Kadınlar; hangi çağda olursa olsun, bir türlü değişmeyen yazgılarıyla, sürekli gözyaşı döken ve genellikle ağlayan, hep kadınlar!. İstanbul Arkeoloji Müzesi'nin birbirinden değerli tarihi eserleri içinde 'Ağlayan Kadınlar Lahdi' en dikkat çekici antik çağ eserlerinden biridir. Kadın figürleri, tek tek incelediğimizde yüzlerindeki derin keder ve hüzün öylesine belirgin bir şekilde taşa yontulmuştur ki! her biri, gerçek kadar canlı durur adeta.
Osman Hamdi Bey tarafından 1877'de Sayda'daki kral mezarları ile aynı odada bulunan lahit, Helenistik döneme ait sütunlu lahitlerdendir. İnce işçiliği ile dünya lahitlerinin en önemlilerinden biri sayılmaktadır. Lahdin, M.Ö. 360 yılında ölen Sayda Kralı Straton'a ait olduğu tahmin edilmektedir.
Lahitler ile Arkeoloji Müzesi'nin mimari yapısı arasında dikkatli bakıldığından büyük bir benzerlik olduğu görülür. Müze'nin ne-o klasik tarzdaki ana binasının cephesini çizen Mimar Alexander Vallaury, özellikle bu lahitten esinlenmiş. Öğrendiğimiz bu bilgi, müzeden dışarı çıktığımız zaman, müzenin dış cephesine bir kez daha alıcı gözle bakmamıza neden oluyor. (Yandaki Görsel: buradan)
Lahit'in dış yüzünde gördüğümüz bu kadınlar, peki neden böylesine kederlidirler?
Bulunduğunda Avrupa ve Amerika'da büyük etki yaratan lahdin üzerindeki bu kadınlar, kralın ölümüne ağlamaktadırlar. Bu yüzden Lahdin cephesinde 18 üzgün kadın figürü, cenaze korteji ve av sahneleri yer almaktadır. Lahit bulunmadan önce ne yazık ki soyulduğundan, içinde sadece ait olduğu kişinin kemikleri ve bronz bir kemer tokası kalır geriye.
İstanbul Arkeoloji Müzesi'ndeki 'Ağlayan Kadınlar Lahdi' tarih sahnesindeki öneminden dolayı, (Sayda Kralı Straton'a ait olduğu için) geleceğe ışık tutan kültür miraslarımız arasında yerini alır.
Esin Bozdemir
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder