4 Aralık 2012 Salı

Türk ve İslam Eserleri Müzesi'nde Tarihe Yolculuk


Roma İmparatorluğu’ndan Bizans’a, Bizans’dan Osmanlı İmparatorluğu’na ve Osmanlı İmparatorluğu’ndan, Meşrutiyet ve ardından Cumhuriyet Türkiye’si ve günümüze gelinceye değin her tür hareketin ve eylemlerin merkezi olmuş bir meydandır Sultanahmet Meydanı… Sarayları, mescitleri, camileri, imarethaneleri, çeşmeleri ile… Osmanlı’nın ve devrin Saltanat ve sanata yansıyan izlerini bu görsel ambiyans içinde nüfus eder ve (Muhteşem dizilerin! desteği ile de!) yüzyıllar öncesine dönersiniz !

Ne sultanlar, ne padişahlar, ne sadrazamlar ve kimler gelip geçmemiştir ki buralardan!.. ve neler neler yaşanmıştır kim bilir!.. bir de kendinize bakarsınız o anda!.. Sultan da değilsinizdir, Kral da!..  ama işte artık siz de o mekandasınızdır! .) Şu taşların bir dili olsa da yaşanmış olanların en hasını ve hakikatlisini bize söylese dersiniz içinizden!..
Tarihi okumak kadar, hatta bazen okumaktan bile daha fazla, yerinde görmek ve o gizemli havayı solumak başka etki eder insana!.. Ve bunun için de müzelerin işlevi hele ki tarihi mekanlarda ise teşhir edilen eserler, sergiler… kalıcılığı ve tesiri çok daha başkadır… Ve ben fırsat buldukça giderim tarih kokan Sultanahmet’e.. İstanbul’un kalp atışlarını bir kez daha dinlerim burada!.. Nabzını yoklarım? ?? Bıraktığım gibi midir?? yoksa, yıkımlardan nasibini almış mıdır! Acaba günün bana bir sürprizi olabilir mi! görünce anlarım… ve genellikle gün, gülen yüzünü gösterir bana ve ben payıma düşen hediyeyi alır, ellerim dolu dönerim yurduma!


İşte bu yaz sonunda bir gün, kokladığımız havanın mevsim normallerinin birazcık altında olduğu ama capcanlı, güneşli ve aydınlık bir sabaha gözümüzü açtığımızda…’hadi !..’dedik ‘hava tam da fotoğraflık!.. bu gün bir Sultanahmet yapalım!.. ne çıkarsa bahtımızaJ  ‘ 

bir defa Sultanahmet’e gidilir de meşhur köftesinden yemeden dönmek olur mu! olmaz tabi ki.. ama önce aksiyon gerek!.. elimizde kameralar, fotoğraf makineleri… yakalamak var o kadrajımıza giren.. ‘beni çekmelisin! diyen kareleri!.. oradaki ışık daha iyi, burası daha iyi derken… akrobasi de yaparız biraz eğile, büküleJ  bolca yürürüz bir de!.. ama günün en güzel yanı spontane gelişmeler ve sürpriz bonuslardır!.. bize yaşattırdığı hoşluklar yanında, yorgunluğumuzdan eser kalmaz!.. sonra eskilerin deyimiyle gezenti olunca  insan J) gezginci tedbiri ile de pratiklik kazandığımız anları (uzun kuyruklar  olsa da bizi etkilemez.. müze kart sağolsunJ  ) günü daha dolu dolu yaşadığımız için de istisnalar olsa da! genellikle  gittiğimize değdi !’deriz…


Uzun lâfın kısası yaz sonunda havanın cazibesine kapılıp gittiğimiz Sultanahmet'te, elimizde kameralarla - at meydanı'nda - çekim yaparken açık olduğunu görüp sessizce içeri süzüldüğümüz J Türk İslam Eserleri Müzesi bize, eşsiz koleksiyonu ve tarihi eserleriyle farklı bir müze heyecanı yaşattı!. Meğer burası devasa büyüklükte, göz kamaştıran, hem görsel, hem manevi hem de içerik olarak da son derece zengin bir dünya imiş! sonrasını ve devamını fotoğraflarla anlatayım artıkJ  Müze, şu meşhur at meydanında, yılanlı sütun, obelisk ve örme-dikilitaş’ın olduğu  ve cephesi hipodram’a bakan yerdeki tarihi İbrahim Paşa Sarayı binasıdır!..

