26 Haziran 2010 Cumartesi

Ben hiç toz kondurmam kitaplarıma!


Her insanın kaplumbağa gibi kabuğuna çekilip sığındığıı ve kendisini güvende hissettiği, huzur bulduğu bir limanı, bir mabedi vardır. Benim mabedimde evim! " Evim, evim canım evim." Her bir odanın kokusu da, rengi de benim ruhumun yansımasıdır biraz da! Ama benim için kütüphanemin yeri bir başkadır. Çünkü burası sadece bir oda değil koskocaman bir dünyadır aslında!

Ve ben “kırılmasınlar ama” diğer odalarım bir yana, en çok kütüphanemi severim! Saymakla bitiremeyeceğim kadar çok değerli dostlarım ve bana belki de en yakın arkadaşlarım, yine onlardır benim! biricik kitaplarım…

Bambaşka alemleri seyredercesine, rafların önünde dakikalarca dakikalarca bıkıp, usanmadan sessizce konuşurum her biriyle!. Biliyorum aslında, başımı uzattığım anda içeriye daha adım atar atmaz, kütüphanemin toz konduramadığım raflarından koskoca bir dünya selam verir bana! Koro eşliğinde çağlardan koşup gelerek “Merhaba” derler hep bir ağızdan! Kitap kapaklarında yazarların adını okudukça onlarla göz-göze gelmiş gibi olurum. Sanki yoklama yapan ben, “burdayım!” diye parmak kaldıran “o” imiş gibi! Yüzlerce kitap arasında ben onca şair ve yazar içinde en çok iz bırakan yüzleri görebilirim !

12 Haziran 2010 Cumartesi

Yaratıcı ruhlar !

" İnsan gönlünü açmayı öğrendikçe, sözcüklere de gönlünün kapılarını açar. "

Her şey önce kendine inanmakla başlar.Videoyu seyrettikten sonra aklıma Mevlananın felsefesi ve dersler alınacak pek çok özlü sözleri geldi.Yaşamın iki yüzünü temsil ederek akıl ile öğrenme sürecini tamamlamaya çalışan insanın, yaşamındaki eksik yönlerini ise aşk ve sevgiyle doldurmakla ancak mümkün olduğunu göstermesi gibi. Yıllarını bilmeye, öğrenmeye, kitaplara veren ve daha sonra onları bir kenara bırakarak şiire ve raksa dalan Mevlana...

Konuşmacı  Elizabeth Gilbert, sanatçılara ve dehalara imkansız özellikler atfetmemiz üzerine konuşup, radikal bir fikri savunuyor ve ; “ Nadir bulunan bu insanlara dahi demek yerine, dehanın onlara geldiğini söylemek gerekir.” diyor.


Gilbert'in biraz mizanselleştirerek komik, kişisel ve etkileyici konuşmasında düşünmemiz gerekenleri ve anlatılmak istenilenleri Mevlana, çağlar boyu anlatıyor biz insanlara...

"Ne Arıyorsan Kendinde Ara"

Kişinin değeri nedir?
- Aradığı şeydir!

Eğer sen, can konağını arıyorsan, bil ki sen cansın.
Eğer bir lokma ekmek peşinde koşuyorsan, sen bir ekmeksin.
Bu gizli, bu nükteli sözün manasına akıl erdirirsen, anlarsın ki
Aradığın ancak sensin, sen.

Madendeki inciyi aradıkça madensin.
Ekmek lokmasına heves ettikçe ekmeksin.
Şu kapalı sözü anlarsan, anlarsın her şeyi;
Neyi arıyorsun, sen osun.

Senin canın içinde bir can var, o canı ara!
Beden dağının içinde mücevher var, o mücevherin madenini ara!
A yürüyüp giden sufi, gücün yeterse ara;
Ama dışarıda değil, aradığını kendinde ara.

diyor Hz. Mevlana,
yeter ki biz;

Bir mumdan yakılan mumu görüp gerçekten asıl,
 mumu görenlerden olmayı başarabilelim...


10 Haziran 2010 Perşembe

Pullara yansıyan sinema tarihi


Filateli'de Sinema ve Sinema'nın Büyüsü Sergisi
Taksim Cumhuriyet Sanat Galerisi'nde

Bu gün Taksim’e yolum düşmüş iken kendimi bir anda sinema’nın büyülü dünyasında buluverdim! Taksim Meydanı’ndaki Cumhuriyet Sanat Galerisi’nde sinema konulu sinemayla dopdolu iki büyük sergideydim. Sinema’nın Büyüsü ve Filateli’de Sinema Sergileri.

7-19 Haziran 2010 tarihleri arasında açık olan sergide; Afişten pula, plaktan kartpostala, çizgi romandan madalyona, oyuncaktan sinema makinesine, film şeridinden hatıra paraya, sinema ile ilgili hemen her şeyin yer aldığı sergi farklı bir mimari yapının içinde ve tarihi bir mekanda sergileniyor.

Şerif Antepli koleksiyonlarında yer alan pul, zarf gibi beş binin üzerindeki filatelik malzemeleri izlerken sinemanın tarihine de bir anlamda yolculuk yaptım diyebilirim. Daha önce gördüğüm pek çok filmin bir sahnesine veya hayranlık duyduğunuz bir oyuncunun resmine pulların, zarfların üzerinde rastlayabiliyorsunuz.

7 Haziran 2010 Pazartesi

Tarihin izlerini sürerken...


İnsanı ve toplumsal düzeni geçmişten bugüne anlamanın en öğretici ve heyecanlı yolu; tarihe doğru yelken açmak yani arada bir zamanda yolculuğa çıkmak... Bu yüzden tarihin ve mitolojinin ayak izlerini aradığımız o büyülü kentleri ve kaybolan medeniyetleri keşfetmenin hazzını taşımak, benim için hep heyecan verici olmuştur. Ülkemiz coğrafyasında yer alan önemli antik kentlerin pek çoğunu bu güne kadar fırsat buldukça eşimle birlikte gezip dolaştım. İçlerinde beni oldukça etkileyen birkaç antik kent var ki o mekanlarda dolaşırken adeta zaman tünelinin içinden geçip farklı farklı kimliklerde dolaşıyormuşum hissine kapıldığım çok olmuştur!

3 Haziran 2010 Perşembe

Nazım Hikmet


ZAFERE DAİR

Korkunç ellerinle bastırıp yaranı
dudaklarını kanatarak
dayanılmakta ağrıya.

Şimdi çıplak ve merhametsiz
bir çığlık oldu ümid...

Ve zafer
artık hiçbir şeyi affetmeyecek kadar
tırnakla sökülüp koparılacaktır...

Günler ağır.
Günler ölüm haberleriyle geliyor.

Düşman haşin
zalim
ve kurnaz.

Ölüyor çarpışarak insanlarımız
— halbuki nasıl hakketmişlerdi yaşamayı —
ölüyor insanlarımız

— ne kadar çok —
sanki şarkılar ve bayraklarla
bir bayram günü nümayişe çıktılar
öyle genç
ve fütursuz...

Günler ağır.
Günler ölüm haberleriyle geliyor.

En güzel dünyaları
yaktık ellerimizle
ve gözümüzde kaybettik ağlamayı :

bizi bir parça hazin ve dimdik bırakıp
gözyaşlarımız gittiler
ve bundan dolayı
biz unuttuk bağışlamayı...

Varılacak yere
kan içinde varılacaktır.

Ve zafer
artık hiçbir şeyi affetmeyecek kadar
tırnakla sökülüp
koparılacaktır...


1941, Sonbahar...
Nazım Hikmet Ran


47. Ölüm Yıldönümünde Mavi Gözlü Dev
Nazım Hikmet'i 
Saygıyla Anıyorum 


 

Esin Bozdemir

1 Haziran 2010 Salı

Sen ne kadar kendin olabildin!..


Geçen gün uzun zamandır görmediğim ve bir süre birlikte çalışmış olduğum bir  'arkadaş' ??? ile  yolda, hani “burun buruna” derler ya! işte o vaziyette karşılaştım….

“A… ne kadar güzel görünüyorsun canım…Valla onca zaman sonra seni karşımda bu şekilde göreceğime hiç ihtimal veremezdim. Hiç yaşlanmamışsın! hep aynısın…! ”diyerek yüksek sesiyle irkilmeme sebep olan ve şaşkınlık yaratan sözlerine devam ederek konuşmasını sürdürdü. Durduk ve ayak üstü hayatımızdaki gelişmeleri kısaca özetledik birbirimize!...

O, merak etti sordu bense, kayıtsız onun anlattıklarını dinledim. O, beni hiç değişmemiş buldu, oysa aradan geçen birkaç yılın beni biraz da olsa değiştirmiş olabilme ihtimali göz ardı edilebilir miydi ki! Aralarda gizlenseler de saçlarıma birkaç tel beyaz düşmüştü! 2/3 kilo almış ve tekrar vermiştim…Özümdeki ben değişmesek de hayata dair düşüncelerimde zaman içinde değişimler olmuştu elbette!..