12 Kasım 2013 Salı

Hasbahçe içinde bir Sanat Müzesi - Küçüksu Kasrı


Alemdağ yamaçlarından doğarak, Anadolu Hisarı yakınlarında Boğaz’a dökülen Göksu ile Küçüksu dereleri arasında kalan ve bir zamanlar Osmanlı Dönemi’nde Padişahların Boğaziçi’ndeki has bahçelerinden zamanla da en gözde mesire yerlerinden biri olarak tanınan çayırlık alanı artık bizim de gözde mekânlarımızdan biri oldu.)
İster Göksu deresi tarafına uzanıp; biraz nostalji havasında Göksu’da  sandal sefası yapın.. ya da Göksu deresine karşı seçeneğinizin çok olduğu değişik mekanlara (kafe – restoranlara)  takılın..
İsterseniz Küçüksu Kasrı istikametine uzanıp;  karşınızda Rumeli Hisarı, diğer yanda Boğaziçi Köprüsü, deniz ve martılar, yüzen gemiler panoramasında; kahvaltı yapın…
Yada beş çayı muhabbetinizi alâ bir manzara eşliğinde ah güzel İstanbul !! ’ diyerek iç geçirin. J Anlayacağınız alternatifiniz çok burada. Deniz de var, göl de var. Kale de var, Kasr da var!.. daha ne olsun .) siz yeter ki gelin..

Bir de İstanbul’da yaşayanların en büyük handikabı trafik kadar, oto-park sorunudur. Burada yeterli olmasa da aracınızı park edebileceğiniz (atıl durumdaki boş arazilerin kullanıldığı) oto-park alanları var. Bu durum da, tercihimizi etkiliyor elbette. Çünkü pek çok yere sırf otopark sorunu yüzünden gidemediğimiz çok oluyor…
Daha önce Göksu’ya tarihe bir yolculuk yapmış ve burada karşıdan görüp fotoğrafını çektiğimiz  Küçüksu Kasrı’nı ne yazık ki ziyaret saatini kaçırdığımız için gezip görememiştik!

ama ‘bir daha ki sefere’ diyerek not etmiştik.
Bu sefer Anadolu Hisarı’na gittiğimizde önceliğimiz Küçüksu Kasrını ziyaret etmek oldu.. 

Önce biraz çevresini dolanıp, dört bir taraftan görüntü alıyoruz... Sonra ihtişamını daha iyi görebilmek için yakından inceliyoruz:) 

Küçüksu Kasrı’nın bulunduğu Boğaziçi’nin bu şirin yöresinde, yerleşim oldukça eski. 17. yüzyılda ünlü seyyah Evliya Çelebi, “bir âb-ı hayât nehirdir” diye bahsettiği Göksu’yu, üzerinde kayıklarla dolaşılan etrafı gül bahçeleri, küçük köşkler ve hazineye ait değirmenlerle çevrili, sakin bir yer olarak tasvir edermiş.
Osmanlılar Döneminde de ilgi çeken ve “Kandil Bahçesi” adıyla padişahın has bahçelerinden biri olarak kullanılan Küçüksu ve çevresini Sultan IV. Murad’ta (1623-1640) çok severmiş. Kandilli’ye kadar sık selvi ağaçlarıyla kaplı Küçüksu ve çevresini düzenlettirerek, buraya  “Gümüş Selvi” adını vermiş.

Hasbahçe içindeki ilk yapılaşma ise Sultan I. Mahmut (1730-1754) döneminde başlar. Göksu’da sık sık avlanan ve atış talimleri yapan Padişah için, Sadrazamı Divitdar Emin Mehmet Paşa, 1751-1752 yıllarında ahşap bir köşk yaptırır.

Deniz kıyısındaki bu iki katlı yapı, Sultan II-I. Selim  (1789-1807) döneminde geniş çaplı bir onarımdan geçer ve Sultan’ın isteği üzerine, çok sevdiği annesi Mihrişah Valide Sultan adına, 1806’da bir de çeşme eklenir.
*****
Sultan II. Mahmud (1808-1839) döneminde de kullanılmaya devam eden eski köşkün yerine, Sultan  Abdülmecit döneminde (1839-1861) padişahın emriyle yıktırılmış ve yerine bugünkü kâgir yapı inşa edilmiş.


Sultan Abdülaziz Döneminde (1861-1876) cephe süslemeleri elden geçirilen yapı, zaman zaman çeşitli onarımlar görerek günümüze ulaşmış, ancak bu arada eski saraydan kalan ve çeşitli işlevlerdeki ek yapılarını da yitirmiş.


Sütunlar ve detaylar
*****

Kabartmalarla süslü ve hareketli deniz cephesinde, bu cepheye yaslanmış şadırvanlı küçük havuzunda, merdivenlerinde çeşitli batılı süsleme motifleri kullanılmış.


Burası devlete ait diğer saray yapılarının tersine yüksek duvarlarla değil, dört yönde kapısı olan ve döküm tekniğiyle yapılmış zarif demir parmaklıklarla çevrilmiş.