Türk ve İslâm Eserleri Müzesi, Türk ve İslâm Sanatı eserlerini topluca kapsayan ilk Türk Müzesi ve aynı zamanda Osmanlı İmparatorluğu döneminde açılan son müze olma özelliğini de taşımaktadır. Böyle bir müze fikri, 19. yüzyıl sonunda ülkenin her yöresindeki vakıf binalarından, cami, mescit, tekke ve türbelerden sürekli olarak eser çalınması nedeniyle olur.
Müze-i Hümâyun Müdürü Osman Hamdi Bey in başkanlığında 1913 yılında tamamlanmış ve Müze, Mimar Sinan’ın en önemli yapıtlarından biri olan Süleymaniye Cami-i Külliyesi içinde yer alan imaret binasında 1914’te “Evkaf-ı İslâmiye Müzesi” (İslam Vakıfları Müzesi) adı ile ziyarete açılmış.
Cumhuriyetin ilanından sonra ise “Türk ve İslâm Eserleri Müzesi” adını alıp 1983 yılında bugün içinde bulunduğu İbrahim Paşa Sarayına taşınmış. Sultanahmet Meydanı’nda bulunan İbrahim Paşa Sarayı XVI. yüzyıl Osmanlı mimarisinin önemli yapılarından biri olup, Hipodromun oturma kademeleri üzerinde konumlanmış. Yapım tarihi kesin olmamakla beraber, bu yapının Kanuni Sultan Süleyman tarafından 1520 yılında on üç yıl sadrazamlık yapan –Pargalı- İbrahim Paşa’ya hediye edilmiş.
Saray, 16. yüzyıl Osmanlı sivil mimarisinin en önemli yapılarından biri kabul edilmiş. İstanbul’un ünlü tarihi alanı “At Meydanı” nda, eski hipodrom kademeleri üzerinde yükselen saray, tüm sivil yapıları ahşap olan Osmanlı geleneğinin aksine, kâgir olarak inşa edilmiş.  
Sarayın ne zaman, kim tarafından yapıldığı kesin olarak bilinmese de 1582’deki büyük sünnet töreni öncesi yapılan değişikliklerin ve yeni giriş kapısının Mimar Sinan tarafından yapıldığı biliniyor.
Saray, bir sadrazam sarayı olmasının yanı sıra, belli dönemlerde bir “Seyirlik Saray” işlevini de yerine getirmiş.

Saraydaki ilk tören, İbrahim Paşa’nın 1524 yılında Sultan’ın kız kardeşi Hatice Sultan ile evlenmesi nedeniyle düzenlenmiş.
Kanuni Sultan Süleyman, şehzadeleri Mustafa, Mehmet ve Selim’in 1582 yılındaki sünnet düğünü şenliklerini İbrahim Paşa Sarayı’nın şahnişinden izlemiş.
Sarayın ünlü merasim salonu ve Divanhane’si 1966 – 1983 yılları arasında restore edilerek bugünkü durumuna gelmiş. Tarihi belgelerde İbrahim Paşa Sarayı’nın Vezir Saraylarının en büyüğü ve Topkapı Sarayından bile daha muhteşem olduğundan söz ediliyor.
Ana kapıdan içeri girdiğimizde karşımıza büyük bir avlu çıktı.  Avlusunda da devasa bir Doğu Çınarı var. Koruma altına alınmış olan bu gösterişli çınarın tahmini yaşı 200 + imiş!. 
İbrahim Paşa Sarayı ilk yapılışında dört büyük iç avlu çevresinde yapılmış bir saray imiş. Osmanlı sivil mimarisindeki ahşap yapıların aksine bu yapı kesme taştan yapılmış. Sarayın ikinci avlusu yapının ağırlık noktasını oluşturmaktaymış. 
Birinci avludan
daha yüksekte olan ikinci avluya merdiven ve kapılardan girilmekte. İkinci avlu minyatürlerde padişahın göründüğü bölümlerin sağında belirtilmiştir. Bu mekânlardan arkada bugün olmayan bölümlere geçişi sağlayan kapılar bulunuyormuş. Avlunun batı duvarına Sultan II. Mahmut tuğralı 1831–1832 tarihli barok üslupta bir çeşme yapılmış.




İkinci avlunun batı ve kuzey yönünde, zemin kat üzerindeki mekânlar tonoz ve kubbelerle örtülmüş. Bunların içlerinde ocakların da bulunduğu odalar ve revaklar varmış. Sarayın ikinci avlusunun güneyinde, sultanların At Meydanı’nda yapılan eğlenceleri seyrettikleri Divanhane bulunmaktaymış.

İbrahim Paşa Sarayı’nın üçüncü avlusu ana cephenin sağında, eski Adalet Bakanlığı Arşiv Dairesi imiş. Bunun önüne XIX. yüzyılda Tapu ve Kadastro Binası yapılmış. Arkasındaki dördüncü avluda altta koğuşlar, üstte kubbeli revaklar ve kubbeli odalara yer verilmiş.

Dördüncü avlu 1939 yılında Adliye Sarayı’nın yapımı sırasında yıkılmış. iki katlı, revaklı, revakların arkasında odaların olduğu... ince uzun binanın ahırlar olduğunu ikinci ve dördüncü avlular arasındaki boşluğu dolduran iki katlı, kemerli beşik tonozlu yapının hazine ve batı ucundaki ikinci kata kadar çıkan merdivenin ise sarayın kulesine ait olduğunu  -Nurhan Atasoy- ileri sürmüş. (*) - Kenthaber Kültür Kurulu.web sitesi

Merdivenlerden üst kata çıkarken bir de biz bakalım at meydanına dedik!..nasıl oluyormuş!..atları göremesek de.. Sultanahmet camiini ve dikilitaşı bu açıdan görmek bir başka güzeldi.. Dikilitaşın üst kısmındaki şekilleri de daha ayrıntılı görebiliyorsunuz buradan..

Türk ve İslâm Eserleri Müzesi koleksiyonları pek çok açıdan önem taşıyor. Her şeyden önce imparatorluğun en önemli dini yapılarından toplanan görkemli eserleri…
İslâm sanatının en erken döneminden 20. yüzyıla uzanan bir çizgide, içinde Emevi, Abbasi, Kuzey Afrika (Magrip), Endülüs, Fatimi, Selçuklu, Eyyubi, İlhanlı, Memluk, Timurlu, Beylikler, Safavi, çeşitli Kafkas ülkeleri ve tabii ki zengin Osmanlı Dönemi eserlerini barındıran bu koleksiyonlar ve eserler aynı zamanda döneme dair büyük bir belge değeri taşımakta.
Müzenin El Yazmaları bölümü, hemen hiçbir koleksiyonda benzerine rastlanmayacak nicelik ve nitelikteydi.
Erken İslâm Döneminden 20. yüzyıla kadar uzanan geniş bir zaman dilimini ve İslâm dünyasının geniş coğrafyasındaki tüm ülkeleri kapsayan koleksiyon, Osmanlı Sultanlarının kendi adlarına yaptırdıkları vakıf binalarındaki kütüphaneleri için dönemlerinin en usta sanatçı ve hattatlarına yazdırdıkları veya onlara hediye edilmiş eserlerle ayrı boyut kazanıyor.
Ayrıca ferman, berat, vakfiye gibi benzersiz belgeler de içeren koleksiyon, 13.000’i bulan eser sayısı ile tüm bilim dünyasınca tanınmaktaymış!..
Müzenin halı koleksiyonu ise, 1700’ü bulan sayısıyla dünyadaki en önemli koleksiyonları arasındaymış. Bu koleksiyon, müzenin yabancı yayınlarda, bir “Halı Müzesi” olarak tanımlanmasına neden olacak zenginlik ve çeşitlilik içindeydi..
13. yüzyıl Selçuklu dönemi halılarının yanı sıra, tüm Osmanlı halı grupları da bu koleksiyonda olanca çeşitliliği ile temsil edilmekte….  ayrıca bir ticaret meta-ı olmadıklarından ötürü fazla tanınmayan, imparatorluğun geniş kırsal alanlarında dokunmuş ve yörelerindeki camilere verilmiş taşra tipi halıların 17. yüzyıl’a kadar inebilen örnekleri de koleksiyonda çok önemli bir grup oluşturuyor. Müzenin halı koleksiyonunda ayrıca zengin halı geleneğine sahip İran ve Kafkasya’nın çeşitli bölgelerine ait dev boyutlu örneklerde önemli bir bölüm oluşturuyor.
 
Müze koleksiyonunda yer alan madeni eserler, özellikle Orta Çağ maden sanatı açısından önem taşıyor. Anadolu’da uzun bir geçmişe sahip maden işçiliğinin yüzyıllar boyunca değişik sanat evrelerinde gösterdiği gelişmeleri bu eserlerde görebilmek mümkün…
En küçük dekoratif objeden anıtsal kapılara varacak biçimde sıralanmışlar.. Müze koleksiyonundaki ahşap eserler de oldukça önemli. Selçuklu ve Beylikler Dönemine ait pek çok kapı ve pencere kanadı, sanduka ve rahle, günümüze pek az örneği ulaşabilmiş bu sanat döneminin seçkin mirasını oluşturuyor.
1976 yılından beri Türk ve İslam Eserleri Müzesi’nde sergilenen Cizre Ulu Camii’nin, 13. yüzyıla tarihlenen ve eşsiz bir el işçiliğine sahip ahşap kapının tunç kapı tokmağı.

Kapı tokmağının diğer teki 1969 yılında yerinden sökülerek çalınmış! günümüzde Kopenhag David SamlingMüzesi’nde sergilenmekte imiş!
 bkz
Bugün çoğu artık var olamayan Selçuklu ve Osmanlı yapılarından gelen çini ve alçı kabartma eserler ile Abbasi Dönemi’nin ünlü başkenti Samarra’ daki saraylardan kurtarılabilen duvar resimleri ise, müzenin diğer zenginliklerinden.
Müzenin erken İslâm ve Selçuklu dönemlerine ait diğer bir önemli koleksiyonu da taş eserlerden oluşuyor. Emevi ve Abbasi dönemine ait sütun başlıkları, mimari yapı elemanları, mesafe taşları ve kitabelerin yanı sıra, Selçuklu Dönemi’nin taşa uygulanmış en ünlü figürlü kompozisyonları da bu koleksiyonda yer alıyor. 
Türk ve İslâm Eserleri Müzesi’ en yeni bölümü ise “Etnografya” başlığı altında daha yakın tarihlere 18 – 19. ve 20. yüzyıl’ın ilk yarısına ait Osmanlı sosyal yaşamının değişik açılarını içeren koleksiyonları barındırıyor.
Bu bölümde zengin bir işleme koleksiyonu, sosyal yaşamın önemli unsurlarından olan “Hamam”, “Kahve”, “Karagöz” gibi konulara ait kapsamlı koleksiyonlar, saha araştırması ile toplanmış.
 
*********
Türk Halkının kırsal ve kentlerdeki sosyal ve günlük yaşamını yansıtan koleksiyonlar görülmeğe değerdi... 
*********
Yuntdağ'ında bir köy evinde yaşam...
*********

*********

Bursa Yöresi'nde bir evde günlük yaşam tasvir edilmiş...


İstanbul'da günlük yaşam ve (aşağıda)
“İstanbul Kadın Giyimi” koleksiyonundan görüntüler... 


Aynalı Konsollar, pirinç karyolalar, Cam Şamdanlar,
hamam kıyafetleri..peşkirler, takunyalar, kurna ve taslar...

Etnografya seksiyonu hızlı bir sosyo-kültürel değişimin yaşandığı ülkemizde, müzelerin yakın geçmişin değerlerini yarına taşımak misyonu ile örtüşmesi açısından da çok önemli…

Ayrıca, İsmail ACAR tarafından hazırlanan ve geçmişten günümüze bazı yönleriyle hiç değişmeyen “insanı” ele alan “5 Duyu 5 Olgu” Sergisini de Türk ve İslam Eserleri Müzesi'nde görme fırsatını da yakalamış olduk...

********

*********


 ********

Ve günün en güzel finali müzenin avlusundaki kahvehanede -Hürrem Sultan edalarında ;)
çifte kavrulmuş Türk lokumu eşliğinde, şöööyle bol köpüklü Türk kahvesi içmek oldu :) 

Esin Bozdemir


NOT:
Müze pazartesi hariç her gün
9.00 ile 17.00 saatleri arasında ziyarete açık… Amma velâkin T.İ.E.M.’ nin web sitesinde şu an restorasyon çalışmaları dolayısı ile
müzenin kapalı olduğu bilgisi mevcuttur.
Fotoğraflar: izler ve yansımalarYardımcı Kaynaklar: TİEM Web ,  Kent Haber Kültür ,  BKG

12 yorum:

  1. Sağol canım yaaa... sayende tarihe bir yolculuk yaptım, hayranım şu eserlere...
    Bir yandan da gözüm işleme örtü aradı örnek çalayım diye ama... yok... :((

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @Banuca,
      Siz de sağolun... ben de sayfanızdaki birbirinden ilginç, yapmış olduğunuz el emeği göz nuru tasarımlarınızın hayranıyım.)) Etnografya bölümünde beyaz patiskalara işlenmiş harika antika örtüler vardı:))

      Sil
    2. Bak aklım kaldı şimdi iyi mi :))
      Aslında yeniden tasarlayacağım bir sürü desen, yani örtü resmi var arşivimde, elimde de işlemekte olduğum... ama gözüm doymuyor işte :))

      Sil
  2. Çok sevdiğim bir mekandır. Yazı da, fotoğraflar da şahane... Ellerinize, yüreğinize sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @sezer eser perker,
      Teşekkür ederim Sevgili Sezer..

      Esenlikler dilerim...

      Sil

  3. Çok güzel bir paylaşım sayende gezmiş gibi oldum ben de. Emeğine sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @Çınar,
      Ben teşekkür ederim sevgili Çınar..Zevkle hazırlıyorum her post.u.
      Esenlikler dlerim...

      Sil
  4. İsminiz gibi tarihi yerleri gezmek, size hep 'esin' kaynağı olsun dileğim... Tarihsever olarak; o karelerin, buram buram tarih kokan ve ironiyle süslenmiş yazıların içinde yine kayboldum. Teşekkürler! Esin hanım.

    (Bazı cariyelerin tarihimizin akışını nasıl olumsuza dönüştürdüklerini de anımsadım nedense!)

    Esen kalın.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @Mehmet Osman Çağlar,

      İsim deyince; 'kişilere verilen isimlerin, insanın kaderini değiştirdiği ya da kişiliği üzerine etkileri var mıdır!!'gibilerinden yapılan söylem ve konuşmalar geldi aklıma..kaderini değiştirme olasılığı biraz zor! ama yaşamına olan etkileri olumlu/olumsuz büyük bir olasılıktır!..Ve bu anlamda çocuklara verilecek isimler önemlidir..Bir şeyi 40 defa söylediğinizde nasıl ki 'olur' diye düşünüle-gelmiş ise!.. Ömrünüze yayılan bir süreçte adınızla anılacak olmanız ve izleri de o anlamda önemlidir bence..ve yadsınamaz!. Ay ayhh:) uzattım yine:)) demem o ki adımı seviyorum..Çünkü yaşamıma dokunan güzellikler/tersi de! beni etkiliyor ve bana çoğu kez ilham veriyor!..Sanat-Tarih-arkeoloji-insan-doğa, başka başka hayatlar,kültürler, coğrayalar..kısaca hayata dair ne varsa!..

      Bu zarif tespitiniz için teşekkür ederim Mehmet Bey...
      Sınırları değiştirmeye yetecek kadar! 'Kadın' önemli bir olgu hayatın her evresinde!..((ah o cariyeler! ve günümüzün emperyalist kalkanı, maşası olan haçlı cariyeleri!..gülerek gelip, el sıkışıp,şakalaşarak ardından füzeleri diktiren cariyeler! * ))

      Esenlikler dilerim...

      Sil
  5. Tanıdığım bildiğim mekanlar da olsa, senin anlatımın ve sunumunla gezip hatırlamak daha bir keyifli.. Ve inanır mısın Esin, senin o buğulu sesini duyuyorum.. sanki okumuyorum, sen anlatıyorsun!!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @hasret senfonileri,
      Her insan ayrı koca bi dünya! ve herkesin penceresinden yansıyan resimler de o anlamda başka başka!.ben de sizin özgün dünyanızdan derleyerek yarattığınız o usta kaleminizden çıkan yazıları aynı duygularla keyifle okuyorum...Teşekkür ederim Gülsen Hocam..

      Sil
  6. Görsellerine nefesim kesildi. İnşAllah ben de görürümm..Elinize sağlık.

    YanıtlaSil