Doğal güzellikleri ve
çevresindeki sayısız antik kentleri ile özel şehirlerimizden biridir Muğla. Ege
ve Akdeniz’in kesiştiği noktada yer alan Muğla’ya tabiat ana cömertçe
dokunmuştur. Mavi bayraklı plajları, kristal koyları, Bodrum, Dalaman,
Köyceğiz, Dalyan ve Milas gibi eşsiz tatil destinasyonlarının hepsi burada
toplanmıştır. Bu yüzden boşuna değildir Muğla için ‘yeryüzü cennetidir’
demek.
Dantel gibi girintili çıkıntılı koylarıyla çevrili bölge bugün olduğu gibi geçmişte de hep itibar görmüş ve pek çok medeniyete ev sahipliği yapmış. Tarihi M.Ö. 3 binli yıllara kadar uzanan bu topraklarda vaktiyle, Hititler, Karyalılar, Lidyalılar hüküm sürmüş.
Bütün bu medeniyetlerin izlerini
bugün, şehrin dört bir yanına yayılmış olan onlarca antik kent ve ören
yerlerinde sürebilmeniz mümkün. Bu yüzden Ege’ye gerçekleştirdiğimiz gezilerde
sadece popüler olan beldeleri değil, sessizce keşfedilmeyi bekleyen! diğer
antik kentleri de görmeyi gönüllü bir vazife ediniyoruz kendimize. Binlerce
yıllık geçmişe uzanan o taşların sırlarını çözmeye çalışmak gizemli bir
yolculuğa çıkmak gibidir! Hissettiğiniz bu duygular içinde antik kentler,
mıknatıs gibi çeker sizi! İnsan bu duyguyu bir defa yaşamaya görsün! Yürüdüğünüz
o zorlu patikaların sonunda karşılaştığınız manzara ve dokunabildiğiniz taşların
ne büyük bir hazine olduğunu çok daha iyi anlarsınız. Hele ki ülkemiz arkeoloji
cenneti; dağların tepelerinde, ormanların arasında, koyların kıyılarında,
mağaraların yakınlarında, akla hayale gelmeyen yerlerde sayısız antik kent var.
Bir de, gün yüzüne çıkarılmayı bekleyen, kim bilir daha nice kentler? nice sırlar
var?
Ve bugün Ege’deki antik kentler
gezimizde Karyalılar’ın izlerini sürmek üzere Muğla’nın doğa harikası beldesi
ve Köyceğiz sınırları içinde yer alan Kaunos Antik Kenti’ne gitmek üzere yola
koyuluyoruz.
Köyceğiz Gölü’nü Akdeniz’e
bağlayan ve Dalyan Çayı’nın kıyısında, antik deniz yollarının kilit noktasında
bulunan Kaunos, ilkçağın önemli liman kentlerinden biriydi. Kurulduğu dönemlerde dünyanın “dört başı
mamur” kentlerinden biri olarak tanımlanan Kaunos ile ilgili bir söylencede:
“Miletos’un ikizlerinden biri olan Kaunos kendi adını taşıyan kentini
Karia-Lykia sınırında kurmuştur.”
denilmektedir.
Kaunos Antik Kenti, denizden
yaklaşık 1 km. kadar içeride yer alıyor. Buraya turistler genellikle Dalyan’dan
ya da Köyceğiz’den teknelerle ulaşıyorlar. Ancak biz virajlı da olsa, bir düş
dünyasının içinde yol alırcasına, yemyeşil ormanlar ve dantel gibi koyların arasından
gitmeye karar veriyoruz.
Elimde kamera sık sık görüntü
alıyorum. Kendi başımıza bu gezileri gerçekleştirmenin keyfi ve konforu da bir başka. İstediğimiz yerde
durup aracımızdan iniyor, doğanın huzur veren dinginliğine kulak veriyor,
istediğimiz yerde rotamıza devam ediyoruz. Bazen de, rotanın dışına çıkıp
spontane duraklar içinde kendimizi bulurken, akla hayale gelmeyecek
sürprizlerle karşılaşıyoruz.
