17 Mart 2019 Pazar

Macaristan'ın rüya başkenti Budapeşte


Orta Avrupa turumuzun geldik son destinasyonuna. En son Slovakya'nın başkenti Bratislava'yı gezmiştik. Sırada Macaristan'ın başkenti Budapeşte var. Budapeşte, Tuna Nehri'nin iki yakasına kurulmuş ikibin yıllık tarihi ile kadim çağların izlerini günümüze değin taşıyabilmiş tam bir tarih ve kültür şehri. İçinden su geçen şehirler, daha bir romantik, doğasıyla daha bir cazibeli geliyor gözümüze.  Budapeşte'ye cazibe katan da, ortasından akıp geçen Tuna Nehri. Bu yüzdendir ki, adına pek çok şiirler ve romanlar yazılmış, şarkılar bestelenmiş, ressamlara harika peyzajlar sunmuş. Tarihine, kültürel varlıklarına, doğasına sahip çıkan ülkelere ayak bastığımızda bizim de heyecanımız bir hayli fazla oluyor. O zaman, daha fazla gecikmeden, bu heyecanıma sizi de ortak etmek isterim. 

Veee, Bratislava'dan yaklaşık iki saat sonra keyifli geçen yol seyrinin ardından "Tuna'nın İncisi" Budapeşte'ye varıyoruz. Tuna Nehri'nin üzerinden geçerken çevremize dikkatli gözlerle ve itinayla bakıyoruz; gerçekten dedikleri kadar var mı? "Tuna Nehri akmam!" diyor mu? Nazlı mı? Yanıtın ne olduğunu, üzerinden geçerken görüyoruz. Öyle ki; Tuna Nehri sakin sakin akıyor. Üstelik, Tuna Nehri üzerinde bir değil, dokuz köprü gerdanlık gibi iki yakayı 'Buda ve Peşte'yi birbirine bağlıyor.


Tuna Nehri'nin ikiye ayırdığı BUDA ve PEŞTE 
Budapeşte, Tuna Nehri'nin iki yakasında konumlanmış. Tuna Nehri'nin doğu kıyısında yer alan 'düzlük bölge' Peşte, batı kıyısında yer alan 'tepelik bölge' Buda ve Buda’nın kuzeyinde yer alan Obuda kentlerinin 1873 yılında birleşmesiyle kurulmuş.
Işığı olan şehirlerden biri Budapeşte. 19. yüzyılın şıklığını yansıtıyor. 18. yüzyıldan itibaren kaybettikleri bağımsızlık mücadelesinin ardından Macarlar, yaşadıkları zor yıllara inat varlıklarını tüm dünyaya kanıtlamak istercesine harika bir kent çıkarmışlar ortaya.  Yaklaşık 2 milyon nüfusa sahip olan Budapeşte 23 bölgeye bölünmüş. Avrupa'nın en güneşli şehirlerinden biri. Yumuşak bir iklimi var. Öğleye doğru vardığımız Budapeşte, ışıl ışıl bir yüzle karşılıyor bizi. Her bulvar farklı bir köprüden geçiyor. Tuna Nehri kıyısı boyunca yayalar için yapılmış olan çok geniş yürüyüş yolları dikkatimizi çekiyor. Trafik yok, gürültü yok. Sakin ve huzurlu bir şehir. Bizim ise, hasret kaldığımız duygular bunlar!. Daha fazla kıyaslama yapmayıp, anın keyfini sürmek en iyisi deyip biz de kendimizi sükuta ve huzura teslim ediyoruz.

Budapeşte'ye girer girmez, her zaman olduğu gibi yine otele gitmeden önce, panoramik bir şehir turu yapıyoruz. Meraklı gözlerle çevremize bakınırken bir yandan da rehberimize kulak veriyoruz.Tarihini bilmeden, tarih sahnesinde iz bırakan şahsiyetleri tanımadan bir ülkeyi anlamak imkansızdır çünkü.Ve tabii ki bir de sanatçılarını.


Budin Kalesi 'Kraliyet Sarayı'

Budapeşte'nin hikâyesi Roma İmparatoru August'un askerlerinin, 'Pannonia' adı verilen; Tuna Nehri'nin Batısında ve Güneyinde bulunan yerleri, yani bugünkü Kale bölgesinin olduğu Eski Bundin'i fethiyle başlıyor. Sırasıyla; Romalılar, Attila ve Hunlar, Gotlar, Lombardlar, Avarlar bu bölgede hüküm sürerler. Macar Hanedanı'nın öncü ismi Aziz Istvan olarak da bilinen 1. Istvan, MS. Bin yılının Noel gününde Ezstergom'da taç giyerek Hıristiyanlığı kabul edince, Ezstergom Başkent olur. Sonrasında Moğol istilaları yaşanır ve bu defa başkent Buda'ya taşınır.  Ve daha sonra tarih sahnesine Osmanlılar girer. (1526) Mohaç Savaşı ve Buda'nın fethiyle başlayan Osmanlı hükümranlığı 150  yıllık hakimiyeti süresince kentteki tüm kiliseleri camiye çevirir ve pek çok hamam inşa eder. Bu yüzden rehberimiz, Budapeşte'de çok sık Türk anlamına gelen "Török" kelimesi ile karşılacağımızı; 150 yıllık Osmanlı egemenliğini, paylaşılmış bir tarih olarak gördükleri için ayrıca Türkler'e saygı duyduklarını da belirtir. Ah bu sözler, bizim de yüreğimize su serper!.Böylece daha ilk günden Macarlara kanımız ısınıverir birden!.  

Ve Osmanlılardan sonra 2. Viyana kuşatması ile Prens Eugene önderliğindeki Hıristiyanlar, şehri yeniden ele geçirirler. Sayısız cami, mescit, medrese, ev, hamam, bedesten, baruthane ve çarşılı Osmanlı günlerinden geriye pek bir şey kalmaz.  Habsburglar, 1. Dünya Savaşı'na kadar Viyana- Prag- Budapeşte üzerinde varlıklarını sürdürürler. 16. yy. ın sonlarından 17. yy başlarında ise önce Veba salgını kasıp kavurur coğrafyayı ardından yangınlar. Buda'da çok büyük yangınlar yaşanır. - Bu yüzdendir ki Orta Avrupa turumuz boyunca gezdiğimiz başkentlerin çoğunda Veba Anıtlarıyla karşılaştık. - 18. yüzyılın birinci yarısında, Macar eyaletleri Habsbur İmparatoriçesi Maria Teresa'ya bağlılık yemini ederler.  Bu dönemde kent, Teresayla birlikte baştan aşağı yenilenir. Belediye Binası ve Aziz Anna Kilisesi gibi çok sayıda Barok tarzı eserler ve meydanlara heykeller dikilir. Özellikle en büyük ilerleme Peşte Kenti'nde görülür. Şehrin genişleyip yayılması eski ortaçağ duvarlarını da aşar ve en büyük Macar, Kont Istvan Szechenyi'nin çabalarıyla iki şehir; Buda ile Peşte Zincirli köprüyle (Szdechenyi Köprüsü) birbirine bağlanarak eski bir rüya gerçekleştirilmiş olur. BUDAPEŞTE 19. yüzyılın yarısına kadar, ülkenin tartışılmaz merkezi olur. Eklektik ve ardından Art Nouveau stili kentin mimarisinde1. Dünya Savaşı sonuna kadar etkisini sürdürür. 

Böylece Maceristan tarihine dair kısacık da olsa tarihi bilgilerimizi aklımızın bir köşesine yazdık, haydi şimdi bu genel bilgilerin ışığında, daha güçlü bir şekilde seyrü sefere çıkalım o zaman :)     " Duyduk duymadık demeyinnn! Efsane Törökler geliyor!!!! "



Zincirli köprü (Szdechenyi Köprüsü)

Budapeşte turumuza şehre en iyi hakim olabileceğimiz 'Gellert Tepesi'nden başlıyoruz. Ancak tepeye çıkmadan önce iki yanında aslan heykelleriyle ihtişamlı Zincirli Köprü'den geçiyoruz. Budapeşte'nin en meşhur köprüsü 'Zincirli Köprü'. Köprüyü yaşadığı dönemin çok sevilen insanlarından biri olan Kont Szdechenyi yaptırmış (1849). Köprüye de Szdechenyi'nin adı verilmiş.

Bu arada köprünün üzerinden geçerken rehberimiz, Zincirli Köprü'nün bir de ilginç bir hikâyesinden söz ediyor. Zincirli Köprü, İkinci Dünya Savaşı sırasında oldukça tahrip olur ve yıkılır. Daha sonra onarılarak, yapılışının 100. yılı olan 1949'da yeniden hizmete girmek üzere hazırlıklar yapılır. Zincirli Köprü, iki yanındaki dev aslan heykelleriyle bir hayli gösterişli olur. Heykeltıraş Janos Marschalko, yaptığı aslan heykelleriyle övünmektedir. Birgün öyle büyük bir söz eder ki; eğer eserlerinde bir hata bulunursa kendisini öldüreceğini söyler. Ne var ki, küçük bir çocuk aslanların dilinin olmadığını fark eder! Oysa aslan heykellerinin dili vardır ama dışarıdan tam olarak görülmemektedir. Söylenceye göre, heykeltraş bunu yine de bir hata olarak kabul eder, gururuna yediremez ve ardından kendini Tuna Nehri'ne atarak intihar eder. 


Roosewelt Meydanı ve Zincirli Köprü'nün Peşte yakasından girişi
Köprüyle ilgili bir başka şanssız olay da, köprünün tamamlanmasından kısa bir süre sonra, Kont Szdechenyi'nin gözden düşerek hapse girmesi ve hapiste intihar ederek kendisini öldürmesi olur. Oğlu ise İstanbul'a gider ve Osmanlı İmparatorluğu'nda yeni kurulmakta olan İtfaiye teşkilatının başına geçer. Demem o ki, Zincirli Köprü, Tuna Nehri üzerinde, zarif bir gerdanlık gibi, güzel mi? güzel! ama bir o kadar da vukuatlı! Kaç canın ölümüne sebep olmuş !. 
Kraliyet Sarayına, Zincirli Köprü'den geçtikten sonra üstte gördüğünüz 19. yüzyıldan kalma füniküler ile de gidebilmek oldukça pratik. Kale Tepesi'nin alt tarafına denk gelen tünel 1885 yılında hizmete açılmış.  

Finükilerin sol tarafındaki duvarda, yani tünelin
doğu girişinde 1880 tarihli Büyük Macar Arması ve hemen önünde de
sıfır kilometresini gösteren bir taş bulunuyor.


Sevimli minnak arabalara da bayıldım doğrusu, tam benlik :))
bir de hiç trafik keşmekeşliği yok! Sürücüler pek bir relax.
Hep hasret kaldığımız şeyler bunlar.

GELLERT TEPESİ


Veee adını, Aziz ilan edilen Piskopos Gellért'in öldürüldüğü yerden alan
Gellert Tepesi'ne kısa bir süre sonra ulaşıyoruz. 
Rivayete göre, Hıristiyanlığı kabul etmek istemeyen paganlar bir varil içine koydukları Piskopos Gellert'i bu tepeden yuvarlayıp öldürürler. Macarlar Piskoposun anısına Gellert Tepesi'nin eteklerinde Gellert'in bir de anıtını dikerler. 

Erzsebet 'Elizabeth' Köprüsü 
Gellert Tepesi ve Özgürlük Anıtı
Erzsebet Köprüsü adını, Fransız Joseph'in karısı Habsburg Kraliçesi Elizabeth'den almış. Açıldığı dönemde dünyanın en uzun asma köprüsü imiş. Ancak İkinci Dünya Savaşı'nda 'Zincirli Köprü'  gibi bu köprü de savaştan nasibini almış. Elizabeth Köprüsü yeniden yapılmış. Elizabeth Köprüsü, Gellert Tepesi istikametinde konumlanmış. Gellert Tepesi'ne Peşte'den, Elizabeth Köprüsü veya Zincirli Köprü'den geçerek gidebilmek mümkün. Ve... Zincirli Köprü'nden geçtikten sonra, kısa bir sürenin ardından biz de Gellert Tepesi'ne varıyoruz!. 

Gellert Tepesi'nden Budapeşte Manzarası
(Üstteki fotoğrafta: Solda, Kraliyet (Budin) Sarayı ve kıyısında 
Tuna Nehri üzerinde; Zincirli Köprü 'Szdechenyi Köprüsü' yer alıyor. 
Karşı yaka: Tuna kıyısındaki Peşte.

Zincirli Köprü'den başka, Buda ve Peşte'yi birbirine bağlayan 8 köprü daha bulunuyor. Biz köprülerin hepsini olmasa da, beşini Gellert tepesinden rahatça görebiliyoruz. Yönümüzü bir sağa, bir sola çevirerek, farklı mimari tarzlara sahip olan köprüleri ve kıyı şeridini yakın çekimle kadrajımıza alıyoruz.
Margit Hid Köprüsü 
En güzel Budapeşte manzarasına sahip olan Gellert Tepesi'nde iki dev anıt ve bir mağara kilisesi bulunuyor. Şehri daha iyi kontrol edebilmek amacıyla, Avusturyalı Habsburgs'lar tarafından yaptırılan Kale, Alman SS. rejiminin olduğu yıllarda ise askeri merkez olarak kullanılmış. Bizim içinse Kalenin bulunduğu alan, Tuna Nehri manzarasıyla şahane fotoğraflık kareler sunuyor bize. 

Özgürlük Anıtı
Özgürlük Anıtı Sovyet güçlerinin, şehri Nazi işgalinden kurtarmasının bir simgesi olarak 1947 yılında Gellert Tepesi'ne dikilir.  Anıt, Macar heykeltıraş Kisfaludi Strobl tarafından yapılır. Her ne kadar anıtta bulunan orjinal yazıtta, Kızıl Ordu anılsa da, daha sonra  1989 yazı değişitirilerek; "yaşamlarını Macaristan'ın varlığına adayanlar"ın onuruna adanır. Elindeki palmiye dalıyla barışı koruduğu kabul edilen genç kız heykeli 'Özgürlük Anıtı' şehrin simgesi kabul edilir.
Özgürlük Anıtı'nın bir yanında, eliyle zafer işareti yapan kadın heykel 'ilerlemeyi' tasvir ederken,  diğer taraftaki heykel de kötülüğe karşı mücadeleyi (kimine göre de “şeytan”ı ) temsil eder.
Gellert Tepesi'nden kuşbakışı Budapeşte'ye baktıktan sonra, bulunduğumuz lokasyonun yani Kale Bölgesinin hemen yakınında yer alan Balıkçılar Kulesi'ne gitmek üzere tekrar yola koyuluyoruz. Balıkçılar Kulesi'ne Tuna kıyısından, kale yönünden merdivenlerle de çıkmak mümkün. Biz, zamandan tasarruf etmek için tur otobüsüyle kısa bir sürede Fisherman's Bastion'a ulaşıyoruz.
BALIKÇILAR BURCU
HALASZBASTYA

Duvarlarında, taştan ejderha heykelleriyle, Balıkçılar Tabyası'ndayız. Balıkçılar Burcu Kulesi veya Balıkçılar Tabyası, 1895-1902 tarihlerinde inşa edilmiş. Yapımı 1905'te tamamlanan Balıkçılar Burcu savunma için yapılsa da bu amaçla hiç kullanılmamış. Burçtaki 7 kule, 7 Macar boyunu temsil etmekteymiş. 
Balıkçılar Kulesi'nin arkasındaki geniş meydanda, Aziz Istvan'ın 1906'da  yerleştirilmiş at üzerindeki heykeli, tüm ihtişamıyla karşılıyor bizi.  

Budin Kalesi'nin dikkat çeken rengârenk karolu ve
çiçekli seramik kaplı çatısı

Balıkçılar Tabyasında
Macar Kralı Aziz Istvan'ın Atlı Heykeli 
MS.1001-1038'de, Aziz Istvan ülkesini feodal bir katolik devlete dönüştürür.  
Heykelin kaidesinde rölyeflerle kralın hayatından kesitler yer alıyor. 8. yy.da ise Kral 4. 'Bela' Moğol istilasına karşı koyabilmek  için Kale'yi ve başkenti buraya taşır. Kale bölgesi Osmanlı ve Hristiyanlar zamanında kaybettiği önemini Habsburglar döneminde yeniden kazanır. 2. Dünya savaşından sonra ise neredeyse tamamı yenilenir. Mermer kaideler, taşlar ve sütunlar...titiz bir çalışmanın örneği olarak pırıl pırıl parlıyor. Çok iyi bir yenilenme geçirdiği belli oluyor. 
Meydan'da ilginç gösteriler de vardı. Ve Avrupa'da görmeye aşina olduğumuz dilek kilitleri burada da karşımıza çıkıyor!.
Üzerinde Ortaçağ kıyafetleri, kolunda kartalla günlük nafakasına çıkarmaya çalışan bir Macar objektifimize böyle takılıyor. Balıkçılar Tabyasının Tuna Nehri yönündeki ferfoje trabzanlarında ise aşk kilitleri dikkatimizi çekiyor. Bizim, kutsal addettiğimiz yerlerin çevresindeki ağaçları adaklık çapıt bezlerle donattığımız gibi, Avrupalılar da aşk ve dilek kilitleriyle donatmışlar her yanı! Bir daha ki gezimizde, ben de yanıma kilit alacağım! Yazdım aklımın bir köşesine!. Maksat, bizden de bir 'kilitlik' parçamız kalsın gezdiğimiz yerlerde. :))
Balıkçılar Tabyası oldukça harketli! hemen her yerden gelen turist kafileleri özellikle 'Balıkçılar Burçları'nın arasından muhteşem Tuna Nehri Manzarasını görüntülemekle meşguller. Tabii ki biz de en iyi açıyı yakalamaya çalışıyoruz. Ama çok kalabalığız!. Arada bulasın bir karecik boşluk!. Neyse sonunda bir aralık buluyorum. Veeee manzaramız işte budur diyorum!. 
Tuna Nehri kıyısında yer alan görkemli yapı,
 Avrupa'nın 3. büyük Parlameto Binası: 
Macaristan Parlamentosu'dur

Mimar İmre Steindl tarafından 1884-1902 tarihlerinde
Neo Gotik tarzda -Viyana Belediye Binası örnek alınarak- yapılan 
Parlamento Binası, zarif mimarisiyle 
Balıkçılar Tabyasından böyle görünmekte!

MATHİAS KLİSESİ

Adını, 8. Yüzyılda yaşamış olan ve Rönesans'ı Macaristan'a 
getirdiği kabul edilen, Kral Mathias'dan alan kilise; 
Osmanlıların Budapeşte'yi (Kanuni Sultan Süleyman tarafından) 
1541 yılındaki fethiyle daha sonra camiye çevrilir.
Ancak Osmanlılar fresk ve kutsal yerleri tahrip etmezler.
Sadece bu bölümlerin önünü duvarlarla kapatırlar.
Asırlar sonra duvarlar yıkılınca bu bölümler yeniden ortaya çıkarılır.


Ayrıca, 'Sissy' takma adıyla tanınan, Avusturya Kraliçesi Elizabeth'in, (1867)
Taç giyme töreni de bu kilisede yapılmış.
Güzeller güzeli Sissyi bir an şu kapıdan içeri süzülerek girdiğini
gözümde canlandırmaya çalışıyorum.  

Veba Anıtı 
Matihias Kilisesi'nin hemen arkasında, Orta Avrupa'da sık sık karşımıza çıkan bir Veba Anıtı bulunuyor. 17. yy. başlarında Avrupa'yı kasıp kavuran Veba salgınlarında hayatlarını kaybedenlerin acı anısına dikilen Veba Anıtlarında hep aynı betimlemeler mevcut. Bu anıtların alt tarafında, hastalıklı insanlar, ortada kucaklarında bebeklerle sağlıklı yeni nesli simgeleyen kadınlar, en üstünde de İsa, Meryem ve Çocuk İsa yani 'Kutsal Üçleme' yer alıyor.
Bu arada rehberimiz Veba Anıtı'nın çok yakınında Altın Katal Eczane Müzesi, Ticaret ve Yiyecek Müzesi olduğunu söylüyor. Bir de, Budin Kalesi surlarının hemen içinde, Askeri Tarih Müzesi'nin önünde, 70 yaşlarındayken  (1686'da) şehit düşen Abdi Abdurrahman Paşa'nın anısına dikilmiş mütevazi bir anıt olduğundan söz ediyor. 
Peki, Abdurrahman Ali Paşa kimdir? 
Kanuni Sultan Süleyman tarafından 1541'de fethedilen Budapeşte, tarihteki adıyla 'Budin' 145 yıl boyunca Türklerin idaresinde kalır.  Osmanlı hakimiyetindeki Budin'in tarihe geçen son valisi Abdurrahman Ali Paşa'dır.  
Ali Paşa, kendisinden en az beş kat daha fazla olan Avusturya ordusuna karşı çetin bir mücadele verir ve iki buçuk ay direnir. Kılıcı elinde, şehir düşünceye kadar da düşmanı şehre sokmaz. Paşa'nın bu kararlılığı Macarları etkiler. Ve mezar taşına da; Türkçe ve Macarca: "145 Yıllık Türk Egemenliğinin son Buda Valisi Abdurrahman Abdi Paşa, bu yerin yakınında 1686 Eylül Ayının 2. günü öğleden sonra, yaşamının 70. yılında maktul düştü. Kahraman düşmandı, rahat uyusun.yazarlar. (Görsel. Web.ten)
Biz yeterli zamanımız olmadığı için, müzeleri ve Abdurrahman Abdi Paşa'nın Anıtını göremiyoruz ancak sizin aklınızda bulunsun, eğer ki daha geniş vakitler ayırabileceğiniz bir Macaristan gezisi gerçekleştiriseniz, mutlaka Buda Kalesi içinde yer alan müzeleri  ve Budapeşte topraklarındaki son Osmanlı Valisi'nin anıt mezarını, bizim için de gezin olur mu!  
Rehberimiz 10-15 dakika kadar kısa bir serbest tur veriyor bize. Biz de buluşma noktamızdan çok fazla uzaklaşmadan küçük bir dinlence molası vermek üzere; bir zamanlar Yahudilerin ve sonrasında da Lordların yaşadığı sokağın başında çok hoş bir kafede soluklanıyoruz.

Gellert Tepesi ve Balıkçı Tabyası'nı gezdikten sonra panoramik turumuz, şehir merkezinde Peşte ile devam ediyor.
Gellert Tepesi'nden,  Taban bölgesine inerken, tarihin iz bırakan şahsiyetlerine ait heykelleri görüyoruz. Bir de rehberimizin hatırlatmasıyla, güzergâhımız üzerinde karşımıza çıkan, şu manidar tabela! heyecanlandırıyor hepimizi!. sadece biz Türkler'in değil, dünyanın en büyük lideri 'Kemal Atatürk' ile bir kez daha  gurur duyuyor, saygıyla, sevgiyle özlemle anıyoruz. Ve topluma mal olmuş, değerli şahsiyetlere sahip çıkan milletlere de saygılarımızı sunuyoruz. 
Budapeşte'de her yer açık hava müzesi adeta. Buram buram kültür ve sanat kokan sokaklardan, bulvarlardan geçiyoruz.
 Macaristan Devlet Opera Binası
Şehrin en görkemli ve turistlerin en yoğun olduğu Andrassy Caddesinde, Opera Binasının önünden geçiyoruz. 1875-1884 tarihleri arasında mimar Miklos Ybl'nin tasarımına göre inşa edilmiş olan, Rönesans Opera Binasının ön cephesinde ve üzerinde ise büyük bestekârların heykelleri bulunuyor. Keşke içini de görebilseydik. Dilerim siz Budapeşte'ye giderseniz bu gösterişli Opera Binası'nı sadece dışarıdan değil içini de görür hatta bir konser izleme fırsatı yakayabilirsiniz. (Çektiğim fotoğraflar çok net değildi, bu yüzden üstteki foto.yu netten aldım.)  


Budapeşte Güzel Sanatlar Müzesi

Kahramanlar Meydanı'na giderken çok yakınında
Budapeşte Güzel Sanatlar Müzesi çıkıyor karşımıza.
Müze, Macar asıllı sanatçı Karoly Pulszky'in 
( 1853- 1899) tasarımıymış.


'Kahramanlar Meydanı'na doğru ilerliyoruz.

  
Peşte'nin kalbi: Kahramanlar Meydanı 
(Hösök Tere)
Veee, Budapeşte'nin en meşhur meydanı 'Kahramanlar Meydanı'na ulaşıyoruz. Ancak ne yazık ki bir sürpriz bizi bekliyor!. Meydan komple - bir etkinlik hazırlıkları için - kapatılmış.  "Hay Allah!" diyoruz "keşke açık olabilseydi!" Çünkü Macarlar, tarihlerindeki önemli liderlerin ve kahramanların heykellerini bu meydana dikerek onları onurlandırmışlar! Bu şahsiyetler, yaptıkları işlerle ve kahramanlıklarıyla, Macaristan'ın tarihini yazmışlar! Madem durum budur, biz de içeriye giremesek de, aralık bulduğumuz paravanlardan başımızı uzatarak, hatıralık birkaç fotoğraf almadan ayrılmak istemiyoruz buradan. Geniş açıdan kadrajımıza alamadığımız Kahramanlar Meydanı'nın görselini bu yüzden wikipedia dan kullanıyorum.
Kahramanlar Meydanı'nın ortasındaki ince sütun, Milenyum Anıtıdır. Albert Schickedanz tarafından 1894'te tasarlanan Anıt, 35 yılda tamamlanmış. 26 metre yüksekliğindeki Milenyum Anıtı'nın en tepesinde, Hıristiyanlığa geçişi temsilen; Macar Kraliyet tacını ve elindeki apostol çift haçı tutan Başmelek tasvir edilmiş. Sütunun ön tarafında ise, Macaristan’ın özgürlüğü ve bağımsızlığı için yaşamlarını yitiren isimsiz kahramanları simgeleyen Meçhul Asker Anıtı yer alıyor.
Kahramanlar Anıtı 2002 yılında Unesco tarafından Dünya Mirası Listesine eklenmiş.

Macar Prens Arpad ve himayesindeki 6 Savaşçı Asker
Milenyum Anıtı'nın hemen önünde, Macarların köklerini oluşturan 7 kabilenin şeflerinin atlı heykelleri bulunuyor. Macar Prens Arpad ve 6 savaşçıyı betimleyen -bronzdan yapılmış- atlı heykeller bir hayli gösterişli.Yedi heykelin en solunda, elinde iki çizgili haç tutan Szent Istvan betimlemesiymiş. İki çizgili haçın anlamı ise; "Hıristiyanız ama, Roma Katolikiyiz" demek oluyormuş.  
İki galerinin üst kenarlarındaki büyük heykeller ise sırasıyla; Emek-Refah, Savaş-Barış, Bilgi- Şeref  ve bir kez daha Emek-Refah'ı simgelemekteymiş. 
Milenyum Anıtının iki yanında, Macaristan tarihinin önemli kahramanlarının heykelleri yer alıyor. Bu kahramanların büyük bir kısmı Osmanlı tarihinde de yer alıyor. Çünkü Macaristan'ın tarihi ile Osmanlı tarihi uzun yıllar boyunca hep iç içe olmuş. 

*IV. Bella - *Karoly Robert - *Nagly Lajos 

* IV. Bela: 1235 - 1270 tarihlerinde Macaristan ve Hırvatistan Kralı olmuştur. 
* Karoly Robert: 1307-1342 tarihlerinde  Macaristan Kralı olmuştur.
* Nagy Lajos - (1. Louis): 1342- 1370 tarihlerinde 
Macaristan, Hırvatistan ve Polonya kralı olmuştur.

- Yarım daire şeklinde tasarlanan antik yapının içinde sağda 7, 
solda 7 olmak üzere toplamda 17 heykel yer alıyor. 
Ancak ben bu kahramanların görüntüsünü alabildim -


Kahramanlar Meydanı'nın hemen yanında şahane bir park yer alıyor; 
City Park ( Varosliget) 
Tam da geniş vakitlerde zaman geçirilecek bir ortam.
Otobüsle gerçekleştirdiğimiz panoramik şehir turunun ardından, bir saat kadar serbest turumuz oluyor. Budapeşte şehir merkezinde Peşte'de biraz da sosyal hayatın içine karışalım diyoruz! Meraklı gözlerle etrafımıza bakına-dururken, ilk kez ayak bastığımız yabancı bir şehirde bulunmanın ve turist olmanın dayanılmaz bir hafifliği, hoşluğu içinde yürüyoruz. Bir şehri keşfetmenin en güzel yolu, bolca yürümekten geçiyor! Seyir halinde olmakla, yürümek farklı!. Keşke zaman sınırımız da olmasa!. Artık, trafiğe kapalı sokaklara girme vaktidir şimdi!.


Nehir kıyısını arkamıza alarak Peşte'de içerilere doğru ilerliyoruz.
Ve karşımıza Kral Aziz Istvan Kilisesi (Bazilikası) çıkıyor.
Kilise üç mimar tarafından
(Jozsef Hild, Miklos Ybl ve Jozsef Kause)
 1851-1905 tarihlerinde ve yeni Rönesans tarzında yapılmış.



Şair Mihaly Vörösmarty anısına dikilen heykel
Önündeki geniş meydana da yine şairin adı verilmiş.


Vörösmarty Meydanı'nda Hayat ☀
Ne çok ressam var!. ne çok sanatçı!
En hareketli alışveriş merkezlerinde dahi,
sanat hep baş rolde!.


"Ulusun Bilge Adamı" olarak anılan
Macaristan'ın Adalet Bakanı: Ferenc Deak'ın
görkemli heykelin önünde poz vermesem olmazdı!



Yeni gelinle damat, beyaz  bir limuzin içinde, yarı beline kadar sarkmış
halkı selamlarken...mutlu anlarına tanıklık ediyoruz biz de!.
 Karşıda ise tıpkı ben gibi, bir başka turist fotoğtaf çekmekle meşgul!
Herkes kendi dünyasını yaşıyor  :)

Bu arada arkada gördüğünüz yapı:  İngiliz Gresham Sigorta Şirketi'nin
Roosewelt Meydanı'ndaki işhanı ve Apartmanı.
Gresham Sarayı
1905-1907 tarihleri arasında Zsigmond Quittner
tarafından Art Nouveau tarzında inşa edilmiş.
Çok güzel ve çok zarif bir yapı.

Solda; "En Büyük Macar" Kont İstvan Szecheny'nin
1880 yılında dikilmiş olan heykeli yer alıyor.

Biraz da Tuna Nehri istikametine doğru ilerliyoruz.


Sol üstteki  foto: İçkent Kilisesi.



Zincirli Köprü ve karşıda Budin kalesi (Kraliyet Sarayı)


Tur aracıyla üzerinden geçtiğimiz 'Zincirli Köprü'den bu defa
yaya olarak geçiyoruz. Bir de altımızdan Tuna Nehri akıyorken!
bir hatıra pozumuz da olsun artık değil mi!.
bir daha ya geliriz ya da gelemeyiz! kim bilir?


Peki ya, gördüğümüz şu insan manzarasına ne demeli!
sanki bu manzara bize de 'azıcık durun, dinlenin! dedirtiyor..
Ne çok yol yürüdüğümüz, o an aklımıza geliyor birden.


Ve gördüğümüz ilk sahil kafeye atıyoruz kendimizi :) Meğer ne yorulmuşuz da haberimiz yokmuş! Buluşma saatine pek az süremiz kalıyor. Ancak, buluşma noktamız kafenin olduğu yere çok fazla uzak değil. Küçük bir kahve molası o gün yaptığımız en hoş anlardan biri oluyor. Üstelik Macarlar kahve kültürlerini Osmanlılar'dan almışlar ve daha da çeşitlendirmişler. 'Kavehaz' denilen kahveleri var meselâ. Sütlü şekerli espressoya 'kave' diyorlar. Biz de menüden bir kave, bir de tejekave söylüyoruz kendimize. Güneş hafiften batmaya doğru yelken açarken Tuna Nehri pembeler, griler, mavilerle  pastoral renklere bürünüyor. Biraz romantik biraz da gotik bir ambiyans içinde, kahvelerimizi yudumlayıp o anın keyfini sürüyoruz. Ve 'şükür' eksik olmuyor diliimizden!  


Macaristan Parlamento Binası


Gün batımına doğru Balıkçılar Tabyası'ndan pastoral görüntüler
Budapeşte gezimizin ilk gününde; önce panoramik şehir turu yapıyoruz ve sırasıyla;  Erzsebet Köprüsü, Gellert Tepesi, Balıkçılar Kulesi, St. Mathias Katedrali, Opera, Kahramanlar Meydanı'nı görüyoruz ardından serbest turumuzda da; Peşte merkezini ve Nehir kıyısını dolaştıktan sonra  artık otele gitme vaktimiz geliyor. Gezimizin ikinci gününde ise Budapeşte'nin  yakın çevresini gezeceğiz. Akşam ise Tuna Nehri'nde Tekne turumuz olacak. Ancak ben  bu yazıma tekne turumuzu da dahil ederek,  Budapeşte notlarımın ilk bölümünü tamamlamak istiyorum. Anlatacaklarım elbette bu kadar değil, ancak ne kadar anlatsam yine de eksik kalacaktır. Çünkü Budapeşte köklü tarihiyle, kültürüyle bir iki güne sığmayacak kadar zengin bir şehir. Yine de ilk günümüz dolu dolu geçti diyebilirim. 
Teknemiz Tuna Nehri'nde ışık seli içinde süzülürken, Budapeşte gökyüzündeki galaksiler gibi parlamaya başlamıştı. Muhteşem bir görsel şölendi. Eğer siz de Budapeşte'ye giderseniz bu harika görsel şöleni kaçırmayın derim. 
Tuna Nehri Tekne Turumuzdan
gece ve yansımalar


Zincirli (Szdechenyi) Köprü - Balıkçılar Kulesi ve Mathias Katedrali



Macaristan Parlamento Binası


Gellert Oteli; Macar Art Nouveau tarzının en iyi
 örneklerinden biri. Hamamları ve 
yüzme havuzlarıyla oldukça meşhur olan Gellert Oteli bkz


Szabatsag 'Özgürlük' Köprüsü ve 
Gellert Tepesi'nde Özgürlük Anıtı 


Budin Kalesi (Kraliyet Sarayı)



Macaristan Parlamento Binası - Zincirli Köprü - Budin Kalesi


Esin Bozdemir

***


Orta Avrupa Gezisi Destinasyonları
Viyana - Dresden - Chesky Krumlov- Karlovy Vary -
 Prag - Seegrotte ve Baden - Slovakya

2 yorum:

  1. Çok göresim var benimde. Fotoğraflar daha da perçinledi. Umarım gideriz bir gün:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @Beyda'nın Kitaplığı,
      Budapeşte görmeğe değer. Umarım siz de en yakın zamanda gidersiniz.
      Esen kalın...

      Sil