Safranbolu’nun tarihi sokakları, çarşıları, camileri, han ve hamamlarını gezdikten sonra ertesi gün konakta yaptığımız kahvaltının ardından erkenden yola koyuluyoruz. İlk rotamız, Safranbolu’ya 11 km uzaklıktaki, 750 yıllık tarihini bugüne taşıyan Yörük Köyü oluyor. Köy, 1997 yılında Kültür Bakanlığı tarafından, gerçek bir Türk-Türkmen Köyü olması ve tarihi yapılarının görkemi nedeniyle koruma altına alınmış. Bu yüzden biz de, 'Safranbolu’ya kadar gelip de koruma altına alınmış ve nam salmış olan Yörük Köyü'nü görmeden olmaz !' diyoruz.
Safranbolu'dan hareket ettikten yaklaşık 15 - 20 dakika sonra Yörük Köye varıyoruz. Köyün daracık sokaklarında ilerlerken küçük bir meydana aracımızı park edip, bir an önce köyü keşfetmek için sabırsızlanıyoruz. Çünkü olası bir ihtimalle köy, birazdan tur araçlarının akınına uğrayacaktır.. demeye kalmıyor, köy sokakları turist kafileleriyle hareketlenmeye başlıyor bile.
Bu arada bir şey daha öğreniyoruz... o da, köye ilk ayak bastığımız bu meydan, meğer, Türkmen aşiretinin bölgeye geldiğinde ilk olarak yerleştiği alan oluyormuş efendim. Bu yüzden bu meydanın adı ‘ Çökön Meydanı’ olarak adlandırılmış. Edindiğimiz bu bilgi karşısında, birbirimize bakıp gülüyoruz.. 'Biz de buraya çöksek mi? n’apsak :) ' diyoruz... Ve… bakın ilk anlarda başka ne gibi sürprizler yaşıyoruz!..
Köye adım atar atmaz, aracımızı park ettiğimiz Çökön Meydanında bir de ne mi görüyoruz? başı dik, vakurla karşıya bakan bir kadın büstü dikkatimizi çekiyor. Yanına yaklaştığımızda ise bu büstün Leyla Gencer olduğunu anlıyoruz.
Leyla Gencer'in Büstü
Türk operasının en önemli kadın sanatçılarından ünlü soprano Leyla Gencer, Çökön Meydanı’ndan ziyaretçilerine; "Yörük Köyü'ne hoşgeldiniz!" diyor.
Batı ülkelerinde "La Diva Turka","La Gencer", "La Regina"olarak ün yapan Türk operasının en önemli kadın sanatçılarından ünlü soprano Leyla Gencer Çökön Meydanı’nda ziyaretçilere "Yörük Köyü'ne hoşgeldiniz!" diyor. Leyla Gencer'in babası Yörük Köyü'nden İstanbul'a göçmüş Hasanzade İbrahim Bey'dir. Heykelin hemen arkasındaki harabe halindeki ev de Gencer'in ailesine aittir. Batı Karadeniz'deki bu küçük köyde böyle önemli bir sanatçının heykeliyle karşılaşmak bizi hem şaşırtıyor hem de mutlu ediyor.
Güne hoş sürprizlerle adım atıyoruz. Bir de sabahın erken saatlerini, çiğ taneleri düşmüş o giz dolu ışıltıları… oldum olası severim. Hele bir de böyle yerli turist modunda olmanın ruhiyatı da bir başka.
Yollara çıkmadan önce, ruhumuz havalanıp duruyordu!. şimdi bedenimiz de havalandı, veee... geldik işte;) şimdi bu anın keyfini çıkarmalı :)
Köy, korumaya alındığı tarihten itibaren, geniş bir restorasyon çalışması düzenlenmiş. Köy yolları, konakları, cami ve çamaşırhanesi hep yenilenmiş.
Sokaklar pırıl pırıl temizlenmiş, organik ürünlerin sergilendiği tezgâhlar tatlı bir telaşta, küçük otantik çay bahçeleri, konak sahipleri turistlerini ağırlamaya hazır vaziyette. Belli ki köy halkı, küçük işletmeleriyle birlikte hazırlıklarını erkenden yapmış. O halde biz de hazırız ;)
Gezerken ben bir yandan da Yörük Köyü’nü sizlere anlatayım istiyorum ;)
Anadolu’nun ilk Türkleşen Bölgelerinden Batı Karadeniz’e 11. Yüzyıl sonrasında Oğuzların Kayı boyuna mensup Türkmen aşiretleri, yoğun bir göçte bulunmuşlar. Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda da, etkin bir rol alan bu aşiretler Türk tarihinin en kritik yıllarında her zaman etkili olmuşlar.
Yörük ismi, Türkmen aşiretlerinin konar-göçer yaşam biçimindeki “yörümek” kelimesinden türetilmiş. Anadolu’da ilk defa Türkleştirilen ve uzun yıllar işgale uğramayan Safranbolu’daki Yörük Köyü de bu tanımlamaya uygundur.
Safranbolu’daki bir rivayete göre; bölgede kurulan Hacılarobası Köyü: Hacı, Davutobası Köyü: Davut, Yörük Köyü ise Hüseyin adlı kardeş Türkmen Beyleri tarafından kurulmuş.
Yörük kızı :))
Bu köy, klasik manada ‘Yörük’ deyince akla gelen göçebe hayat tarzını yansıtmıyor. Aksine tarihi konakları, çeşmeleri, tolları, camileri ve bağ bahçeleri ile tamamen yerleşik bir yaşamı sahneliyor.
Yörüklülerin korudukları konaklar ise atalarının Osmanlı başkenti İstanbul’da kimi fırıncı, börekçi, çörekçi gibi meslekler, kimi hafız, kimi sanatçı ve zanaatkâr ve askerlik kazançları ile aktardıkları zenginlerdendir.
Türkiye’de koruma altına alınan ender köylerden olan bu köy, Bektaşiliği benimsemeleri ve İstanbul kültürünü Safranbolu’ya taşımasıyla özeldir.
Yörük Köyü, Safranbolu’nun küçük bir maketi gibi. Buraya “Müze Köy” desek yeridir. Köyde 93 tescilli eser bulunuyormuş. Ziyarete açık olanları göreceğiz.
Yörük Köyün taşlı, daracık sokaklarında yürürken, bir yandan fotoğraf çekiyor, bir yandan da konakların detaylarını inceliyoruz.
Dış cephesini incelemekte olduğumuz ‘Sucu Hafız Gezi Evi’nin kapısında, güler yüzlü bir beyefendi bize ‘içeriye buyurmaz mısınız’ diyor. Bu sıcak davete biz de hayır demiyoruz.
Osman Bey, odaları tek tek gezdirmeye başlamadan önce, zarif konukseverliği ile şeker ve kolonya ikramlarında bulunuyor bize.
Duvarlarda aile büyüklerinin sararmış fotoğrafları ve özel günlerde giydikleri kıyafetleri bulunuyor. Evin dört bir yanı, geleneksel eşyalar, objeler, antikalarla dolu ve anılarla yüklü. Böyle olunca, Osman Bey’in anlatacakları da bir hayli fazla.
Osman Bey, atalarından miras kalan anılarla yüklü
bu yörük evi bize heyecanlı bir şekilde anlatıyor.
Vakti zamanında, Osman Bey’in büyük dedesi Beylerbeyi Sarayı’nın hafızı imiş. Osman Bey anlatıyor, biz dinliyoruz.
Her odada, dolaplar ve banyolar var. Gömme dolap tarzında yüklükler var. Yüklü denilen bölmelerin altında ise kapağı kaldırdığınızda “hamamlık” adı verilen banyo ile karşılaşıyorsunuz.
Evlerin iç süslemelerine, duvar ve tavan kaplamalarına da oldukça özen gösterilmiş.
18. yüzyıla ait bir çeyiz sandığı
Yörük Köyü evlerinde alt kat ahır olarak, kullanılırken, üst katlar ise oturma amaçlı kullanılıyor. Ayrıca her odada ocaklık ve semaver bulunuyor. Yani her bir oda, en ince ayrıntısına kadar düşünülmüş sağlıklı yaşam alanına sahip.
Sucu Hafız Gezi Evi ve Osman Taşpınar
Osman Bey'in sohbetine doyum olmuyor, ama bizim daha göreceğimiz çok yer var..bu yüzden müsaade isteyerek verdiği bilgiler ve gösterdiği konukseverlik adına, teşekkür edip, konaktan ayrılıyoruz. Osman Bey ise bizi dışarılara kadar geçiriyor. :)
Anlıyoruz ki Yörük Köyü, sadece tarihi eserlere değil, ülkemize ve dünyaya damgasını vurmuş olan, tanınmış şahsiyetlere de ev sahipliği yapmış. Özüne, kültürüne sahip çıkmış ve özel insanları da bağrında taşımış.
Köydeki en eski konak, Sipahioğlu Konağı. Yıllar önce geldiğimde anımsıyorum bu konakta enerji dolu, güler yüzlü, konuşkan bir teyze vardı. Filiz Teyze, ziyaretçileri karşılar, konağı gezdirir, harika sunumlarıyla bilgilendirirken aynı zamanda keyifli anlar da yaşatırdı...
Pencereler kafesli, panjurlu, kapılar ise birbirinden ilginç ve estetik kilitlerle süslenmiş. Duvarlarda en az 150 yıllık el işi süslemeleri doğanın renk ve motiflerinin tüm canlılığını zamana karşı inatla korurken hayran kalmamak mümkün değil.
Geyik Boynuzlu Uğur Simgeleri
Evlerin saçak uçlarında gözümüze geyik boynuzları çarpıyor. Araştırınca öğreniyoruz ki, uğura inanan Yörük köyü sakinleri, evlerinin saçak uçlarına eskiden vurdukları geyiklerin boynuzlarını bu şekilde asarlarmış.
