Kendi kendimle konuşup durmaktayım! İç seslerim neler söylemiyor ki!.. Bizim caanım güzel ülkemiz her geçen gün biraz daha başkalaşmakta!.. öz be öz kültürümüzden, yaşayışımızdan gittikçe uzaklaşmaktayız!.. Beni bir yandan bu havalar, bir yandan da yaşamakta olduğumuz bu yaman çelişkiler öylesine bunaltmakta işte sevgili okur!.. Aynı havayı soluyoruz ama artık aynı değil hiçbir şeyimiz!.. öylesine yabancı, öylesine tuhaf haller içindeyim ki!.. insan nereye kadar soyutlayabilir ki kendisini!.. yada olup bitenlere kulaklarını tıkayabilir, görmezden gelebilir!.. kayıp gidiyor işte her şey birer birer ayaklarımızın altından… güzel olan ne varsa!.. siz bunları görmüyor musunuz!..
Yaşadığımız mekanlar, sokaklar, insanlar!.. birbiri ardına gelen vahşice kayıplar!.. amansız tüketim hırsları!.. bir yandan yağmalamalar, bir yandan her şey sanki güllük gülistanlık hallerdeymişçesine bir kandırmacadır giden ve renkli medyanın büyüsüne kapılmış-ruhları, duyguları öylece donakalmış!- robot insanlar!..
Konuşmalar başka, “Tamam tatlım okey.. hemen geliyorum…” “bay bayyyy…”, ya da X Hoca efendi gibi J " Allahallahhhh, maaşallahhhhhhhhh, inşallahhhh, allllaaaaaaaahımmmmm yaaa J " dilimizde yuvarlana yuvarlana, eğitim sistemimiz de bir batıya bir doğuya kayarak! biraz English - biraz da 'Arabish' kaldı mı bize Turkish :D
Kılıklar başka! ‘Altı Kasımpaşa üstü şişhane’ insanlar!… bir zamanlar inancını sadece kendisi ile Tanrısı arasında yaşayıp giden kendi halinde insanların yerini şimdilerde bambaşkalıklar almış!.. oysa rahmetli babaannem -kimsenin gözüne sokmadan!- ne güzel örtünürdü!.. ne güzel ibadetini yapardı!.. bu gidişata insan ne diyeceğini bilemiyor!.. bir yandan makyajlı, daracık pantolonlarla, tüm hatlar ortada kıyafetler içinde çelişen bir örtünme!!! Sokaklar ise ‘ yoksa Arabistan da mıyım ben!’ dediğim bir görüntüde… diğer yandan tıpkısının aynısı küçük Amerika/n modeli tarzda bir hayatı yaşarmış gibi! göstermeye çalışan, karman çorman insan manzaraları arasında tuhaf haller içindeyim doğrusu!. sanki ikisinin ortası yok!! .. bu -belli ki- küresel bir değişim, dönüşümdür!.. (kimdergarten’e gittiğim yıllarda Şüvesterlerimizin –rahibe- kılıklarını anımsıyorum da!.. aslında görüntüler uzak değil birbirine ) küresel İslam-Ilımlı İslam!. dedikleri bu olsa gerek!.. ortak bir din algısı sürecine doğru hizaya sokulmak isteniyor bu belli!..
Bu arada diğer ülkelerde dikiş tutturamayan ya da petrol kuyusundan çıkmış ve soluğu bereketli topraklarımızda alan Adem ve Havva’ larla her yer tıklım tıklım!.. tek adam ve etrafında 7-8 hatun AVM’ler de… sahillerde.. bir yağmalama ki akıllara zarar!..
Topraklarımız ise yürekler acısı!.. giden öz-kaynaklara mı yanmalı!.. talan edilen arazilerimize mi!.. kurda kuşa yem olan sahillerimize, dağlarımıza, bayırlarımıza mı!.. ‘Şehitler, Kuvayi Milliye Şehitleri!.. kalkın!.. kalkın da görün!..’ demeye gerek yok belki de, onlar şu akılları cımbızla çekilmiş insan kardeşlerimizden daha iyi görüyor olmalılar!..
Kurt adam yıllarca sürdürdüğü oyununda ehil ,şimdi en büyük avını tam 12’den vurmuş ve kurnazlıkla avucuna almış afiyetle ham yapmakla meşgul!.. tüm kaleler içeriden ve dışarıdan fethedilmiş artık!.. ne kadar itilmiş, kakılmışlar varsa kamplarımızda toplanmakta!.. ve ne kadar petrol kralı varsa - 5 kuruşa!!!- Satın almakta !.. çıtır, çıtır!.. “parayı veren düdüğü çalmakta!” kurnaz, böyle cenneti bulmuşken haremini kurmakta!.. bu nasıl Müslümanlık! bu nasıl din anlayışıdır ki açgözlülüğün sınırı yok!..’ yiyin, ıkınıncaya kadar yiyin!..’ yiyin bakalım!.. sömürünün haddi hesabı yok!.. kılıfına uyduran uydurana!..
‘Bize neler oluyor???’’a yanıt aramak için bugün, biraz düşünen, okuyan, araştıran ve ülkesine karşı kendisini sorumlu hisseden her Türk evladının eğri oturup doğru konuşması ve yaşanılanları doğru değerlendirebilmesi artık bir vatan borcudur!.. biz, şehit kanlarıyla sulanmış ve atalarımızdan devraldığımız bu kutsal topraklarda, bu cennet vatanımızda ‘Bize neler oluyor!’u düşünüp en doğru yanıtı vermek zorundayız!.. en sade vatandaş olarak dahi bu vatana borçlu olduğumuzu bilmek ve üzerimize düşen yurttaşlık görevimizi yapmak durumundayız!.. bu kadar sahipsizlik! Bu kadar vicdansızlık olabilir mi!..
Çok zor değil gidişatı doğru analiz edebilmek! Şu aralar okumakta olduğum Osman Şahin’in ‘Son Yörük’ kitabında, Osman Şahin’in Prof. Oktay Sinanoğlu ile yapmış olduğu bir söyleşiye de yer verilmiş. Çok önemli ayrıntıların yer aldığı bu söyleşi de bakın Oktay Sinanoğlu neler anlatıyor:
Ama öncelikle – yine kitapta yer alan – ve bu büyük kıyımı yaşamış olan Maya’ lar, Aztek’ ler , İnka’ lar ve Kızılderili’ lerin sözlerini aktarmak istiyorum…
Suların ötesinden geldiniz. Sizin olmayan bu toprakları almak istiyorsunuz. Bu ülke benim. Ben burada yetiştim. Anam, babam ve atalarım da öyle. Burada kalacağım. Halkımın üzerinde yürüdüğü toprak satılmaz. Milletimizin bir zamanlar yüce olan büyük boyları nerede. Beyazların hırsı ve baskısı sonucu, yaz güneşi yiyen karlar gibi eridiler, gittiler. Bu yaptığınız bir cinayettir. Neler hissettiğimi sana söylemek için, bende yok ettiğin dilim yerine senin dilinde konuşmak zorunda olmam bir cinayettir. Eğer beyazlar kazanırsa bu bir savaştır, eğer Kızılderililer kazanırsa bu bir katliamdır. Her şey gider, toprak ve dil kalır.
* * * * *
'12 Ekim 1492 de Kristof Kolomb, Karayib Adalarına ayak basıyor ve defterine ilk gün şöyle bir kayıt düşüyor: “Arawaklar çok içten ve candan insanlar. Her şeylerini bizimle paylaşıyorlar. Onları kolayca Hıristiyan yapabiliriz, ucuza kullanabiliriz.”
Kolomb’un ‘ucuza kullanabiliriz’ sözünün altında nasıl bezirgân bir kişilik yatıyor. Sonuçta, Karayip adaları ile Küba halkını İspanyollar yok ediyorlar. Bu soykırıma bulaşıcı hastalıklar, zorla köleleştirme ve melezleştirme yardımcı oluyor.
İspanyollar; Maya, Aztek ve İnka uygarlıklarını yağma ediyorlar. Som altından yapılmış eşsiz sanat eserlerini, heykelleri eriterek külçe haline getiriyorlar ve gemi ambarlarına doldurarak İspanya kralına yolluyorlar. Yerli halkı ise yeraltı madenlerinde ölesiye çalıştırıyorlar. Kültürlerini, uygarlıklarını, kütüphaneleri yok ediyorlar, kitap ve el yazmalarını yakıyorlar. İspanyol papazları ‘şeytan yüklü kitaplar bunlar, sayfaları şeytan ilhamlarıyla doludur diyerek yakıyorlar’. Böylece, Orta ve Güney Amerika halklarının sanat, edebiyat ve tarih kaynakları ortadan kaldırılıyor. Avrupa ve İspanya'da ne kadar tarihi saray, müze ve kilise varsa temellerinin harcında İnka, Aztek ve Maya uygarlıklarından çalınan altın ve gümüş vardır.
Cahil papazlar ‘ruhlarını temizlemek, ruhlarını şeytanlardan arındırmak için’ yüzbinlerce yerliyi toplu halde ateşe atıyorlar. Kısacası, Kolomb’un Amerika kıtasına ayak basışından sonraki 150 yılda katledilen yerli sayısı, İkinci Dünya Savaşı'na katılan devletlerin kaybından fazla olmuştur.’ (…)
‘Halkları birbirine kırdırıyorlar‘
Türkiye de, dünya da küreselleşti. ‘Dilinden, kimliğinden, ordundan ve dininden vazgeçeceksin, ulus devletinden vazgeçeceksin’ diye dayattılar insanlara. Basın-yayın ve görsel medya da sabah akşam yapılan bu beyin fırtınası, ruhbilimsel anlamda yapılan büyük bir savaşın bir diğer yüzüdür. Ülkemizde buna inanan bir sürü yarı-cahil aydınlar ve gazeteciler vardır. ‘
Ülkemizin başına gelen kara belaların hiçbiri kendiliğinden olmamıştır. Süper güçler tarafından düzenlenen çok ince, psikolojik sindirme tezgahlarının sonucudur bunlar.
Hem de ne tezgâhlar! Yalnızca bizim ülkemizde değil, bütün güney ve orta Amerika ülkelerinde yapılmıştır bu. Bu tezgâhın adı ‘Yumuşak Güç’ tür. Bir ülke iki yöntemle ele geçirilir: Biri ‘Yumuşak Güç’ diğeri ‘Kaba Kuvvet’ yöntemidir.
Harpler, işgaller kaba kuvvet yönteminin örnekleridir. Bu tür işgallerde insanlar ölür, çok büyük maddi kayıplar verilir. ‘Yumuşak Güç’ ile ele geçirme yönteminde ise, askerler ölmez, bombalama, uçak, tank olmaz. İşgal edilmekte olan ülkenin öz kaynakları, petrolü, madenleri, gittikçe gönüllü hale gelen yurtseverlik duyguları yerine yurt satıcılığını kendine meslek edinen öz evlatlar kullanılır.
Bu tür yumuşak güç yöntemleri, İngiliz, Fransız ve ABD sömürgelerinde pek çok kez kullanılmıştır. Yumuşak güçle uyuşturulan milletler, millet olmaktan çıkarlar, kuru kalabalıklara dönüşürler, sürüleşirler. Yumuşak güçle işgal, bir ülkenin milli bağışıklık sistemini çözer, bozar ve çürütür. Devlet de bozulur, başkalarının devleti olur. Ama sokaktaki vatandaş hala devleti var sanır. Evet devlet var, var olmasına ama artık senin devletin değildir. Böyle ülkeler de ilkin aydınlar, yazarlar, bilginler susturulur, ya da satın alınırlar, ya da öldürülürler.
Türkiye uzun yıllardan beri yumuşak güç yöntemiyle ele geçirilmiştir.
Makas, özellikle eğitim, kültür ve dile atılmıştır. Bu, Türkiye’ye en büyük ihanettir. Türkiye bugün sömürülerden de aşağı bir duruma düşürülmüştür.
İşte Batı'nın gerçek yüzü budur. Müslümanları 'teröristler' le aynı kefeye koyuyorlar. Bütün bunlar, ABD'nin 'Büyük Ortadoğu Projesi'nin birer parçasıdır. (…)
Din meselesi... Din meselesi, insan ruhiyatında çok hassas ve etkili bir konudur. Yüzlerce yıldan beri dini inançlar sömürülmüş, çarpıtılmış, toplumların bozulması için kullanılmıştır. (…) '
Bu söyleşinin tamamını merak ediyorsanız tıklayınız
* * * * *
Şimdi, ' bana ne ? benim tuzum kuru nasılsa! ' deyip, bol bol saçma sapan dizi izleyip, uyuyan!.. -' düzene uyarım keyfime bakarım !' diyenleriniz varsa!!!.. Yaz da bitecek, yeni düzen medrese tipi! okulları açılacak!.. kafaların içi de dışı da, daha da kararacak!.. ama bu devran hep böyle gidecek değil ya!.. bir gün senin de tuzun kalmayacak!... böyle giderse seccadeni bile serecek toprağın elinden alınacak, paran kadar var olacaksın!.. kölelik ne demekmiş anlayacak!.. kendi topraklarında üryan olmak ne demekmiş göreceksin!..
Dilimize de, din algımıza da, ayağımızı bastığımız topraklarımıza da böyle haller olup dururken!..
Sizin de sızlamıyor mu yüreğiniz!..
Esin Bozdemir
Esin Bozdemir
* Görsel: Bedri Rahmi Eyüboğlu- buradan Yazıda yer alan 'Söyleşi' (Osman Şahin, Oktay Sinanoğlu Ekim 2010)
* Kitap: Osman Şahin, 'Son Yörük'
İşte işte aradığım bu!!!!!..Yazının ilk üç paragrafını okudum devamını daha dikkatli ve sindire sindire okumak için bıraktım( az sonra çıkacağım o nedenle)..
YanıtlaSilAradığım bu "Değişen İstanbul, değişen İstanbul insanı"..Her yerde gördüğüm aslında ama daha ayrıntılı görüntülemek istediğim..
Teşekkürler...
@Beyaz Sayfa,
Sil"Değişen İstanbul, değişen İstanbul insanı" ve aslında Türkiye profili hk.da senin pencerenden izlenimlerini ve bakış açını da merakla bekliyorum...
Ben teşekkür ederim..sevgiler..
örgütlü bir halkın karşısında dağlar duramaz. memleket 40 yıldır muhafazakar ve
YanıtlaSilmilliyetçi faşist hükümetler/bürokratlar tarafından idare edildi. halkların kurtuluşu yine halkların sosyalist mücadelesiyle sonuca gider:)
sevgiyle.
@TOLGA,
SilOrtak kaygıların, serzenişlerin ve 'gidişata dur!' demenin tek çözümü, güçlerin birleştiği örgütlü mücadelelerdir. Evet, halkların kurtuluşu yine halkların sosyalist mücadelesiyle olacaktır.) ama ne yazık ki kağnı gibi ilerleyen ve geç hareket eden bir milletiz biz! bu uyanışta geç olacak belli!..ümit edelim 'atı alan üsküdar'a geçmeden!' diriliş gerçekleşsin!..
sevgiyle.)
Yazıyı okudum, sonra Eminönü' ne gidip o canlılığın o özgürlüğün içine daldım.
YanıtlaSilGençliğimi, vapurdan inip,Sirkeci garı önündeki köprü merdivenlerini ikişer ikişer tırmanışımı, İmzaya yetişmek üzere Sultanhamam İş Bankası'na koşturuşumu, akşam iş çıkışı hep aynı yerlerden peynirimi, balığımı ciğerimi alıp, vapurda, ayakta hep aynı dostlarla birlikte aynı köşede sohbet edip sigara tüttürerek eve döndüğüm o yorgun ama mutlu günleri.Tekrar yazıyı okuyunca içim daraldı. Aslında dostlar bir araya geldiğimizde hep konuştuğumuz aynı, hissettiğimiz de aynı.
Bu yazdıklarımla amacım anıları tazelemek değil tabii. Neleri kaybetmekte olduğumuzu vurgulamak istedim sadece.Yaşamın olmazsa olmaz canlılığını.
İçerde bizim duyarsızlığımız, özümüze kültürümüze sahip çıkamamız, dışarda
gözlerini iştahla topraklarımıza dikmiş olanlar. Her ikisi de birbirinden tehlikeli.Sizin yazdıklarınızı tekrarlamak istemiyorum ama çağrınıza yürekten katılıyorum. Vatanını ve özgürlüğünü seven herkes gibi.
Sevgiyle kalın...
O güzel anlatımızla anılarınıza sizinle birlikte ben de yol alıyor ve yine sizin pencerenizden bakarken; tatlı bir telaş içinde kalabalığa karışan heyecanlı, kıpır kıpır, renkli ve güzel bir genç kız görüyorum.)
SilSerzenişlerimiz, kaygılarımız biliyorum hep ortaktır bizim..Dilerim bu çağrılarımız, onlara doğru yön veren ebeveynler ile yarınları emanet edeceğimiz ve geleceğe sahip çıkacak olan gençlerimizin de mücadeleleriyle bir yön bulacaktır!..Vatanını, özgürlüğünü seven herkesin bu çağrıya kulak vermesi şart!..
Değerli düşünceleriniz ve yorumunuz için çok teşekkür ederim Asuman Hanım...Sevgilerimle, iyi haftalar dilerim...
Amerikan yerlileri Batının tabiri ile tenlerinin kızıllığı ile adlandırılan Kızılderili bir kabile reisinin sözleri aklıma geldi bir anda, beyaz adam geldiğinde topraklar bizimdi, elimize bir incil tutuşturdular dua et oku dediler, gözlerimizi kapattırdılar, dua bitip gözümüzü açtığımızda bizim elimizde incil beyaz adamın elinde topraklarımız vardı..!
YanıtlaSilO kadar uzun zamandır oynanıyor ki bu oyun, hep piyon olduk, yem ettiler sürekli amaçları sadece oyunu kazanmaktı :(
@günesinoğlu,
SilAmerika'nın gerçek yerlileri bu oyunun ayırdına vardı!ama bu uyanış gerçekleştiğinde, Kızılderili bir kabile resisinin sözlerindeki gibi göz açıp kapayıncaya kadar çoktannn bitti!.iş işten geçmiş oldu!..ille de kaybetmek, ve kaybettikten sonra aklın başa gelmesi gerekmiyor!yaşanılmış gerçek hikâyelerden ders almak gerekir..
Biz kurtulus savasimizi yapip cumhuriyetimizi kurdugumuzdan beri, onlar amaclarindan bir adim geri gitmediler..Bitmeyen bir oyun bu..ilmek ilmek örüldü bugüne gelene kadar sabirla, bugün, yazinda cok güzel anlattigin vatandas tipini yaratmak icin her türlü araci kullandilar ve buna cook uzun yillardir hep seyirci kalindi, bugün dilini, tarihini, kültürünü, vatan sevgisini, yurttaslik duygularini kisaca bilincini yitirmis, süngerlestirilmis beyinlere sahip bir nesil yarattilar..artik ne veririsen onu alan, kisiligini kaybetmis..
YanıtlaSilicim sizliyor ayni senin gibi..
@Melange,
SilBitmeyen bir oyun var!..birazcık tembellikten kurtulup etraflıca dünyaya ve tarihimize bakmak dahi yeterli nedenleri anlayabilmek için!..En kötüsü ulusal ve milli ruhun yok olmaya başlamasına tanıklık ediyor olmak!..böyle yaşamanın ne anlamı var!..hele ki ülkenin dışına çıkmayan (yaşamayan!)milli duyguların ne olduğunu, vatan hasreti ne demekmiş bilemez!ben yıllarca yurt dışında yaşadığım için bilirim!.. (+ ve - leri ile) 'bülbülü bile altın kafese koymuşlar ille de vatanım' demiş!..ama bu duyguya, milli ruha sahip değilse bir insan zaten vatan topraklarında olmanın da (satılmış, talan edilmiş vs..) o insan için bir anlamı yoktur!..
Onursuz, milli kimliğinden uzak!..ve vefasızlık adım adım her yanı istila ederken, inançsızlık her yanımızı kuşatırken üzüntü duymamak elde değil!..
Çokkk çok sızlıyor Sevgili Esin ...Yaşantısını toplumsal mutluluğa adayan bizler hep huzursuz ve zaman zaman umarsız kalıyoruz.Serzeniş harika,yüreğine sağlı diyorum.Sevgiler...
YanıtlaSil@Arzu Sarıyer,
SilSizin gibi idealist bir Öğretmenin..Ülkemizin gidişatına yönelik.. Ortak olduğumuz kaygılarda; Hissedişlerinizi, duyumsamalarınızı ve endişelerinizi biliyorum değerli öğretmenim..Yine de ümit veren bir 'TGB' gençliği ile 'umudumuz var!' demek istiyorum...
Sevgi ve saygılarımla…