3 Nisan 2017 Pazartesi

Beyoğlu'nda bir huzur adası; Galata Mevlevihanesi

Matbah - Somat

Beyoğlu’ndan Tünel’e doğru yol alırken; İstanbul’un daimi sakinleri kadar, yerli ve yabancı turistlerle birlikte, insan ve müzik seslerinin birbirine karıştığı o hengâme kalabalığın içinde belki defalarca önünden geçtiğimiz ama fark etmediğimiz bir mekândır 'Galata Mevlevihanesi'. Fark edeni daha girişiyle etkisi altına alan bu mekân uzun zamandır görmek istediğimiz yerlerden biri idi. Adını hep duyar, merak eder dururdum. Bu defa daha bir alıcı gözlerle bakındık etrafımıza ve kulak kesildik derinlere! kim bilir belki bizi de çağıran ve ‘gel’ diyecek olan bir ses vardı! Onu duyacaktık, ne de olsa bu mekânda sükûta dalmış sufilerin, neyzenlerin, dervişlerin ayak izleri duruyordu hâlâ… vardığımızda bunu anlayacaktık.  

Ve Galata Mevlevihânesi Müzesi’ne  nihayet teşrif edebildik biz de. Yazın son demlerini yaşadığımız kavurucu sıcak günlerin birinde yolumuzu İstiklal’e düşürmüş ve soluğu Galata Mevlevihanesi’nde almıştık.  (Bugün yarın derken bloğa yazmak ise ancak bu güne kısmetmiş. )

Galata Mevlevihanesi, Mevleviliğin merkezi ve doğum yeri olan Konya Mevlana Âsitânesi'nden sonra -çevresinde yer alan şubeleri ve fertleri ile toplumlara yön veren bir eğitim kurumları olarak- tarihe geçmiş önemli Mevlevihane'lerden biridir.

Mevlevî yolunun öncüsü Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî (30 Eylül 1207, Belh - 17 Aralık 1273, Konya) Müslüman düşünce adamı, şair ve mutasavvıfdır. Mevlânâ'nın kaynağını Kur'an-ı Kerim ve Sünnet-i Şerif'ten alan, ulusal ve etnik sınırları aşan mesajları, hümanist ve derin felsefesi sadece İslam coğrafyalarında değil, tüm dünyada kabul görmüştür.

Sultan Beyazıd zamanında beylerbeyi İskender Paşa’nın av çiftliği üzerine 1491 yılında inşa edilen Mevlevihane, Sultan III. Mustafa, Sultan III.Selim, II. Mahmud ve Abdülmecid zamanlarında onarım görmüş. 1925 yılında Tekke ve Zaviyelerin kapatılmasından sonra 1946 yılına kadar İlk Mektep,  bu tarihten sonra da müze olması amacıyla bir müddet Topkapı Saray Müzesi’nin lojmanı olarak kullanılmış. 1975 yılında ise müze haline getirilmiş. 2007’de restorasyon amacıyla kapatılmış olan mekan uzun bir restorasyonun ardından Kasım 2011’de çağdaş müzecilik anlayışıyla yeniden ziyarete açılmış.

Avlu girişinin yuvarlak kemeri üzerinde Sultan II.Mahmut’un tuğrası ile şair Lebib’in talik yazılı onarım yazıtı yer alıyor. Kapının iç yüzünde ise Sultan III.Selim’in yapmış olduğu bu onarımı dile getiren Şeyh Galip’in dizeleri bulunuyor.

Az buz değil en az 700 küsur yıllık bir yapı burası.  Galata Saray Enderun Mektebi  ile birlikte Beyoğlu’ndaki en önemli Osmanlı eserlerinden biri. Diğer yapıların arasında kalmış ancak dikkatli baktığınızda tepesindeki kitabe ile farkına varacağınız mütevazi mekâna avludan giriliyor.


Bahçede Şeyh Galip Türbesi ve Halet Efendi Türbeleri bulunuyor.

Sahanlığı geçince,  bahçede Halet Efendi Kütüphanesi, Sebili, Adile Sultan Sarnıç ve Şadırvanı ile Çamaşırhane bulunuyor. Biraz ilerlediğimizde ise çiçeklerle donatılmış bakımlı bir kabristan dikkatimizi çekiyor. Kabristan içinde özellikle edebiyatımızda izler bırakmış olan Şeyh Galip Türbesi de bulunuyor.  Ve daha kimler yok ki bu kabristanda? Okmeydanı’ndan nakil Türkiye’de ilk matbaayı kuran İbrahim Müteferrika ve yardımcısı Kırımlı Abdullah Ağa’nın, Humbaracı Ahmed Paşa’nın, ünlü bestekâr Vardakosta Seyyid Ahmed Ağa’nın, Halet Said Efendi’nin, neyzenlerin kutbu Nayi Osman Dede’nin ve Tepedelenli Ali Paşa’nın aile efradının mezarları da burada bulunuyor.

Semahane ve derviş odalarının yer aldığı ve günümüzde müze binası olarak kullanılan ahşap yapı ise avlunun sonunda yer alıyor.



Bunca suskunun arasında; derin bir sevginin, hoşgörünün ve hümanizmin ayak izlerini taşıyan bu avluda (mezarların arasında) dolaştıktan sonra bizim de üzerimize çöküyor bir suskunluk hali. 

Asırlık Mevlevihane’nin eşiğinden adımımızı atar atmaz kendimizi bir an modern hayattan Sufilerin dingin hayatına ışınlanmış gibi hissediyoruz. 

Bu duygularımı ziyadesiyle perçinleyen bir başka etken ise kısa bir süre önce okuduğum İhsan Oktay Anar'ın 'Suskunlar' romanı oluyor. Buradaki baş kahramanlardan olan Eflatun’un Mevlevihaneye’ye ilk adım attığında hissettikleri benim de usuma düşüyor birer birer. Öyle ki, - Eflâtun rengi hayaller kuran bir "suskun"un sözleri ile;
(…) - Sol taraftaki mezarlığın yanından geçerken içinde bir şüphe yok değildi. Açık bırakılmış kapıdan içeri girdiğinde kendini, tavandan sarkan avizedeki 18 kandilden çok, kelimelere dökülmesi gayri kabil bir nûrun aydınlattığı, geniş bir mekânda buldu. Mihrabın önünde bir halka teşkil edecek şekilde sıralanmış 30 kadar Mevlevi, halka boyunca dönen  upuzun bir 990’lık tespihi çekerlerken hep birlikte ilk hecede sağa ve ikincisin de ise sola eğilerek defalarca ve defalarca İsm-i Celali, yani “Allah” adını zikrediyorlardı. Başlarında “sikke” dedikleri upuzun serpuşları , sırtlarında ise düğmesiz ve iliksiz siyah hırkaları vardı. Hayat denilen şu kısacık yolculukta, ama canlı ama cansız, ama güzel ama çirkin, ama dost ama düşman, kendilerine refakat eden her şeyi sevip koruyan bu ehl-i insâf dervişleri (...) - *
- İşittiğini gören, gördüğünü dinleyen, dinlediğini sessizliğin büyüsüyle sırlayan ve tüm bunların görkemini hikâye eden bir adamın alçakgönüllü dünyasına misafir olduğum; erguvanî düşlerin "gerçekliği"nde semâzenleri - görüyordum karşımda ben de!.

Ve kulaklarımda o sesler beynimin içinde yankılanırken Dede Efendi devam ediyordu sözlerine; 

- Senin buraya gelmenin sebebi sadece bizim "Gel" dememiz değil, ayrıca onların sana "Git" demeleri. Hiç kimseye "kötüdür" deme. Aslında onlar, bilmeden iyilik eden insanlardır.- (**)  S. 123 (İbrahim Dede’den..)

'Belki de susmak, gerçeği anlatmanın tek yoluydu!'

Bir suskunluk hali ve huşu içinde Semahane Binasından içeriye giriyoruz sessizce.  Semahane girişinde; Sema alanıalt katta Derviş Odaları ile üst kat mahfiller olmak üzere üç katlı bir plandan oluşuyor. 

Biz ziyaretimize alt kattaki Derviş Odaları bölümünden başlıyoruz. Sufilik ve tarikatlara dair bilmek istediğiniz her şeyi bu bölümde bulabiliyorsunuz.  Sırası ile odaları tek tek dolaşıyoruz. Bu bölüm Son Mevleviler konusuyla sona eriyor.

*Derviş Odaları (Alt kat) Sergilemesi:Müzenin ana konusu Derviş odalarında anlatılıyor. Gezi sırasına göre; Soldan ilk oda buluntular, ikinci oda teber, keşkülü fukara, mutteka, nefir ve tacı şerif gibi tarikat eşyaları, üçüncü oda Matbah-ı Şerif, 
dördüncü odada Mevlevi kıyafetleri 

ve Galata Mevlevihanesi tarihçesi, anlatılarak özgün bağdadi duvar dokusu görülüyor.

Orta holün karşısındaki beşinci oda da Mesnevi 
Derviş Odası
sağ tarafındaki odalarda, oda vitrinler şeklinde Derviş odaları canlandırılmış. 
Altıncı oda Mevlevilik ve Edebiyat, yedinci oda Mevlevilikte İbadet ve zikir, sekizinci oda Mevlevilik ve Tekke Musikisi, dokuzuncu oda Mevlevilik ve Güzel Sanatlar sergilemesinden sonra onuncu odada Mevlevi Dedesi önünde bir semazen figürünün görüleceği hologram gösterisi mevcut.

Sema Eğitim Tahtası

 
Onbirinci ve son oda ise “Son Mevleviler” konulu.
Derviş odalarının orta meydanında vitrin içinde Gülabdan ve kandil sergilemeleriyle, oturma grupları, Müzenin tarihinin anlatıldığı sinevizyon gösterisi; mekanın duvarlarında hat levhaları, Mevlevihane’nin eski fotoğrafları, Türkiye ve Dünya Mevlevihaneleri haritaları bulunuyor.
*Sema Alanı: Holün sonundan bir üst kata çıkıyoruz.

burada ceviz ağacından döşemeli Sema alanı çıkıyor karşımıza.

Hünkar Mahfili - Tavan süslemeleri
Duvar ve tavanda bulunan kalem işleri bir hayli gösterişli. Sol tarafta Bacılar Dairesi adı verilen Kadınlar Maksuresi, üst katlarda ise mahfiller bulunuyor.
*Mahfiller (Üst Kat):Semahane’nin mihrap hariç üç bir yanını çevreleyen ve Sema alanına bakan mahfillerde Müze koleksiyonu içinde pek çok eser sergilenmiş. Bölümler halinde odaları dolaşmaya başlıyoruz.

Soldan başlayarak üst kat arka oda ve mahfillerde sırasıyla; Mustafa Düzgünman ve Ebru sergisi, Hat Sanatı sergisi, 
Ebru Sergisi

Hilye-i Şerif levhaları sergisi 
Mıtrıb Maksuresi’nden geçilerek sağ bölümde Çelebi Mahfili, Hünkar Mahfili ve devamında Mehter ve Müzik aletleri sergilenmiş.

Türk Musikisinde kullanılan aletler

Bendir ve Dans eden Dervişler

Osmanlı döneminde yabancıların Mevlevihaneyi ziyaretlerinde Sema törenlerini izlediği bölüm olan Ecnebiler Mahfili duvarları Adolphe Jean-Baptiste Bayot, Emedeo Preziosi’nin Galata Mevlevihanesi’ni resmettikleri gravürleri ve Hans Christian Andersen’in Mevlevihaneyi ziyaretinden sonra izlenimleri yer alıyor.

Daha hayattayken gazellerine sayısız nazire yazılan Divan Şairi Şeyh Galib, kısa fakat zengin hayatı, özellikle Hüsn-ü Aşk adlı orijinal mesnevisiyle  birçok şair ve romancının esin kaynağı olmuş. Öğrencilik yıllarımızda öğrendiğimiz bu bilgilerin ışığında, konu hakkında araştırma yaparken elime aldığım dergide; - Nazım Hikmet’in tercüme ettiği Şeyh Galib beyitlerini defalarca tekrarlatarak dinleyen ünlü Rus şairi Mayakovski'nin “Bizim ulaşmak için çırpınıp durduğumuz şiir idealine meğer sizin eski şairleriniz çoktan ermişler” diyerek, Şeyh Galib'in yüceliğini takdir etmiş olduğunu öğreniyoruz.- (*)

Asırlara meydan okuyan bu kültür ve tarih birikimiyle dolu mekândan, ruhumuz tüy kadar hafif ve bir tatlı huzur alarak ayrılıyoruz. İstanbul’un merkezinde ve İstiklal Caddesi'nin sonunda yer alan, belki benim gibi pek çoğunuzun da önünden geçip farkına varmadığınız veya adım atıp içeriye bir türlü girmediğiniz, bu kültür ve tarih birikimiyle dolu asırlık mekânı 'Galata Mevlevihanesi'ni keşfetme sırası şimdi sizde.

Esin Bozdemir

 "Bu Türkünün düzenlemesine 
doğa ilham verdi", Mercan Dede 


Not: Müzede her haftasonu özel kuruluşlar tarafından aslına uygun olarak Sema programları düzenlenmekte imiş. Biz denk gelemedik bu yüzden bu notu hem sizlere hem de kendimize düşürüyorum. Bilginiz olsun.

En üstteki Foto: Matbah - Somat: Mevlevihane MutfağıMevlevîliğin en değerli bölümüdür. Matbâhtaki asıl işlev yemek pişirmek ve yemek yemek ise de, Can tabir edilen Mevlevi adayları- nın 1001 günlük çile süresi içerisinde, en çok eğitim gördükleri yerin burası olması nedeniyle “Mevleviler Matbâha, insanın pişirildiği yer” derler.bkz


(*),(**) İhsan Oktay Anar, 'Suskunlar'
(***) Vizyon Dergisi Sayı: 275

18 yorum:

  1. Ben de geçtiğimiz sene gezdim Mevlevihaneyi Esin Hanım. Dediğiniz gibi ben de defalarca önünden geçmiştim.Çok güzel ve otantik bir yer. Sema programına ben de denk gelemedim. Güzel bir tanıtım olmuş. Elinize sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @Turgay Aksoy,
      Dışarıdan çok fark edilmiyor, ama dikkatlice bakıldığında ve içeriye ayak basıldığı anda
      bir anda değişiyor dünya! arada sadece bir tek duvar var!. bir yan alabildiğine curcuna ve hengâme, diğer yanda ise sükût ve bir suskunluk, dinginlik hâli!. Semah gösterileri için demek ki bir kez daha gideceğiz Turgay Bey..ben teşekkür ederim. Esenlikle..

      Sil
  2. Onca yıl İstanbul'da oturdum da hiç gitmedim:( çok güzel bir müzeymiş, fotoğraflar için eline sağlık, onların devrinde de bu kadar karmaşık kötülükler var mıydı acaba? Susarak protesto mu ediyorlardı? Kim bilir?...
    Sevgiler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @bücürükveben,
      Kötülük her çağda hüküm sürmüş, insan aslında hep aynı insan!. şimdi çağın gereçleriyle daha bir ortada her şey.. Aslında 'susarak da çok şey anlatabilir insan'. Mevlana'nın dediği gibi; "Anladım ki, derin ve esrarengiz olan her şey susuyor. Anladım ki, susan her şey derin ve heybetli…" Kim bilir?. Ve şimdi herkes avaz avaz bağırıyor. ama hiç kimse duymuyor!..Sevgilerle...

      Sil
  3. Merhaba.
    O kadar ilgi ve keyifle okudum ki..
    Ve balarda okurken aklıma ilk gelen " Suskunlar" kitabı olmuştu ( sonra sizin de okumuş olduğunuz ve ğaylaştığınız bölümü görünce nedense çok hoşuma gitti ), bundan bi 4 sene önce falan okumuştum kitabı ve Galata Mevlevihanesine gitmeyi o zamandan beri istiyorum. Ama bir türlü kısmet olmadı. Zamanı vardır belki de...
    Tasavvuf okumayı ve dinlemeyi çok seviyorum. Paylaşımınızı okuyunca tekrardan oraya gitmeyi çok istediğimi hatırladım ve kendime ilk fırsatta git Gülşah notunu verdim.
    Sevgiler, iyi günler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @Gülşah Şahin,
      Demek ki benzer duyguları siz de yaşamışsınız benim gibi. 'Suskunlar' kitabını okuduktan kısa bir süre sonra gidince, o gizem dolu ortam beni de çok etkiledi. İlk fırsatta gitmenizi temenni ediyorum. Değerli yorumunuz ve ziyaretiniz için çok teşekkür ederim. Sevgiler, esenlikler dilerim..

      Sil
    2. Bende teşekkür ederim size paylaşımınız için.
      Önümüzde ki hafta nasipse oradayım. :)
      Sevgiler.

      Sil
    3. @Gülşah Şahin,
      Bilmukabele :)
      "Vücut, ruhun bineğidir" demiş Şeyh Galib,
      havalandı ise bir kere, durdurmak nafile
      nasipse geleceksiniz demek ki :))
      Sevgilerle...

      Sil
  4. Sanal ortamda dolaşmak bile nasıl da iyi geldi. Yaşamın içinde yanı başımızda bilmediğimiz- görmediğimiz ne büyük zenginliklerimiz var. İstanbul ziyaretlerimizde hep görmek istediğim bir yerdi. Olmadı. Otistik çocukların Down sendromlu çocukların neyin o büyüleyici sesinden çok etkilendiklerini, tedavi amaçlı kullanıldığını biliyorum.
    Dede Efendi'nin ders verici sözü kulaklarımda birkaç kez baktım post'a. Tekrar tekrar okudum.
    Gönül arzu ederdi ki bağırıp çağıranlar, birbirlerini kırıp incitenler, hakaret edip aşağılayanlar keşke o kapıdan bir kez başlarını uzatıp , birkaç adım içeride dolaşsalar...Acaba küçük bir değişim yaşarlar mı...?
    Emeğinize sağlık sevgili Esin.
    Selam-sevgiler...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @Makbule Abalı,
      Galata Mevlevihanesi Müzesi çağdaş müzecilik anlayışına göre restore edildiği için, donanımlı ve zengin bir müze. Üstelik hat ve ebru sanatçıların sergilerine de yer verilmiş. Türk musikisinin seçkin isimleri bu ortamda çalıp söylemişler. Neyin sesi oldukça dinlenirici, mutlaka otistik çocuklar fayda görüyordur. Değeri yorumunuzu Mevlana'nın sözü ile tamamlayayım ben de: "Kusur bulmak için bakma birine, bulmak için bakarsan bulursun, kusuru örtmeyi marifet edin kendine, işte o zaman kusursuz olursun."
      Teşekkür ederim Makbule Hanım. Sevgiler ve esenliker dilerim.

      Sil
  5. Yazıyı okumaya başladığımda "Suskunlar" romanı aklıma geldi. İlerleyince aynı şekilde düşünmemiz çok hoşuma gitti. Bazı yerler, konular, kitaplar vs bizleri birbirimize nasıl da yaklaştırıyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @bahce perim,
      Kitaplar başlı başına bir derya, okudukça dünyalarımız büyüyor. İhsan Oktay Anar'ın kendine has uslubu ve birbiriyle grift hikayeler döngüsünde 'Suskunlar'ı okurken gözümüzde canlandırdığımız mekanı, ister istemez yakından görmek htiyacı duyuyor insan. Ortak izdüşümleri de diyebiliriz buna... belki de bir sinerji oluşuyor. Sevgiler, esenlikler...

      Sil
  6. Muhteşem ,harikasın Esin 'ciğim.Emeklerine sağlık...Çok değer verdiğim Hasan Âli Yücel 'in çocukluğu burada geçmiştir babasının yanısıra.Sanat severliğinin yapı taşlarından olması gerek...Sevgiler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @Arzu Sarıyer,
      Ne kadar önemli bir bilgiyi bizimle paylaşmışsınız Arzu Öğretmenim. Millî Eğitimimize yapmış olduğu katlılarıyla, Hasan-Âli YÜCEL, Cumhuriyet Döneminin, çok yönlü kişiliğe sahip seçkin bir eğitim, kültür ve siyaset adamı olarak kabul edilir. Ancak, yorumunuz üzerine Hasan Âli Yücel'in hayatına ve özellikle çocukluk yıllarına dair araştırma yapınca bir dolu bilgiye ulaştım ben de..Evet, bahsettiğiniz gibi; çocukluk yıllarından itibaren yetiştiği Yenikapı Mevlevihanesi'nde ruhi-manevi havayı solumuş, samimi bir Mevlana hayranı imiş. Boşuna değil bu özel insanların Türkiye'nin içinden geçtiği toplumsal değişim süreçlerini doğru kavrayabilmiş olmaları!. Ve O'nun için "Aklıyla Batı'da, gönlüyle Doğu'da bir adam" demeleri.. Çünkü o yüzlerce çeviri yapmış. Bizi, sadece, Hayyam, Sadi, Sühreverdi, Mevlânâ, İbni Haldun gibi Doğulu dahilerin eserleriyle buluşturmakla kalmamış, Platon'dan Bergson'a, Hugo'dan Dostoyevski'ye, dünya edebiyatının seçkin yazarlarının eserlerini de kitaplığımıza kazandırmıştı.Eşeledikçe nice deryaya ulaşıyor insan.

      İçten sevgiler, selamlar Arzu Öğretmenim.

      Sil
  7. Konya'daki her ne kadar ''tarikat merkezi'' konumda olsa da, burası çok daha güzelmiş, onu anladım.
    Mevlevihanelerde inanılmaz bir ulvi hava var. İnsanı hemen etkisi altına alıyor ve kolay kolay çıkmak istemiyor.
    İki yıl önce Manisa'dayken oradakini de bir gezmek istemiştik, inanır mısın yolda adres sorduğumuz hiçkimsenin haberi yoktu. Hatta belediye otobüsü şoförü bilir diye ona sorduk, o da şaşkın şaşkın bakıp söyleyemedi. Velhasıl büyük bir çoğunluk mevlevihane deyince sadece Konya'daki var zannediyor. Bence yeterince tanıtımları yapılmıyor.

    İstanbul'a gidip de burayı görmeden olmaz diye düşünüyorum. Teşvik edici nitelikte, çok güzel bir tanıtımdı.
    Ellerine sağlık Esinciğim. Sevgiler...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @Zeugma,
      İstanbul'un en hareketli ve kozmopolit semti Beyoğlu'nda olanca hengâme içinde yürürken, arada tek bir duvarla atlayıp geçiverdiğimiz mekânın sükutu öylesine içe dokunur türdendi ki! bir yanında kabristan...yaşamın diğer bir yanını bize anımsatıyordu. Dinginliği, huzuru ve derinliği hücrelerimize kadar hissetmek adına ve sergilenen eserleriyle Tasavvufa dair merak edilen pek çok şeyi öğrenmek adına görülmesi gereken müzelerden.Haklısın pek çok kişi bu tür Mevlevihanelerin yerini bilmiyor. Bir yaşam mücadelesidir gidiyor. Ancak içsel huzura hemen herkesin ihtiyacı var elbette. Burada da Mevlana'nın felsefesi yetişiyor imdada. Ben teşekkür ederim Zeugmacığım. Sevgilerle...

      Sil
  8. Elimde telefon ( Harita ) olmadan bulamyacağım. Şehrin içinde bir damla huzur mekanı. Sadece mezarlık dibinde bile saatlere durabilirim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @acemi blogger,
      Çok kolay bulabileceğiniz bir yerde. İstiklal Caddesi’nin sonundaki Tünel Meydanı’ndan Galata Kulesi’ne ve Yüksek Kaldırım'a inen yokuşun (Galipdede Caddesi’nin) hemen başında, sol tarafta kalıyor. Tünel Meydanındaki kahverengi tabelalar da (Galata Port, Galata Mevlevihanesi, Galata Kulesi) size yolu gösterecektir. Evet şehrin içinde nefes alacağınız huzurlu bir ortam. Esenlikle..

      Sil