2012 Yaz tatilimden izdüşümler

Efsanelere konu olan Şarap tanrısı Dionysos’un kentinde antik mirasın, ateş toprak ve suyun buluşmasını ve bakir kalmış doğal görüntüsü içinde tarihin ayak izlerini takip ettim Çinili sokaklarında İznik’in…
 

 

Uludağ’ın güney eteklerinde tarihi dokusunun hiç bozulmadan günümüze kadar korunabildiği köyün taşlıklı daracık sokaklarında, tertemiz havayı ciğerlerimize çekerek yürümek… cumbalı ağaç evlerin avlularında ahududu reçellerinin, pekmezlerinin yapıldığı koca kazanlarda bayram hazırlıklarının tatlı telaşına tanık olmak… ve  Cumalıkızık köyünün 700 yıllık konağında, buz gibi soğuk yayık ayranını içmek bakraç kaplarda…

Kestel  Bölgesi’nde Sait Abat Şelalesinin daracık kanyonunda, billur gibi kayaların ve taşların arasında seğirterek yürürken, dağlardan kopup gelen hırçın suyun düştüğü yerde yankılanan sesi dinlemek…

Uluabat Gölü’nün kıyısında, Apollonia’da Ağlayan Çınar’ın altında serinlerken,  göçmen kuşların ev sahipliğinde tarihi Gölyazı’yı leyleklerle birlikte gezmek.. ve bol bol fotoğraf çekmek…

Manyas- Kuşcenneti’ndeki kuşlara selam verip…
Ardından bayramlaşmak aile büyükleriyle…

Çanakkale şehitlerimizi de unutmadık ve bu yıl da yine ziyaret ettik…

Tarih, kültür, doğa ve bayram şekerlerini de yedikten sonra.)  Sıra dinlenmekte! dedik ve soluğu Erdek sahilinin en kuytusunda Çuğra’da aldık…

Ne internet, ne tv… Sadece deniz, kum ve güneş… sessizlik, dinginlik… 2012’nin davetsiz misafirlerini yolcu ederken, bol bol iyonizerli havayı içimize çekip, doğayı kucakladık… kıyıdaki denizyıldızlarını toplayıp birer birer denize attık!..

Hep yıldız yıldızdı deniz!.. yakamozlar  göz kırparken ve mehtaplı gecelerde bir yıldız kayarken gökyüzünde, nice dileklerimiz oldu bi'ümitle!..

Sadece, deniz, kum ve güneşle yetinemedik!. Birkaç kitap ve birkaç yoldaşta dinlencemize, düşüncelerimize, söyleşilerimize eşlik etti… Akılımızdan hiç çıkmayan ülkemizin gündemini irdeledik,  tasalandık, endişelendik!.. Ama yine de umudu her şeye rağmen yüreğimizden esirgemedik!. 

 

Ve tepeleri kekik kokan Kapıdağ Yarımadasının -virajlı zorlu yollarına rağmen!- cazibesine de kapılmadan edemedik .. Kâh dağların arasından, kâh sahilden koyları dolandık kıvrıla büküle …

Erdek’in gün batımlarını ve...

Çınarların altında Tatlısu’yun denize nazır çay bahçelerinde, simit ve demli çayların keyfini de sürmeden gelmek olmazdı…

Hakkını verdik gezmenin de dinlenmenin de!.. Ve bir uzunnn tatili daha nihayetlendirdik… Yine geldik koca şehir İstanbul’a!

Şimdi yine zamanıdır izleri yansıtmanın!. Hep birlikte bir şeyleri paylaşmanın… Ceplerimde irili ufaklı çakıl taşları, deniz minareleri, midye kabukları, kozalaklar, kurumuş dağ çiçekleri, yapraklar… ve daha neler neler!.. gördüklerim ve yaşadıklarıma dair, kendi penceremden aklıma düşen ve benim yerime konuşan bir bavul dolusu fotoğraflarım ve -anlatmak istediklerim-  var!.

Habersiz kaçışımda, sitelerinizi ziyaret edemediğim zamanlardan dolayı ve beni merak eden dostlarımdan affola .) en kısa zamanda özlemle ve ilgi ile telafi edilecektir emin oluna J

Gezi notlarımın ayrıntılarda saklı detaylarında ve hayata dair şeylerde görüşmek dileklerimle…
İzler ve yansımaları takip eden tüm okurlarıma, blog dostlarıma yeniden merhaba!..







Fotoğraflar: izler ve yansımalar