Sanat tarihine ışık tutacak önemli bilgilerin yer aldığı ve 2 ayrı dalda çok özel hazırlanmış olan Tempo dergisinin eklerinden “Bilmeniz Gereken 50 Tablo” ve “Bilmeniz Gereken 50 Heykel” kitapçıklarını incelerken kaçınılmaz olarak gündeme takıldım.
Kültür, sanat, edebiyat dergilerinin okur kitlesi, genelde uzmanlık alanlarına ilişkin dergi okurlarıdır… Oysa sanatın yaygınlaşması, geniş kitlelere ulaşması çok daha gereklidir. 'Sanat sanat için mi! ' 'Yoksa sanat toplum için midir! ' Bu küçük kitapçıklar sadece uzmanlık alanı gereği ilgilenenler için değil, benim gibi genel bir okuyucu kitlesi için de önemli bilgilere sahip oldukça işlevsel kitaplar.
Sıradan bir vatandaşın dahi ortalama sanat bilgisinin olması, yapıtların değerlendirilmesi açısından önemlidir!. Çünkü ortaya çıkartılan eser kişisel tatmin amaçlı değil, biblo gibi bir süs aracı da değildir! Her eserin vermek istediği bir mesaj vardır…
“Bilmeniz Gereken 50 Heykel” kitabının başında Mimar Sinan Üniversitesi-Sanat Tarihçisi; Osman Erden bakınız heykel sanatının özlü, kısa tarihçesinde neler söylemiş:
" İnsanoğlu, tarih öncesi çağlardan itibaren, bugünkü bakış açısı ile değerlendirildiğinde, sanat tarihinin bir parçası olarak kabul edilen objeler üretti. 24 bin sene önce yapılan Willendorf Venüsü’nün dönem içinde estetik kaygılarla yaratılmış bir sanat eseri olduğunu iddia etmek yanlış olur. İnsanın doğa ile mücadelesinde kendisine güç veren inanışlarının işlevsel bir yansıması olan Willendorf Venüsü’nü biz bugün sanat eseri olarak kabul ediyoruz. Aynı Çin’deki Terracotta Ordusu’nu sanat eseri olarak kabul ettiğimiz gibi. Sanat tarihi, yalnızca estetik değerlerin hakim olduğu bir alan değil, aynı zamanda geçmişi kavramamıza yönelik imkanlar yaratan bir disiplin. Heykel tarihi üzerinden uygarlık tarihi de okunabilir. Toplumların tarih içindeki inanışlarını, ahlaki değerlerini, hayatı algılayışlarındaki yaklaşımlarını anlayabilmek için, heykel sanatının tarihi bize çok net ipuçları verir.
20. Y.y.’da geleneksel sanat anlayışlarının yıkılmaya başlaması, farklı malzemelerin heykel sanatına girmesi, yeni sanatsal ifadelerin gündeme gelmesi ile, resim, heykel gibi sanat türlerinin arasındaki sınırların belirsizleşmeye başladığını görürüz. Vücutlarını bir sanat malzemesi olarak kullanan performans sanatçıları, doğayı bir malzeme olarak kullanan yeryüzü sanatçıları, sıradan nesnelere sanat yapıtı muamelesi yapan Marcel Duchamps gibi sanatçılar, Spoerri’nin üç boyutlu ‘resim’leri, Kienholz’un asemlajları gibi, sayısı arttırılabilecek yaklaşımların, heykel sanatına bambaşka bir boyut kattığı, sınırları belirsizleştirdiği tartışılmaz bir gerçek. Bu isimler, sanatın kendi tarihi altında ezilmediğini, yeri geldiğinde beklenmedik açılımlar yaptığını gösterdiler. Sanatın tarih içinde nasıl evrildiğinin, hangi farklı işlevleri yüklendiğinin, tarihin değişik dönemlerinde sanatçıyı bir şeyler üretmeye sevk eden şartların nasıl değiştiğinin farkında olmadan, bugünkü sanatsal faaliyetleri anlayabilmek, ona anlamlar yükleyebilmek çok zor. “
demektedir…
kısaca, Osman Erden'in kitabın önsözünde belirttiği ve içinde ise kronolojik olarak heykel sanatının örneklerle anlatıldığı bu kitapçık sanattan bi-haber olanlara dahi pek çok şeyi anlatabilir…Ayrıca sanata ilgi duymayan kişiler bile bu tür kitaplarla sanatı sevebilirler öğrenebilirler. İlk bilgileri bu tür kitaplardan alabilirler.
Bunu niye mi anlatıyorum! Günlerdir ülkemizin gündemine oturmuş olan “ İnsanlık Anııtı ” heykeline dair söylemleri daha iyi analiz edebilmeme (mize) yarayacak önemli bir kaynak oluşturduğu için…
Ben ortalama bilgilerim ışığında heykel sanatının zaman içindeki tarihsel süreçlerini gözlemlediğimde; Avrupa’nın Rönesans Devriminin merkezi olan Roma’da, Floransa’da, Venedik’te, Berlin’de, Paris’te, Prag’ ta, Edinburg’ da, Londra'da…. ve daha pek çok şehirde bizzat yerinde gördüğüm heykelleri çok geniş perspektiften baktığımda değerlendirebiliyorum.
Hatta bunu küçük bir anekdot ile sizinle paylaşabilirim: bundan yaklaşık 9-10 yıl önce İtalya’ya yapmış olduğum kültürel turda…
Rehberimizin her bir heykelin başında durarak anlattığı sanat tarihini aydınlatıcı bilgilerini ise büyük bir merakla dinlemiştim.
Bu gün dahi unutmadığım bir ayrıntı ise… benim gibi pek çok katılımcı turistin ilgisini çeken heykellerin pek çoğunda kıyafet olmayışları idi!
( Michelangelo’nun fırtınalar kopartan Davut Heykeli gibi!.. )
Neden hemen hemen tüm heykeller çıplak idi!..bu durumu rehberimiz çok güzel açıklamıştı… Kısaca aklımda kalan; Heykeltraş eserini o dönemin giysileri ile giydirerek tek bir döneme bağlı kalmasını değil her dönem için bağımsız bir anlayışla kabul görmesini önemsemiş…
Çıplak yapılma gerekçeleri böyle imiş! Bunun nedeni hk.da gerçeklik nedir? doğru mudur? değil midir? Bilemem! ama bildiğim bir şey vardı ki gördüğüm heykellerin gerçek bir insanı aratmayacak kadar muhteşem yapılmış, olağanüstü gerçek sanat şaheserleri oluşuydu…
Sonra yakın bir zamanda yapılmış olan ve kimi kez ilk bakışta ne olduğunu anlamakta güçlük çektiğim-iz eserleri;
Londra'da, Berlin’de, Paris’de gördüğüm ve daha pek çok heykelin... Rönesans döneminde yapılan heykellerle karşılaştırıldığında çok daha farklı bir anlayışla şekillendirilmiş olduğu…
Bugün, çok farklı bir anlayış ve üslupla yola çıkarılarak yapılan; hareketli nesnelerle oluşturulan, kinetik sanata yatkın eserlerin, yeryüzü sanatı (land art) akımının, Minimalizm akımının, yeni gerçekçi akımının, Fluxus akımın…
ve daha pek çok akımın yer aldığı (örneklerin verildiği 50 heykel kitabında da yer alan)…
bir sanat anlayışının hakim olduğu soyut ve özgün çalışmalar düşünüldüğünde…
Artık estetik kaygılardan uzak görselliğin çok ötesinde verilmek istenilen mesajlara odaklanılan bir sanat anlayışının geçerli olduğunu görmekteyiz.
Bu bağlamda evrensel bir anlayışla “ İnsanlık Anıtı ” heykelinin çıkış noktası ve verilmek istenilen mesajın çok daha önemli olduğunu üstelik tam olarak bitmemiş bir eser hakkında, salt görünüşünden ve konumundan hareketle ona biçilen değerin! çok manidar olduğunu ve bir kez daha ona atfedilen durumu sorgulamamız ve bunun üzerinde düşünmemiz gerektiğini değerlendirmekteyim…
İnsanlık Anıtı'nın anlattıkları...
“- Aslında bu heykel ortadan ikiye bölünmüş, karşı karşıya konmuş bir insan. Kendi kendisine düşman edilmiş gibi duruyorlar. Mekanik formlarla örülmüş. Kurşun asker gibi duruyorlar. Hatta mezar taşını anımsatıyorlar. Türklerde mezar taşı geleneği var, Selçuklularda çok muhteşem mezar taşları var. Ben geleneklerime saygılı ve bunları heykele aktarmaya çalışan bir insanım. Neden mezar taşı gibi çünkü militarizm bir ölüm korkusu getirir. Karşı karşıya duruşta bir tehdit var. Arada bir boşluk ve uzanan bir el var. Bu el boşlukta insanlığa uzanan bir el. Alt tarafta insani, ilahi vicdanı temsil eden bir göz var. Yani bütün bu savaşların, insanlık suçlarının acısının gözyaşları da var orada. Şu anda gözyaşı kısmı henüz yok, yapılmadı. Ve orada bir sürü mezbelelik demirler filan var, bir harabe gibi duruyor.”
Bir kısmı Türkiye, bir kısmı Ermenistan değil !
“- Bu heykelin biri Türkiye'yi biri Ermenistan'ı temsil ediyor değil. Ama böyle bir tevatur var. Bunu böyle görmek istiyorlar. Ben de diyorum ki bu bir insan, bir ademoğlu, milliyeti, cinsiyeti filan da yok. Onu ikiye koymuş kendi kendine düşman etmişim. Çünkü savaşlar insanı insana düşman eder fikri var. Bunun nereden belli Türk müdür, Ermeni midir? Bu bir kötü niyet. Kötü niyetlerini bunun üzerinden fantezi çalıştırarak yapmaya çalışıyorlar.”
söyleşinin devamı
için tıklayınız
Bence bir sanat eserini değerlendirmenin ilk şartı önyargılardan uzaklaşmaktır… Bunu becerebildiğimiz oranda daha sağlıklı ve özgür bir değerlendirme yapma şansımız olacaktır…
Bu en azından sanata ve sanatçıya göstereceğimiz bir saygının gereğidir…
Esin Bozdemir
Heykeltıraş Mehmet Aksoy hk.da bilgi için tıklayınız
Fotoğraf - İnsanlık Anıtı
Konu hakkında okuduğum en doyurucu kaynak bu oldu. Emeğiniz ve değerlendirmeniz kocaman teşekkürleri hak ediyor.
YanıtlaSilDostlukla.
Gerçekten çok doyurucu, bilgilendirici bir çalışma olmuş Sevgili Esmir. Eksik bilgilerimi tamamladım. Teşekkür ederim.
YanıtlaSilBu bloglarda az rastlanan, okuyanın her satırından yararlanacağı türden bir yazı. En azından benim için öyle oldu. Osman Erden' in kitabını hemen almayı düşünüyorum.
YanıtlaSilÇok teşekkürler bu çok değerli, bol emekli paylaşım için.
Sevgiler...
Yine her satiri dolu dolu :)
YanıtlaSilGuzel gozler, sakin bir kalp :)
Sevgili Esmir sanat adına harika bir yazı,teşekkürler.Tartışılan sadece ama sadece sanat olabilseydi keşke.Tartışılan ayrışma ve bundan siyasi çıkar sağlama ,acıtan bu...kendi belediye başkanı yaptırırken şirin de kendinden olmayan devam ettirmek isterken birden bire nasıl çirkin oluveriyor...
YanıtlaSil@alizafersapci,
YanıtlaSilTeşekkür ederim..Esen kalın...
@aysema,
Ben teşekkür ederim Dilek Öğretmenim...Sevgilerimle...
@Asuman Yelen,
Osman Erden tarafından hazırlanan bu kitapçık Tempo Dergisinin ekinde yer alıyordu. Halen var mıdır bilemiyorum ama talep fazla olduğunda yeniden çıkarılabilir.Alternatifleride mutlaka vardır.Yorumun ve düşünceleriniz için ben teşekkür ederim...
Sevgilerimle...
@Uma,
YanıtlaSilGören, duyan ve bilen
bir blogdaş:)
@Arzu Sarıyer,
Ne yazık ki takdir görmesi gerekenlerin tenkit ve tehdit edilip yerildiği! cezalandırılması gerekenlerin de hasır altı edilip mükafatlandırıldığı!..doğrularla eğrilerin yer değiştirdiği arapsaçına dönmüş değerler yumağı içindeyiz...
Değerli düşünceleriniz ben teşekkür ederim...Sevgilerimle...
İnsanın doymayan bir beyninin olması çok güzel.. hele de senin gibi çok az sayıda, beynin tek gidası bilgiyi doğru ve eksiksiz, çarpıtmadan sunan sayfalar olunca.
YanıtlaSilTeşekkürler sevgili Esin.
esmir ablacığım harika bir paylaşım,
YanıtlaSilemeğinize sağlık yine yeniden sizi tanımak çok ama çok güzel sağolun (:
@hasretsenfonileri,
YanıtlaSilDeğerli yorumunuz ve düşünceleriniz için ben teşekkür ederim Gülsen Hocam...
Sevgi ve saygılarımla...
@güneşinoğlu,
YanıtlaSilben de çok teşekkür ederim birbirinden güzel dizeleri bizlerle paylaştığın için...
Esenlikler dilerim...
@Sabahattin Gencal,
YanıtlaSilDeğerli Hocam,
Yeni yayın hayatına giren DAMLA/ÖZEL SAYISInın hayırlı olmasını ve birbirinden güzel öyküllerin gün yüzüne çıkmasına vesile olduğu içinde ayrıca bu güzel projenizden ötürü sizi tebrik ederim.
Sevgi ve saygılarımla...
Tarihin derinliklerini de içeren, bilgilendirici yine olağanüstü bir post Sevgili Esin. Sanat ve sanatçıyla ilgili çok güzel ip uçlarını her zaman yaptığın gibi düşündürerek önümüze koymuşsun. Sık sık tekrarladığım bir cümlemi paylaşmak istiyorum: iyi ki birbirinden değerli blog dostlarımı tanımışım! Mevlid Kandilinin ülkemize ve İslam alemine mübarek olmasını dilerim. Sevgilerimle..
YanıtlaSil@JİVAGO,
YanıtlaSilTeşekkür ederim değerli düşünceleriniz ve yorumlarınız için. Bende aynı temenniler içinde sizin ve yakınlarınızın Mevlid Kandilinizi kutlar sağlık, sevgi ve esenlik dolu aydınlık günler dilerim...
Tek kelimeyle olağanüstü bir post hazırlamışsın sevgili Esinciğim...
YanıtlaSilHeykellerin neden çıplak oldukları ile ilgili açıklamayı bilmiyordum özellikle...
Ne mutlu sana ki en ünlü sanat eserlerini bulundukları şehirlerde, asıllarını görme imkanın olmuş. Belki de en çok bu yüzden tutkuyla bağlısın sanata ve sanat eserlerine...
Bu güzel postun her bir kelimesi için ayrı teşekkür hak ediyorsun gerçekten..
Emeğine, yüreğine sağlık diyorum...
Sevgilerimle...
Postun beni benden aldı, kandilini kutlamayı unuttum...
YanıtlaSilBu yıl ''sevgililer sevgilisi'' peygamberimizin doğum günü 14 Şubat'a rastladı. Sana ve tüm İslam alemine kutlu ve hayırlı, uğurlu olması dileklerimle...
Sevgiler..
@Zeugma,
YanıtlaSilSevgili Zeugmacığım, benim en çok sevdiğim şey farklı kültürler ve farklı coğrafyalarda bulunmak, keşfetmek duygusu olmuştur hep!ve inan ruh bir kez gezginci olunca o ülkelere gitmek görmek zannedildiği kadar da zor olmuyor!benim kültürel tur anlamında ilk gezim İtalya olmuştur!ve bu gezimden sonra sanat tarihine olan ilgim bir kat daha artmıştır.
Değerli düşüncelerin ve yorumun için ben teşekkür ederim...
Sevgilerimle...
@ZEUGMA,
YanıtlaSilİnce ruhlu ve duyarlı blogdaşım benim:)Bende senin ve tüm sevdiklerinin bu özel günü, Mevlid Kandilinizi kutluyor...hayırlara vesile olmasını diliyorum...
Sevgilerimle...
Bunca degisik akimi, uslubu, tarzi,
YanıtlaSilcalismayi kaleme almissin. Sayende yeni seyler ogrendim. Her zamanki gibi cok guzel bir yazi olmus Esin. Sevgilerimle...
Bence sanat sanat içindir ve olduğu gibi saf sanat haliyle topluma ulaşmalıdır. Dediğiniz gibi, bu bağlamda yaygınlaşması o kadar önemli ki.. Bir gündem maddesi olarak heykel sanatının, "ucube" kavramıyla aynı cümlede geçmesi çok acıydı benim için.
YanıtlaSil@didem,
YanıtlaSilTeşekkür ederim yorumun için.:)önemli bir konu olduğunu düşündüğüm için paylaşmak istedim...Sevgilerimle..
@francesca mckennitt,
YanıtlaSilHoşgeldiniz sayfama...
Ne yazık ki toplumumuzda sanata ve sanatçıya gereken önem verilmiyor. Hem de hiç şık olmayacak söylemlerle, eserlere değer biçilmesi oldukça düşündürücü elbette... Daha özgür ve adil bir değerlendirme yapmak; önyargılardan uzak, sanata, sanatçıya ve emeğe gösterilecek saygının gereğidir.
Sevgiyle kalın...