 ***** 

Artık adımımızı atabiliriz Küçüksu Kasrı'na...

Rehber eşliğinde Kasrı gezerken; kulağımız rehberin anlattıklarında, gözlerimiz dört bir yanda bakıyoruz etrafa…
 
Bir de şansımıza güneşli bir havaydı o gün.. Aldığımız özel izinle çektiğimiz fotoğraflar, güneşin içeriye süzülmesi ile bambaşka bir tonda kameralarımıza yansıyor.

Batı ülkelerindeki sarayları görmüşseniz eğer; barak, rokoko ve ampir üslûplu yapılmış olan bu kasır, size hiç yabancı gelmeyecek bir aşinalıkta olacaktır.  Zarif çeşmesi ve dört yöndeki kapısı, demir parmaklıkları arasında merdivenlerine ayak basar basmaz, yüz elli yıl öncesine doğru zamanda yolculuğumuz başlıyor...



*****

Vayyy.. ne renkler, ne ışıltılar!.. ne gösteriş ne ihtişamdır bu böyle!.. .)

Bodrumuyla birlikte üç katlı olan kasır, 15 x 27 m.lik bir alan üzerine yığma tekniğiyle ve kâgir olarak yapılmış. Ziyarete kapalı olan bodrum katı kiler, mutfak ve hizmetçilere ayrılmış.. Diğer katlarsa bir orta mekâna açılan dört oda biçiminde düzenlenmiş. Bu özelliğiyle geleneksel Türk evi plan tipini yansıtan yapı, genellikle dinlenme ve av amaçlı olarak kullanılan bir “biniş kasrı” niteliği taşıyormuş.
Isıtma düzeni ise deniz tarafındaki odalarda çift, kara tarafındaki odalarda tek olarak yerleştirilen şöminelerle sağlanmış. Bu mermer şöminelerin İtalya'dan, avizelerin Çekoslovakya'dan getirilmesi, mermer ve cam işçiliğinde rüştünü ispatlamış Osmanlı'ya; son dönem padişahlarının batı hayranlığının etkileri fazlası ile gözlemlenebiliyor.

Oda ve salonlar değerli sanat eserleriyle döşenmiş, bu iş için Viyana Operası dekoratörü Sechan görevlendirilmiş.
Dinlenme ve av amaçlı olarak inşa edilen kasrın dört bir yanında sanatın izleri var!.. tavan ve taban süslemeleri eşsiz. Göz kamaştıran altın varaklı süslemelerden ziyade,
İstanbul manzaraları ile resimlendirilmiş sofanın tavanı ve her odada farklı desenlerle dizayn edilmiş ahşap parke, dönemin yüksek sanat karakterini aksettiriyor dersek yalan olmaz!.


Avizeler Bohemya kristal ama koltukların döşeme kumaşları ve perdeler; has ipek dokuma ve gururumuz olan Hereke'den!
Alçı kabartma ve kalem işi süslemeli tavanları, bir şömine müzesini andıran birbirinden farklı renk ve biçimde, değerli İtalyan mermerleriyle yapılmış şömineleri, her bir odada ayrı süslemeli ve ince işçilikli parkeleri, çeşitli Avrupa üsluplarındaki mobilyaları, halı ve tablolarıyla zengin bir sanat müzesi niteliğindeki Küçüksu Kasrında nereye bakacağımızı şaşırıyoruz ... 

Bu İtalyan-Fransız mimari karışımı, Balyan ailesinin klasiği olan kasır içinde çok önemli eşyalar bulunuyor.  İran şahının hediyesi kaplanlı halı ve orijinal Hereke el dokuması halılar…


Sultan Abdülaziz'in üzerinde bilek güreşi yaptığı Ceylan derisi kaplı masa ve bir de av silahlarının durduğu dolap çok özel.
Özellikle şu gördüğünüz masa; Sultan II. Abdülhamid'in kendi elleri ile yaptığı masa çok özel bir eser. Marangoz olan padişahın el oyması, geçme tekniği ile çivisiz yaptığı ahşap masaya paha biçilemiyormuş! bu yüzden sigorta şirketleri bu masayı sigorta etmeye yanaşmıyormuş. Babası Abdülmecid'in Tuğrasını da nakışlayan Abdülhamid, masanın ayaklarına dantel gibi desen koyarak ahşaba bir sanat şahikası formu kazandırmış.
Abanoz ağacından, gül ağacı ve sedef kakma şamdan ayakları da dikkat çeken eşyalardan.
Mekanın aydınlatılmasında şamdanlar kadar, renkli camlar ve devasa aynalar da içeriğe derinlik ve ışığın değişik açılardan girmesine olanak sağlamış..


Çünkü 1910'lara, Sultan Reşad dönemine kadar, Kasırda elektrik yokmuş, ışıklandırma bu gördüğünüz şamdanlarla sağlanırmış. Büyük aynalarda aydınlatmaya yardımcı olurmuş.

