Akdamar Adası ve Akdamar Kilisesi
Anadolumuz nice uygarlıklara ve medeniyetlere ev sahipliği yapmış, kültürlerin harman olduğu, çok özel bir coğrafya. Acılarıyla, sevinçleriyle, hüzünleriyle her türlü duygunun yaşandığı ve efsanelere konu olan nice olayları bağrında taşıyan kederli topraklar. Gezip gördükçe ve çağların seslerine kulak verdikçe... daha nice öğretilerin bizi ve 'keşfedilmeyi' beklediğini görüyoruz. İşte o özel diyarlardan biri de; “ Yeryüzü Cenneti ” olarak da anılan eski adı ile “Tuşba” yani; binlerce yıllık uygarlığın izlerini taşıyan ve tarihi ipek yolu üzerinde bulunan kadim şehir Van’dır. Van şehri ise 'Doğu'nun incisi' Van Gölü'nün kıyısına kurulmuştur.
Dört tarafı yüksek dağlarla çevrili olan Van Gölü, Türkiye’nin ve dünyanın en büyük soda gölü olma özelliği taşıyor. Van Gölü, içinde; Akdamar, Adır, Çarpanak ve Kuş Adaları olmak üzere 4 adayı barındırıyor.
Bundan tam 5 yıl önce Van'a gitmiş, her yeri görebilme fırsatımız olamasa da özellikle Akdamar Adası'nda tarihin izlerini sürmüştük. Ada ile aynı adı taşıyan; Akdamar Kilisesi’ne gitmek üzere Gevaş İskelesi'nden kalkan teknelerle yola koyulmuş... tüm ihtişamı ile bize eşlik eden Artos Dağı'nı ve ruhumuza huzur katan Van gölünün gizemli, duru maviliğinin seyrine dalarak... keyifli bir tekne yolculuğunun ardından adaya ayak basmıştık.
Akdamar Kilisesi
Ermenilerden kalma olan Akdamar Kilisesi M.S. 915- M.S. 922 yılları arasında Kral I. Gagik tarafından keşiş Manuel'e yaptırılmış ve 1113 yıllarında manastıra çevrilerek 1895 yılına kadar da yöredeki Ermeni Patrikliğinin merkezi olarak kullanılmış. Kilise 2007 yılında restore edilerek anıt müze olarak hizmet vermeye başlamış... 95 yıl aradan sonra, 2010'da Ermeni cemaatlerince ayinle açılan kiliseye bir de siyah bir hac bırakılmış.
Ermenilerce kutsal kabul edilen ama biz Türkler için hazin ve dramatik bir yakın geçmişi olan, sırlarla dolu yapıya içimiz burkularak bakıp; 'taşların dili olsa da bir konuşabilseler' diyorum... önce kızıla ve ardından 'taşların' yüzü kızardıkça hüzne çalan görüntüsü içinde güneşin ışıklarına bırakıyorum kendimi…
Merkezi kubbeli, dört yapraklı yonca biçimli haç planında olup (kesme tüf taşları) kızıl andezit taşlarıyla inşa edilmiş olan kilisenin dış cephesi, alçak rölyef şeklinde işlenmiş zengin bitki ve hayvan motifleriyle ve Kutsal Kitap'tan alınma sahnelerle bezenmiş.
Akdamar Kilisesi
Kilise bu özelliğiyle de Ermeni mimari tarihi içinde eşsiz bir konuma sahip. Adanın güney doğusuna kurulmuş olan Akdamar kilisesi, mimari açıdan Ortaçağ Ermeni sanatının en parlak eserleri arasında sayılıyor.
Akdmar Kilisesi'nin duvarlarındaki Rölyefler
Tarihçi Anne R. Redgate ise, 'The Armenians' adlı kitabında; Ermeni Kralı Gagik'in bu kiliseyi yaptırmak için bütün civar medeniyetlerin saraylarından mimar ve ustalar getirdiğini yazıyor. Redgate, bu sebeple Akdamar Kilisesi'nde Bizans, Sasani, Abbasi ve Türk mimari izlerinin de bulunduğunu vurguluyor. bkz
Kilisenin dış cephesinde yer alan, alçak rölyef şeklinde işlenmiş zengin bitki ve hayvan motifleriyle taşlar konuşuyor adeta ! Taş işlemeleri ve kabartmaları ile süsleme sanatlarının güzide örnekleri Akdamar Kilisesi’nin duvarlarını süslemekte...
*****
*Doğudaki birçok başka Ermeni anıtı ile birlikte Aktamar Kilisesinin de 1951'de hükümet emriyle yıkımı kararlaştırılmış, 25 Haziran 1951'de başlatılan yıkım çalışması o dönemde genç bir gazeteci olan ve tesadüfen olaydan haberdar olan Yaşar Kemal'in müdahalesiyle durdurulmuş.
Akdamar Kilisesi'nin iç mekan
On yıllar boyunca bakımsız olarak kalan kilise 2005-2007 döneminde Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı öncülüğünde, Türkiye Ermenileri ve komşu Ermenistan ile ilişkilerin geliştirilmesine yönelik bir adım olarak, 1.5 milyon dolar harcanarak restore edilmiş ve ardından her iki ülkenin kültür bakanlığınca yeniden müze olarak açılmasına karar verilmiş. bkz
Akdamar Adası'ndan Van Gölü Manzarası
Gezimizi, kilise ve çevresindeki badem ağaçları arasında geçirirken, izine bir türlü rastlayamadığımız tavşan arayışlarımız içinde yaptığımız küçük ada turunun ardından, soluklanmak üzere adada bulunan şirin bir çay bahçesine oturuyoruz. Karşımızda tüm heybetiyle muhteşem Artos dağı, etrafımızda yeşilin değişik tonları, gölün maviliği ve akşam güneşinin eşsiz güzelliğinin seyrine daldığımız göl manzarasına bakarken, bir zamanlar, kilise duvarlarında yankılanan “Ah Tamara!” seslerinin ürpetisiyle dilden dile dolaşan Tamara’nın hazin hikayesine kulak veriyoruz...
Efsaneye göre: Zamanında bu adada yaşayan papazlardan birinin, güzelliği dillere destan Tamara adında çok güzel bir kızı varmış. Tamara karşı kıyıda yaşayan bir kürt çobana aşık olmuş. Bu gençler haftanın belirli günlerinde gizlice buluşup konuşurlarmış. Bu buluşma her defasında Tamara' nın çobana ışık göstererek ona yol göstermesi ile olurmuş. Işığı gören çoban onu takip ederek adaya çıkarmış. Bir gün nasıl olmuşsa bu ilişkiden Tamara’ nın babasının haberi olmuş. Daha sonra kızına baskı yapıp işin aslını öğrenen babası Tamara'yı bir odaya hapsetmiş. Çobanın geleceği günü tespit eden babası fırtınalı bir gecede elinde mumla adanın kıyısına inerek çobanı gözetleyerek onun geliş saatini belirlemiş.
Işıkla işaretini alan çoban, göle girip ışığa doğru yüzmeye başlamış, adaya yaklaşan çoban, ışığa doğru yüzmüş... Ancak ışık hep yer değiştirmekte ve belirli bir yerde durmamakta imiş...
Sonunda ışık sahilde bir yerde durur ve çoban da oraya doğru yönelir ne var ki çoban yorgunluktan bitap düşer, bir de onu, taşlı sopalı bir sürprizin beklemekte olduğunu fark edince!.. hızla geriye dönüp yüzmek istese de artık buna takati kalmaz. Yüzmekten gücünü yitirip, yorulan genç çoban, gölün içinde boğularak can verir... boğulmadan önce son nefesiyle de "Ah Tamara!" diye inleyerek gölün mavi sularına gömülür. Bunu duyan kız da kendini gölün sularına bırakır...göl her iki sevgiliye de mezar olur.
Nesilden nesile anlatılan bu hüzünlü olaydan dolayı ada, önce; "Ahtamara" sonra "Ahtamar" en sonunda ise "Akdamar" adını alır. Bu hazin efsanenin ardından biz de, “Ah Tamara!“sesi kulaklarımızda yankılanırken veda ediyoruz Akdamar’a…
Esin Bozdemir
Bu yüzdendir herhalde o topraklarda yaşanan hiç bir aşk baki değildir. Birçok aşkın sonu hüzünle bitmiştir. Yada kavuşamamıştır aşıklar. Tamaranın laneti olsa gerek
YanıtlaSil@sibel durmaz,
SilKültürlerin, medeniyetlerin harman olduğu topraklarda, birlikte yaşayabilmek mümkün iken, mutlaka o birlikteliği bozacak ve araya nifak tohumları atacak güçler hep olmuş.. Oysa aşk, sınır tanır mı hiç!.Ne yaşanılan acılardan dersler alınıyor, ne de aşksız kalınıyor!.. acı efsaneler yerini bir gün dilerim mutlu sonlara bırakır..Ziyaretiniz için teşekkür ederim..Esenlikle kalın..
ür
Sürekli adını duyduğum Akdamar Adası ve Akdamar Kilise'sini ilk kez bu kadar yakından görme ve inceleme imkânım oldu. Uzaklardan sade bir yapı gibi duran kilisedeki işçilik ne kadar güzelmiş öyle. Özellikle rölyefler. İnan hiç aklıma gelmezdi bu kilisenin böylesi bir sanat eseri olduğu. Bir de yıkacaklarmış demek neredeyse. Yuh gerçekten! Yaşar Kemal sağolsun. Hakkı ödenmez.
YanıtlaSilVe demek Akdamar ''Ah Tamara'' dan gelme. Tamara'nın hain babasının ettiği yanına kâr kalmış mıdır acaba? Hiç sanmam. Memleketimizin bilinen bir köşesiyle ilgili ne çok bilmediklerimiz varmış. İyi ki yazdın sevgili Esinciğim. Çok çok teşekkürler emeğin için. Harikaydı!
Sevgilerimle...
@Zeugma,
SilVan'a bundan 5 yıl önce hayırlı bir iş için gitmiştik. Van'daki arkadaşlara, 'en çok nereyi görmeliyiz' diye sorduğumuzda bize ilk önerdikleri yer bu ada olmuştu. Dar zamanlarda (düğün telaşı arasında) Gevaş İskeleden kalkan teknelerle Akdamar Adasına gitmiştik. Kilise'nin her ne kadar geçmişinde üzüleceğimiz hazin şeyler yaşanmış olsa da, biz özellikle mimari ve sanatsal açıdan bu kiliseyi görmek istemiştik. İyi ki Yaşar Kemal'in dikkatini çekmiş. Vandallıkla yakıp yıkmak değil, acılardan dersler almak ve o tarihi dokuları korumak gerekir. Tamara'nın hikayesi de oldukça hüzünlü..
Emeğe, gösterdiğin ilgiye ve beğenine ben teşekkür ederim Zeugmacığım :)
Sevgilerimle..