine bağlayan bir köprüdür. 
Almadovar Kapısı

El Puente Romano' Roma köprüsünü arkamıza alıp, 
Almadovar Kapısının altından tarihi şehre giriyoruz.

La Mezquita’ya gitmek üzere Cordoba’nın tarihi sokaklarında ilerliyoruz. Oldukça geniş bir alanı kapladığı için La Mezquita’nın dış cephe duvarları, upuzun bir koridor gibi sarmış etrafını. Altın gibi parlayan taşlı sokaklarda yürürken, yapının yüksek duvarları biraz da gölge vazifesi görüyor bize.

Romalılar “bütün yollar Roma’ya çıkar.” derler ya hani,  
Cordoba’da da bütün yollar La Mezquita’e çıkıyor. 

Diğer Endülüs şehirlerinde olduğu gibi, o dönemde tüm dünyayı etkileyen, yön veren ve hayranlık dolu eserlere imza atan birçok ilim adamı ve filozofun yaşadığı bir şehirdir Cortoba. İbn Sina (Tıp adamı, fizikçi, yazar, filozof ve bilim insanı), İbn Rüşd (Mutasavvıf, hakim ve filozof), İbn Haldun (Sosyolog) Roma dönemi filozoflarından Seneca, İlim adamı Kurtubi, Yahudu bir alim olan İbn Meymun, Mütefessir Kurtubi...bunlardan sadece bir kaçıdır.
Bambaşka bir dünyanın içindeyiz artık.
" Her şey alabildiğine ruhanî ve 
alabildiğine dünyevîdir Endülüs’te.."
La Mezquita'nın yapıldığı alan üç farklı dine ait eserlerle iç içe geçmiş. Roma döneminde Roma Mabedi, Hıristiyan Vizigotlar zamanında Katedral, Müslümanlar zamanında da Kurtuba Camii inşa edilmiş.  
Hiçbir şekilde yıkılmamış ancak hepsi birbirinin üzerine konumlanmış, ilaveler yapılmış. Çünkü alan inanılmaz büyük. Bu yüzden çevresinde dolaşmak dahi bir hayli vaktimizi alıyor. Ve muhteşem Cordoba Mescidi’ne ulaşıyoruz.
La Mezquita gezimize, Vezir Al Mansur tarafından eklenmiş olan bölümden başlıyoruz.  
İçerisi turist kafileleriyle dolu. İç mekanı ilk gördüğüm anda, bir an için Yerebatan Sarnıcına benzetiyorum. Ama burası bildiğin bir sütunlar ormanı gibi! O kadar çok sütun var ki!. kimi kısa, kimi uzun. 1013 sütun üzerine kurulan La Mezquita, Hıristiyanlar tarafından çan kulesi ve katedral için kullanılmak üzere 174 adet sütununu kaybeder ve 839 sütunuyla %25'i cami görünümüyle bugünkü varlığını sürdürür. La Mezquita 23.400 m2 lik alanıyla Samarra’daki iki camiden sonra devrinin en büyük camisi olmuş.
Tavanı taşıyan granit yeşim taşı ve mermerden sütunlar göz kamaştırıcı. Kırmızı ve beyaz çizgili kemerlerle desteklenen sütunlar çatıyı taşıyor. Büyük bir sanat mabedi adeta, öylesine göz kamaştırıcı ki.
“Endülüs’te Mağribi yıllarının izlerini en çok Cordoba şehri ve ünlü Mezquita taşır.” derler. Müslümanlar Hz. Muhammed’in evinin dışındaki ilk ibadet yerine “Mescid-ül Haram” demişler. Cami kavramı, Cuma günleri ibadet etmek için toplanan Müslümanların oluşturduğu Mescitlerle başlamış. Bu yüzden “La Mezquita’nın karşılığı  da“Mescit”tir.

La Mezquita - Kurtuba Camiinin kırmızı beyaz şeritli 
iki katlı kemerleri 

Zamanında şu an ki caminin yerinde bulunan Saint Vincent Kilisesi eski bir Vizigot Tapınağı üzerine inşa edilmiş. Büyük Konstantin’in Hıristiyanlığı serbest bırakmasından sonra eski Roma Bazilikaları hep kilise olarak kullanılmış. 

La Mezquita'nın iç avluya açılan kapısı
Bütün kapılar at nalı şeklinde.


La Mezquita'nın portakal ağaçlarıyla donatılmış orta avlusu
1. Abdurrahman 756 yılında Cordoba’yı fethettikten sonra 30 yıl boyunca Müslümanlarla Hıristiyanlar, bu mekanı birlikte kullanmışlar. Daha sonra (780 yılında)  1. Abdurrahman kilisenin tamamını Hıristiyanlardan satın almış ve tüm kapıları portakal ağaçlı avluya açılan ilk camiyi de 785 yılında inşa ettirmiş. 

Avluyu dolaştıktan sonra tekrar La Mezquita'nın içinde gezmeğe devam ediyoruz.
İnşaatı 7 yıl süren ilk camide, bu yüzden Roma, Yunan, Mısır ve Vizigot izleri var. Hem Arapların hem de Roma-İspanyol izleri çok belirgin. Yerler kırmızı – beyaz tuğlalı kemerlerle renklendirilmiş. Ardından 2. Abdurrahman’ın inşa ettirdiği bölüme geçiyoruz. Katedral de caminin bu bölümünün ortasında kalıyor.
1. Abdurrahman’dan sonra  2. Abdurrahman caminin ibadete açılan bölümünü büyütmüş. 3. Abdurrahman ise bugünkü çan kulesinin içinde kalan minareyi eklemiş. Ve onun zamanında Cordoba 10. Yüzyılda bağımsızlığını kazanmış. Bu yıllarda Cordoba Cami’inin ünü Şam Camii ile yarışacak duruma gelmiş. Camiinin sanatsal güzelliğine Bizans İmparatoru Nikefor Fokas’ da katkıda bulunmuş ve mihrabın etrafını mozaiklerle kaplatmış.

“İki zıt mimarinin zorunlu kardeşliği” 
 tanımının birebir karşılığıdır La Mezquita

Capilla de Villaciosa
14. Yüzyılda Hıristiyanlar, avluya açılan kemerleri örerek Capilla de Villaciosa’yı yani ilk Kraliyet Şapeli’ni, Mezquita’nın ortasına inşa etmişler. Üstelik camiden daha gösterişli olması için sürekli ilaveler yapıldığından katedralin inşası da neredeyse 250 yıldan fazla sürmüş. İçerisini gezerken bir yandan görüntü alıyor, bir yandan da -kulağımızda kulaklıklar- pür dikkat rehberin anlattıklarını dinliyoruz.  
5. Kral Şarlken 1523 yılında bu katedrali görünce çok sinirlenmiş ve  “Her yerde görüleni yapmak için, hiçbir yerde görülmeyeni yıkmışsınız.” diyerek mimarları azarladığı anlatılırmış. İspanyol meslektaşlar da “Siz her yerde camiye çevrilmiş kiliseleri gezdirirken, bakın bizler kiliseye çevrilmiş tek camiyi anlatıyoruz.” diyerek takılmayı da ihmal etmezlermiş.

La Mezquita'yı ziyaret ettiğimiz gün içeride -katedral bölümünde- ayin hazırlıkları vardı. 
Mezquita'nın içi çok kalabalık olsa dahi ortalıkta çıt yok! herkes büyük bir sessizlik ve huşu içinde! biz de kurallara uyuyoruz ve merakla keşfimizi sürdürmeğe devam ediyoruz.

Katedral bölümü ışıklar içinde alabildiğine ihtişamlı!.
yer gök altın kaplı

Camiinin tavan süslemelerinde kullanılan sedir ağaçları ve onların üzerine işlenmiş olan değişik nakış örnekleri, Arap mimarisinden birer esinti...Caminin ışık ve hava sirkülasyonunu sağlayan kubbe ve kemerleri yapılacak şapel için sonradan örülerek kapatılmış. Bu yüzden La Mesquita'nın cami bölümleri katedrale göre fazla aydınlık olmayan,yer yer gölge ve cılız ışıklandırmalarla  aydınlatılmış. Rehberimiz eskiden caminin zemininde iki kat halı olduğunu anlatıyor. 


Vezir Al Mansur zamanında ise cami bir kez daha büyütülmüş. Kırmızı tuğladan kemerlerle sekiz nef daha eklenmiş. Bu bölüm mihraba göre en geride kalan bölüm. Maksura denilen kıble duvarı ise hanedan üyelerinin cami içindeki ayrıcalıklı ibadet yeri olarak kullanılmış. Caminin avludan sonraki en büyük bölümü burası. İçeride nereye bakacağımızı şaşırıyoruz. İktidarlar ve dinler arenası olmuş adeta!. Nihayetinde tüm dinlerin ortak buluştuğu yerdir burası o da Allah’ın evi!. Ama dinler kullanılmış ve iktidarlar hep birbiriyle yarışıp durmuş bu çok belli!. 
- Kurtuba camiine katedral yapılması ile 4 önemli özelliğin kaybolduğunu söylüyorlar. Aydınlık, caminin akustiği, sütunların kesilmesi ve son olarak caminin içindeki sütunlar boyunca akıp giden o eşsiz görüntü kaybolmuş. - 
Mescidi gezerken zaman zaman gruptan biraz uzaklaşıp hızlıca fotoğraf çektiğim kareler oldu. İşte o karelerden biri de mekanın bir bölümünde sergilenen mermer plakalardı. Bu plakalar, caminin inşaasında çalışan işçilerin kendi elleriyle yazdıkları isimlerin yer aldığı mermer plakalarmış.
Cordoba Mezquita / Kurtuba Camii Mihrabı
En önemli bölümdeyiz. Burası Kurtuba Caminin mihrabı. At nalı şeklindeki mihrabın duvarları da önceden altın kaplamalıymış. Işıl ışıl parlayan desenler ve üzerindeki ayetlerle mükemmel bir işçilik. Burada rehberimiz bir bilgiyi daha aktarıyor bize. Mihrabın tam önünde yer alan mermer sütun, cami yapılırken gemi ile İstanbul Ayasofya'dan getirilmiş. Bu görkemli eseri ortaya çıkarabilmek için, dünyanın dört bir yanından en güzel malzemeler, sanat, estetik ve sayısız değer buraya taşınmış ve ne çok insan çalışmış...
Cordoba Mesquita / Kurtuba Caminin Mihrap Kubbesi
Mezquita ile ilgili önemli bir detay ise, caminin kıbleye -güneydoğuya- değil de, güney yönüne doğru bakmasıdır. 2.Abdurrahman zamanında inşaat sürerken durumu fark eder, ancak mimari güzelliği bozmamak için bu değişikliği yapmaz. Yaldızlı mihrapta Kur’andan ayetler yer alıyor.

La Mezquita'nın -ince bir halı gibi işlenmiş- dış detay görüntüsü. 
Dış cephesindeki payanda duvarların 7'si batıda,
2'si kuzeyde, 9'u doğuda ve 1'i (kapalı) güneyde olmak üzere
toplam 19 kapısı bulunuyor.

Ve La Mezquita’yı gezdikten sonra, artık Endülüs’ün çiçekli sokaklarında kaybolabiliriz. 40 dakika serbest dolaşacağız.

***

La Mezquita'dan dışarıya adımımızı atar atmaz, tarihi yapının gölgelik bir kenarına oturmuş, elinde gitarıyla İspanyol ezgileri çalan genç müzisyenin sokağa yayılan hoş tınılarını birkaç dakika da olsa dinlerken kendimize geliyoruz yeniden. Nedir bu -dinleri alet ederek- amansız iktidar savaşları!. anlamak mümkün değil! Müzik ise evrensel bir çatı altında buluşturuyoruz herkesi. 
Tekrar ara sokaklara dalıyoruz. Aslında kayboluyoruz demek daha doğru!.


****


Bu sevimli 'tuk tuk'lar tam da Cordoba'nın daracık sokaklarına göre!
isteyen, bu küçük araçlarla da gezebilir Cordobo'yu :)


La Juderia – Yahudi Mahallesi, Cordoba
Birbirinden güzel balkonlu, avlulu, rengârenk çiçeklerle bezenmiş evlerin arasından Yahudi Mahallelerine giriyoruz.

*****


***

Havranın karşısında, küçük el sanatları çarşısında özellikle deriden yapılmış hediyelik eşyalar dikkatimizi çekiyor. Çünkü dericilik tarih boyunca Cordoba’da önemli bir ticaret olmuş. 
Calleja de las Flores - Çiçekli Sokak

Cordoba'nın meşhur çiçekli sokaklarından biri.
Cephesi sardunyalarla donatılmış olan bu daracık sokağın özelliği;
 La Mezquita'in çan kulesinin en iyi görüntü alındığı sokak olmasıymış. 
Biz de bu görüntüyü almaya çalışıyoruz. 
Zira aşağısı upuzun bir turist kafilesi. Ve bütün eller havada :)
kiminde kamera, kiminde akıllı telefonlar..

Flamenco gecesinin tanıtım buroşürlerini dağıtan
 Endülüs'lü güzel bir bayan.


Ferfojeli küçük balkonları, dış cephe duvar renkleriyle uyumlu çiçekleriyle
hem estetik, hem de abartısız bir doğallık içinde şirin evlerin olduğu
Yahudi mahallerinde dolaşmaya devam ediyoruz. 


Öylesine dar ki sokaklar, ancak güneşi 
engellediği de bir gerçek. 

Evlerin küçücük avluları ise, adeta 
birer nefes alma durakları!


Bu küçük taş avlulu evler çok hoş değil mi! 
Kapısı açık olan evlerin bazılarının görüntülerini alıyoum. 
Daracık sokaklara açılan avlulara baktığımızda, çinili taşlarla, yemyeşil bitkiler ve çiçek saksılarıyla donatılmış kendine has bir dekorasyon yaratılmış olduğunu fark ediyoruz. Sanki avlular birbiriyle yarışıyor gibi! Meğer düşündüklerimizde haksız değilmişiz. Her yıl Mayıs ayında “En güzel avlu yarışması” düzenleniyormuş Cordoba’da.
La Casa Andalusia 
Roger Garaudy Vakfı’na ait ödül alan bir Endülüs Evi 

 Duvarlarında çini tabaklar, seramik çiçek saksıları, ortadaki fıskiyeli küçük avlusuyla
müze ev baştan başa İslami döneme ait bir görüntüye sahip. 

Sinagog’un hemen yan tarafındaki küçük meydanda, Yahudi Din Alimi ve Filozofu Maimonides’in bir heykelini görüyoruz. Heykelin arkasındaki mekan ise bir zamanlar filozofun yaşadığı evdir. Rambam (Musa bin Meymun) latince popüler ismiyle Maimonides, 30 Mart 1135 tarihinde İspanya-Kurtuba’da doğmuş. Sefarad dünyasının en büyük din adamı olarak kabul edilen Rambam 13 Ekim 1204’te 70 yaşında Fustat’ta (Mısır) yaşamını kaybetmiş.

Bu gizemli ve huzur dolu avlular biraz da Lorca'nın dizelerini 
dillendirmemizi ister...

"Yıldızlardan korunur insanlar evin içinde.
Yıkılıp çöker gece.
İçerde ölü birkız, saçına gömülmüş gizli bir gülle.
Ağlar ona altı bülbül pencere parmaklığında. 
İnsanlar iç çekip durur, açık gitaralarıyla."


Mermer taşlı zeminde,  duvarları çinili,  rengârenk çiçeklerle bezeli
son derece estetik avlular..
***
Yahudi mahallelerinde daracık sokakların arasında
yürümeye devam ediyoruz.


****


Girişinde çiçekli avlusu ve su kuyusu olan bu güzel evin
el şeklinde olan küçük kapı tokmaları 
mekanın Emevi Müslümanlarına ait olduğunun
birer işareti oluyormuş.


küçük avlularda tapazlar, küçük bar ve rstoranlar

Sokaklar arasında yürürken karşımıza Engizisyon Galerisi çıkıyor. Sevimli olmayan bir konu olmakla birlikte yine de engel olamadığımız bir merakla içeriye giriyoruz. Fotoğraf çekmemize izin verilmeyen bu müzede tüyler ürperten ölüm makinaları, araç gereçlere bakmak içimizi alt üst etse de bunlar da tarihin bir başka karanlık sahnesi!. Hepsi yaşanmış. İnsanoğlu bu kadar cani olabiliyor işte!. Barbarlık her yerde, her toplumun içinde var!. 
O kurulmuş olan dar ağaçlarının altındaki demirden düzenekler.. Organları delik deşik edecek olan o mekanizmalar! nelere kafa yormuşlar, nasıl bir işkence şekli!.. of of!!! yazarken gözümün önüne bir kez daha geliyor gördüklerim. Üstteki fotoğrafların bazıları galerinin web sitesinden. Galerinin web sitesinde şöyle bir tanıtım yazısı vardı. 
- Cordoba’daki bu özel koleksiyon 13. yy. suç ve ceza amacıyla üretilmiş olan işkence aletlerinin birer numunesidir. Avrupa’da binlerce insan acı çekerek, çok ağır baskı ve işkencelerle bu şekilde katledildi. Temel amacımız yaşanılanlardan ders çıkarmak, farkındalık yaratmak ve bugün sahip olduğumuz özgürlüğün değerini kavrayabilmemizdir. En önemlisi farklı milliyetlerden dahi olsa insanların temel özgürlüklerine duyulması gereken saygıdır, esas olan da budur. - Web adresi burada bkz. Engizisyon Galeri
Tekrar renkli dünyaların içine dalıyoruz.  Ohhh! Dünya varmış! 
İçimizin cıvıl cıvıl olduğu bu cicili bicili sokaklarda dolaşırken hem biraz soluklanmak, hem de acıkan midelerimizin sesini durdurmak ilk gördüğümüz küçük bir bar / restorana  atıyoruz kendimizi.
Bar Casa Santos
La Mezquita'nın çok yakınında olan Bar Casa Santos'da istediğiniz içecekle birlikte tortilla yiyebiliyorsunuz. İspanyollar içkinin yanında alınan bu tür hafif atıştırmalıklara 'tapas' diyorlar. Biz patates ve tereyağı ile harmanlaşmış kumpir benzeri bir yemek söyledik. Zamanla yarışıyoruz bu yüzden bu hafif atıştırmalık acıkan midemizi susturmaya yetiyor.
Bu küçücük şirin ve tarihi barın duvarlarında İspanyollar’ın ünlü boğa güreşçileri Torredoların fotoğrafları yer alıyor. Ve bu ambiyans içinde bir de -tapas- bara yayılan El Cordobes'in müziği tam bir bonus oluyor bizim için. Torredoların en meşhuru ve tüm zamanların en büyük matodoru “El Califa” (Halife lakabıyla bilinen) “Manolete” Manuel Rodriguez' dir.
Manolete, 1940’lı yıllarda baş tacı olmuş bir torrerodur (boğa güreşçisi). Ancak hazin bir şekilde, 28 Ağustos 1947’de Islero isimli boğanın boynuz darbeleriyle ağır şekilde yaralanır ve bir gün sonra da ölür.  

Ve İspanya'nın cesur boğalarıyla ilk karşılaştığı gün, ablasına söylediği "Ağlama Angelita. Bu akşam ya sana bir ev alacağım ya da yasımı tutacaksın" diyen Manuel Benitez Perez yani (Cordoba' lı olarak bilinen) "El Cordobes" 'tir.

Bu arada Sinegog’un çok yakınında Museo Taurino müzesi var. Biz vaktimiz olmadığı  için gidemedik. Olsaydı eğer gider miydik? bilemiyorum! ancak sizin bilginiz olsun yine de.  

Midemizi şenlendirdik sonra yeniden Yahudi mahalleri arasına dalıyor ve
 buluşma noktasına doğru ilerliyoruz.Merkezden uzaklaştıkça öğle saatlerinin 
sakinliği daha bir hissediliyor bu sokaklarda.


****


İhtişamlı Arap bahçleri... giderayak en güzel pozunu veriyor bize. 
Arap bahçeleri hep Kur’anda tasvir edilen ‘cennet’ düşünülerek yapılmış. Bu yüzden havuzlar, çeşmeler bolca kullanılmış.Ve bu bahçeler sonraki yıllarda camilere de esin olmuş. 
**** 
Bir poz da benden olsun :))

Bu sevimli havuzun etrafı
 beyaz güvercinlerle doluydu...ancak ben gelince hepsi kaçtı :)
şöyle omzuma bir güvercin konsaydı, fena mı olurdu!.


Roma Köprüsü'nün üzerindeki mızıkacının ayağındakilere
dikkat ettiniz mi?

İspanya'da ziller her yerde :))


***

Son kez tarihi köprünün üzerinde küçük bir tur attıktan sonra Cordoba turumuzu da tamamlıyoruz. Yorgunuz ama bu tatlı bir yorgunluk. Bir sonra ki günü düşününce yeni bir heyecan dalgası yayılıyor üzerimize. Yarın ki rotamız “Granada” olacak. Takipte kalınız sevgili dostlar…
Esin Bozdemir
Gezimizin bir önceki durağı

18 yorum:

  1. Muhteşem, görkemli mimari yapılar, şahane bahçeler, çiçekli sokaklar, avlular çok güzelmiş, engizisyona bakamadım ürpertici:((eline sağlık arkadaşım. Bolbol fotoğraf çekmişsin.
    Zil, şal ve gül....ile başlayan o harika şarkı dilime dolandı:)
    Granada aaaa onun da çok severim şarkısı vardır..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @bücürükveben,
      İspanya'nın çok özel bölgelerinden biri özerk Endülüs toprakları. Buram buram tarih kokan sokaklarda dolaşmak farklı bir duygu yaşattı bize. Çok fotoğraf çektik Müjde, fotoğraflar bazen söylemek isteyip de söyleyemediklerimizi anlatabiliyor. Ayrıca bizler de gezi sonrası o fotoğrafları düzenlerken, bir dolu + bilgi öğreniyoruz.

      Ah evet ne güzel bir şarkıdır o! "Zil, şal ve gül. Bu bahçede raksın bütün hızı... Şevk akşamında Endülüs üç defa kırmızı... Aşkın sihirli şarkısı yüzlerce dildedir. İspanya neş'esiyle bu akşam bu zildedir. " keyifli bir akşam ve güzel bir hafta dilerim sevgili Müjde. Esenlikle..

      Sil
    2. Haftaya Granada için bak ne buldum çok severim:)
      https://www.youtube.com/watch?v=PvTOmNSmbdw

      Sil
    3. Çok teşekkür ederim Müjde, çok zarifsin. André Rieu'yi ben de çok severim.
      Harika bir performanstı,. Granada yazımda kullanacağım. Bir de, André Rieu konserini canlı izlemeği de çok isterim. Bu yüzden hem senin için, hem de kendim için evrene bir dilek gönderiyorum.. Tutar belki neden olmasın.) Güzel bir akşam diliyorum. Esenlikle...

      Sil
    4. Ah, ben de çok istiyorum, Türkiye'ye gelir mi acaba?:( gerçi gelse de bendeki şansa göre İstanbul'a gelir, Ankara başkent güya ama güya işte...:(((yazında kullanacağına çok sevindim, iyi geceler, sağlıcakla kal..:)

      Sil
    5. @bücürükveben,
      İstanbul-Ankara arası sadece 57 dakika ama! bak, bir saat bile değil :) yeter ki gelsin, bir yolunu bulup konseri izlersin.. rica ederim Müjde, esenlikle...

      Sil
  2. Evet camiden kiliseye çevrilen bina hiç görmemiştim :) Avlulara bayıldım. Daracık sokaklar rengârenk çiçekler, hepsi çok güzel :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @Handan
      Evet, güzelim caminin ortasına o katedrali zorla oturtmuşlar!. yıkamamışlar ama caminin ruhunu da mahfetmişler. Hepsi iktidar hırsı!. keşke diye-bilse idik; "Böyle şeyleri diğer dinlere mensup yönetimler yapmazlar! " diye.. erk, kimin eline geçiyorsa, kendinden öncekini yakıp yıkıyor!.tarihe, kültüre, sanata ve insana saygısızlık!. Dikkatimizi çekti, İspanyol halkı belli ki geçmişte yaşanan acılardan dersini almış..herkeste bir rahatlık, azınlıklarla birarada kardeşçe, yaşayıp duruyorlar! öyle hissettim. Bilemem yine de!

      Artık Yahudiler'in yaşamadığı o 'Yahudi Mahalleleri'ndeki evlerin avluları çok güzeldi Handan.İçimiz açıldı. Esenlikler dilerim.

      Sil
  3. Ölmeden önce görülmesi gerekenler listesi yap deseler en başa İspanya'yı alırdım sanırım. Her zamanki gibi su gibi akan samimi bir anlatım ve mükemmel fotoğraflar eşliğinde Cordoba'yı heyecanla ve de keyifle turladım. Kulaklarımda şöyle topuklarla tempo tutulan hafiften bir flamenko müziği:)
    Emeğine sağlık Esinciğim. Kış gecesi böylesi bir tura oturduğum yerden eşlik ermek ne iyi geldi. Teşekkürler ve sevgiler..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @Zeugma,
      Biz de yurtdışında, öncelikli olarak gitmek istediğimiz yerler arasına Endülüs'ü almıştık. Aynen dediğin gibi, yaşarken görülmesi gereken yerlerden biri. Flamenko gitar ise inanılmaz güzel!Girdiğimiz mağazalarda, sokaklarda, her yerde gitar çalan insanlar vardı. Herkes o kadar relaxtı ki!. hasret kaldığımız duygular... ( Biz şu güzelim ülkemizde, ne kadar stres yüklü bir hayatın içindeğiz. Her Allah'ın günü ülke gündeminde bir arıza, bir sorun var!) Flamenko müziğinin hem naif hem de tutkulu bir yanı var, etrafa yayılan sinerji de çok hoştu! doğal olarak insanın ruhu da akıyor ve o tınılara tempoyla eşlik ediyor. Değerli yorumuna çok teşekkür ederim Zeugmacığım. Dilerim görmek istediğin yerlere sen de gidersin. Niyet ne kadar içten ise o kadar karşılığını buluyor.) Evrene salalım dileklerimizi...Sevgilerle...

      Sil
  4. Endülüs muhteşem bir bölge değil mi Esincim? O bölgede sadece Granada'yı gördük, tam tadımlık oldu. Umarım diğer şehirlerini de görürüm. Yazın ve fotoğraflar bana iyi geldi, gözümü gönlümü açtı.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @Endülüs Medeniyeti'nin izlerini takip ettiğimiz Portekiz ve Güney İspanya gezimiz gerçekten çok güzeldi Sezer'cim. Her iki ülke de kesinlikle görmeğe değer. Bir tura bağlı olmadan gezmek çok daha güzel aslında..ancak bizim için tek seferde Endülüs'ü görmek daha uygundu.Her zaman yurtdışına çıkabilmemiz mümkün olmuyor. Yaşarken gittik ve gördük ya...binlerce kez şükürler olsun. İnşallah canım siz de, görmek istediğiniz yerlere hep gidin.. ayrıca bir de totemimiz var değil mi!. Her şey hep gönlünüzce güzel olsun Sezer'cim. Beğenilerin için çok teşekkür ederim. Sevgilerimle...

      Sil
  5. Endülüs en çok görmeyi istediğim yerlerden biri.Tarihi yapılar Fas'ı hatırlattı ama Endülüs'teki binalar çok daha bakımlı görünüyor.Umarım bir gün ben de Endülüs sokaklarında fotoğraf çekebilirim 😟😇😊

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @CAM GÜZELİ,
      Kentin tarihi dokusu korunmuş bu yüzden Endülüs coğrafyası çok güzeldi. Gönülden isteyince oluyor hep..inşallah siz de gidip görürsünüz. Endülüs sokaklarında dolaşır, bol bol fotoğraf çekersiniz. Esenlikle...

      Sil
  6. Cordoba, tarihi ve çeşitli semavi dinlerin ortak özelliklerini yansıtan çok önemli asırlık bir kent. Diğer Akdeniz ülkelerinde olduğu gibi, yörelerin güneyi tarihi karakterini daha iyi yansıtır gerçeği ile geçmiş tarihin ve modernliğin bir arada bulunduğu ve farklı kültürlerin yaşayan mirasının keyfini sizinle çıkardık. Yine sizin ayak izler-inizi takip ederek, kâh Orta Çağ'ın önemini yansıtan ve kentin sembolü olan Büyük Cami-Katedrali çevreleyen ara sokakların, meydanların ve beyaz avlularının güzel bir ağını keşfettik, kâh İspanyol gitarının büyülü tınıları ile stres attık. Yoğun emeğinize sağlık Esin Hanım. Güzel bir akşamda olmanızı diler, esenlikler dilerim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @Mehmet Osman Çağlar,
      Tarihi dokusunu kaybetmemiş güzel diyarlardan biriydi Endülüs toprakları. Endülüs Medeniyeti'nin izlerini ise en çok taşıyan yerlerden biri Cordoba idi. Merak ettiğimiz bir coğrafya idi. Güzeldi, keşke zaman sorunu olmadan daha aheste gezebilmek mümkün olabilse idi. Elbette buna da şükür. Değerli yorumunuza çok teşekkür ediyorum Mehmet Bey. Ben de size ve ailenize güzel bir akşam dilerim. Esenlikle...

      Sil
  7. Ben geziyi okumaya sondan başladım :))

    Camiden çevrilmiş kilise ben de ilk defa görüyorum... Dediğiniz gibi din, millet ayırmıyor güç kavgası :/

    Avlulu evler, daracık sokaklar, çiçekler, havuzlar, kuşlar... hepsi hepsi çok güzel ♥
    Çok güzel bir atmosferi var... Büyülü gibi sanki..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @Oytunla Hayat,
      Başı da olsa, sonu da olsa, sokakların hepsi 'Endülüs'e çıkıyor nasılsa :)
      Dinler/iktidarlar hep güç peşinde!. halkları da oradan oraya savuruyorlar. 781 yıl az bir süre değil, Müslümanların yönetiminde kalmış Endülüs. 1492'den sonra Hristiyanların hakimiyetine geçmiş. Ne acı bir terk-i diyar olmuştur Müslümanlar için. Güzel bir coğrafyaydı gerçekten. Portekiz'de, Güney İspanya'yı da çok beğendik. İnşallah siz de gidersiniz. Değerli yorumlarına çok teşekkür ediyorum Sevgili Şebnem.
      Sevgilerimle...

      Sil