Offf off ne süs ne süs!.. !! Gösterişin bir çok boyutunu bu mekanda görebiliyoruz. Dantel-iş gibi incelik ve ustalık isteyen detaylarla dolu her bir eser… Ustaların ellerine sağlık diyelim.. Çünkü onlar ne de olsa Sultanın emrine âmâdeler,  yaptıklarının en iyisini yapmakla mükellefler!..

Küçüksu Kasrı Cumhuriyet Döneminde de bir süre devlet konukevi olarak kullanılmış. Atatürk İstanbul’a geldiği zamanlarda Dolmabahçe Sarayı’nda kalırken Küçüksu Kasrı’ndaki bu odayı da çalışma odası olarak kullanırmış.
Küçüksu Kasrı’ndaki bütün saatler 09. 05 de
Atatürk’e saygı niteliğinde durdurulmuş!
Cumhuriyet döneminde Atatürk’ün en çok uğradığı yerlerden biri olan kasır, 1996 yılında müze-saray olarak ziyarete açılmış.
Hemen yanı başındaki iskele, çeşme meydanı ve özgün bahçe tarihsel dönemdeki gibi âb-ı hayât ihtişamında olmasa da artık daha mütevâzi biçimde halkın eğlenip dinlenebildiği bir kimliğe kavuşmuş.



Ve Küçüksu Kasrındaki keşfimizi tamamlıyoruz.

Şimdi boğaza karşı bir çay keyfi yapıp, Rumeli Hisarı ve gökdelenlerin siluetleri eşliğinde güneşin batışını izleyeceğiz...

Siz de bir hafta-sonu, yolunuzu Anadolu Hisarına düşürüp, hem Küçüksu Kasrını dolaşıp hem de boğaz manzarası eşliğinde keyifli dakikalar geçirebilirsiniz.. 
Elçiye zeval olmaz.) benden söylemesi :)

Esin Bozdemir

Ziyaret Gün ve Saatleri:
Pazartesi, Perşembe günleri dışında her gün ziyarete açık. Ücret: (1 ile 5 TL arası)
08:30 – 16:30 (Kasım-Mart) / 08: 30 – 17:00 (Nisan-Ekim) Tel: 0216 332 33 03


Dip. Not: Küçüksu Kasrı'nın hemen yanında Egemenlik Parkı, biraz ilerisinde ise denize sıfır konumda Öğretmenlerin ve Polis Mensuplarının yararlandığı çok hoş kafe-restoranlar var. Bilginize..

Fotoğraflar: izler ve yansımalar
Yardımcı Kaynak: Küçüksu Kasrı Tanıtım Kitapçığı,  TBMM Milli Saraylar

8 yorum:

  1. Gerçekten SÜPER bir gezi.. Anlatımınla.. resmedişinle.. ve kattığın zevk ile teşekkürler ediyorum bir parça huzur almamızı sağladığın için Esin'im..

    YanıtlaSil
  2. Her şeyiyle anlatmışsın Küçüksu Kasrı'nı. Ellerine sağlık.
    Gel de "Ah güzel İstanbul!" deme...

    YanıtlaSil
  3. Çok özenli ve etkileyici fotoğraflarınızla güzel bir İstanbul gezisi oldu. Teşekkürler.

    YanıtlaSil
  4. Sayfalarınız yol gösteren resim ve bilgi kaynağı. Teşekkürler.

    YanıtlaSil
  5. Harika bir gezi yaptım Esin o güzel anlatımın ve fotoğraflarınla.İlk İstanbul seyahatim de gidilecek yer listesine alındı.Aman bu kadar güzel anlatma bak çalışma ofisi falan yaparlar :))

    YanıtlaSil
  6. Hasbahçe içinde Boğaz'a karşı kahvaltı edip, çayımı içerken martılara ve gökyüzüne simit atarak, ah güzel İstanbul diyerek, havasını içime çekerek... sonra çok sevdiğim Küçüksu Kasrı'na uzanarak, tarih kokan sütun detaylarına dokunarak, bu ışıltılı görsel şölende Ata'mıza selam vererek turumu keyifle tamamladım.

    Büyük bir incelik ve emekle hazırladığınız bu doyumsuz post için teşekkür ederim Esin hanım.
    Esen kalın.

    YanıtlaSil
  7. Buram buram tarih kokan bu muhteşem kasr'a yakışan şahane bir tanıtım yazısı hazırlamışsın sevgili Esin.
    Fotoğraflar çok güzel, çok detaylı...bilgilendirmeler ona keza..
    İstanbul'a giden biri ona göre program yapmalı, ne yapıp edip mutlaka görmeli burayı diyorum.
    Tıpkı benim gibi...

    Emeğin için teşekkürler, sevgiler...

    YanıtlaSil
  8. Boğazın şirin yapılarından biri. Güzel bir gezi oldu sayenizde ;)

    YanıtlaSil