Roma İmparatorluğu’ndan Bizans’a,
Bizans’dan Osmanlı İmparatorluğu’na ve Osmanlı İmparatorluğu’ndan, Meşrutiyet
ve ardından Cumhuriyet Türkiye’si ve günümüze gelinceye değin her tür hareketin
ve eylemlerin merkezi olmuş bir meydandır Sultanahmet Meydanı… Sarayları, mescitleri, camileri,
imarethaneleri, çeşmeleri ile… Osmanlı’nın ve devrin Saltanat ve sanata yansıyan
izlerini bu görsel ambiyans içinde nüfus eder ve (Muhteşem dizilerin! desteği
ile de!) yüzyıllar öncesine dönersiniz !
Ne sultanlar, ne padişahlar, ne sadrazamlar ve kimler gelip geçmemiştir ki buralardan!.. ve neler neler yaşanmıştır kim bilir!.. bir de kendinize bakarsınız o anda!.. Sultan da değilsinizdir, Kral da!.. ama işte artık siz de o mekandasınızdır! .) Şu taşların bir dili olsa da yaşanmış olanların en hasını ve hakikatlisini bize söylese dersiniz içinizden!..
Ne sultanlar, ne padişahlar, ne sadrazamlar ve kimler gelip geçmemiştir ki buralardan!.. ve neler neler yaşanmıştır kim bilir!.. bir de kendinize bakarsınız o anda!.. Sultan da değilsinizdir, Kral da!.. ama işte artık siz de o mekandasınızdır! .) Şu taşların bir dili olsa da yaşanmış olanların en hasını ve hakikatlisini bize söylese dersiniz içinizden!..
Tarihi okumak kadar, hatta bazen okumaktan bile daha fazla, yerinde
görmek ve o gizemli havayı solumak başka etki eder insana!.. Ve bunun için de
müzelerin işlevi hele ki tarihi mekanlarda ise teşhir edilen eserler, sergiler…
kalıcılığı ve tesiri çok daha başkadır… Ve ben fırsat buldukça giderim tarih
kokan Sultanahmet’e.. İstanbul’un kalp atışlarını bir kez daha dinlerim
burada!.. Nabzını yoklarım? ?? Bıraktığım gibi midir??
yoksa, yıkımlardan nasibini almış mıdır! Acaba günün bana bir sürprizi olabilir
mi! görünce anlarım… ve genellikle gün, gülen yüzünü gösterir bana ve ben
payıma düşen hediyeyi alır, ellerim dolu dönerim yurduma!
İşte bu yaz sonunda bir gün,
kokladığımız havanın mevsim normallerinin birazcık altında olduğu ama capcanlı,
güneşli ve aydınlık bir sabaha gözümüzü açtığımızda…’hadi !..’dedik ‘hava tam da
fotoğraflık!.. bu gün bir Sultanahmet yapalım!.. ne çıkarsa bahtımızaJ ‘
bir defa Sultanahmet’e gidilir de meşhur köftesinden yemeden dönmek olur mu! olmaz tabi ki.. ama önce aksiyon gerek!.. elimizde kameralar, fotoğraf makineleri… yakalamak var o kadrajımıza giren.. ‘beni çekmelisin! diyen kareleri!.. oradaki ışık daha iyi, burası daha iyi derken… akrobasi de yaparız biraz eğile, büküleJ bolca yürürüz bir de!.. ama günün en güzel yanı spontane gelişmeler ve sürpriz bonuslardır!.. bize yaşattırdığı hoşluklar yanında, yorgunluğumuzdan eser kalmaz!.. sonra eskilerin deyimiyle gezenti olunca insan J) gezginci tedbiri ile de pratiklik kazandığımız anları (uzun kuyruklar olsa da bizi etkilemez.. müze kart sağolsunJ ) günü daha dolu dolu yaşadığımız için de istisnalar olsa da! genellikle ‘gittiğimize değdi !’deriz…
bir defa Sultanahmet’e gidilir de meşhur köftesinden yemeden dönmek olur mu! olmaz tabi ki.. ama önce aksiyon gerek!.. elimizde kameralar, fotoğraf makineleri… yakalamak var o kadrajımıza giren.. ‘beni çekmelisin! diyen kareleri!.. oradaki ışık daha iyi, burası daha iyi derken… akrobasi de yaparız biraz eğile, büküleJ bolca yürürüz bir de!.. ama günün en güzel yanı spontane gelişmeler ve sürpriz bonuslardır!.. bize yaşattırdığı hoşluklar yanında, yorgunluğumuzdan eser kalmaz!.. sonra eskilerin deyimiyle gezenti olunca insan J) gezginci tedbiri ile de pratiklik kazandığımız anları (uzun kuyruklar olsa da bizi etkilemez.. müze kart sağolsunJ ) günü daha dolu dolu yaşadığımız için de istisnalar olsa da! genellikle ‘gittiğimize değdi !’deriz…
Uzun lâfın kısası yaz sonunda havanın cazibesine kapılıp gittiğimiz Sultanahmet'te, elimizde kameralarla - at meydanı'nda - çekim yaparken açık olduğunu görüp sessizce içeri süzüldüğümüz J Türk İslam Eserleri Müzesi bize, eşsiz koleksiyonu ve tarihi eserleriyle farklı bir müze heyecanı yaşattı!. Meğer burası devasa büyüklükte, göz kamaştıran, hem görsel, hem manevi hem de içerik olarak da son derece zengin bir dünya imiş! sonrasını ve devamını fotoğraflarla anlatayım artıkJ Müze, şu meşhur at meydanında, yılanlı sütun, obelisk ve örme-dikilitaş’ın olduğu ve cephesi hipodram’a bakan yerdeki tarihi İbrahim Paşa Sarayı binasıdır!..
Türk ve İslâm Eserleri Müzesi,
Türk ve İslâm Sanatı eserlerini topluca kapsayan ilk Türk Müzesi ve aynı
zamanda Osmanlı İmparatorluğu döneminde açılan son müze olma özelliğini de
taşımaktadır. Böyle bir müze fikri, 19. yüzyıl sonunda ülkenin her yöresindeki
vakıf binalarından, cami, mescit, tekke ve türbelerden sürekli olarak eser
çalınması nedeniyle olur.
Müze-i Hümâyun Müdürü Osman Hamdi
Bey’ in başkanlığında 1913 yılında tamamlanmış ve Müze, Mimar Sinan’ın en önemli
yapıtlarından biri olan Süleymaniye Cami-i Külliyesi içinde yer alan imaret
binasında 1914’te “Evkaf-ı İslâmiye Müzesi” (İslam Vakıfları Müzesi) adı ile
ziyarete açılmış.
Cumhuriyetin ilanından sonra ise “Türk ve İslâm Eserleri Müzesi” adını
alıp 1983 yılında bugün içinde
bulunduğu İbrahim Paşa Sarayına taşınmış. Sultanahmet Meydanı’nda bulunan
İbrahim Paşa Sarayı XVI. yüzyıl Osmanlı mimarisinin önemli yapılarından biri
olup, Hipodromun oturma kademeleri üzerinde konumlanmış. Yapım tarihi kesin
olmamakla beraber, bu yapının Kanuni Sultan Süleyman tarafından 1520 yılında on
üç yıl sadrazamlık yapan –Pargalı- İbrahim Paşa’ya hediye edilmiş.
Saray, 16.
yüzyıl Osmanlı sivil mimarisinin en önemli yapılarından biri kabul edilmiş. İstanbul’un
ünlü tarihi alanı “At Meydanı” nda, eski hipodrom kademeleri üzerinde yükselen
saray, tüm sivil yapıları ahşap olan Osmanlı geleneğinin aksine, kâgir olarak
inşa edilmiş.
Sarayın ne zaman, kim
tarafından yapıldığı kesin olarak bilinmese de 1582’deki büyük sünnet töreni
öncesi yapılan değişikliklerin ve yeni giriş kapısının Mimar Sinan tarafından
yapıldığı biliniyor.
Saray, bir sadrazam sarayı olmasının yanı sıra, belli dönemlerde bir “Seyirlik Saray” işlevini de yerine getirmiş.
Saraydaki ilk tören, İbrahim Paşa’nın 1524 yılında Sultan’ın kız kardeşi Hatice Sultan ile evlenmesi nedeniyle düzenlenmiş.
Kanuni Sultan Süleyman,
şehzadeleri Mustafa, Mehmet ve Selim’in 1582 yılındaki sünnet düğünü
şenliklerini İbrahim Paşa Sarayı’nın şahnişinden izlemiş.
Sarayın ünlü merasim salonu ve
Divanhane’si 1966 – 1983 yılları arasında restore edilerek bugünkü durumuna
gelmiş. Tarihi belgelerde İbrahim Paşa Sarayı’nın Vezir Saraylarının en büyüğü
ve Topkapı Sarayından bile daha muhteşem olduğundan söz ediliyor.
Ana kapıdan içeri girdiğimizde karşımıza büyük bir avlu çıktı. Avlusunda da devasa bir Doğu Çınarı var. Koruma altına alınmış olan bu gösterişli çınarın tahmini yaşı 200 + imiş!.
İbrahim Paşa Sarayı ilk
yapılışında dört büyük iç avlu çevresinde yapılmış bir saray imiş. Osmanlı sivil
mimarisindeki ahşap yapıların aksine bu yapı kesme taştan yapılmış. Sarayın
ikinci avlusu yapının ağırlık noktasını oluşturmaktaymış.
Birinci avludan daha yüksekte olan ikinci avluya merdiven ve kapılardan girilmekte. İkinci avlu minyatürlerde padişahın göründüğü bölümlerin sağında belirtilmiştir. Bu mekânlardan arkada bugün olmayan bölümlere geçişi sağlayan kapılar bulunuyormuş. Avlunun batı duvarına Sultan II. Mahmut tuğralı 1831–1832 tarihli barok üslupta bir çeşme yapılmış.
Birinci avludan daha yüksekte olan ikinci avluya merdiven ve kapılardan girilmekte. İkinci avlu minyatürlerde padişahın göründüğü bölümlerin sağında belirtilmiştir. Bu mekânlardan arkada bugün olmayan bölümlere geçişi sağlayan kapılar bulunuyormuş. Avlunun batı duvarına Sultan II. Mahmut tuğralı 1831–1832 tarihli barok üslupta bir çeşme yapılmış.
İkinci avlunun batı ve kuzey yönünde, zemin kat üzerindeki mekânlar tonoz ve kubbelerle örtülmüş. Bunların içlerinde ocakların da bulunduğu odalar ve revaklar varmış. Sarayın ikinci avlusunun güneyinde, sultanların At Meydanı’nda yapılan eğlenceleri seyrettikleri Divanhane bulunmaktaymış.
İbrahim Paşa Sarayı’nın üçüncü
avlusu ana cephenin sağında, eski Adalet Bakanlığı Arşiv Dairesi imiş. Bunun
önüne XIX. yüzyılda Tapu ve Kadastro Binası yapılmış. Arkasındaki dördüncü
avluda altta koğuşlar, üstte kubbeli revaklar ve kubbeli odalara yer
verilmiş.
Dördüncü avlu 1939 yılında Adliye
Sarayı’nın yapımı sırasında yıkılmış.
iki katlı, revaklı, revakların arkasında odaların olduğu...
ince uzun binanın ahırlar olduğunu ikinci ve dördüncü avlular arasındaki boşluğu dolduran iki katlı,
kemerli beşik tonozlu yapının hazine ve batı ucundaki ikinci kata kadar çıkan
merdivenin ise sarayın kulesine ait olduğunu -Nurhan Atasoy- ileri sürmüş. (*) - Kenthaber Kültür Kurulu.web sitesi
Merdivenlerden üst kata çıkarken bir de biz bakalım at meydanına dedik!..nasıl oluyormuş!..atları göremesek de.. Sultanahmet camiini ve dikilitaşı bu açıdan görmek bir
başka güzeldi.. Dikilitaşın üst kısmındaki şekilleri de daha ayrıntılı
görebiliyorsunuz buradan..
Türk ve İslâm Eserleri Müzesi
koleksiyonları pek çok açıdan önem taşıyor. Her şeyden önce imparatorluğun en
önemli dini yapılarından toplanan görkemli eserleri…
İslâm sanatının en erken
döneminden 20. yüzyıla uzanan bir çizgide, içinde Emevi, Abbasi, Kuzey Afrika
(Magrip), Endülüs, Fatimi, Selçuklu, Eyyubi, İlhanlı, Memluk, Timurlu,
Beylikler, Safavi, çeşitli Kafkas ülkeleri ve tabii ki zengin Osmanlı Dönemi
eserlerini barındıran bu koleksiyonlar ve eserler aynı zamanda döneme dair büyük bir belge değeri taşımakta.
Müzenin “El Yazmaları” bölümü, hemen hiçbir koleksiyonda benzerine rastlanmayacak
nicelik ve nitelikteydi.
Erken İslâm Döneminden 20.
yüzyıla kadar uzanan geniş bir zaman dilimini ve İslâm dünyasının geniş
coğrafyasındaki tüm ülkeleri kapsayan koleksiyon, Osmanlı Sultanlarının kendi
adlarına yaptırdıkları vakıf binalarındaki kütüphaneleri için dönemlerinin en
usta sanatçı ve hattatlarına yazdırdıkları veya onlara hediye edilmiş eserlerle
ayrı boyut kazanıyor.
Ayrıca ferman, berat, vakfiye gibi benzersiz belgeler de
içeren koleksiyon, 13.000’i bulan eser sayısı ile tüm bilim dünyasınca
tanınmaktaymış!..
Müzenin halı koleksiyonu ise,
1700’ü bulan sayısıyla dünyadaki en önemli koleksiyonları arasındaymış. Bu
koleksiyon, müzenin yabancı yayınlarda, bir “Halı Müzesi” olarak tanımlanmasına
neden olacak zenginlik ve çeşitlilik içindeydi..
13. yüzyıl Selçuklu dönemi
halılarının yanı sıra, tüm Osmanlı halı grupları da bu koleksiyonda olanca çeşitliliği
ile temsil edilmekte…. ayrıca bir
ticaret meta-ı olmadıklarından ötürü fazla tanınmayan, imparatorluğun geniş
kırsal alanlarında dokunmuş ve yörelerindeki camilere verilmiş taşra tipi
halıların 17. yüzyıl’a kadar inebilen örnekleri de koleksiyonda çok önemli bir
grup oluşturuyor. Müzenin halı koleksiyonunda ayrıca zengin halı geleneğine
sahip İran ve Kafkasya’nın çeşitli bölgelerine ait dev boyutlu örneklerde
önemli bir bölüm oluşturuyor.
Müze koleksiyonunda yer alan
madeni eserler, özellikle Orta Çağ maden sanatı açısından önem taşıyor.
Anadolu’da uzun bir geçmişe sahip maden işçiliğinin yüzyıllar boyunca değişik
sanat evrelerinde gösterdiği gelişmeleri bu eserlerde görebilmek mümkün…
En küçük dekoratif objeden anıtsal kapılara
varacak biçimde sıralanmışlar.. Müze koleksiyonundaki ahşap eserler de oldukça
önemli. Selçuklu ve Beylikler Dönemine ait pek çok kapı ve pencere kanadı,
sanduka ve rahle, günümüze pek az örneği ulaşabilmiş bu sanat döneminin seçkin
mirasını oluşturuyor.
