İstanbul’u keşfetmek istiyorsanız eğer, onu sokak sokak
dolaşmalısınız. Karşınıza çıkan her eserde kendinizi bambaşka
hikâyelerin içinde bulurken, tarihe hiç duymadığınız kadar ilgi duyacak... ve her keşif
sonrasında kendinizi bir başka rotayı çizerken bulacaksınız.
İstanbul’da keşif yapmanın sonu yok.. Ömür biter İstanbul
bitmez…İstanbul’da sayısız tarihi eser var. Bu eserlerin bazıları
var ki, onları görmeden olmaz.. Hele ki, hikâyelerini bilmeden hiç olmaz.
Çoğunlukla tarihi İstanbul’u gezerken bu eserler objektiflerimize giriyor ve onları sizinle konu bütünlüğü içinde kısa da olsa tanıtıyoruz... Ama bugünden itibaren, biraz daha kapsamlı olarak, bu eserlere yer vereceğim. Halk arasında daha çok ‘Alman Çeşmesi’ olarak anılan 'Kayser Wilhem Çesmesi'ne daha bir yakından bakıp, bu eseri büyüteç altına alacağız.
Çoğunlukla tarihi İstanbul’u gezerken bu eserler objektiflerimize giriyor ve onları sizinle konu bütünlüğü içinde kısa da olsa tanıtıyoruz... Ama bugünden itibaren, biraz daha kapsamlı olarak, bu eserlere yer vereceğim. Halk arasında daha çok ‘Alman Çeşmesi’ olarak anılan 'Kayser Wilhem Çesmesi'ne daha bir yakından bakıp, bu eseri büyüteç altına alacağız.
Sultanahmet Meydanı’nda, I. Ahmet Türbesi’nin tam karşısında
kendine has mimarisi ile güzel bir çeşme görürsünüz. İşte o çeşme Osmanlı Alman
dostluğunun bir simgesi olarak 1898 yılında Alman İmparatoru Kayser Wilhelm
tarafından Sultan II. Abdülhamid’e armağan edilmiştir. Ve bu yüzden halk arasında ‘Alman Çeşmesi’ olarak
anılagelmiştir.
Bizanslılar’ın Hipodrom, Osmanlılar’ın ise At Meydanı dediği
meydanın başında yer alan çeşme, Mimar Spitta tarafından çizilmiş. Ve çeşme,
Mimar Schoele başta olmak üzere Carlitzik ve Joseph Antony’nin de içinde
bulunduğu mimari ekiple şekillendirilmiş. Bu çeşme Alman mimarisinde
örneği görülen çeşmelere benzemediği gibi, klasik Osmanlı çeşmelerine de benzememektedir.
İmparator
II. Wilhelm’in hediyesi olan Sultanahmet Meydanı’ndaki Alman Çeşmesi, Kayzer’in
42. Doğum günü olan 27 Ocak 1901 günü törenle açılır.
(fotoğraf buradan)
Peki İmparator II. Wilhelm bu hediyeyi Sultan II.Abdülhamid’e neden vermiştir! Bu, öyle ülkeler arasında alışılagelmiş türden
pek formalite bir hediye değil çünkü.
Kayzer II. Wilhelm, Bağdat Demiryolunu inşa etme imtiyazının Almanlara verilmesine karşılık, ‘Alman Çeşmesi’ni yaparak Sultan II. Abdülhamid’i ödüllendirmiştir.
Kayser II. Wilhelm’in 18 Ekim 1898’de Hohenzollern
İmparatorluk yatı ile İstanbul’a gelirken amacı, Bağdat demiryolu projesini
hayata geçirmekti. Kayser’in dünya politikası hedeflerini gerçekleştirebileceği
ön adım, Bağdat Demiryolu idi. Bağdat Demiryolu Avrupa ve Asya arasındaki en
kısa yol olmakla kalmayacak aynı zamanda Süveyş Kanalı geçidine alternatif
teşkil edecekti. Alman ticaret ürünleri bu yol ile Bağdat’a taşınacak, böylece
İngiltere, Mezopotamya ve İran ticaretine büyük bir darbe vurulmuş olacaktı.
Almanya Avrupa üzerindeki hegemonyasını daha da büyütmeyi hedefliyordu. Sultan
II. Abdülhamid’i ikna eden Wilhelm bu ziyaretin ardından 15 ay sonra, Bağdat
Demiryolu yapımının imtiyaz hakkını 23 Aralık 1899’da imzalanan bir ‘irade-i
seniyye’ ile Almanlara verilmesini sağlamıştı. (görsel buradan)
İstanbul’dan mutlu ayrılan II. Wilhelm Ortadoğu seyahatini
tamamlayarak Berlin’e döndüğünde İstanbul halkına bir çeşme armağan
etmeye karar vermişti. Çeşmenin yeri, planı, projesi.. açılış günü gibi
detaylarla geçen sürecin ardından… Almanlar amaçlarına ulaşmak için önemli bir
kapıyı aralarken, Sultan II. Abdülhamid İstanbul’a hediye edilen bu çeşmenin
altında yatan asıl büyük niyeti fark edememiş olmalı ki! bir de bu jeste karşılık
II. Wilhelm’in ilgilendiği İskender Lahdini’de neredeyse kaptırıyormuş
Almanya’ya.. Sağ olsun dönemin Arkeoloji Müzesi’nin Müdürü Osman Hamdi Bey
Padişah’ı bu fikrinden caydırmayı başarabilmiş, böylelikle İskender Lahdi ülkemizde
kalabilmiş.
Bir de bir başka önemli bilge ise; Bugünkü
Alman Çeşmesi’nin olduğu alanda daha önce Bizans Büyük Sarayı Locası’nı
(Kathisma) ya da Hipodrom’un Carceres kapılarının bulunduğuna yönelik görüşler
de var, ama daha önemlisi 13. Yy.da Venedik’e götürülen ve günümüzde San Marco
Meydanı’nın atları olarak bilinen Heykeltraş Lysippos’un eseri Quadriga’nın
(dört atlı,iki tekerlekli yarış arabası) nın bu alanda olduğu varsayımı oldukça
güçlüdür.
Aynı alan 17. Yüzyıl Osmanlısı’nda ise yeniçeri ayaklanmalarında isyancıların idam edildiği ‘Vakvak’ ya da ‘ Kanlı Çınar’ olarak bilinen ağacın bulunduğu yer olarak tarihe geçmiş. Ve orada hâlâ bir çınar ağacı bulunmaktadır.
Almanya’ da yapılıp 1901'de İstanbul’daki yerine monte edilmiş
olan çeşme Neo-Bizanten üslubunda sekizgen plan üzerine kubbeli olarak inşa
edilmiş. Çeşme Almanya’da hazırlanmış ve parçalar halinde İstanbul’a taşınarak
Sultan Ahmet Meydanı’ndaki yerini almış. Alman hükümeti önce hipodrom alanını
düzenlemiş, meydanın ağaçlandırılması yapıldıktan sonra Almanya’da hazırlanan
çeşme buradaki temeller üzerine oturtulmuş.
II. Abdülhamid’in tahta çıkışının 25. Yıldönümü olan 1 Eylül
1900 yılında açılması beklenen çeşme birtakım gerekçelerle (çevre düzenlemesi,
kaynak yetersizliği vs..) Almanlar’dan
gelen talep üzerine beş ay ötelenerek 27
Ocak 1901 yılında II. Wilhelm’in 42. doğum gününde törenle açılışı yapılmış..
Yeşil renkli somaki taşından sekiz kolon üzerine oturtulmuş kubbenin içi altın mozaiklerle kaplanmış. Mozaik tekniğinde, altın mozaiklerle kaplı kubbenin ortasında iç içe geçmiş yuvarlak motiflerin oluşturduğu, çok renkli bir göbek yapılmış.
