26 Haziran 2010 Cumartesi

Ben hiç toz kondurmam kitaplarıma!


Her insanın kaplumbağa gibi kabuğuna çekilip sığındığıı ve kendisini güvende hissettiği, huzur bulduğu bir limanı, bir mabedi vardır. Benim mabedimde evim! " Evim, evim canım evim." Her bir odanın kokusu da, rengi de benim ruhumun yansımasıdır biraz da! Ama benim için kütüphanemin yeri bir başkadır. Çünkü burası sadece bir oda değil koskocaman bir dünyadır aslında!

Ve ben “kırılmasınlar ama” diğer odalarım bir yana, en çok kütüphanemi severim! Saymakla bitiremeyeceğim kadar çok değerli dostlarım ve bana belki de en yakın arkadaşlarım, yine onlardır benim! biricik kitaplarım…

Bambaşka alemleri seyredercesine, rafların önünde dakikalarca dakikalarca bıkıp, usanmadan sessizce konuşurum her biriyle!. Biliyorum aslında, başımı uzattığım anda içeriye daha adım atar atmaz, kütüphanemin toz konduramadığım raflarından koskoca bir dünya selam verir bana! Koro eşliğinde çağlardan koşup gelerek “Merhaba” derler hep bir ağızdan! Kitap kapaklarında yazarların adını okudukça onlarla göz-göze gelmiş gibi olurum. Sanki yoklama yapan ben, “burdayım!” diye parmak kaldıran “o” imiş gibi! Yüzlerce kitap arasında ben onca şair ve yazar içinde en çok iz bırakan yüzleri görebilirim !


Nihat Behram, 
"Uyandırın anamı, söyleyin gidiyorum
yolumu gözlemesin, dönemem belki geri;
arkadaşlarım duysun, söyleyin gidiyorum
dönemem belki geri, kardeşim bunu bilsin..."
"Ayrılık’da yakışıklıdır” diyor kırık dökük sözlerle içim burkuluyor…

"İnsan soyunu evcilleşmiş hayvan sanan bir sürü budala,
efendilerinin sinsice sunduğu yazgıyı kanıksamış; dualar ve
yasalarla tıkamış kulaklarını; uygun, uyuşuk, sinmiş;
kemirgen böceklerin sesiyle yakınarak dinmesini bekliyordu fırtınanın. "
“İntikam Alır Gibi” diye sesleniyor bana…

Amin Maalouf,
“Bana bakın, resmime doyun. Çünkü, bu görüntümle beni bir daha göremeyeceksiniz!…”
diyen Mani’nin izlerini sürüyor “ Işık Bahçelerinde ” nden başını uzatarak!." Doğunun Limanları " nı anımsatıyor bana…bir de “ Çivisi Çıkmış Dünya" ' yı…

Shakespeare,
“konuşmadan önce düşün, hareket etmeden önce ölç” diyor bana, öylece kalakalıyorum!
"ne doğru sözler söylüyor!.."devam ediyor sonra yine; “ne kadar da fakirdir sabrı olmayanlar”
...
daha derin bir nefes alıyorum sonra sabırsızlıklarım geliveriyor aklıma mıh gibi donup kalıyorum yine öylece. Pencereye doğru baktığımı fark ediyor;

"Yağmuru sevdiğini söylüyorsun; ama yağmur yağınca şemsiyeni açıyorsun
 Güneşi sevdiğini söylüyorsun; ama güneş çıkınca gölgeye kaçıyorsun
 Rüzgarı sevdiğini söylüyorsun; ama rüzgar çıkınca pencereni örtüyorsun
 İşte bundan korkuyorum; çünkü beni de sevdiğini söylüyorsun!…"

“yok yok beni yanlış anladın, pencerelerimi kapar mıyım hiç! "bir de; "ne büyük bilgesin sen !” diyorum sessizce ve de biraz da hınzırca, "nemelazım bir sivri kulak duyar da başka bir laf eden olur ardımdan”....
“yerin kulağı vardır! Sus dilini tut biraz da” diyor başka bir ses…
bakınıyorum bunu söyleyen kim! bulamıyorum!

Da Vinci’nin Şifresini, çözmeye çalışırken; "Langdon ve Neveu’ya eşlik ettiğim anlar geliyor aklıma! müzeler, tablolar ve mezarlıklar arasında dolandığım, Paris ve Londra sokakları…Louvre’nin yaşlı müdürünün yere yatmış cansız bedeni gözümün önünden hiç gitmiyor! garip bir esrar perdesinin ve ipuçlarının izlerini ararken, Da Vinci’nin tablosunu keşfettiğim o anların yarattığı heyecanı ve şaşkınlığı adeta yeniden yaşıyorum! Unutulacak gibi değildi!.."

Bir de;
Melekler ve Şeytanlarla birlikte nasıl bende bir serüvenin içinde kol gezip durmuştum! Langdon, Vetra'nın meslektaşı ve aynı zamanda kızı olan Vittoria ile medeniyeti yok olmaktan kurtarmak amacıyla Roma sokaklarında, kiliselerde ve katakomplarda soluk soluğa koşuşturarak 400 yıllık Illuminati'nin izini bulmaya çalışmıştım…

Dan Brown, "sen tıpkı bir hokkabaz gibiydin ve ben havaya savrulmuş bir top gibiydim, senin fırlattığın topla oradan oraya fırıldak gibi savrulmuştum esrar perdeleri aralamaya çalışırken …”

Sonra başımı biraz daha yukarı rafa doğru uzatıyor ve uzanıyorum...

Hindistan ve Çin arasında bir adada hüküm süren Şehriyarın egemenliği ve kendisini aldatan karısının öfkesi ile her gece bir başka kadınla yaşadığı lişkilere ve sonu idam olan kadınların yaşadığı zulümlere tanık oluyorum. Ve bu duruma son vermek isteyen vezirin akıllı kızı Şehrazat’ın mükemmel bir plan kurarak bir sonraki eşi olmaya aday oluşu ve sonrasında kardeşi Dünyazad’ın da yardımıyla her gece Şehriyad’a anlattığı birbirinden güzel ve heyacanlı hikayelerle; Binbir gece masalları'nın içinde kayboluyorum...Sanki Şehrazad oradan başını uzatmış bana el sallıyor!..

“Biliyorum bazı ciltler bana biraz kırgın gibisiniz ama benim hiçbir suçum yok inanın! Bir rivayette deniyor ki! bu masalları henüz hiç kimse baştan sona okumamıştır ve baştan sona okuyan kişi ölür!.. 
Masalların büyülü dünyasına da böylesi bir rivayet yakışırdı değil mi? Iyyh ürperiyorum hatırladıkça!

Her göz göze gelişimde tekrar tekrar gezinmeye ihtiyaç duyduğum sayfalar arasında bitmez tükenmez bir enerjiyle ve çok değerli maden bulmuşcasına heyecan dudyduğum Monteigne’ nin Bahçesinde “Denemelerin arasında keyifle dolaşıyorum…

“Bilmiyor musunuz ki; öldükten sonra başka bir benliğiniz sağ kalıp sizin ölümünüze yanmayacak, ölünüzün başucunda durup ağlamayacak? Bu doymadığınız hayatı artık aramaz olacaksınız? "

Nec sibi enim quisquam tum se vitamque requirit.
Nec desiderium nostri nos afficit ulum. (Lucretius)

O zaman ne hayatı ararız; ne de kendimizi;
Varlığımızdan hiçbir şeye özlemimiz kalmaz.

“sözlerinle tüylerimi diken diken ediyorsun sevgili Montaigne ve beni ne çok düşündürüyorsun ! ”

Sait Faik ise mavi yosun kokularına bulanmış sıcak fısıltıları ile;

Hişt hişt.! Hadi hadi yakaladım bu sefer seni! diyor yan rafa doğru sırtım dönük sıçrıyorum yerimden…
Sen misin hişt hişt diyen! diyorum.
”bende duyarım bir ses amma, bulamam nereden gelir? “ diyor

“Ödümü kopardın benim” diyorum o yine devam ediyor;

“Nereden gelirse gelsin dağlardan, kuşlardan, denizden, insandan, hayvandan, ottan, böcekten,  çiçekten. Gelsin de nereden gelirse gelsin!.. Bir hişt hişt sesi gelmedi mi fena.
Geldikten sonra yaşasın çiçekler, böcekler, insanoğulları….
-Hişt hişt, -Hişt hişt, -Hişt hişt… ”

Odam Sait Faik’in hişt hişt sesleriyle yankılanıyor…

Her yerde dostlar kollarını uzatmışlar!...hep bir ağızdan” hişt hişt!" diyor.

İnanıyorum ki henüz vakti gelmemiş ama sırasının kendisine gelmesini bekleyen ve kafasını aralardan uzatmış “beni de beni de görmelisin!” diyerek can çekişen daha pek çok okunacak kitap var! Ama her şeyde olduğu gibi her kitabında okunmak üzere denk düştüğü bir vakti, saati seni ona kavuşturan bir an var! O vakit henüz hazır değil ise akıl uçup konmuşsa başka başka diyarlara! sen eline kitabı alsan da, sadece bakarsın o’na! ne yüzleri, ne mekanları ne de sayfaları görebilirsin…

Yada bir hevesle eline aldığın kitapta, bir türlü giremezsin o dünyanın içine, oysa hani hazırsındır da! ama ne yapsan olmaz, seni hiç sürüklemez kitap! Yazar öyle bir abartmıştır ki süsleyip allayıp pulladığı kelimeleri, hani rüküş bir kadına dönmüştür artık tanıyamaz olursun bildiğin tüm harfleri ! ne anlatmak istediğini anlayabilmiş ne de konuya hakim olabilmişsindir, üstelik bir de yorgun düşmüşsünüzdür. Ne kadar yalınsa ve sade ise o kadar çekici gelir sana! Ya da sade bir kıyafeti ufak tefek aksesuarlarla süsleyebilirsin çok şık olur ama ölçü de önemlidir işte bütün mesele o ölçüyü tutturabilmekte! Yani işin ehlinde ve yazarın üslubundaki marifetinde!..herkes yazıyor,çiziyor, konuşuyor ama her insan iyi bir yazar, iyi bir ressam yada başarılı bir hatip olamıyor…

Bazen de tam istekli olmadığım halde, yeni tanıştığım bir yazar ve kitapla buluştuğumda, okurken beni şaşırtıp beni benden alan hallerin içine girmişsem en çok da, "neden geç kaldım şimdiye kadar seni okumaya!" dediğim de çok olur. Biraz mahcubiyet duyar ve biraz da utanırım o anlarda. Ama diline, üslubuna hayran olduğum bu ilk buluşmayla da artık “müdavimim” olacaklar içine de dahil edeceğimi düşünüp, sonra o yeni tanıştığım kitabı arkalardan alır koyarım gözümün onu rahatça görebileceği bir noktaya… Kim bilir onca kalabalığın içinde arada kaynayıp gözümün ucundan kaçan daha nice cevherler vardır. Pek çok okurun bildiği ama benim bilmediğim yada tam tersi pek çok kişinin henüz bilmediği ama benim ise keşfettiğim! En çok da aralarda kaybolmaya yüz tutmuş bu çok özel cevherleri keşfetmişsem eğer maden bulmuşçasına sevinirim! Çok başarılı olup bilinmeyenler ve çok sıradan olup da pazarlama stratejileri ile abartılanlara ise hep kaygıyla ve endişeyle yaklaşırım.

Bazı kitapları o daracık zamanlarda dahi gözünüzü hiç kırpmadan ve elinizden bir saniye olsun hiç bırakmadan yutar gibi bir solukta okursunuz. Öyle bir hazdır ki bu, büyük bir coşkuyla ve heyecanla sayfalar arasında konudan konuya doğru sürüklenirsiniz. Adeta ruhunuzda sizinle beraber seyyah olur gezersiniz alemi durmadan! Sonunu hem merek edersiniz hem de ondan ayrılmak istemez hiç bitmesin istersiniz. Kitabın sonu gelmiştir ama siz ondan bir türlü veda edemez ve uzun bir müddet de etkisinden kurtulamazsınız. O hayattan bu tarafa, dış dünyaya geçiş yapamaz ve o halinize de şaşırıp şaşırıp kalırsınız.

İşte beni böylesine sarıp sarmalayan, aydınlatan, düşündüren, hayal dünyamı genişleten en çok da zamanı durdurup beni halden hale sürükleyen ,  o çok sıra dışı yaşamlar, hikayeler, hayatlar, tecrübelerin aktarıldığı  kitapları ve yazarları unutamam ben…

böyle düşünceler içinde, toz konduramadığım kitaplarımın arasında gezinirken...

Ve sırasıyla kortejde resmi geçitten geçercesine bir bir kafalar uzanıyor. Kategorilere göre dizilmiş; tarihi kitaplar, romanlar, denemeler, hikayeler, masal kitapları, sosyal içerikli yazılar, sağlık, felsefe, mitoloji, kişisel gelişim kitapları, farklı dinler, gezi, şiir, müzik, resim, arkeoloji, yabancı diller; İngilizce, Fransızca, Almanca, İtalyanca, Çince, Fotoğrafçılık, Web Dünyası…

Tabi ki kütüphanemin baş köşesinde; Ulu Önder Atatürk’ün Nutuk’u ve Atatürk’ün tüm eserlerinin yer aldığı pek çok kitap…

Mevlana'dan , Ömer Hayyam, Yunus Emre, Köroğlu, Karacağolan'a , Nazım Hikmet'den, Kemal Tahir, Sait Faik Abasıyanık, Atilla İlhan, Ahmet Arif, Cemal Süreyya, Haldun Hürel, İlhan Berk, Orhan Kemal'e  ve daha pek çok saymakla bitmeyen...

Yeni yeni tanımaya başladığım yazarlardan, Meltem Vural , Vedat Varol, Gülsen Varol, Gönül Çatalcalı ve sırasının gelmesini bekleyenlere kadar ...

Hangisini söylesem ki, daha neler yok ki bu alemde neler!...
Her biri benim için çok değerli nice şairler, yazarlar, ozanlar, bestekarlar, ressamlar, fotoğraf sanatçıları, düşünürler, bilgeler…

Çok emekler vererek gece gündüz demeden çalışıp üretmişler, gönül yüreklerinden süzülerek ve bilgi birikimleriyle de harmanladıkları eserleriyle çağlardan günümüze değin gelip, bizleri düşündürmüşler, aydınlanmamız için ellerinden geleni yapmışlar.

İşte ben, benim aydınlanmama, hayatı sorgulamama ve ufkumu açmama olanak sağladığı için her bir kitabın ve dolayısı ile eser sahiplerinin önünde her zaman saygıyla ve sevgiyle eğiliyorum…

Benim koskoca dünyam ve en büyük zenginliğim bir-dir bir!
Ama diğeri de hiç kuşkusuz, toz konduramadığım kitaplarımdır…

Ya sizin! sizin toz konduramadıklarınız var mıdır?




Yazı: Esmir
Resim: deviantart
Not: Sevgili okuyucu, yazarlardan minik alıntıları harmanlayarak kurgulaştırdığım biraz gerçek biraz da mizansenleştirdiğim bir yazıdır. Hangi kategoride değerlendirmek isterseniz artık adını siz koyun!

20 yorum:

  1. VAR.. Sevgili Esin.. SEN!
    Hayranıyım okumayı ve kitabı seven insanın çünki..
    Bundan 11 yıl önce Adana'dan Ankara'ya taşındığımda bir sandık dolusu kitabım kaybolmuştu.. Başıma gelenleri ve kaybedenlerin başına gelenleri anlatsam sayfalar sürer.. (aslında iyi aklıma geldi anlatabilirim bir gün!!:)
    Özetle, o gün çok GÜÇLÜ olduğumu keşfetmiştim!!Herhalde çocuğum da kaybolsaydı aynı tepkiyi verirdim..

    Bahsettiğin kitaplar hafızamda yer edenler.. Amin maalouf'un semerkant'ını aradı gözlerim satırlarında. Bende hâlâ etkisi devam eden..

    Ne mutlu o odana ve kitaplarına.. Yoksa sen yengeç misin?

    YanıtlaSil
  2. Küçük bir çocukken bile hatırlıyorum da yoldaki gazete parçalarını bile okumadan geçmezdim.
    Birçok insan gibi okuma aşkımı ilkokul öğretmenim aşıladı. Kitapçının vitrininden ayrılmaz, yeni çıkacak çocuk kitabı serilerini heyecanla beklerdim... Bugün doğru konuşabiliyor, düşünebiliyor ve yazabiliyorsam tek nedeni kitap okumaktır.
    Ve sen hazırladığın bu postla öyle güzel ve seçkin bir buket hazırlamışsın ki, kütüphanenin önünde sanki ben de vardım,ben de seninle bu yolculuğa çıktım ve hatta kokularına kadar duyumsadım sevgili Esinciğim...
    Çok güzeldi gerçekten..
    Ellerine sağlık...
    Sevgilerimle...

    YanıtlaSil
  3. Ek olarak;
    Kitaplarıma ben de toz kondurmam, fakat her nedense bugüne kadar isteyip de verdiklerimin yarıdan çoğu bir daha geri getirmediler :(
    Böyle de bir durum var...

    YanıtlaSil
  4. Çok Teşekkür ederim Sevgili Gülsen Hocam,
    Ne kadar zor olmuştur kimbilir o duyguyu yaşamanız kitaplarınız kaybolduğunda! Bu bir gerçek ki siz tanıdığım en güçlü insanlardan birisiniz.Ve bende sizin bu kadar güçlü olmanıza ve bu denli üretken olmanıza hayranım!
    Amin maalouf'un semerkant'ı da vardı ama yazmaya kalksam sayfalar dolusu, sığmayacak! birde okur zaten pek uzun uzadıya okur mu bilemediğimden!!!
    Annem yengeç ben de aynı aileden akrep! oluruz efendim:)
    sevgi ve saygılarımla...

    YanıtlaSil
  5. Zeugmacım, tıpkı senin gibi benimde okuma alışkanlığımı ilkokul öğretmenim aşıladı bana birde o yılları birlikte geçirdiğim ve rahmetle andığım çok değerli babaannem.Sonradan kendi azmi ve çabalarıyla öğrendiği Türkçeyi benimle birlikte çalışır ve her bulduğunu okurdu. Son derece modern ve aydın bir Cumhuriyet kadınıydı.

    Kütüphanemde senin gibi bir kitapseveri ve idealist bir öğretmeni ağırlamaktan son derece memnun olurum canım.
    Ben teşekkür ederim.
    Sevgilerimle...

    YanıtlaSil
  6. Kitap dostlarıyala birlikte olmak ne güzel.Kutluyorum sizi.Selam ve sevgiler.

    YanıtlaSil
  7. Okumayı seven kitap dostlarının en çok ilgisini çekebileceğini düşündüğüm bu yazıma yine senin gibi bir kitap dostundan gelen bu güzel yorum için ben teşekkür ederim sevgili gökçe.
    Sevgi ve selamlar...

    YanıtlaSil
  8. Esmirciğim , ben de dolaştım odandasenle birlikte.Hepsinin kokusu burnumda.Ne çok severim kitap kokusunu, hele birazda nem ve küf arasındakini.
    Bne de vazgeçemem kitaplarımdan ama veripte geri gelmeyenler..Yanarım :))
    Sayfalar arasında harika bir gezinti oldu benim için Esmircğim. Güzel ve huzur dolu bir hafta sonu dilerken sevgiyle kucaklarım seni.

    YanıtlaSil
  9. Sevgili Çoban Yıldızı.
    Tıpkı, yağmur sonrası toprağın kokusu kadar etkileyicidir öyle değil mi kitapların kokusu da!
    verip de geri alamamak olduğunda işte o zaman insan üzülüyor!demek ki aynı gözle bakılmamış kitaba diye düşünmeden edemiyor insan!

    sanada güzel bir haftasonu dilerim sevgili çoban yıldızı...

    dingin ve güneşli bir pazar keyfi geçirmen temennilerimle...

    sevgilerimle canım...

    YanıtlaSil
  10. Sevgili Esmir'ciğim,kitap sevgisi,okumanın önemi,bir kitabın insanın dünyasına neler kattığı, ancak bu kadar güzel anlatılabilir...
    Benimde geç keşfettiğim ve "nasıl daha önce okumadım "diye kendime kızdığım zamanlar çok olmuştur.Popüler kültür ürünlerinden uzak durmaya çalışırım zaten.Kitapçıma gidip,raflar arasında dolaşıp seçerim kitaplarımı.Ve iyi bir yazar keşfettiğim zaman mutluluğuma diyecek olmaz ve mutlaka paylaşmak isterim böyle yazarları...O yüzden benim de çok kitabım gitti :)

    "Fleming penisilini bulmasaydı,bir başkası mutlaka bulurdu.Ama Shakespeare Hamlet'i yazmasaydı,dünya edebiyatı Hamlet'ten yoksun kalırdı."

    Sevgilerimle

    YanıtlaSil
  11. ben sahaflarda dolanıp fazla satmamış romanları bulup okumayı seviyorum. çoğu yazan için çok önemli olan gerçek hikayeler çünkü. onları okurken o roman karakterini düşünmek anlatılmaz bi şeydir. bence gerçek edebiyat onlarda saklı.

    elbette bütün kitaplar güzel yazını okuyuncabende kitaplarla kurduğum bu gizli bağı yazayım dedim sıcacık sayfana...

    esen kal

    YanıtlaSil
  12. Sevgili Esmir,kitapların kendine has bir kokusu da vardır bilirsiniz:)bir de bilemiyorum yapanlar varmıdır açtığım her kitap sayfa-syf.larında da kurutulmuş yaprak(ben defne yaprapının kokusunu çok severim),çiçekler de vardır..
    bunun gibi örnek verebiliceğim alışkanlıklarımız...

    paylaşımınız o kadar hoş olmuşki alıntıların baştan itibaren sonuna kadar ki seçiminiz çok dikkat çekiciydi kaleminize emeğinize çok teşekkür ediyorum.Mutlu pazarlar Sevgiyle

    YanıtlaSil
  13. Hiçbir zaman çok disiplinli ve derli toplu biri olmadım... hatta fazlasıyla savruk sayılabilirim. Ama kitaplar, kasetler, plaklar ve cd'ler konusunda hep titiz oldum. Herşeyim çalınabilir, kaybolabilir ama onlardan birinin gidip de gelmemesi kadar üzücü bir şey yoktur benim için. Sizin de altını çok güzel çizdiğiniz gibi; onlar sadece birer cisim değildir. Herbirinde satınalınmaları dahil, o kadar çok duygusal iz vardır ki insanın kişisel tarihine ait, o kadar yani:)) Maalouf'un Doğunun Limanları'nın altını da özenle çizmeliyim bu arada; bence roman tarihinin en lezzetli ürünlerinden biridir.

    YanıtlaSil
  14. Sevgili hikayelerdir geriyekalan,
    bende sizin gibi; özellikle doğa ile başbaşa olduğum anlarda mutlaka yanımda olan kitaplarımın arasında ortama uygun yaprak ve çiçekleri koyar bir de yaprakların arkasına tarih ve yeri belirten küçük notlar da iliştiririm. İlştiremesem dahi uzunca bir zaman sonra tekrar elime aldığım kitapta sadece yazılanları değil o kendine has kitap kokusu ile harmanlanmış kuruyan yapraklar ve çiçeklerle de ben, tekrar yaşarım o anları!
    ben teşekkür ederim yorumun için.
    Size de güzel bir hafta dilerim..
    sevgilerimle...

    YanıtlaSil
  15. Sevgili buraneros,

    Bahsettiğiniz gibi kitaplar aslında bizden izleri de taşıyan bir nevi şahsi tarihi belgesellerimiz gibiler bir anlamda:)Bizim için bu kadar değerli olan kitaplar da hak ettiği özeni göstermek gerekiyor! hele ki iyi niyetle verilipte gelmeyenler, yada gittiği yerde gereken değerin gösterilmeyip perişan halde dönenler!paylaşmak da anlayana ve bilene!..
    Maalouf'un "Doğunun limanları" nın önemle altının çizilmesine işaret ettiğiniz kitabı bende çok etkilenerek okumuştum. Yazımda bahsettiğim halde "bold" yapmadığımı fark etmeme neden olduğunuz içinde ayrıca teşekkürler...

    YanıtlaSil
  16. Tercüman'ın eski sözlükleri falan var bende. Cilt cilt. Şimdiki kullandığımız türkçe ile 50 ve 60 lı yılların türkçesi hani o ara dönem, nezaket'in derun-i zamanları kokan ciltler. Onlarsız zaman duygumu yitirir kelime pabuçlarımı ters giyebilirdim mesela ben.

    YanıtlaSil
  17. Sayın Mert Bey,"Nam-ı sardalyaavi",

    Sihr ü efsûn ile dolmuşdur derûnun ey kalem. Zülfü Hârut’un demek mümkin ki nâl olmuş sana (*)Nedim,"Haddeden geçmiş nezâket":)

    günümüz Türkçesi ile kıyaslandığında tıpkı süslü ve ağır saray motifleri gibi gözüken ama yadsınamaz derinlik ve zenginliği ile; Nedim şiirlerindeki kelimelerin böylesine akustik ve böylesine ahenkli seyri...ilham alınmayacak gibi değil!

    Tarih kokan bu güzel arşive sahip olmanız, günümüz Türkçesi ile yazdığınız hikaye ve güncelerinize de eminim ışık oluyordur...

    YanıtlaSil
  18. sevgili esmir

    öncelikle hoşgeldiniz.
    yazdıklarınız çok duygusal ve içten. okumak gerçekten güzeldi.

    ben de kitaplarıma toz kondurmam. hatta kütüphanem mabedimdir benim. zamanı durdurmayı istediğim günler oluyor orada.

    YanıtlaSil
  19. Sevgili güneş, bilmukabele diyorum bende...sizde hoşgeldiniz kitap dostu güneş gibi aydınlattı mabedimi:)

    YanıtlaSil
  20. bazen sadece orada yaşasam istiyorum..
    kitapların arasında..

    atalet..

    YanıtlaSil