İnsan doğanın içindeyken sanki
bir başka moda giriyor, başka bir ruha bürünüyor! yoksa bu his sadece bana mı
öyle oluyor bilemiyorum? Zamanı durdurup antik çağlara uzanmam ise an meselesi!
nasılsa hayallerim(iz) bedava. Yaşadığım o anlara, biraz da maceracı ruhumu
katınca, Kaunos gezimiz de ‘unutulmaz anılarımız’ arasına girmeye hak
kazanıyor.
Küçük bir mola veriyoruz. Zira manzaramız harika. Doğanın seslerini dinlerken…
Antik çağın, zarif bir genç kızı oluyorum hemen. Kumral saçlarım uzun ve dalgalı, üzerimde el dokuması krem bir elbise, başımda ise defne yapraklarıyla sarılmış bir taç, elimde sepetim kırlarda dolaşıyorum. Yok yok, elimde kithara olsun, hani şu 5-12 telli çalgı. Sonra gölge bir ağaç altına oturuyor ve başlıyorum Kithara'yı çalmaya. Kuşlar susuyor o an, rüzgâr susuyor, zeytin ağaçlarında tek bir dal dahi kıpırdamıyor, göl durgun, sadece Kithara’nın akustik sesi yankılanıyor. O dakikalarda ruhumda bir huzur, gözlerimde bir buğu… dalıp gidiyorum başka alemlere! derken… daha fazla hayaller arasında kaybolmadan, yeniden yola devam diyoruz.
Keyifli geçen yol seyrinden sonra
Kaunos’a varıyoruz. Sakin beldenin içinde sadece kendi ayak seslerimizi ve bir
de kuş seslerini duyarak yürürken, aniden karşımıza tavuklar, kuzular ve
keçiler çıkıyor. Meğer Antik Kaunos’un sur duvarlarının hemen dışında ve yakınında
kurulmuş bir köy varmış. Çandır Köyü, bölgenin en eski yörük köyü oluyormuş.
Kaunos antik kentinin en eski insan yerleşimi ise arkeolojik verilerin ışığında
MÖ 10. yüzyıla kadar uzanıyormuş.
Artık meraklı gözlerle Kaunos’u
keşfetme sırası bizde. Büyük bir alana yayılmış olan Kaunos Antik Kenti bize
‘sonsuzca büyüklükte bir kent olduğunu’ genişçe bir agorası ile ortaya koyuyor.
Geniş meydanlar, bulvarlar her çağda bir kentin en önemli simgeleridir. Tarihe
tanıklıkları çoktur. Antik Kentin girişindeki tanıtım tabelasındaki bilgileri
dikkatlice okuyoruz. Zira bu bilgiler oldukça önemli.
“Tarihin babası” Heredot’a göre
Kaunoslular, Karia’nın yerli halkındandı ama kendilerini Giritli sayıyorlardı. Oysa
kentin kurucuları yerli Anadolu insanıdır. Çünkü dilleri, adet ve
görenekleriyle, ayrıca yalnız kendilerine ait tanrıları ile komşularından
ayrılmakta ve Anadolu'nun bir başka "yerli halkı" olarak karşımıza
çıkmaktadır. Arkeolojik buluntular bunu
desteklerken, onun yerel isminin farklılığı da belge niteliğindedir. Yerel ismi
‘Kbid’ tir. Ve Helenler tarafından
kolonize edilinceye değin de bu ismi kullanır. İÖ. 387 yılında Helenler ile
imzalanan Kral Barışından sonra ise Kaunos kendilerini Pers Satrapları olarak
tanımlayan yerel bir sülalenin 'Hekatomnidler sülalesi'nin yönetimi altına
girer ve Kaunos artık Bir Karya kenti olur.
Ayrıca bu tabelada yazmasa da
antik kentin kurucusu olarak / ikiz kız kardeşi ile uygunsuz ilişki kurduğu
için sürülen / Miletos’un oğlunun da adı
geçiyor.
Strabon’a göre Sülüklü Göl
civarında bir liman bulunuyordu. Günümüzde Dalyan Deltası’nın oluşması
nedeniyle bugün denizden uzakta olsa da bir zamanlar Kaunos ticaretin oldukça
önemli olduğu bir liman şehri konumundaydı. Hatta kuruluşundan bir süre sonra kendi
adına para basabilecek kadar büyük bir ekonomik güce sahipti.