Sokaklar dar olduğu halde kıvrıla büküle yürürken görüyoruz ki, hiçbir ev birbirinin manzarasını, güneşini kapatmıyor. Bir de bugün sözüm ona ileri teknoloji ile yapılan yüksek yüksek evleri /binaları düşünün nefes alınamayacak kadar bitişik, birbirini ezen, tepeden bakan, güneşini kesen!.. Bu yüzden konakların içine girdiğimizde de odalar oldukça ferah ve aydınlık.. yaşam alanları huzur verici.. gel de geçmişi arama, özlemle anma!..
Yörük Köyü’nün bilinçli halkı köylerine ve geçmişlerine, kültürlerine ne güzel sahip çıkmışlar. Dünün terk edilmiş ahşap evleri bugün nefes alınan mekânlara dönüştürülmüş.
Yörük Merkez camii
Tarihi çeşme
Bu Çeşme 2004 yılında Safranbolu
Kaymakamı Sn.İzzettin Küçük tarafından
restore ettirilmiş.
Kaymakamı Sn.İzzettin Küçük tarafından
restore ettirilmiş.
Köyün taşlı sokaklarında kuş cıvıltıları arasında yürürken, görmemiz gereken bir de köyün çamaşırhanesi olduğunu öğreniyoruz. Köyün biraz yukarılarında olan ve yapım tarihi kesin olarak bilinmeyen, çamaşırhane köyün ortak malı oluyormuş.
Küçük bir yürüyüşle ulaştığımız bu sembollerle yüklü çamaşırhanenin 300-350 yıllık bir geçmişi olduğu söyleniyor. Az buz değil!..Görünürde Anadolu'daki diğer çamaşırhanelerden hiçbir farkı yok. Yörük Köyü’nün mimarisine uygun olan bu tek katlı yapının kocaman da bir tahta kapısı var. İçeride suyun ısıtıldığı ocaklar ve ortada göbek taşına benzeyen kocaman bir yıkama alanı bulunuyor. Sıradan bir görüntü arz etse de, çamaşırhanenin geçmişe dayanan hikâyesini öğrendiğimizde sembollere daha bir dikkatli bakıyoruz. Vaktinde bu köy bir dönem Bektaşi Köyüdür. Çamaşırhaneyi de Bektaşiler yapmışlar ve Bektaşi inançlarının sembollerle çamaşırhaneyi nasıl şekillendirdiğini görebiliyoruz. Böyle olunca sembollerle hamamın anlamı da başkalaşıyor.
Ortadaki bir çamaşır yıkama taşı bulunuyor bu taş, Bektaşi tekkesini temsil ediyormuş. On iki dilime ayrılmış olan taş ise, "On İki İmam"ı temsil ediyormuş. Her dilim küçücük kanallarla ayrılmış birbirinden bu da, aynı anda on iki kadının çamaşır yıkayabilmesini ve kirli suların birbirine karışmadan ortadaki deliğe akmasını sağlıyormuş efendim. Ortadaki delik ise çamaşırhanenin gideri oluyormuş. Kazanda kaynatılan çamaşırlar ise "hopa" adı verilen tokmaklarla dövülerek yıkanıyormuş. Bu taşın seviyesi kapıya yaklaştıkça daha bir yükseliyor, bunun nedeni; burada uzun boylular, ocaklara yakın kısımda ise taş biraz daha alçalıyor, bunun nedeni ise da burada kısa boylular daha rahat çamaşır yıkasınlar diye imiş. Ne çok detay düşünülmüş bakar mısınız..
Köyün konaklarını dışarıdan, içeriden keşfettik, camii, hamamı, meydanı gördük, ünlü şahsiyetlere; Modacı Cemil İpekçiden, Soprano Leyla Gencer’e, Spiker Gülgün Feyman’dan, Beylerbeyi Hafızına kadar… daha pek çok aydın ve sanatçının aile büyüklerine ev sahibi yapmış olduğunu öğrendik. Anladık ki Yörük Köy sadece tarihi ve kültürüyle değil, insanıyla da oldukça zengin ve değerli bir köy.
Artık bütün bunların üzerine miss gibi bir Türk kahvesi içilir değil mi? Biz de aynen öyle yapıyoruz. Üstelik bayram dolayısı ile kahvelerimizin yanında cevizli baklava da ikram edilince tam bir bonus oluyor bize.
Ayrılmadan önce hatıralık birkaç küçük obje ve magnetlerden alıyoruz, ayrıca organik ürünlerden de alarak… hoş anılarla Yörük Köyünden ayrılıyoruz.
Siz de Safranbolu’ya geldiğinizde günübirlik de olsa bu köyü mutlaka gezmelisiniz. Sıcacık tarih kokan sokaklarında yürümenin, güler yüzlü insanların konukseverliğinde hoş sohbetler ederek nostaljiyi yaşamanın keyfine varmalısınız.
Esin Bozdemir
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder