31 Mart 2010 Çarşamba

Hayat son zamanlarda siyah - beyaz filmler gibi !..


Hayat son zamanlarda
Siyah - beyaz filmler gibi!..

İçinde grinin her tonu var ama gökkuşağı renklerini artık göremiyorum! Penceremden dışarı bakıyorum. Ofislerinin önünde boş gözlerle müşteri bekleyen taksi şoförlerini görüyorum. Biri yanındakine bir şeyler söylüyor diğeri hiç istifini bozmadan elindeki sigarayı daha bir içine çekerek ve bezgin bir yüz ifadesiyle durmadan kafasını sallıyor. Sanki ortada çözümsüz bir şeyler var gibi ve hiçbir şey değişmez der gibi! Ard arda içilen sigara dumanında sisler arasında gittikçe grileşen insan yüzleri!..

Bir yanda sokağın başında sırasıyla belediye görevlileri tarafından, ellerindeki kesici aletlerle birer birer dalları kesilen ağaçların, boynu bükük öksüz kalmış yetimler gibi yerlere düşen parçalarını görüyorum. Makinenin çıkardığı o cızırtılı keskin sesler ağaçların ağlayan sesleriymiş gibi içimi yakıyor! Kulaklarımı tıkamak istiyorum!..

Dalları koparılan ağaca bakıyorum ve görüyorum ki o artık çırılçıplak! Ağacı düşünüyorum içim burkularak! kimbilir canı nasıl yandı kırılan her biri dalı gövdesinden ayrılırken. Ayıplarını yüzüne vurur gibi ona inen her darbede üşümez miydi ağaç içi kanayarak! Soruyorum kendime, böylesine çırılçıplak kalmanın, yitikliğin tarifi nasıl anlatılabilir!

İçimi acıtan, beynimin labirentlerinde sıkışıp kalmış bu manzaranın fotoğrafı hangi renkli karenin içine sığabilir! Çaresizliğin rengi ne olabilir ki!

Bu renk olsa olsa siyahın karanlık yüzünü yansıtabilir bana!..

Daha sonra yoldan geçenleri görüyorum. Orta yaşlı bir kadın koluna girdiği delikanlıya yerlere savrulmuş dalları işaret ediyor, dikkat et der gibi! delikanlı küçük bir dal parçasını ayağı ile tekmeliyor, daha sonra çalımlı bir ayak hareketi ile bir müddet ince dalı yol boyunca ayağında sürüklüyor… Arkalarından bakıyorum sokak boyunca. Bir zamanlar ağaçların gövdesinde dimdik duran ve rüzgarlara karışarak şarkılar söyleyen dalların, budakların artık yerlerde, ayaklar altında süründüğünü görüyorum!..

Ardı sıra bakarken düşünmeden de duramıyorum!..
Kimi aldı-yürüdü gitti!, kimi ayaklar altında sürüm sürüm sürünüyor!..

Bu düşünceleri kafamdan uzaklaştırmaya çalışırken; hemen en yakınımdaki yan apartmandan birbirlerine seslenen komşu hanımları görüyorum, fısıltılı konuşmalarını duyuyorum. Ne konuştuklarını tam anlamasam da mimiklerinden ne demek istediklerini tahmin etmem zor olmuyor! Çünkü benimde sağ olsun; apartman görevlimiz, çevremizde ne var ne yok her durumdan haberi olan ayaklı muhabirimiz Fatma teyzemiz sayesinde haberimin olduğu bir konuyu komşular birbirleriyle paylaşıyorlar! Kadınlardan biri; “Duydun mu Ayşe Hanım’ın eşi de işten çıkarılmış. Üstelik evde doğuştan engelli çocukları var bir de felçli anneleri! Tüh tüh…” diyor…

diğeri de; "hemen şu arka sokaktaki market vardı ya! İşte o da geçen gün kapanmış! Hemde %50 indirimle zararına eldeki ürünlerini elden çıkarmış hiç duymadık vallahi!..."diyor…

başlarını sallıyorlar “ah ahhhh! vah vah!” ne demek istiyorlar anlıyorum!..

Sokak gri ve karanlık bugün!
Havada bulut! Ne konu komşuda ne de yoldan geçen simitçinin sesinde, yok hiç umut!
Umutsuzluk diz boyu! Benimde baştan aşağı içimi karalar bağlıyor!

Umutsuzluğun rengi hep böyle mi olacak! diye düşünürken…

Karşı apartmanın çatısına usulca konan beyaz martıları görüyorum!..bir iki derken nasılda bir anda çoğalıverdiklerini hayretle gözlüyorum. Birinin ağzında küçük bir ekmek parçası telaşla diğerlerinden kaçırmaya çalışıyor. Martılarda ekmeğinin derdine düşmüş! Ah hayat diyorum, gülümseyerek!...

Sonra, küçük bir kız çocuğunun sokağı çınlatan ahenkli sesiyle kendime geliyorum. Heyecan ve coşku ile annesine seslenişini...

Ardından okul çıkışı güle oynaya yürüyen kimi eşofmanlı ellerinde toplar, kimi kolej kıyafetleri içinde şarkılar söyleyen bir grup kızlı erkekli öğrencilerin sokakta yankılanan seslerini duyuyorum.

Çocuk seslerinde ve gülüşlerinde kayboluyorum! Tıpkı siyah beyaz filmler gibi…

Bir an kendi öğrenciliğim geliyor gözümün önüne! Beyaz yakalı, siyah önlüklü formamı giydiğimde; Babaannemin özenle saçlarıma taktığı beyaz fiyonk kurdeleyi, zaman zaman kendi ördüğü beyaz dantel yakamı taktığında, takındığım keyifli hallerimi düşünüyorum!..

Çocukluğumda yediğim kırmızı boyalı elma şekerini ne çok sevdiğimi anımsıyorum!..

Ve bir de hayatın içinde sadece siyah ve beyazın olmadığını!...







Yazı ve Fotoğraf: izler ve yansımalar

3 yorum:

  1. İçinden dökülenler çok anlamlıydı sevgili Esmir. Siyah...Siyahın karanlık yüzü...Ama siyah her rengi barındırır içinde.Siyahın içindeki renkleride görebilmemiz dileğiyle sevgiler...

    YanıtlaSil
  2. Sevgili Dalgaları Aşmak,

    Düşüncelerin için çok teşekkür ederim.

    Hayat anlamını içinde barındırdığı renklerden alıyor! bazen siyah, bazen beyaz, bazen ....

    sevgilerimle

    YanıtlaSil
  3. Sevgili Esinciğim;
    Hayatın içindeki renkler ne yazık ki birileri tarafından bir şekilde yok ediliyor.
    Verdiğin anlamlı örneklerde olduğu gibi ve daha önemlisi; kullandığın fotoğrafın da çok iyi betimlediği şekilde ağaçlar çığlık çığlığa yakarıyor sanki..
    Hangi tarafa baksak içimiz kapkaranlık..
    Keşke bir kısmını bile olsa engelleyebilmek için bir şeyler gelebilseydi elimizden!
    İnsanlara, topluma, doğaya karşı gösterdiğin bu duyarlılığın ve bu güzel yazın için teşekkür ediyorum..
    Sevgilerimle canım..

    YanıtlaSil