Antik Tiyatro
Arkeolojik veriler ve yapılan
araştırmalar bize, kentin özellikle Roma döneminde; tiyatrosuyla, gümrük binası
olarak kullanılan depoları ve hamamlarıyla, açığa çıkan yazıtların bulunduğu
iki katlı ve yüksekliği yaklaşık 100 metreyi bulan stoası ile Kaunos’un yoğun bir
yerleşim merkezi olduğunu gösteriyor. Biz de bu görkemli kentten geriye kalan
izlere, taşların kulağımıza fısıldadıkları sözlere kulak veriyoruz.
Quntus Vedius Q.f. Capito Anıtı
Anıt 1970’li yılların başında,
Liman Agorası’nın yakınında tespit edilmiş. Anıtın Roma İmparatoru Hadrianus
Dönemi’nin sonlarında dikildiğini, eklemelerin de son kuşak olan Flavia
Maxima’nın yaşadığı Antonius Pius Dönemi’nin (M.S. 138-161) sonlarında yapılmış
olduğunu öğreniyoruz.
Anıt en altta bir basamak, onun
üstünde bir oturma bankı ile alçak bir kaide üzerine oturtulmuş. Anıt üzerinde ise
3 farklı alanda yazıtlar görülüyor.
Anıtın Quintus Vedius P. f.
Capito’nun oğlu; Quintus Vedius Q. f. Capito tarafından kendi atası ve
ailesinin onuruna yapmış olduğunu, Vedius ailesine adanan bu anıtta ise bugün
üzerinde olamasa da aile fertlerinden 5 inin heykelinin yer aldığını
öğreniyoruz.
Soldan itibaren anıt sahibi Quintus Vedius P. f. Capito ve karısı,
ortada anneleri Flaminia Maxima, yanında kız kardeşi Vedia Tertulla ve en sağda ise babası
Publius’un oğlu Quntus Vedius Q.f.
Capito’nun heykeli yer alıyormuş.
Şimdi ben bunca değerli şahsiyeti bir arada bulmuşum da, bu
tarihi anları ölümsüzleştirmez miyim hiç! Usulca giriveriyorum aralarına.
Artık bu anıt blok ‘taş’ olmasının ötesinde ete kemiğe
bürünüyor gözümde!
Günümüz Köyceğiz sınırları içinde
kalan antik şehrin önem ve zenginliğinin kanıtları ise dik kireç taşı yamaçlara
oyulmuş tapınak cepheli kaya mezarlarıdır.
Antik kentin merkezini
dolaştıktan sonra bu defa Kaya Mezarları'nı daha yakından görmek üzere tekrar
yola devam ediyoruz. Kısa bir süre sonra Kral Mezarlarının olduğu yerdeyiz.
Kaunos Kral Mezarları
Hiçbir yerde görmediğimiz türden
bir duvar gibi yükselen Balıklar Dağı’nın alnına oyularak yapılmış olan Kaya
mezarlarının hayranlık uyandıran görüntüsü öylesine etkileyici ki! Boşuna değil
bu mezarlara ‘Kral Mezarları’ denilmesi. Çünkü bu mezarlar soylular için
yapılmış. Ve yalnızca bu görkemli mezarlar dahi Kaunos’un ekonomik, sosyal, siyasi
ve dini yaşamı hakkında bize bilgi vermeye yetiyor.
Kaunos Antik Kenti muhteşem bir
doğa içinde, tarihiyle, konumuyla görmeğe değer. Yol seyri ise karadan da, denizden de çok güzel. Siz ister karadan
ulaşın bizim yaptığımız gibi, isterseniz deniz araçlarıyla Dalyan’dan, labirent
gibi sazlıklar arasından dolaşarak ulaşın. Ayrıca Karia’nın antik liman bölgesinden
itibaren, Köyceğiz’in deniz kıyısındaki pek çok bölgesi, birer doğal plaj
durumunda. Bu bakir koylarda denize girmenin ayrıcalığı da bir başka.
Antik kentte dolaştıktan sonra,
biraz da mola zamanı. Kıyı şeridindeki çay bahçelerinden birine oturuyor ve
yöreye özgü mis kokulu elma çayı ile manzaranın keyfini çıkarıyoruz.
Esin Bozdemir
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder