18 Haziran 2022 Cumartesi

'Desem ki vakitlerden bir nisan akşamıdır!'

(...) rüzgârların en ferahlatıcısı senden esiyor, sende seyrediyorum denizlerin en mavisini, ormanların en kuytusunu sende gezmekteyim, senden kopardım çiçeklerin en solmazını, toprakların en bereketlisini sende sürdüm, sende tattım yemişlerin cümlesini.*  

Cahit Sıtkı Tarancı'nın nefis dizeleri eşliğinde Nisan ayına uzanıyor ve Bandırma'ya doğru yelken açıyorum! 

Bandırma, gençlik yıllarımın geçtiği şirin liman kenti. Kapıdağ yarımadasıyla, dantel gibi koyları ve  balıkçı köyleriyle, mis gibi yemyeşil ormanlarıyla güzel mi güzel. Benim ana yurdum, ana ocağım. İstanbul'un keşmekeşliği ve kaosundan sonra Nisan başında gittiğimiz Bandırma pamuk şekeri gibi geliyor bize. Sahil ilçesi, feribotun geliş gidiş saatleri ve pazarların kurulduğu günler dışında genel olarak sessiz ve sakindir. Sıcak ve tatlı hareketlilik; çarşılarında, pazarlarında, balıkçı tezgahlarında yaşanır çokça!. Burası ne de olsa hem liman kenti, hem de tavuk çiftliklerinin, et, süt ürünlerinin merkezi. Çalışkandır, üretkendir halkı. Çalışmak kadar, sefasına da düşkündür. Yemeyi, içmeyi, gezmeyi, eylenmeyi sever.  Bu mizaçta denizin payı da yadsınamaz tabi ki!. 'Ana yurdumun' yeri bir başka! 

İki kardeş annemizi mümkün olduğunca en az ayda bir ziyaret ediyoruz. Ama bu defa arası biraz açıldı. Çünkü kış oldukça uzun ve soğuk geçti. Virüs ise halen varlığını sürdürmekte idi!. İklim koşulları, pandeminin seyri, annemin yaklaşan sağlık kontrolü... derken, nihayet hepimiz için uygun zamanı yakaladık. Ve ana ocağımıza geldik. Özlemişiz çok. Günlerimiz ise sayılı!. 

Birbirimizle hasret giderdikten sonra... artık yakın lokasyonlarda biraz da gezmece.  

İlk durağımız Kapıdağ'ın incisi Erdek


Nisan'ın ilk günü, Erdek sessiz ve sakin. Maskelerimizi çıkarıp, özlediğimiz deniz kokusunu derin derin içimize çekiyoruz. :)

 - Bu arada hava kış da olsa, koruyucu (güneş) gözlüklerimizi çıkarmayız aslaaaa :))) annemde katarak operasyonu sonrası gözleri korumak adına, iki kardeş bizde de, azıcık güneş ve rüzgâr görsek, gözlerimiz şıpır şıpır olunca!.. işte böyle, her daim dört gözle bakıyoruz dünyaya :)) - 

Önce deniz kıyısında yürüyor sonra bankta oturup güneşin batışını izliyoruz. Sonra akşama ziyafet var evde :)) Çünkü mönümüzde tazecik ızgara balık var ;) 

Anılar, anılar!... 

- Rahmetli babamın bize ve sevdiği dostlarına, en afilli ikramı; ızgarada balık yapmaktı. Evimiz bahçeliydi. Önce bir güzel bahçeyi sular, sonra odun ateşini keyifle hazırlardı. Biz de zeytin ağaçları altına kurduğumuz masamızı düzenler, sonra şen şakrak kurulurduk soframıza. Soframızda ise mutlaka kırmızı soğanımız olurdu. Kırmızı soğan, bu yörenin, (Kapıdağ'ın) en lezzetli soğanıdır. Izgarada pişen ve dumanı üzerinde tüterek, sıcacık soframıza gelen o tazecik balıkların kokusu ve o ambiyans, gözümün önünden hiç gitmez.  Biz afiyetle balığımızı yerken, bir yandan da odun ateşinde tavşan kanı çayımız tıgır tıngır demlenirdi. Güzeldi o günler. Şimdi evimiz bahçeli olmasa da, deniz manzaramız var ve bir de unutamadığımız hatıralarımız. Sevdiğimiz canlar, ebediyete ayrılsa da, onlar hep bizimle, daima aramızda yaşıyorlar. - 

Güneşi batırdıktan sonra Bandırma'ya geri dönüyoruz. Erdek - Bandırma arası 20-25 dakika. Ama önce, babamın yanına uğruyoruz!  Burası 'suskunlar' topluluğu ve ayrı bir dünya! " Babacım, bak biz geldik! Annem de yanımızda" diyorum. O an küçük bir serçe konuyor mezar taşına!. Sonra pır pır etrafımızda dönüyor!.. Bizi görmüş, bizi duymuş mudur!? bilmiyorum. Ama ben ruhunun var olduğunu düşünüyorum.  "Akşama ızgara balık var, yanında da senin sevdiğin "tringin" diyorum. (o hep öyle derdi kuş sütüne :))" Ve bir an babamın, yaramaz bir çocuk gibi gülen yüzünü, sevinçten ışıldayan gözlerini görüyorum!. Üzerinde biriken otları temizliyor, gülünü suluyoruz, dualarımızı okuyup, yanından ayrılırken... "Biz gene geliriz. Annem bize emanet merak etme sen!" diyoruz. O ardımızdan derin bir hüzünle bize bakıyor!.  "Benim güzel çocuklarım !..."

-Biraz duygusal oldu anlatımım ama en yalın haliyle hislerim budur!. Daha fazla derinlere dalmadan konumuza geri döneyim. - 

Ve...akşam balık ziyafetimizle maaile günü tamamlıyoruz. Bir sonraki gün İstanbul'a dönüş yolu. Bu defa annem de bizimle beraber. Sabah kahvaltının ardından yola koyuluyoruz. Ama hemen İstanbul'a varmak için acele de etmiyoruz. Nasılsa direksiyon bizde, yollar bizimdir. 

Uzun zamandır Gölyazı'ya gitmemiştik. Ne yapmalı? derken... "Hem Gölyazı'da kısa bir tur atar, hem de yanımıza aldığımız aperatiflerimizi Gölyazı' da açarız." diyoruz. Ve otobandan çıkıp, Gölyazı istikametine doğru yöneliyoruz. 

Önceden Gölyazı'nın merkezine kadar araçla gidebiliyorduk, son yıllarda buna izin verilmiyor. Merkezin biraz dışında aracınızı otoparka bırakmak durumundasınız. Ancak görevlilere, annemin uzun bir yürüyüş yapamayacağını söyleyince bize izin veriyorlar. Böylece merkezdeki köprüye kadar aracımızla gidiyoruz. 

Gölyazı'da küçük bir mola zamanı 

Antik çağlardaki adı Apolyont olan Gölyazı, Uluabat Gölü kıyısında küçük bir yarımada.

Gölyazı ne sakin, ne dingin bir köy. Rüzgâr estikçe, hafifçe dalgalanan bir göl, kıyısında aheste balıkçılar, henüz yol yorgunluğunu üzerinde atamamış ama yuvalarına kavuşmuş olmanın huzuru içinde kayıkların etrafında, evlerin çatılarında dolanan tatlı leylekleriyle... çok fotojenik. Pastoral görüntüleriyle her karesi fotoğraflık. 

Biraz salaş, biraz bakıma ihtiyacı var!. üzerinde çetin geçen kışın yorgunluğu var hâlâ! Leylekleri arıyor gözlerimiz, henüz çok değiller!. belki de bizim bulunduğumuz saatlerde daha kuytu köşelerdeydiler! yada kimi hâlâ göç yollarında!. kim bilir?  

Köy küçük olsa da, annemin ayakları çepeçevre tur atmaya yeterli değil. Çok fazla açılmadan Gölyazı'da biraz dolaşıyoruz, sonra, sanki bizim için ayrılmış bir tahta masa bulup, çıkarıyoruz atıştırmalıklarımızı ortaya.  Küçük işletmeler henüz açılmamış ancak kimi büfe ve birkaç kahvehaneyi açık görünce, içecek bir şeyler alıp geliyoruz. Karnımız tok, sırtımız pek, bir de üzerine tavşan kanı çaylarımızı içince.... ohhh ne alâ! artık değmeyin keyfimize :)  Çok şükür! diyoruz. Temiz havamızı aldık, manzaramızı seyrettik, midelerimizi de şenlendirdik!. Artık tamamız... yeniden yola devam edebiliriz. 

"Bekle beni İstanbullllll!" :))

İstanbul'da günler yine pür telaş içinde geçiyor. Zamanında randevulara yetişebilmek çabası içinde, trafik, trafik, trafik!. Hastaneler; insan, insan, insan.... alabildiğine kaos ve dram!. Doktor kontrolleri, gitmeler-gelmeler...derken yoluna giriyor her şey ve neticemiz  tamamdır!. Annemin gözler idare eder vaziyete geliyor. Ayaklar, biri sağlam, biri çok yeterli olmasa da onlar da şimdilik kendini taşıyabilecek durumda olunca biz de rahatlıyoruz. Yaş aldıkça hep genç ve dinç kalabilmek mümkün olabilse keşke! Her metabolizma ve her vücut yaşı farklı! Önemli olan sağlıklı yaş alabilmek. Bilinçlendikçe farkındalıkları da artıyor insanın, ama bazen ne yapsan faydasız! Olacağı varsa oluyor! Çok da fazla her şeye kafayı yormamalı, günü iyi yaşamalı!. Allah hepimize hayırlı ve güzel ömürler versin. 

***

Kadıköy'e uğradığım bir gün etkinlik takvimine göz atmak üzere BMKM'ye de uğruyorum. Ve Bingo, BMKM'de yine harika bir sergi ile karşılaşıyorum. 


Özgür Vural ve Nurhan Avcı'nın
'Sonsuz Bir Düşünce Ürpertisi' Sergisi

***

 Bir hafta sonu orman havası almak üzere rotamızı Polenezköy'e çeviriyoruz. 

Polenezköy Tabiat Parkı 
oldukça geniş bir alana yayılmış.

Şehirden uzak, doğayla baş başa kalmak, temiz hava almak ve
orman yürüyüşleri yapmak için harika parkura sahip. 

Tabiat Parkına giderken karşımıza çıkan bu tahta heykellere bayılıyoruz.


Meğer ne çok ihtiyacımız varmış orman havası almaya ve yürümeye... 
Uzun uzun kilometrelerce yol yürüyoruz ormanda.
Hızımızı alamayıp geniş açılardan yürüyelim derken
üstelik ne hoş bir sürprizle de karşılaşıyoruz.

(Üstteki fotoğrafta sağ alttaki bitki: Hodan)

Ormanda adını ilk kez duyduğumuz şifalı bir otla tanışıyoruz.
Adı Hodan! 
Odan, otan ya da kaldırik otu olarak da biliniyor.
Hodan otu her derde deva imiş.
İçinde bol miktarda kalsiyum ve potasyum ihtiva ettiği için,
kemiklere, kalp ve damar sağlığına, tansiyona, iltihaplanmaya,
boğaz ağrılarına, depresyona... kadar pek çok rahatsızlığa iyi gelen bir bitkiymiş. 
Ve bahar ayında çıkan bu bitkinin de tam zamanıymış. 
(Tadımlık da olsa küçük bir torba hodan otu topluyoruz.
Toplaması iyiydi de, temizlemesi bir hayli zamanımı alıyor :) 
Zahmetsiz hiçbir şey olmuyor işte! ;)  
Sonrası güzel. Afiyetle tüketiyoruz. 

***

Ve portrelerime bir yenisini daha ekleyerek
Nisan Ayı'nı Nazım Hikmet portresi ile kapatıyorum.


Herkese güzel bir hafta sonu diliyorum.
Mayıs ayı güncesinde, görüşmek dileğiyle...

💙


Ocak, Şubat, Mart Güncesi için tıklayınız
Kıştan önce, yazdan sonra...2021/2022 tıklayınız

6 yorum:

  1. Böyle nefis yazıları okuyup harika görselleri izleyince" iyi ki blog var" diyorum. Emekle , ince duygularla hazırlanmış bir paylaşım. Bitmesini hiç istemedim. Yüreğiniz hiç susmasın.
    Yaşamınızda kendimle ilgili ne çok şey buldum. Geçmişe kısa yolculuklar yaptım.
    Babanızı rahmetle anıyor, annenize sevgilerimi, saygılarımı iletiyorum.
    Esen kalın.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @Makbule Abalı,
      Makbule Öğretmenim, ziyaretinize, zarif düşüncelerinize çok teşekkür ederim. Size katılıyorum ben de "iyi ki blog dünyası" var diyorum. Bu platformlarda; kâh içimizi açıyor, duygularımızı paylaşıyoruz, kâh paylaşımlarımızla bilgileniyor ve dolayısıyla çoğalıyoruz.
      Hayat uzun, ince bir yol. Bir devri alem. Amin. Ben de size ve ailenize sağlık ve esenlik dolu güzel günler diliyorum.

      Sil
  2. Gölyazı çok uzun zamandır gitmek istediğim, sürekli planladığım ama her seferinde bir aksilik ile karşılaşıp gidemediğim yerlerden:) Artık bu işte bir alamet aramaya başladım.. Polenezköy ise yağmurlu bir gün ve pandemi zamanı ziyaret ettiğim ama muhtemelen hava şartlarından içimin ısınmadığı bir yer oldu..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @SzgnBsl
      Dilerim bu defa doğru zamanı yakalayabilirsiniz. Gölyazı fotoğraf tutkunları için harika manzaralar sunuyor. Hele ki leyleklerin çok olduğu zamana denk gelirseniz oldukça da keyifli.

      Sil
  3. hem gulumseyerek, hem duygulanarak okudum, kaleminize saglik. Sayenizde bir de her tatilimizde ugradigimiz Erdek'i burdan gormus oldum. Keyfiniz hep daim olsun. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @t
      Çok teşekkür ederim. Keyifler hepimiz için olsun. :))

      Sil