Her zaman olduğu gibi bu yılda tatilimiz yine yaz sonuna kaldı:) lâtife tabi ki! bu seçimleri bilinçli yapıyoruz. Hem havalar serin, hem de gezeceğimiz beldeler daha sakin olduğu için bu mevsimi tercih ediyoruz. Bu yıl ki güzergâhımız, daha önce Kuzey Ege’de
gerçekleştirdiğimiz ama eksik kalan doğal ve kültürel hazinelerini
keşfedeceğimiz duraklardı.. Sizlere sırası ile paylaşacağım gezi rotalarımızın
ilki olan Kazdağlarından başlamak istiyorum söze.
Gerek coğrafî konumu, dokusu gerek ise Kazdağı eteklerinde, antik
kaynaklardan ve günümüze kadar gelen tarihi kalıntılardan bu bölgede asırlar
boyunca pek çok yerleşimin kurulmuş olması... bu ilgimi sürekli canlı kılmıştı. Ayrıca Kazdağları'nın talan edilmesine karşı, karınca kararınca dikkat çekmekti amacımız.
Gerçekleştirdiğimiz doğa ve kültür turlarını sizlerle
paylaşırken en büyük gayem; bu topraklarda yaşayan bir insan olarak benim ve
benim kadar sizlerin de ilgisini çekeceğine olan (inancım demek abartı olur
belki ama) istencin oluşması içindir diyebilirim...
Her gidip gördüğümüz tarihi yapıların, antik kentlerin ve
müzelerin içinde dünyanın bir ucundan kalkıp gelmiş olan turistlerin ilgisi, onların sadece birer 'taş parçası' olduklarını bilmelerinden çok öte olsa gerek!.. Geçmişi
sorgularken, neden ve niçin'leri ? bulmak, her taşın, her işaretin anlamını çözmeye
çalışmak...boşuna değil elbette!.
Mitolojideki ismi ile İda Dağlarını görmeyi bu yüzden hep istemiş ama nedense çevresinde bulunan tatil beldeleri ve ilçelerinden sıra bir türlü Kazdağlarına çıkmaya gelememişti. Yüksek rakımlı bu dağların zirvelerine zaman sorunumuz olmasaydı tırmanarak çıkmayı dahi gönül isterdi. Bizde farklı bir macere seçeneği ile Kazdağları'nın o harika atmosferini jeep safari turu ile gerçekleştirmeği daha uygun bulduk. Farklı güzergâhlara göre düzenlenen turlar içinde, her güzergâh rotası ilgi çekici olmakla birlikte, biz 'Şelaleler turu'nu seçtik. Ama diğer güzergahları da 'bir daha ki sefere gidilecekler' arasına yazarak not düşmeyi de ihmal etmedik. Yaz sonu olması ile havanın biraz daha serin, kalabalık gurupların nispeten daha az olduğu bir dönemde bu geziyi tercih ettiğimiz için jeeplerin komboylar halinde olmadığı, daha az toz toprak ama yine de heyecanın doruklarda yaşanacağı bir İda Dağı keşfi! bizi bekliyordu...
Alpler'den sonra dünyanın en fazla oksijen üreten dağının Kaz Dağları olduğunu... bizzat gidip görünce ve o tertemiz havayı ciğerlerimize çekince daha iyi anlıyoruz..
Kaz Dağları'nın jeolojik konumu nedeniyle oluşmuş ilginç bitki örtüsü, iklim ve toprak yapısı sayesinde bu bölge devamlı olarak yüksek oranda oksijen üretiyor.
Ayrıca Ege Denizi'nin kıyılarına kadar inen Kaz Dağları'nda hem kara hem de deniz iklimi birlikte görülüyor oluşu... Çanakkale Boğazı'ndan gelen hava akımları ve karadan denize doğru oluşan oksijen hareketliliği coğrafyayı son derece önemli kılıyor..
Jeep sürücümüz Esat Bey aynı zamanda rehberimizdi. Yol boyunca Kazdağları hakkında bizleri bilgilendirirken bir yandan İda Dağları’nın gerçek sahipleri; sincaplar, kediler, tavuklar, köpekler ansızın karşımıza çıkarak günümüze ayrı bir renk katmaktaydı.
Kazdağları jeep safari turumuzun ayrıntılarına geçmeden önce,
İda Dağı hakkında kısa da olsa tarihe dokunmak ve bilgi vermek istiyorum...
Antik kaynaklara dayanılarak, yörenin ilk sakinlerinin Karlar, Troyalılar,
Lelegler, Luviler ve Ledler olduğunu... Bölgenin sakinlerinden olan
Mysialılar’ın, Herodotos'a göre Karlar ve ledlerle aynı soydan geldiğini...