Kubbe eteğinde ise sekiz madalyon bulunuyor. Dördünün
içinde yeşil zemine II. Abdülhamid tuğrası, diğer dördünün içinde Prusya mavisi
üzerine II. Wilhelm’in simgesi olna "W harfi" altında II sayısı
konulmuş. Sultanahmet Meydanı’ndaki çeşmenin kolonları arasındaki kemerler,
çeşmenin sanatsal değerini artıran öğeler olmuş.
Çeşmenin tunç su haznesinin merdivene bakan tarafında bir plakada Almanca şu sözler yazılıdır;
"Wilhelm II deutscher Kaiser stiftete diesen Brunnen in dark baren
Erinnerung ain seinen Besuch bei seinet majestat dem Kaiser der Osmanen
Abclul-Hamid II im Herbst des Jan-res 1898."
“ Alman Kaiser'i Wilhelm II 1898 yılı sonbaharında Osmanlı hükümdarı haşmetlü
Abdülhamid II nezdinde ziyaretinin şükran hatırası olarak bu çeşmeyi yaptırdı. “
Çeşmede bir de Osmanlıca kitabe bulunuyor. Kemerlerin
iç düzeyinde yer alan bu kitabede Osmanlı Seraskerlik Dairesi’nden, aynı
zamanda edebiyatçı olan Ahmet Muhtar Paşa’nın beyiti sülüs yazıyla İzzet Efendi
tarafından yazılmış:
Gözlerinizi kapatınız ve hayal perdesinde Hazreti Abdülhamid Han'ın muhibbi halisini; Hacivatla Körögöz’ümüzün sesinden dinliyormuş gibi yapınız efendim ;)
Gözlerinizi kapatınız ve hayal perdesinde Hazreti Abdülhamid Han'ın muhibbi halisini; Hacivatla Körögöz’ümüzün sesinden dinliyormuş gibi yapınız efendim ;)
Ziveri eklili haşmet, kayser alitebir / Ya’ni Alman İmparatoru, Hükümdarı
güzi Hazreti Wilhelmi Sani, kamuranı nizigar / Padişahı ali Osmani ziyaret
kasdidüb / Mahdemiyle eyledi İstanbulu pirayedar / Bu mülakatı muhabbet perveri
tezkar içün / Eyledi bu çeşmesarı saha piray-i karar / Sübesü cari olan abı
safa teşkil eder / Abi safii müsafata misali abdar / Vakfa giri hayret eyler
çeşmi ehli dikkati / Tarzi inşaasındaki hissi bedii zernigar / Rükni ak’vai
hayatoldukça abi canfeza / Payidar olsun bu te’sisi muhabbet üstüyar / Bi bedel
tarihi caridir lisanı lüleden / Oldu bu çeşme mülakate ne dicu yadigar
(1316) J
Köklü Türk ve Alman dostluğunun güzel bir eseri olarak kabul
edilen ‘Alman Çeşmesi’ (Deutscher Brunnen ) aslında Almanya İmparatoru II.
Wilhelm’in Ortadoğu’daki yayılımcı politikasının bir simgesi idi. Osmanlı
İmparatorluğu’nun dış borçlarının arttığı bir dönemde, borçları denetleyen
Düyun-u Umumiye kurumunun kötü yönetimi ile de Avrupa ülkeleri tarafından
kıskaca alınan II. Abdülhamid dost bildiği II. Wilhelm’e kurtarıcı gözüyle
bakmıştı.
Abdülhamit kötü saydığı her gelişmenin arkasında İngiltere’yi buldukça Almanya’ya yaklaştı, Kayzer Wilhelm’in koluna girdi. Ülkeyi Alman emperyalizmine peşkeş çekti. (*)
Oysa 19 yüzyılın
sonuna doğru büyük bir atılımla ortaya çıkan Alman emperyalizmi, rakiplerini geride
bırakmak için içeride ve dışarıda önemli sonuçları olan projeler üretip,
girişimlerde bulunmuş. Doğu’ya ulaşmak için tasarlanmış “Doğu’ya Açılım”,
Süveyş Kanalı’nın İngiltere’nin elinde olmasından dolayı karayo’luna mecbur
olan ve zaten “geleceğini okyanuslarda aramayan” “karacı Almanya’nın”
Müslümanlar’ın elinde olan toprakları karayolu ile kullanma ve bölgeye hakim
olma projesiydi. Bunun için Almanya İslam Dünyası ile iyi ilişkiler kurmak
zorundaydı. Önce iki ülke arasındaki ticari faaliyetler artmış, (Almanya silah
satışlarında İngiltere ve Fransa’yı saf dışı eden bir tekel kurarak Osmanlı’ya
satışı kaydırır.) Osmanlı Sultanıyla da planlı dostluk ilişkileri geliştirmişti.
Bu yüzden Abdülhamid’in Padişahlığı döneminde, Kaiser’den başka hiçbir büyük devlet adamı
veya Hükümdarı Osmanlı Devleti’ne ziyarette bulunmamıştı.
Almanya’nın uygulamaya
konan Bağdat Hattı projesinde; Berlin Bağdat hattı’nın Konya ilerisindeki
yapımına yeni yy.da başlanabildi. Ancak Sultan Almanya’ya o derece teslim
olmuştu ki “kilometre teminatı” olarak
adlandırılan ödemelerin düzeyi o zamana kadar görülmemiş ölçüde yüksekti. Bu
soygun yanı sıra Almanya demiryolu boyunca maden ve toprak altı zenginliklerini
yağmalama hakkına da sahip oluyordu. (*)
Tarih araştırmacısı, yazar Peter Christensen’e göre; " Alman
Çeşmesi’ne iki değişik anlam yüklenebilirdi; İlki “uydurma mimarisi ile alaycı bir Truva Atı imajı vererek, Osmanlı
topraklarında Almanlar’ın sömürgeci karakterini hafifleten bir yapı”,
ikincisi ise, “daha samimi bir arayışla,
kırılganlık düzeyinde olan batı ile doğu ilişkilerinde kültürel yakınlıkları
keşfetmekti”. diyor..(**) 'ASIA'
Ve hatta İstanbul-Bağdat Demiryolu hattı'nın başlangıç noktası olarak inşa edilmiş olan Haydarpaşa Garı’nı da Almanların yaptığını düşündüğümüzde!.. Ne dersiniz? Peter Christensen bu tespitlerinde hiç de haksız sayılmaz, öyle değil mi.. Bu demektir ki Alman Çeşmesi sadece dostların birbirlerine zarif bir jestin çok daha ötesindedir...
İşte bu yüzden bu tarihi eserlerin ardında saklı olan hikâyeleri de bilmek gerekir. Çünkü geçmişin izlerini takip ederek o sır perdelerini aralamak, bugünü daha iyi anlamamızı ve dolayısı ile geleceğe daha sağlam adım atmamızı sağlayacaktır.
Dünyada benzeri olmayan ve neredeyse bir asırdır, İstanbul Sultanahmet Meydanı’ndaki yerini koruyan asırlık çeşme diğer pek çok tarihi
eser gibi 'derinlemesine' görülmeye değerdir.
Esin Bozdemir
Sonuna kadar sana katılıyorum. Hikayeleri bilmekle bugünü yapılandırabiliriz. Sevgilerimle.
YanıtlaSil@bahce perim,
SilMuhteşem görselliği, mimarisinin yanı sıra, tarihine geniş bir açıdan baktığımızda altında bambaşka hikayeler çıkıyor..Bugün yaşanılanları daha iyi anlamak için tarihi iyi okumak lazım..sevgiler , iyi haftalar bahce perim:)
Miniatürk'de miniğinin fotoğrafını çekebilmiştim sadece.
YanıtlaSil@yolcu
Sildilerim gerçeğini yerinde görürsünüz..
İlginç bilgiler. Teşekkürler bizlerle de paylaştığınız için.
YanıtlaSil@beyza aydin baser
Silİlginç bir tarihi var değil mi!. Ben teşekkür ederim.
Nekadar ilginc yaaa... Bayiliyorum böyle yapitlarin, binalarin ( ya da türkülerin örnegin) hikayelerini okumaya. Ellerine saglik Esin.
YanıtlaSilSu koca Almanya'da bir tek "Türkischer Brunnen" yok ya, ona yanarim simdi:)
@EQ,
SilSevgili Ayşe, merak edip araştırdıkça görünenin ve bazen de bilinenin dışında öyle ilginç bambaşka gerçeklerle karşılaşıyor ki insan! Değerli yorumun için çok teşekkür ederim.
Çok haklısın, tarihi süreç içinde Almanlarla Türkler arasında,
bunca işbirliği ve kader ortaklığı varken, bence de, bir de Almanya'da "Türkischer Brunnen" olmalı :))
Sevgili Esin, sizi ortak blog arkadaşlarımızda hep görüyordum, tanışmak bu güne kısmetmiş:) sayfanızda o kadar çok okumak istediğim yazı var ki, hangisinden başlayacağım derken ençok Alman çeşmesinin arkasında yatan hikayeyi öğrenmek istedim. Vay be! dedim....işte adamı böyle kandırırlar...yahu kardeşim bizim başımızdakiler hep mi böyle kolay kandırılıyorlar:)))onca yıl geçmiş şimdi de 'gel seni halife yapalım' diye kandırılanlar var:))))kaderimiz galiba:) çok teşekkür ediyorum, emeğinize sağlık.
YanıtlaSilSevgiler.
@bücürükveben,
SilSayfama hoş geldiniz Müjde Hanım. Benzer duygu ve düşünceler içindeymişiz sizinle :) çok haklısın ortak blogger dostlarımızda hep karşılaşır ama bir türlü tanışamazdık, gün bugünmüş. Üstelik tanışmamıza vesile olan Zeugma'nın gerçekleştirdiği harika söyleşi ile sizi çok daha yakından tanıma fırsatı bulmuş oldum. Bu değerli söyleşi adına tekrar her ikinizi de kutluyorum.
Bloglarımız her birimizin dışarıya açılan birer penceresi adeta. Nefes aldığımız ve sığındığımız birer liman. Hem keyiflendiğimiz, hem bilgilendiğimiz, hem de insanlık hali farklı duygu ve düşünceleri paylaştığımız günlüklerimiz. Gezmek kadar, okumak ve yazmak ilgi alanlarım. Genellikle kültürel geziler, sanatsal etkinlikler (kitap, şiir, müzik, sinema) ve hayata dair paylaştığım denemelerden oluşuyor.
Sultanahmet İstanbul'un kalbi. Alman Çeşmesi ise farklı mimarisi ile Sultanahmet'in birer simgesi. Bu yüzden bu tarihi eseri daha yakından incelemek istedim. Gördüğünüz gibi, altında ne gerçekler var. Ne yazık ki, dün olduğu gibi bugün de hep kandırılmaktayız, Üstelik kandırıldığımızın da farkında dahi değiliz. :))) Değerli düşünceleriniz için ben teşekkür ederim. İyi hafta sonları dilerim. Sevgiler ve esenlikler...
Yazıyı okuyunca tarihin derinliklerine indim tsk ederim osmanlı imparatorluğu abdulhamiti kötü lanse etmek hiç doğru olmadığı kanaatindeyim elbette fikir ayrılıkları olacaktır abdulhamiti iyi tanımak için osmanlı arşivlerini iyi taramak lazım abdulhamiti tanımak osmanlı arşivlerinden bilgi ve belge isteyebilir ona hüküm vermenizi tavsiye ederim tsk ederim
YanıtlaSil