1976 yılından beri Türk ve İslam
Eserleri Müzesi’nde sergilenen Cizre Ulu
Camii’nin, 13. yüzyıla tarihlenen ve eşsiz bir el işçiliğine sahip ahşap kapının
tunç kapı tokmağı.
Kapı tokmağının diğer teki 1969 yılında yerinden sökülerek çalınmış! günümüzde Kopenhag David SamlingMüzesi’nde sergilenmekte imiş! bkz
Bugün çoğu artık var olamayan
Selçuklu ve Osmanlı yapılarından gelen çini ve alçı kabartma eserler ile Abbasi
Dönemi’nin ünlü başkenti Samarra’ daki saraylardan kurtarılabilen duvar
resimleri ise, müzenin diğer zenginliklerinden.
Müzenin erken İslâm ve Selçuklu
dönemlerine ait diğer bir önemli koleksiyonu da taş eserlerden oluşuyor. Emevi ve
Abbasi dönemine ait sütun başlıkları, mimari yapı elemanları, mesafe taşları ve
kitabelerin yanı sıra, Selçuklu Dönemi’nin taşa uygulanmış en ünlü figürlü
kompozisyonları da bu koleksiyonda yer alıyor.
Türk ve İslâm Eserleri Müzesi’ en
yeni bölümü ise “Etnografya” başlığı altında daha yakın tarihlere 18 – 19. ve
20. yüzyıl’ın ilk yarısına ait Osmanlı sosyal yaşamının değişik açılarını
içeren koleksiyonları barındırıyor.
Bu bölümde zengin bir işleme
koleksiyonu, sosyal yaşamın önemli unsurlarından olan “Hamam”, “Kahve”,
“Karagöz” gibi konulara ait kapsamlı koleksiyonlar, saha araştırması ile
toplanmış.
*********
Türk Halkının kırsal ve kentlerdeki sosyal ve günlük yaşamını yansıtan koleksiyonlar görülmeğe değerdi...
*********
Yuntdağ'ında bir köy evinde yaşam...
*********
*********
Bursa Yöresi'nde bir evde günlük yaşam tasvir edilmiş...
İstanbul'da günlük yaşam ve (aşağıda)
“İstanbul Kadın Giyimi” koleksiyonundan görüntüler...
Aynalı Konsollar, pirinç karyolalar, Cam Şamdanlar,
hamam kıyafetleri..peşkirler, takunyalar, kurna ve taslar...
hamam kıyafetleri..peşkirler, takunyalar, kurna ve taslar...
Etnografya seksiyonu hızlı bir sosyo-kültürel değişimin yaşandığı ülkemizde, müzelerin yakın geçmişin değerlerini yarına taşımak misyonu ile örtüşmesi açısından da çok önemli…
Ayrıca, İsmail ACAR tarafından hazırlanan ve geçmişten günümüze bazı yönleriyle hiç değişmeyen “insanı” ele alan “5 Duyu 5 Olgu” Sergisini de Türk ve İslam Eserleri Müzesi'nde görme fırsatını da yakalamış olduk...
********
*********
********
Ve günün en güzel finali müzenin avlusundaki kahvehanede -Hürrem Sultan edalarında ;)
çifte kavrulmuş Türk lokumu eşliğinde, şöööyle bol köpüklü Türk kahvesi içmek oldu :)
Esin Bozdemir
NOT: Müze pazartesi hariç her gün 9.00 ile 17.00 saatleri arasında ziyarete açık… Amma velâkin T.İ.E.M.’ nin web sitesinde şu an restorasyon çalışmaları dolayısı ile
müzenin kapalı olduğu bilgisi mevcuttur.
Fotoğraflar: izler ve yansımalarYardımcı Kaynaklar: TİEM Web , Kent Haber Kültür , BKG
Sağol canım yaaa... sayende tarihe bir yolculuk yaptım, hayranım şu eserlere...
YanıtlaSilBir yandan da gözüm işleme örtü aradı örnek çalayım diye ama... yok... :((
@Banuca,
SilSiz de sağolun... ben de sayfanızdaki birbirinden ilginç, yapmış olduğunuz el emeği göz nuru tasarımlarınızın hayranıyım.)) Etnografya bölümünde beyaz patiskalara işlenmiş harika antika örtüler vardı:))
Bak aklım kaldı şimdi iyi mi :))
SilAslında yeniden tasarlayacağım bir sürü desen, yani örtü resmi var arşivimde, elimde de işlemekte olduğum... ama gözüm doymuyor işte :))
Çok sevdiğim bir mekandır. Yazı da, fotoğraflar da şahane... Ellerinize, yüreğinize sağlık.
YanıtlaSil@sezer eser perker,
SilTeşekkür ederim Sevgili Sezer..
Esenlikler dilerim...
YanıtlaSilÇok güzel bir paylaşım sayende gezmiş gibi oldum ben de. Emeğine sağlık.
@Çınar,
SilBen teşekkür ederim sevgili Çınar..Zevkle hazırlıyorum her post.u.
Esenlikler dlerim...
İsminiz gibi tarihi yerleri gezmek, size hep 'esin' kaynağı olsun dileğim... Tarihsever olarak; o karelerin, buram buram tarih kokan ve ironiyle süslenmiş yazıların içinde yine kayboldum. Teşekkürler! Esin hanım.
YanıtlaSil(Bazı cariyelerin tarihimizin akışını nasıl olumsuza dönüştürdüklerini de anımsadım nedense!)
Esen kalın.
@Mehmet Osman Çağlar,
Silİsim deyince; 'kişilere verilen isimlerin, insanın kaderini değiştirdiği ya da kişiliği üzerine etkileri var mıdır!!'gibilerinden yapılan söylem ve konuşmalar geldi aklıma..kaderini değiştirme olasılığı biraz zor! ama yaşamına olan etkileri olumlu/olumsuz büyük bir olasılıktır!..Ve bu anlamda çocuklara verilecek isimler önemlidir..Bir şeyi 40 defa söylediğinizde nasıl ki 'olur' diye düşünüle-gelmiş ise!.. Ömrünüze yayılan bir süreçte adınızla anılacak olmanız ve izleri de o anlamda önemlidir bence..ve yadsınamaz!. Ay ayhh:) uzattım yine:)) demem o ki adımı seviyorum..Çünkü yaşamıma dokunan güzellikler/tersi de! beni etkiliyor ve bana çoğu kez ilham veriyor!..Sanat-Tarih-arkeoloji-insan-doğa, başka başka hayatlar,kültürler, coğrayalar..kısaca hayata dair ne varsa!..
Bu zarif tespitiniz için teşekkür ederim Mehmet Bey...
Sınırları değiştirmeye yetecek kadar! 'Kadın' önemli bir olgu hayatın her evresinde!..((ah o cariyeler! ve günümüzün emperyalist kalkanı, maşası olan haçlı cariyeleri!..gülerek gelip, el sıkışıp,şakalaşarak ardından füzeleri diktiren cariyeler! * ))
Esenlikler dilerim...
Tanıdığım bildiğim mekanlar da olsa, senin anlatımın ve sunumunla gezip hatırlamak daha bir keyifli.. Ve inanır mısın Esin, senin o buğulu sesini duyuyorum.. sanki okumuyorum, sen anlatıyorsun!!
YanıtlaSil@hasret senfonileri,
SilHer insan ayrı koca bi dünya! ve herkesin penceresinden yansıyan resimler de o anlamda başka başka!.ben de sizin özgün dünyanızdan derleyerek yarattığınız o usta kaleminizden çıkan yazıları aynı duygularla keyifle okuyorum...Teşekkür ederim Gülsen Hocam..
Görsellerine nefesim kesildi. İnşAllah ben de görürümm..Elinize sağlık.
YanıtlaSil