Mysia, Pontus Kralı Mithridates ile Romalılar arasında olan birçok savaşa sahne olur. Roma imparatorluğu ikiye ayrılınca M. S. 395 bölge Doğu Roma'nın ( Bizans'ın ) hissesine düşer.
1099 yılında Haçlı seferinin başlamasıyla Türklerin Anadolu'da ilerlemeleri durdu. Hatta girdikleri topraklardan çıkmak zorunda kaldılar. 1204 yılında İstanbul'u eline geçiren haçlılar bir süre sonra yöreye hakim oldular. Ancak Türk akınları devam etti.
Bu
insanların belirli zamanlarda Troya'ya bağlı şehir devletleri kurarak yaşamış
olduğunu araştırmalarımızdan öğreniyoruz. (Görsel: burdan)
Hititler M. Ö. 1660 yıllarında sınırlarını Batı Anadoluya kadar
genişlettiler. M. Ö. 1440 yılında gücünü kaybetmeye başlayınca, Batı Anadolu da
birçok küçük devletler kurulur. Bu devletler hem birbirleri ile hem de
Hititlilerle savaşırlar. Bazen de birbirleri ile veya Hititlilerle birlik
kurarlar. Bu durum Troya'nın yıkılmasından sonra Deniz kavimlerinin Anadoluyu
istilasına ve Hititlerin yıkılmasına kadar sürer.
M.Ö. 570’li yıllarda Lydya Kralı Alyattes’in oğlu
Kroisos, Kimmerlerin egemenliğine son verir. Kral Kroisos'un kardeşi, Adramis,
Edremit körfezindeki Adramition şehrini kurarak kendi adını verir.
Pers kralı II. Kyros, M. Ö.
546 da Lydya Kralı Kroisos'u
yenerek bütün Anadolu'ya hakim olur. Pers Kralı Kserkses M. Ö. 480 yılında
çıktığı Atina seferinde, ordularını Kazdağları'nın 1300 metre yüksekliğindeki
bugün Kapı dağı tepesi olarak bilinen yerde, olduğu söylenen, antik yoldan
geçirdiği söylenmektedir.
Makedonya
kralı İskender, M. Ö. 334 yılında Granikos ( Biga Çayı ) çayı kenarında Pers
Kralı III. Darius'u mağlup edince Mysia bölgesi İskender'in hakimiyetine girer.
İskender'in ölümünden sonra kumandanları arasında el değiştirir. Daha sonra
Bergama krallığının egemenliğine giren Mysia, Kral III. Attalos'un vasiyeti ile
Romalıların eline geçer. M. Ö. 133 Romalılar Mysiayı da içine alan Asya
eyaletini kurarlar.
Mysia, Pontus Kralı Mithridates ile Romalılar arasında olan birçok savaşa sahne olur. Roma imparatorluğu ikiye ayrılınca M. S. 395 bölge Doğu Roma'nın ( Bizans'ın ) hissesine düşer.
M.S. 672-678
ve 717 yıllarında İslam orduları tarafından İstanbul iki kere kuşatıldığında, Mysia
bölgesine de gelirler. Kazdağları eteklerinde bulunan Antandros sakinleri,
bulundukları şehri terk ederek Şahindere Kanyonun da bulunan Şahin Kaleye
taşınırlar. Bu gün tepenin eteğinde ve üzerinde kale kalıntıları, yerleşim
yerlerinin temelleri görülmektedir.
Selçuklular, (
1015 yılında ) Çağrı bey komutasında Anadolu'ya akınlara başladılar. 1071
Malazgirt meydan savaşından sonra Selçuklu Türkleri Anadolu'ya hakim olmaya
başladı.
1071 yılında Bizans'lılara karşı kazanılan Malazgirt
zaferiyle Anadolu'nun kapıları Türk'lere açılınca Bizans saldırılarını defetmek
amacıyla Selçuklu uç beylerinden Çaka Bey komutasında savaşcı Türkmen boyları,
Anadolu'yu Türk'leştirmek için de Yörük boyları dalga dalga Anadolu'ya gelmeye
başladılar. Edremit'e kadar gelindiğinde İDA Dağı ve çevresi Hıristiyan
keşişlerle dolu bulunuyordu. (*)
Türk akınları ile birlikte Türk boylarının yöreye hakim
olmaları ile dağın eteklerine yerleşen Türk'ler dağı çoban yaylası olarak kullanmaya
başladılar. İşte bu dönem içinde günümüze kadar gelen Sarıkız Efsanesi ortaya
çıktı. Ve bu efsane bütün Kazdağlarına yayıldı. Kazdağlarındaki Sarıkız Tepesi
ve Sarıkızın mezarının bulunduğu bölge bir ören yeri haline dönüşerek günümüze
ulaştı. (*)
13. yüz yılda bölge Türklerin eline geçti. Doğudan bir çok Türkmen aşiretleri gelerek bölgeye yerleştiler ve burayı Türkleştirdiler. 13. yüz yılın sonlarında Karesi Beyliği kuruldu. Yarım asır hüküm sürdükten sonra Osmanlıların hakimiyetine girdi.
Kazdağı'nın eteklerinde yaşayan Türkmenlerin, İstanbul'un veya Midilli'nin fethi sırasında gemilerde kullanılmak üzere kereste üretmeleri için Fatih Sultan Mehmet tarafından Toroslar'dan getirildiği söylenmektedir. (**)
Kaz Dağı veya Mitolojideki ismi ile İda Dağı, hangi isimle anılırsa anılsın, güzelliği ve görkemi, bugün olduğu gibi Antik Çağ insanlarını da etkilemiştir. Antik Çağ mitoslarında tanrıların mekânı olarak sıkça adının geçiyor olması.. bu dağların bazen tanrılara veya efsanevi kişiliklere ev sahipliği yapması, bazen de çok önemli olaylara tanıklık etmesi.... Antik Çağ insanı tanrılarının, Yunanistan’ın Olympos isimli en yüksek dağında yaşadıklarına, nektar içip ambrosia yediklerine inanış kadar, Batı Anadolu’da da tanrılar için en uygun yerin kuşkusuz İda Dağı oluşu boşuna değildir.
MİTOLOJİDE İDA DAĞI VE MİTOSLARI
Mitolojide Troya Kralı'nın oğlu Paris'in çobanlık yaptığı, Afrodit'i aşk ve güzellik tanrıçası seçtiği, Isparta Kralı'nın karısı Helena'yı kaçırması üzerine çıkan Troya savaşlarının yönetildiği, Troya'nın yıkılmasıyla Paris'in öldürüldüğü, İda Dağının şöhretinin, Anadolu'lu ünlü ozan Homeros’un İlyada Destanı sayesinde, O’nu belki de dünyanın en tanınan dağlarından biri yapmıştır... (**) İda Dağında geçen diğer mitoslar için bkz. İda Dağı Mitosları
13. yüz yılda bölge Türklerin eline geçti. Doğudan bir çok Türkmen aşiretleri gelerek bölgeye yerleştiler ve burayı Türkleştirdiler. 13. yüz yılın sonlarında Karesi Beyliği kuruldu. Yarım asır hüküm sürdükten sonra Osmanlıların hakimiyetine girdi.
Kazdağı'nın eteklerinde yaşayan Türkmenlerin, İstanbul'un veya Midilli'nin fethi sırasında gemilerde kullanılmak üzere kereste üretmeleri için Fatih Sultan Mehmet tarafından Toroslar'dan getirildiği söylenmektedir. (**)
Kaz Dağı veya Mitolojideki ismi ile İda Dağı, hangi isimle anılırsa anılsın, güzelliği ve görkemi, bugün olduğu gibi Antik Çağ insanlarını da etkilemiştir. Antik Çağ mitoslarında tanrıların mekânı olarak sıkça adının geçiyor olması.. bu dağların bazen tanrılara veya efsanevi kişiliklere ev sahipliği yapması, bazen de çok önemli olaylara tanıklık etmesi.... Antik Çağ insanı tanrılarının, Yunanistan’ın Olympos isimli en yüksek dağında yaşadıklarına, nektar içip ambrosia yediklerine inanış kadar, Batı Anadolu’da da tanrılar için en uygun yerin kuşkusuz İda Dağı oluşu boşuna değildir.
MİTOLOJİDE İDA DAĞI VE MİTOSLARI
Mitolojide Troya Kralı'nın oğlu Paris'in çobanlık yaptığı, Afrodit'i aşk ve güzellik tanrıçası seçtiği, Isparta Kralı'nın karısı Helena'yı kaçırması üzerine çıkan Troya savaşlarının yönetildiği, Troya'nın yıkılmasıyla Paris'in öldürüldüğü, İda Dağının şöhretinin, Anadolu'lu ünlü ozan Homeros’un İlyada Destanı sayesinde, O’nu belki de dünyanın en tanınan dağlarından biri yapmıştır... (**) İda Dağında geçen diğer mitoslar için bkz. İda Dağı Mitosları
Ve biz Türkler için de hiç şüphesiz IDA Dağı ya da Kazdağı'ndan söz edildiğinde her şeyi ile Türk olan Sarıkız efsanesi gelir aklımıza... (Sarıkız efsanesine gelecek bölümde yer vereceğim.)
Antik yazar Strabon, Antandros şehrinin, üst tarafında
Aleksandreia adında bir dağın olduğunu,
Hera, Athena ve Aphrodite arasındaki, Paris’in seçiciliğini yaptığı,
dünyanın ilk güzellik yarışmasının burada (İda Dağı'nda)olduğunu belirtmektedir.Paris ve Helen’in Aşkları...
Paris Ida Dağında çobanlık yaparken Oinone adında bir Nymphe’ye âşık olup evlenir. Ancak güzellik yarışması sırasında Aphrodite’nin verdiği söz ile aklı başından gider ve Oinone’yi terk eder.
Dünyanın en güzel kadını Sparta kralı Menelaos’un karısı Helena’dır. Paris bir gemi ile denize açılıp Sparta’ya gider. Burada kral Menelaos tarafından karşılanır. Menelaos Katreus’un cenaze töreni için Girit’e gitmek zorunda olduğundan, konukların ağırlanması işini Helene’ye vererek saraydan ayrılır. Kısa sürede Helene ve Paris birbirlerine âşık olurlar. Helene Paris ile birlikte, yanına aldığı hazinelerle Troia’ya doğru yola çıkar.
Bu olayın ardından karısı kaçırılan (veya kaçan) Sparta kralı Menelaos, ağabeyi Agamemnon başkanlığında tüm Akha krallarını toplar ve onları Troia’ya saldırmak ve Helene’yi geri almak için ikna eder. Böylece tüm Akha ordusu gemileri ile toplanırlar ve Troia’ya doğru sefere çıkarlar. 10 yıl süren savaşın ardından da Troia düşer, yani kehanet gerçekleşir ve Paris kentin mahvına neden olur. (Görsel: burdan)
*****
Safari Turumuzun ilk güzergahı olan Hasanboğuldu Şelalesine gitmek üzere Kazdağı yoluna rotamızı çeviriyoruz. Zeytin ağaçlarıyla çevrili adı gibi şirin olan Zeytinli Köyü'nden geçiyoruz. Ama artık buraya köy demek doğru olmaz.
Önceleri kıyıdan uzakta toplu bir köy biçiminde kurulan
Zeytinli yerleşim birimi günümüzde kıyı kuşağında gelişim göstererek, ikisi köyde 3´ü sahilde toplam 5 adet
mahalleden oluşmuş ve bir beldeye dönüşmüş. Böyle bir
coğrafyada yetiştirilen zeytinlerin kalitesi, tadı, lezzeti ile şöhret kazanmış
olması boşuna değil elbette.
Ardından Kızıl Keçili Köyü’nden geçiyoruz. Zeytin ağaçları arasında yol alırken aynı
zamanda, genç ve yaşlı zeytin ağaçları hakkında Rehberimizden bilgiler de
alıyoruz.
*Çamlıbel Köyü’nden ve gözümüze çarpan çok hoş bir butik
otelin önünden geçiyoruz. Rehberimiz bize bu köyde Tuncel Kurtiz’in yaşadığını
ve 'Zeytinbağı Otelin'in sahibi olduğundan bahsediyor. Bu bilgiyi not ediyoruz. Ve jeep
ile önünden geçerken ben alel acele bir fotoğraf çekiyorum.
Bu turu gerçekleştirdiğimiz günün hemen ardından, birkaç gün sonra ise, ne yazık ki o acı haberi öğreniyoruz.
Bu turu gerçekleştirdiğimiz günün hemen ardından, birkaç gün sonra ise, ne yazık ki o acı haberi öğreniyoruz.
Çok yakın bir süre önce sanatçının tutkuyla bağlanmış olduğu
topraklardan geçerken kendisini nasıl sevgiyle andığımızı ve bir de bu elim haberi öğrenince hissettiklerimiz geliyor aklımıza...
içimize bir burukluk çöküyor!.. direnişin koca yürekli dev adam’ı!.. sözlerimiz kifayetsiz kalıveriyor o dakikalarda.. insan ne diyebilir ki!..
Çok sevdiğin Kazdağları'nın koynundasın artık! ışıklar içinde uyu büyük usta..
içimize bir burukluk çöküyor!.. direnişin koca yürekli dev adam’ı!.. sözlerimiz kifayetsiz kalıveriyor o dakikalarda.. insan ne diyebilir ki!..
Çok sevdiğin Kazdağları'nın koynundasın artık! ışıklar içinde uyu büyük usta..
Bu gezimizi anarken, Kaz Dağları değince bizim için, içimizden
çıkmayacak izler arasında daima yer bulacak bir isim olarak Tuncel Kurtiz de
hep var olacak...
Ve hayat...yine akıp gidiyor...
Kazdağlarında Jeep ile safari turumuzu kaldığımız yerden anlatamaya devam ediyorum...
Dağ yolunda ilerlerken karşımıza bu devasa çınar ağacı çıkıyor. Bu anıt ağacın yaşı tam 850 imiş!.. Dile kolay...ne uzun bir yaşam böyle!..
Bu ağaçlar bu kadar uzun yaşama direnebildiği kadar aynı zamanda doğal paratoner görevini de üstleniyorlarmış.. Yani şimşekleri kendine çekerek çevreyi koruyorlarmış... Doğal denge bu işte. İyi ki bu alan sit alanı ve korunmakta!.
Bir de şairimiz Ejder Üçok bu anıt ağaç için çok güzel, anlamlı bir şiir yazmış...
Biz de Kazdağları gönüllüsü olarak bu yürekli, cesur koca çınarlara
'Diren Kazdağları Çınarları' diyoruz!
'Diren Kazdağları Çınarları' diyoruz!
Sırada Hasanboğuldu Şelalesi var...
Müthiş bir güzellik ve yine şelaleye adını veren filmlere, şiirlere konu olan bir başka 'hazin' hikaye daha. bkz
Hasan Boğuldu bir aşk hikayesini ve onun hazin sonunu
anlatır. Obalı Emine’yle Ovalı Hasan’ın aşk hikâyesidir. Hasan’la Emine
birbirlerini severler. Ancak ikisinin de yaşayış tarzları birbirlerinden farklı
olduğu için kavuşmaları zordur ama yine de Emine’yi ailesinden ister. Oba
geleneğinde ise Emine’nin Hasan’la evlenmesi için bir şart vardır. Hasan’ın
köyden Oba’ya kadar hiç dinlenmeden sırtında bir çuval tuz getirmesi gerekir.
Hasan bunu kabul eder. Emine’de Hasan’la birlikte gider. Hasan köyden bir çuval
tuzu alır ve yola koyulur. İlk zamanlarda zorlanmaz ama güneşin ve yorgunluğun
tesiriyle terler ve çuvaldaki tuzlar sırtını yakmaya başlar.
Emine töreyi
bozmamak için dinlenmesine izin vermez ve yardım etmez. Hasan bütün gücüyle tuz
dolu çuvalı taşımaya çalışır. Ancak belirli bir süre sonra takattan düşer, tuz
çuvalıyla yığılır kalır. Bunun üzerine Emine çuvalı alır yola devam eder. Hasan
Emine’nin arkasından bağırır ve Emine ben gelemedim, sen benim arkamdan gel
der.
Hasan’ı o günden sonra gören olmamıştır. Emine onun gömleğinin bir
parçasını, derenin kenarında bulur. Hasan’ın sesi sürekli Emine’nin kulağında
çınlar, Sürekli Emine’yi çağırır. Emine’nin durumu hergün daha da kötüleşir. En
son, dere kenarındaki bir ağaca Hasan’ın gömleği ile kendini asar.
O günden sonra dalları gölete uzanan bu çınara Emine Çınarı,
gölete de Hasan Boğuldu göleti denmeye başlar.
Biz hikayeyi rehberimizden dinlerken şelaleden akan sulara dalıp gidiyoruz...
gölete de Hasan Boğuldu göleti denmeye başlar.
Biz hikayeyi rehberimizden dinlerken şelaleden akan sulara dalıp gidiyoruz...
***
Ve bir de, anısına en derin saygıyla, özlemle... diyerek;
Sabahattin Ali’ den "Hasan Boğuldu" şiirini okuyoruz...
***Fotoğraf karelerinde bu harika renkleri ölümsüzleştirmek istercesine
birbiri ardına deklanşöre basıp duruyoruz.
İstanbul'un kaosundan, gürültüsünden uzakta...
Su sesleri ve kuş sesleri arasında, tertemizde bir hava, bizi mest ediyor...
Doğa harikası şelalenin ve göletin olduğu yere merdivenlerle
indikten sonra, çevreyi keşfetmek üzere kâh kayaların üzerinden sekerek, kâh sonbahar renklerine bürünmüş endemik
bitkilerin, sararmış yaprakların, meşe ve çınar ağaçlarının arasında dolaşarak doğayı
kucaklamak bir başka güzeldi… Tarifi zor olan bu duyguları anlatmak yerine
sadece yaşamak gerek…
Girdiğimiz bir patika yol kısa bir süre önce
kapatılmış.. çıkmaz bir yola girdiğimizi ve ayak basmamızı istemediklerini bize
anlatmak istercesine, sağdan soldan etrafımızı sarıveriyor Kazdağı'nın aslanları:) nerdeyse jeepin içine dalacaklardı!..
Tamam, tamammmm anladık... sizin sınırlarınızdan çıkıyoruz biz de .)
Gidilecek bir başka yol bulunur her zaman.. Ama anladık ki,
rehbersiz dolaşılmaz Kaz Dağları’nda..
’İyi ki tercihimizi kendi aracımız yerine rehberli- jeep safari ile gerçekleştirmişiz!’ diyoruz yol boyunca...
’İyi ki tercihimizi kendi aracımız yerine rehberli- jeep safari ile gerçekleştirmişiz!’ diyoruz yol boyunca...
Ve jeepten inip yaklaşık 1-2 km. kadar misss gibi çam ağaçlarının arasından
patikalarda ve dağ yollarında yürüyoruz.
patikalarda ve dağ yollarında yürüyoruz.
Bol oksijen alıp, şelalelerden akan suları dinledikten ve dağ yollarındaki yürüyüşümüzü de tamamladıktan sonra sıra geliyor miğdeleri şenlendirmeye...
Pınarbaşında verdiğimiz molada, dev çınar ağaçları arasında, kiremitte ala balık ile verdiğimiz ziyafetle, yorgunluğumuzdan eser kalmıyor... üzerine de tavşan kanı çaylar.... ohh miss gibi:))
Şimdi sırada;
Tahtakuşlar - Alibey Kudar Etnografya Galerisi var...
Esin Bozdemir
Fotoğraflar: izler ve yansımalar
Yardımcı kaynaklar:
(*) Alibey Kudar Etnografya Galerisi
(**) Kazdağları tarih ve kültür
(**) İda Dağı Mitosları
Yardımcı kaynaklar:
(*) Alibey Kudar Etnografya Galerisi
(**) Kazdağları tarih ve kültür
(**) İda Dağı Mitosları
Yorum yapabilmem için (yapabilirsem eğer) bir kaç kez daha okumam... okuduklarımı sindirmem... oradaymışım gibi hayal kurmam gerekiyor Esin'im..
YanıtlaSilMuhteşem bir sunum.. her zamanki gibi.
@Gülsen VAROL,
SilDeğerli yorumunuz için çok teşekkür ederim Gülsen Hoca'm.. Bu post.ları hazırlarken ben de gittiğim o yerleri adeta yeniden yaşıyorum...temennim bu duyguların okurlara da ulaşabilmesidir zaten...
Harika yerler ve bilgiler. İnanın akşam akşam içim açıldı enerjisi bana kadar geldi. İnsan oralarda bir süre kalsa kanı değişir herhalde o kadar oksijenin bol olduğu yerde. Bu faydalı paylaşımlar için çok teşekkür.
YanıtlaSil@Ilhan Ucer,
Silİstanbul'un kaosu, gürültüsü ve hava kirliliği ile kıyaslanamayacak denli temiz ve bol oksijenli, berrak bir havası vardı.. Anadolumuzun her karış toprağı değerli ve çok özel. Yaşadıkça, gördükçe memleketimize olan sevgimiz, sahiplenişimiz daha da artıyor.. Görüşleriniz için ben teşekkür ederim..
Muhteşem ,hepsi çok güzel...Hasan boğuldu öyküsü çok etkilemiştir beni de ;filmini defalarca izledim, o güzel şelaleyi ve doğayı filmde de olsa izlemek için.Şimdi burada okumak ve görmek beni sevindirdi.Bir gün kendim gezeceğime dair umutlarım var.Sevgiler ,teşekkürler Esin'ciğim.
YanıtlaSil@Arzu Sarıyer,
SilHer gezip gördüğümüz Anadolu topraklarında akla hayale gelmedik o kadar çok yeni şeyler öğreniyoruz ki.. Öğrendikçe 'neden tüm dünya' nın gözü üzerimizde ve bu topraklarda!' daha iyi anlıyoruz.. En kısa zamanda temennilerinizin gerçekleşmesini dilerim. Teşekkür ederim Arzu Öğretmenim.. Sevgiler ve esenliklerimle...
Çok güzel bir paylaşım. Ben Kazdağları'na hiç gitmedim. Çocukken, gençken denk gelmemiş, evlendikten sonra da eşimle her zaman zevklerimiz tutmuyor:) Ama bir şekilde ayarlayıp,gitmek, görmek lazım. Tahtakuşlar Müzesi'ni de bekliyorum sabırsızlıkla.
YanıtlaSil@sezer eser perker,
SilGörmek lazım bence de..
Yeter ki önce sen iste sevgili Sezercim.. zevkler ve renkler ortada buluşabilir..
ikna edebileceğini düşünüyorum.) teşekkürler, sevgiler...
Luvilerin yüzlerceyıl soykırıma uğrayan Alevilerin ataları olduğunu okumuştum Erdoğan Çınar'ın kitabında: Saklanmak için en bakir ve en gizli noktaları aramaları boşuna değil. Ben de çok severim Kaz dağlarının doğasını.İnsana ait olduğu özü farkettirir. yazın da çok güzel olmuş. Eline bilgine sağlık
YanıtlaSil@Defne Soysal,
SilGidilip görülmesi ve araştırılması gereken o kadar çok özel yerimiz, milli değerlerimiz var ki Defneciğim...Her gittiğim yerde karşılaştığım güzellikler ve kimi zaman ıskaladığımız kendi öz tarihimize, kültürümüze dair öğrendiğim bilgiler beni öylesine çok etkiliyor ki..Kaz dağlarını da, doğası ve kültürel zenginlikleriyle oldukça ilgi çekici buldum.. Tekrar gitmeli ve diğer turlara da katılmalıyız...Değerli görüşlerin için teşekkür ederim..Sevgilerimle...
İda dağlarının En eskilerinden Luvilerin bugünki Alevilerin ataları olduğunu okumuştum Erdoğan Çınar'ın kitabında. Yüzyıllarca soykırıma uğramış böyle bir halkın kendini korumak için böylesine bakir, gözden uzak ama yaşanılası yerler seçmesi şaşırtıcı olmasa gerek. Ben de ne zaman gitsem Kaz dağlarına doğasında nereden geldiğimi ve nereye ait olduğumun farkına vardığım özümü keşfederim. Kimyam değişir havasında suyunda toprağında. Yine çok güzel bir yazı. bilgine eline sağlık.Sevgiler
YanıtlaSil@Defne Soysal,
SilKazdağı tarihine yönelik ilginç kitaplar var. Erdoğan Çınar'ın kitabını okumadım, notumu aldım.. Ama Tahtakuşlar Köyü Özel Etnografya Galerisi Kurucusu Alibey Kudar ve oğullarının M. Selim Kudar çıkarmış olduğu kitapları okumak istiyorum.
Orta Asya'dan Anadolu'ya, Antik Çağlardan günümüze hem İda Dağı hem de Tahtakuşlar'ın bir ferdi olarak o bölgeyi anlatan araştırma, inceleme tarzında yazılmış bu tür kitapların, milli değerlerimizi, köklerimizi daha yakından tanıma ve sahip çıkmada önemli olacağını düşünmekteyim.
http://www.nadirkitap.com/tahtakuslar-muatazmayinsaturta-m-selim-kudar-kitap1068346.html
Özümüzü keşfetmek için bu yolculuklar ve edindiğimiz bir dolu bilgi yanında...artı tertemiz havası giden herkese çok iyi gelecektir...Sevgilerimle...
Her seferinde gitmeye karar verip ama bir türlü gitme fırsatı bulamadığımız Kazdağları'nı gezmiş gibi oldum, tarihi bilgiler ve hikayelerle desteklediğin güzel anlatımın sayesinde. Profesyonelce hazırlanmış bir belgesel niteliğindeki paylaşımın için teşekkürler Esin'ciğim.
YanıtlaSilSevgiler
@Çınar,
SilHer renkten ve türden bilgilerle dolu, karşılıklı paylaşımlarımızla zenginleşiyoruz aslında...Değerli görüşlerin için teşekkür ederim Çınarcığım..( Bu arada ne zaman ki Çanakkale'ye gitsem...genellikle gezilerimizde bir iki gün kalıyor ya da transit geçiyor oluyoruz.. -çay bahçelerinde oturanları ve tavla-taş oynayanları görünce...aklıma düşüyor...içlerinde Çınar hanım var mıdır ??? acaba diyorum.. yani kulaklarınızı çınlatıyorum.)) Sevgilerimle...
7-8 yıl kadar önce benzer ama bu kadar kapsamlı olmayan bir tura katılmıştım. Şimdi biraz yerleşik gibi de oldum. Umarım sağlığım ve gücüm yeter de bu tür geziler yaparım. Kaz dağlarına şimdilik balkonumdan bakıyorum.
YanıtlaSilYine çok güzel bir paylaşım olmuş. Tahtakuşlar Müzesini de çok beğeneceğinden eminim. Gezdim dinledim ama eminim senden okumak bir başka olacak biliyorum. Sihirli ellerine sağlık :))
Sevgiler Esin' cim...
@Asuman Yelen,
SilKendi aracımız yerine iyi ki böyle bir tura katılmışız.. dedik sonradan biz de...Çok kapsamlı ve doyurucu bir gün geçirdik. Akçay'a yerleşmekle inanın siz de çok yerinde bir karar verdiniz. Bol bol keşif turları yaparsınız artık..Bu temiz hava ve coğrafya inanılmaz bir enerji kaynağı... İlgin ve değerli yorumun için çok teşekkür ederim Asuman ablacığım...Sevgilerimle..
Kazdağları denince tanrıların tanrıçaların değişmez mekanı, buram buram tarih kokan, mis gibi, oksijeni bol, dağlarla bezeli şahane bir antik kent düşer akla. Ve tartışmasız ''sürekli orada ve sağlıkla yaşayabilme'' dileği..
YanıtlaSilKeşke gerçek olsa bu dilek...
Çok güzel, çok doyurucu bir post olmuş sevgili Esinciğim...Teşekkürler...
Hazırlayan ellerine, emeğine sağlık..
Devamını bekliyorum...
Sevgilerimle..
@Zeugma,
SilDağlarımız, ormanlarımız, denizlerimiz..Anadolumuz'un her köşesi ayrı güzel gerçekten..Kazdağları da öyle hem coğrafi dokusu hem de antik çağların izleri bu bölgeyi oldukça gizemli kılmış. Ve tertemiz havası, sağlık iksiri adeta...Güzel temennilerine teşekkür ederim Zeugmacığım.. Dileğine gönülden katılıyorum. Sağlıklı ve huzurlu bir yaşam hepimiz için olsun...
Sevgilerimle...
Her zamanki gibi... yine alıştığımız üzere çıtası çok yüksek bir post. Kulaktan duyduğum kadarıyla, 20-25 yıl önce Alman bilim adamlarının yaptığı bilimsel ölçümlerde, dünyanın en fazla oksijen barındıran birkaç bölgesinden biri olarak saptanmış bu yöre. .. Tarifi zor olan duyguları tekrar yaşattığınız için teşekkür ediyor, güzel bir Pazar günü diliyorum.
YanıtlaSil@Mehmet Osman Çağlar - Mavi Mısralar
SilAntik çağlarda, tanrıların, tanrıçaların neden bu dağları seçtiğini insan gidip görünce ve o havayı soluyunca çok daha iyi anlıyor. Ferahlık katan bol oksijenli dağ havası, şelaleleri, ormanları, sıcak güler yüzlü misafirperver insanları ve antik kentleriyle bir başka güzeldi gerçekten...Esenlikler dilerim Osman Bey...
Çok güzel olmuş. Ne diyeyim darısı başıma. elinize sağlık
YanıtlaSil@Mehmet Bilgehan Merki,
SilTeşekkür ederim.. Ama siz zaten dağlar, bayırlar, memleketler geziyorsunuz hep.)
Kazdağları da bekler sizi...
Mutlaka gelmek istiyoruz okudugum en guzel anlatimdi sanki o gunleri bire bir yasadik bn izmirli yim ama nasip olup gidemedim senelerdir hayalini kurdugum bir yerdir kaz daglari bebisim ve eşim ile guzel ve anlamli bir gezi olacak enkisa zamanda insallah
YanıtlaSilSutüven şelalesinden çıkıp hasan boğuldu göletine giderken yolun sağında bir mangalcı var sakın yemek yemeyin,güler yüzüne aldanmayın. Dolandırıcı yani tam çakallar. Baba oğul çalıştırıyor. Gidince 2 kişilik menü 25 TL dediler bana sonra hesap öderken kişi başı 25 TL dediler. Ben de 50 TL vermiştim paranın üstünü vermediler tartıştık ama adamlar tam çakal. Şerefsizlere hakkımı helal etmiyorum. İnşallah burunlarından gelsin,sevdiklerinden çıksın.
YanıtlaSil