Çocukluğumda, yağmurlu bir günün ardından açan güneşle Obertshausen’ in o sık ağaçlı devasa ormanlarında babamla birlikte bisiklete bineceğim hafta-sonlarının gelmesini iple çekerdim. Temiz havayı içimize çekip, göz kırpar gibi çam ağaçlarının arasından süzülerek yolumuzu aydınlatan güneş huzmelerinin arasında, rüzgârla yarışırcasına, pedal çevirdiğimiz günleri hiç unutamıyorum…
Mis gibi toprak kokusunu, pedalla kurumuş yaprakların üzerinden geçerken, kuyruklarını havaya dikerek aniden karşımıza çıkan sincapları ve ağaçlara tırmanışlarının seyrine doyamadığım o anları unutabilmem ne mümkün!.
70’li yılların başlarında ailemin Almanya serüveni içinde ve yaşamlarında önemli süreçleri geçirdikleri, hayatlarının ve evliliklerinin baharında oldukları yıllarda ilk yerleşim bölgesi; Bavyera eyaletinin sınırları içinde yer alan Aschaffenburg’ tu.
Benim ise 5 ve 7 yaş arası okul öncesi gittiğim hem kilise hem de bir bölümü yetimhane ve anaokulu olarak schwester’ lerin (Şivester- Alman rahibe eğitmenler) hizmet verdiği kindergarten dönemlerini yaşadığım yıllardı o yıllar! yaşamımda bambaşka duygularla andığım ve anılarımda farklı izler taşıyan yerlerden birisi idi.
İlk okul çağını Türkiye’de babaannemle birlikte geçirir ve her yıl özlemle bekleyişlerimin ardından yaz tatillerini de Almanya’da ailemin yanında geçirirdim. Ailemin yaşadığı bu farklı kültür ve coğrafyası ile Aschaffenburg her yaz, adeta perdelerini açmış masal kent görünümü içinde karşılardı beni.