‘’Bir yere gittiğimizde, kendi içimizde seyahat ederiz, hayatımızın anlamını bulmaya çalışırız, ne kadar süre sürdüğü önemli değil. ‘’
Son zamanlarda izlediğim en güzel filmlerden biri oldu “Lizbona’a Gece Treni”. Film, Pascal Mercier´in uluslararası çok satan romanından uyarlanmış. Objektif değerlendirmelerine ve yorumlarına güvendiğim kitap-okur dostların önerilerine dayanarak kitabını da almıştım “Lizbona’a Gece Treni’”nin, ama merakıma engel olamadım ve kitabından önce sabırsızlıkla DVD’den filmini izledim. Beğenilmeyecek gibi değilmiş meğer! İzleyince filmi daha iyi anladım. Aslında bu filmi Portekiz gezimize gitmeden önce izlemek istiyordum. Ancak gezi öncesinin hummalı telaşı içinde bir de üstüne üstlük vize çıktı-çıkmadı kaygıları yaşarken, film seyretme modunda hiç değildim.‘Ama bu filmi seyahat öncesinde seyretse idim belki de bu kadar çok etkilenmezdim!’ gibi bir cümle kuramayacağım, çünkü bu film, her hali ile çok güzel!. Ancak şöyle bir etkisi olabilir o da; karşı konulmaz bir duygu içinde, yazarın ayak izlerini takip ederek Lizbon’u bir an önce görme isteği.
Benim için ise Portekiz seyahatinden yeni gelmiş biri olarak izlediğim her kare gözümde çok daha başka bir anlam buldu. Çünkü, Lizbon manzaraları dahi tek başına müthiş bir görsel şölendi. Kanatlanmaya meyilli ruhum bir kez daha Lizbon sokaklarında dolandı durdu, hikâyenin içinde zaman zaman Profesör ile birlikte ben de kayboldum. Daracık taşlı, çini kaplı evlerin arasından, dik basamaklarla yokuş yukarı çıkarken… arada bir soluklanmak için ardıma baktığımda tepelerden kuş bakışı seyrettiğim Lizbon’u yedi tepeli İstanbul’a benzettim ve bir an, kırmızı pardesülü kız oldum kıyısında nehrin!.. sonra Tejo Nehri’nden uzaklara bakarken göz göze geldim kendimle!.. ürperdim!. Sonra, aldım elime kameramı yeniden, film burada kopmadan, gülümseyerek basamakları çıkmaya devam ettim.
Çünkü o iz bırakan replikler arasında seyrederken filmi, sizin de o akışın içinde derinlere dalmamanız imkânsız!. O felsefi sözlerin her biri, başlı başına birer yazı konusu!. İster istemez sizi de içsel bir yolculuğa davet ediyor. Tıpkı 'Uzak Doğu literatüründe sıkça rastladığımız arayış evrelerinin bir mozaiğini saklayan düşsel, mistik bir arınmayı yaşamak, kelimelerin gerçekliklerini yakalamak için bir fırsattır.' diyebileceğimiz türden bir derinlik bu!.Düşün, düşün dur!. İşte o kadar olur!.
Filmin Yönetmeni: Bille AugustOyuncular: Jeremy İrons, Mélanie Laurent, Jack Huston, Martina Gedeck, August Diehl, Bruno Ganz, Lena Olin, Christopher Lee, Charlotte RamplingTarih: 2013 – Film: Almanya-İsviçre-Portekiz ortak yapımı.
Ve Filmin konusuna gelince; İsviçre Bern'de yalnız yaşayan Klasik Diller Profesörü Raimund Gregorius'ın monoton hayatı, bir sabah okula giderken karşılaşacağı bir durum ile bir anda bambaşka bir hale dönüşecektir. Çünkü kırmızı pardesülü genç bir kadın, tam da o anda, köprüden atlamak üzeredir ve Profesör kadının atlamasına engel olacak ve onun hayatını kurtaracaktır. Sonra, kadını da alıp sınıfına götürecek ancak kısa süre sonra kadın sınıftan kaçacak ve bu defa da Profesör kadının sınıfta unuttuğu pardesüyü de alarak kadının arkasından koşacak, ancak kadını bulamayacaktır!. Elinde kalan pardesünün cebinde ise ilgisini çekecek bir kitaba rastlayacaktır. Kitabın içinde de Lizbon'a kalkan bir tren bileti!.
Profesör’ün elindeki kitap, eski bir fizikçi ve şair olan Portekizli bir yazarın kaleme almış olduğu son derece ilginç bir kitaptır. Tarih olarak diktatör Salazar’ın da içinde olduğu, ülkenin en çalkantılı zamanlarıdır. Yazar hayatında pek çok şeyi tecrübe etmiş, Portekiz diktatörüne karşı savaşmıştır.
'Hayat yaşadığımız şey değildir; yaşadığımızı hayal ettiğimiz şeydir' diyen... doktor ve yazar Prado’nun gizemli hayatı ve onun hayatı sorgulayan derin düşünceleri, duygu dünyası Profesör Gregory’i fazlasıyla etkileyecektir… Ayrıca Portekizli kadının mırıldandığı sözcükler, geldiği gibi sessizce gidişi de merak duygusunu daha da arttıracaktır.
Ve bundan sonrası serüvenlerle dolu bir yolculuğun da başlangıcı olacaktır. Profesör her şeyi ardında bırakarak, Lizbon'a elindeki kitabı yazan kişiyi bulmak üzere yollara düşecektir. Hikâyeyi daha fazla anlatmayayım ki, siz de merak edin ve bu filmi izleyin. Ya da benim gibi (film+kitap) her ikisini birden yapın.
Hem felsefi derinliği olan, hem de bir döneme ışık tutan bu roman aynı zamanda okuyucuyu, Portekiz Devrimini de merak edip araştırmaya yöneltiyor. İçinde aşkın, arkadaşlığın, sadakatin, politikanın ve yaşam, ölüm, inanç gibi... birçok değer yargısının zengince işlendiği ve hayatın sorgulandığı kitabı okurken, tıpkı Profesör gibi siz de, yazarın güçlü kalemine hayran olacaksınız. ( Kitap 'best seller' kalıbının çok ötesinde, gerçekten çok okurla buluşmayı hak eden bir kitap. İsviçreli yazar Pascal Mercier’in 2004 yılında yayımlanan ‘Lizbon’a Gece Treni’ Avupada iki milyon baskıya ulaşmış.)
Ben hızımı alamadım tabi ki, şimdi de “Lizbona’a Gece Treni”nin kitabına başladım, bir başka kitap daha vardı okumakta olduğum, farklı kategorilerde olduğu için, onu bir süreliğine beklemeye aldım.
Şimdi altını çizdiğim notlar arasında ve hiç bitmesin dediğim bir duyguyla “Lizbona’a Gece Treni”ni sindire sindire okumakla meşgulüm.
”Çünkü insanın bir tane hayatı vardır, bir tek hayatı. Kendi ruhundaki hareketleri izleyemeyenler mutlaka mutsuz olurlar ”
Ne demek istediğimi anlamanız için ;)Kitaptan Tadımlık Alıntılar:
“LIZBON'A GECE TRENİ” PASCAL MERCIER
'Bir yeri terk ettiğimizde orada bizden bir şeyler kalır. İçimizde bazı şeyler vardır ki sadece oraya dönerek bulabiliriz.” Pascal Mercier
LENCIOSA - SESSİZ SOYLULUK - “Bir hayatın bir daha dönmemek üzere alışıldık yönünden saptığı kritik anıların sert ve çarpıcı bir dramatikliği olduğuna ve insanın ruhunda içten içe şiddetli bir kaynama oluştuğuna inanmak hatadır. Kafalarının içi bir bulvar gazetesine benzeyen ayyaş gazeteciler, projektör ışığı meraklısı film yapımcıları ve yazarların hazırlayıp sundukları zevksiz bir masaldır bu. Aslında, hayata yön veren olayların altında çoğunlukla inanılmaz derecede sessiz bir dramatiklik gizlidir. Patlamaya, yükselen alevlere ve yanardağın lav püskürtmesine o kadar benzemez ki, yaşandığı anda o deneyim fark edilmez bile. Devrimsel etkisi ortaya çıkarken ve bir hayatın bambaşka bir ışığa bürünüp yepyeni bir melodiye kavuşmasını sağlarken, sessizce yapar bunu; ve bu muhteşem sessizlikte yatar onun asıl soyluluğu.” Sayfa, 44-45 - Pascal Mercier
*****CARAS FUGAZES NA NOITE - GECENİN İÇİNDE GEÇİCİ YÜZLER - “Çoğu zaman bana öyle geliyor ki, insanların karşılaşmaları, gecenin karanlığında şuursuzca akıp giden trenlerin karşılaşması gibi. (…) Bakışlarımız başkalarının üzerinden, gecenin çılgın buluşmasında olduğu gibi kaymaz mı hep ve bizi bir sürü varsayımla, düşünce kırıntısıyla ve onlara atfedilmiş özelliklerle bırakmaz mı geride? Aslında karşılaşmaların insanlar değil de kafalarındaki hayallerin düşürdüğü gölgeler olduğu doğru değil mi?” Sayfa 93 - Pascal Mercier
Merak duymadan, soru sormadan, kuşkulanıp tartışmadan nasıl mutlu oluruz? Düşünmenin keyfine varmadan? Sayfa, 161 - Pascal Mercier
“Kuyruklu piyano -bu geceden itibaren bana artık zamanda yapamayacağım şeyler olduğunu hatırlatıyor.” Benim sessiz itirazıma karşı çıktığı zamanlarda olduğu gibi gözlerini kapadı. “Söz konusu olan önemsiz küçük sevinçler ve tozlu sıcakta bir bardak suyu mideye indirmek gibi küçük zevkler değil . Söz konusu olan insanın yapmayı ve yaşamayı istediği şeyler, çünkü ancak onlar insanın kendi hayatını, o çok özel hayatı bütünleştirebilirler, çünkü onlar olmadan hayat eksik kalır, tamamlanmamış bir yapıt ve sıradan bir parçadır.”
Ama öldüğün andan başlayarak hayatta olmayacaksın ki, dedim ona, bu tamamlanmamışlığa katlanmak zorunda kalmayacak, eseflenemeyeceksin.
Evet, tabii dedi Jorge -önemsiz bulduğu bir şey duyduğu zamanlarda olduğu gibi sinirli çıkıyordu sesi-,ama söz konusu olan, hayatın tamamlanmadan , küçük parçalar halinde ve umduğu ahenge kavuşmadan kalacağını şimdi, şu anda bilmesiydi. Kötü olan bunu bilmekti işte, yani ölüm korkusu. Sayfa, 192 - Pascal Mercier
(..) Böylece ölüm korkusunu, olmayı istediğimiz kişi olamamak korkusu olarak tanımlayabiliriz. Sayfa 194, Pascal Mercier
Yolculuk edemeyen insanlara neden acırız? Dıştan genişleyemeyecekleri için içlerinde de yayılıp genişleyemezler de ondan; kendilerini çoğaltamazlar, böylece kendi içlerinde kapsamlı gezilere çıkamazlar, başka kim ve ne olabileceklerini keşfetme fırsatından yoksun kalırlar. Pascal Mercier
'İçimizde olanın ancak küçük bir kısmını yaşayabiliyorsak – gerisine ne oluyor? “Bu kitabı istiyorum,” dedi. Gregorius.'
Evet sevgili okur, bu tanıtımdan sonra ‘Lizbon'a Gece Treni’ ni, eminim siz de sabırsızlıkla okumak ve/ veya filmini izlemek isteyeceksiniz...
Esin Bozdemir
Okyanus'a Şarkı Söyleyen Şehir LİZBON
****
Bizi içsel yolculuklara çıkaran, hayatı sorgulatan, edebi dünyamızı zenginleştiren bu güzel eser adına Pascal Mercier’e ve harika çevirisi ile İlknur Özdemir’e teşekkürlerimle.
'Lizbona'a Gece Treni', Pascal Mercier
****
Pascal Mercier kimdir?
1944 Bern doğumlu Peter Bieri, felsefe eğitimi almış. Eski diller üzerinde çalışan, ‘Zamanın Felsefesi’ konulu çalışmasıyla doktorasını tamamlayan, çeşitli ünversitelerde felsefe profesörü olarak görev yapan Bieri, romanlarında Pascal Mercier adını kullanıyor. Pascal Mercier’in yayımlanmış dört romanı var; ‘Perlmanns Schweigen’-'Perlman'ın Sessizliği' (1995), ‘Der Klavierstimmer’(1998), ‘Das Handwerk der Freiheit’-'Özgürlük Zanaati '(2001), 'Night Train To Lisbon' (2004), ‘Lea’(2007) Türkçe Baskılar: 'Sahnede Ölüm', ‘Lizbon’a Gece Treni’, 'Lea'.
Merak ettim, ben de izleyeyim.
YanıtlaSil@Handan,
SilO halde iyi seyirler sana :))
Okuduğum ve çok ama çoook beğendiğim kitapladan biriydi Lizbona Gece Treni. O kadar çok satırı defterime geçirdim ki. Her paragraftan sonra oturup yazı yazmak isteği içimi doldurdu. Lizbon'a gitmeden bir kez daha okudum. Etrafımdaki herkese bu kitaptan alıp hediye ettim. Şimdi sen bu kitabı ve filmi yazınca da nasıl mutlu oldum anlatamam. Böyle de tuhafım işte :)
YanıtlaSilSıcacık sevgiler sana. :)
@özlem öztürk,
SilHiç tuhaflık olur mu sevgili Özlem, aynı duyguları ben de taşıdım...hatta filmin ardından hızımı alamadım ve elimde okumakta olduğım kitabı, bir kenara bırakıp 'Lizbona'a Gece Treni'ne başladım. Altını çizdiğim satırlar çok oldu. Bu kitap için küçük çaplı bir başyapıt da denilebilir. Hediye etmeğe değer bir kitap. Benden de kucak dolusu sevgilerle..
Bende çok merak ettim. Gerçi Lisbonda trene binmiştim ama bu kadar etkileyici değildi :)
YanıtlaSil@istanbul,
SilLizbon, 7 tepeli İstanbul'a benziyor biraz da!. Renkli ve çok sesli. Güzellikler ise hep ayrıntılar gizli!. 'Lizbon'a Gece Treni'okumaya/izlemeye değer.
"Çünkü insanın bir tane hayatı vardır." Cümlesini instagram için fotoğraflarımdan birinde yer alacak. 😇
YanıtlaSil@bahce perim,
SilBu yüzden yaşadığımız her an çok ama çok değerli!.
:))
filmi varsa, filmini izlemeyi tercih ederim. okunacak çok kitap var çünkü :)
YanıtlaSil@Zeynep Özmen Ünlü,
SilÖncelikle filmini öneririm. Kitap aheste okunmayı gerektiriyor çünkü :)
her ikisi de çok güzel..