20 Nisan 2022 Çarşamba

Görkemli Kral Mezarları ile Kaunos Antik Kenti

Doğal güzellikleri ve çevresindeki sayısız antik kentleri ile özel şehirlerimizden biridir Muğla. Ege ve Akdeniz’in kesiştiği noktada yer alan Muğla’ya tabiat ana cömertçe dokunmuştur. Mavi bayraklı plajları, kristal koyları, Bodrum, Dalaman, Köyceğiz, Dalyan ve Milas gibi eşsiz tatil destinasyonlarının hepsi burada toplanmıştır. Bu yüzden boşuna değildir Muğla için ‘yeryüzü cennetidir’ demek. 

Dantel gibi girintili çıkıntılı koylarıyla çevrili bölge bugün olduğu gibi geçmişte de hep itibar görmüş ve pek çok medeniyete ev sahipliği yapmış. Tarihi M.Ö. 3 binli yıllara kadar uzanan bu topraklarda vaktiyle, Hititler, Karyalılar, Lidyalılar hüküm sürmüş.

Bütün bu medeniyetlerin izlerini bugün, şehrin dört bir yanına yayılmış olan onlarca antik kent ve ören yerlerinde sürebilmeniz mümkün. Bu yüzden Ege’ye gerçekleştirdiğimiz gezilerde sadece popüler olan beldeleri değil, sessizce keşfedilmeyi bekleyen! diğer antik kentleri de görmeyi gönüllü bir vazife ediniyoruz kendimize. Binlerce yıllık geçmişe uzanan o taşların sırlarını çözmeye çalışmak gizemli bir yolculuğa çıkmak gibidir! Hissettiğiniz bu duygular içinde antik kentler, mıknatıs gibi çeker sizi! İnsan bu duyguyu bir defa yaşamaya görsün! Yürüdüğünüz o zorlu patikaların sonunda karşılaştığınız manzara ve dokunabildiğiniz taşların ne büyük bir hazine olduğunu çok daha iyi anlarsınız. Hele ki ülkemiz arkeoloji cenneti; dağların tepelerinde, ormanların arasında, koyların kıyılarında, mağaraların yakınlarında, akla hayale gelmeyen yerlerde sayısız antik kent var. Bir de, gün yüzüne çıkarılmayı bekleyen, kim bilir daha nice kentler? nice sırlar var?

Ve bugün Ege’deki antik kentler gezimizde Karyalılar’ın izlerini sürmek üzere Muğla’nın doğa harikası beldesi ve Köyceğiz sınırları içinde yer alan Kaunos Antik Kenti’ne gitmek üzere yola koyuluyoruz.

Köyceğiz Gölü’nü Akdeniz’e bağlayan ve Dalyan Çayı’nın kıyısında, antik deniz yollarının kilit noktasında bulunan Kaunos, ilkçağın önemli liman kentlerinden biriydi.  Kurulduğu dönemlerde dünyanın “dört başı mamur” kentlerinden biri olarak tanımlanan Kaunos ile ilgili bir söylencede: “Miletos’un ikizlerinden biri olan Kaunos kendi adını taşıyan kentini Karia-Lykia sınırında kurmuştur.”  denilmektedir.

Kaunos Antik Kenti, denizden yaklaşık 1 km. kadar içeride yer alıyor. Buraya turistler genellikle Dalyan’dan ya da Köyceğiz’den teknelerle ulaşıyorlar. Ancak biz virajlı da olsa, bir düş dünyasının içinde yol alırcasına, yemyeşil ormanlar ve dantel gibi koyların arasından gitmeye karar veriyoruz.

Elimde kamera sık sık görüntü alıyorum. Kendi başımıza bu gezileri gerçekleştirmenin keyfi  ve konforu da bir başka. İstediğimiz yerde durup aracımızdan iniyor, doğanın huzur veren dinginliğine kulak veriyor, istediğimiz yerde rotamıza devam ediyoruz. Bazen de, rotanın dışına çıkıp spontane duraklar içinde kendimizi bulurken, akla hayale gelmeyecek sürprizlerle karşılaşıyoruz.

İnsan doğanın içindeyken sanki bir başka moda giriyor, başka bir ruha bürünüyor! yoksa bu his sadece bana mı öyle oluyor bilemiyorum? Zamanı durdurup antik çağlara uzanmam ise an meselesi! nasılsa hayallerim(iz) bedava. Yaşadığım o anlara, biraz da maceracı ruhumu katınca, Kaunos gezimiz de ‘unutulmaz anılarımız’ arasına girmeye hak kazanıyor.

Küçük bir mola veriyoruz. Zira manzaramız harika. Doğanın seslerini dinlerken…


Antik çağın, zarif bir genç kızı oluyorum hemen. Kumral saçlarım uzun ve dalgalı, üzerimde el dokuması krem bir elbise, başımda ise defne yapraklarıyla sarılmış bir taç, elimde sepetim kırlarda dolaşıyorum. Yok yok, elimde kithara olsun, hani şu 5-12 telli çalgı. Sonra gölge bir ağaç altına oturuyor ve başlıyorum Kithara'yı çalmaya.  Kuşlar susuyor o an, rüzgâr susuyor, zeytin ağaçlarında tek bir dal dahi kıpırdamıyor, göl durgun, sadece Kithara’nın akustik sesi yankılanıyor. O dakikalarda ruhumda bir huzur, gözlerimde bir buğu… dalıp gidiyorum başka alemlere! derken… daha fazla hayaller arasında kaybolmadan, yeniden yola devam diyoruz.

Keyifli geçen yol seyrinden sonra Kaunos’a varıyoruz. Sakin beldenin içinde sadece kendi ayak seslerimizi ve bir de kuş seslerini duyarak yürürken, aniden karşımıza tavuklar, kuzular ve keçiler çıkıyor. Meğer Antik Kaunos’un sur duvarlarının hemen dışında ve yakınında kurulmuş bir köy varmış. Çandır Köyü, bölgenin en eski yörük köyü oluyormuş. Kaunos antik kentinin en eski insan yerleşimi ise arkeolojik verilerin ışığında MÖ 10. yüzyıla kadar uzanıyormuş. 


Artık meraklı gözlerle Kaunos’u keşfetme sırası bizde. Büyük bir alana yayılmış olan Kaunos Antik Kenti bize ‘sonsuzca büyüklükte bir kent olduğunu’ genişçe bir agorası ile ortaya koyuyor. Geniş meydanlar, bulvarlar her çağda bir kentin en önemli simgeleridir. Tarihe tanıklıkları çoktur. Antik Kentin girişindeki tanıtım tabelasındaki bilgileri dikkatlice okuyoruz. Zira bu bilgiler oldukça önemli.

“Tarihin babası” Heredot’a göre Kaunoslular, Karia’nın yerli halkındandı ama kendilerini Giritli sayıyorlardı. Oysa kentin kurucuları yerli Anadolu insanıdır. Çünkü dilleri, adet ve görenekleriyle, ayrıca yalnız kendilerine ait tanrıları ile komşularından ayrılmakta ve Anadolu'nun bir başka "yerli halkı" olarak karşımıza çıkmaktadır.  Arkeolojik buluntular bunu desteklerken, onun yerel isminin farklılığı da belge niteliğindedir. Yerel ismi ‘Kbid’ tir.  Ve Helenler tarafından kolonize edilinceye değin de bu ismi kullanır. İÖ. 387 yılında Helenler ile imzalanan Kral Barışından sonra ise Kaunos kendilerini Pers Satrapları olarak tanımlayan yerel bir sülalenin 'Hekatomnidler sülalesi'nin yönetimi altına girer ve Kaunos artık Bir Karya kenti olur.  

Ayrıca bu tabelada yazmasa da antik kentin kurucusu olarak / ikiz kız kardeşi ile uygunsuz ilişki kurduğu için sürülen /  Miletos’un oğlunun da adı geçiyor.

Strabon’a göre Sülüklü Göl civarında bir liman bulunuyordu. Günümüzde Dalyan Deltası’nın oluşması nedeniyle bugün denizden uzakta olsa da bir zamanlar Kaunos ticaretin oldukça önemli olduğu bir liman şehri konumundaydı. Hatta kuruluşundan bir süre sonra kendi adına para basabilecek kadar büyük bir ekonomik güce sahipti.

Antik Tiyatro

Arkeolojik veriler ve yapılan araştırmalar bize, kentin özellikle Roma döneminde; tiyatrosuyla, gümrük binası olarak kullanılan depoları ve hamamlarıyla, açığa çıkan yazıtların bulunduğu iki katlı ve yüksekliği yaklaşık 100 metreyi bulan stoası ile Kaunos’un yoğun bir yerleşim merkezi olduğunu gösteriyor. Biz de bu görkemli kentten geriye kalan izlere, taşların kulağımıza fısıldadıkları sözlere kulak veriyoruz.

Quntus Vedius Q.f. Capito Anıtı

Anıt 1970’li yılların başında, Liman Agorası’nın yakınında tespit edilmiş. Anıtın Roma İmparatoru Hadrianus Dönemi’nin sonlarında dikildiğini, eklemelerin de son kuşak olan Flavia Maxima’nın yaşadığı Antonius Pius Dönemi’nin (M.S. 138-161) sonlarında yapılmış olduğunu öğreniyoruz.

Anıt en altta bir basamak, onun üstünde bir oturma bankı ile alçak bir kaide üzerine oturtulmuş. Anıt üzerinde ise 3 farklı alanda yazıtlar görülüyor.

Anıtın Quintus Vedius P. f. Capito’nun oğlu; Quintus Vedius Q. f. Capito tarafından kendi atası ve ailesinin onuruna yapmış olduğunu, Vedius ailesine adanan bu anıtta ise bugün üzerinde olamasa da aile fertlerinden 5 inin heykelinin yer aldığını öğreniyoruz.

Ayrıca blok üzerindeki yazıtlarda anıtın, baba Quintus Vedius P. f. Capito’nun ‘evrensel atletler birliği’ tarafından onurlandırıldığı ifadesi de anıtın tarihlenmesinde önemli bir ipucudur.

Soldan itibaren anıt sahibi Quintus Vedius P. f. Capito ve karısı,  ortada anneleri Flaminia Maxima, yanında kız kardeşi Vedia Tertulla ve en sağda ise babası Publius’un oğlu Quntus Vedius Q.f. Capito’nun heykeli yer alıyormuş.

Şimdi ben bunca değerli şahsiyeti bir arada bulmuşum da, bu tarihi anları ölümsüzleştirmez miyim hiç! Usulca giriveriyorum aralarına.

Artık bu anıt blok ‘taş’ olmasının ötesinde ete kemiğe bürünüyor gözümde!


Günümüz Köyceğiz sınırları içinde kalan antik şehrin önem ve zenginliğinin kanıtları ise dik kireç taşı yamaçlara oyulmuş tapınak cepheli kaya mezarlarıdır. 

Antik kentin merkezini dolaştıktan sonra bu defa Kaya Mezarları'nı daha yakından görmek üzere tekrar yola devam ediyoruz. Kısa bir süre sonra Kral Mezarlarının olduğu yerdeyiz.

Kaunos Kral Mezarları

Hiçbir yerde görmediğimiz türden bir duvar gibi yükselen Balıklar Dağı’nın alnına oyularak yapılmış olan Kaya mezarlarının hayranlık uyandıran görüntüsü öylesine etkileyici ki! Boşuna değil bu mezarlara ‘Kral Mezarları’ denilmesi. Çünkü bu mezarlar soylular için yapılmış. Ve yalnızca bu görkemli mezarlar dahi Kaunos’un ekonomik, sosyal, siyasi ve dini yaşamı hakkında bize bilgi vermeye yetiyor.  

Tabi her yerde karşımıza çıkan manzarada olduğu gibi burada da arkeologlardan önce define avcıları duruma el atmış! kaya mezarlarının pek çoğu tahrip edilmiş. Neyse ki Kral Mezarları şimdilik sağlam yerli yerinde duruyor.

Kaunos Antik Kenti muhteşem bir doğa içinde, tarihiyle, konumuyla görmeğe değer. Yol seyri ise karadan da,  denizden de çok güzel. Siz ister karadan ulaşın bizim yaptığımız gibi, isterseniz deniz araçlarıyla Dalyan’dan, labirent gibi sazlıklar arasından dolaşarak ulaşın. Ayrıca Karia’nın antik liman bölgesinden itibaren, Köyceğiz’in deniz kıyısındaki pek çok bölgesi, birer doğal plaj durumunda. Bu bakir koylarda denize girmenin ayrıcalığı da bir başka.   

Antik kentte dolaştıktan sonra, biraz da mola zamanı. Kıyı şeridindeki çay bahçelerinden birine oturuyor ve yöreye özgü mis kokulu elma çayı ile manzaranın keyfini çıkarıyoruz.

Esin Bozdemir

 

Bu yazım 20 Haziran 2021 tarihinde
'Mecmua İstanbul'da yayımlandı. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder