Kısa bir süre önce Şişli’ye yolum düştü. Ve ben aramakta
olduğum özel bir siparişin izlerini sürerken bir ara baktım ki, Amerikan Hastanesi’nin
bulunduğu sokaktayım. Bir de ne göreyim, Amerikan Hastanesi’nin cephesinde; ‘Operation Room’ Sanat Galerisi’nde, Fikret
Muallâ’nın “Sainte-Anne Desenleri” nin sergilendiğinden bahsediliyor!. Kaçırır mıyım hiç..hele ki sergi, Türk ressamlarının önde gelen isimlerinden biri olunca, bir anda Sanat Galerisi'nin içinde buldum kendimi. Aynı zamanda bir sağlık kurumunda 'Sanat Galerisi' nin bulunuyor olması beni ayrıca son derece memnun etti. Tabi ki, temennilerde de bulundum; 'diğer
hastanelerde de bu tür ‘Sanat Galerileri’ olmalı' dedim kendi kendime..'ama önce ülkemin dört bir yanında çok daha iyi koşullarda herkese hizmet verecek sağlık kurumları olmalı' diye de ekledim.
Sergi, Fikret Muallâ Saygı’nın, 1953, 1956 ve 1957
yıllarında belirli aralıklarla kaldığı ‘Paris Sainte-Anne Akıl Hastanesi’nde’ çizmiş olduğu resimlerden oluşuyor. Biz bu çizimlere, Fikret Muallâ'nın hastane günlükleri'de diyebiliriz. Ancak sanatçının kalmış olduğu hastane bir 'akıl hastanesi' olunca, ister istemez sanatçının hayat hikayesini de merak ediyor insan. Bu yüzden sergide
yer alan görsellere geçmeden önce, sizlere bu ünlü ressamın hayat hikâyesinden
kısa da olsa bahsetmek istiyorum. Ben Fikret Muallâ’nın, 'trajik' hayat hikâyesini
okuduğumda çok etkilendim, inanıyorum ki sizler de okuduğunuzda oldukça etkilenecek ve 'ne hayat ama, bu kadarı da olmaz’ diyeceksiniz.
Fikret Muallâ 1903 yılında İstanbul'un Moda semtinde doğar. Babası Ekrem Bey , Düyun-u Umumiye’nin ikinci müdürüdür.
Annesi Emine Nevber Hanım kız çocuk beklediği için önceden Mualla adını belirlemiş, bebek erkek olunca da ismine Fikret adını da eklemiştir.
Çocukluk ve gençlik yılları Kadıköy, Bahariye çevresinde geçmiş, Saint Joseph ve Galatasaray liselerinde öğrenim görmüştür. Yatılı olarak Galatasaray Lisesi'ne verilmesinin sebebinin, kendisini derslerine çalışmaktan alıkoyan futbol tutkusu olduğu rivayet edilir. Futbola düşkünlüğünde, futbolcu olan dayısı Hikmet Topuzer'in etkisi büyüktür. Futbol tutkusu ne yazık ki onun hayatının akışını değiştirecek bir olayı yaşamasına sebep olacaktır.
12 yaşında, Galatasaray Lisesi'nde futbol oynarken bir kaza sonucu sağ ayağının kırılması ve topal kalması ile büyük bir sarsıntı geçirecektir. Yaşadığı dram bununla da kalmayacaktır; Çok düşkün olduğu annesinin kaybı da onda derin izler bırakan ikinci olay olacaktır. Çünkü Fikret, okuldan kaptığı gribi eve taşıması sonucunda annesi de İspanyol gribine yakalanır ve annesi genç yaşta ölür. Bunun üzerine Fikret Mualla'nın hayatında suçluluk duygusu egemen olacaktır.
Annesinin ölümünün hemen ardından babasının çok genç birisiyle yeniden evlenmesi de onu çok etkileyecektir. Ardından babasının bu genç hanım yerine oğlunun tepki göstermeyeceğini düşündüğü akrabaları Behice Hanım ile evlenmesi de yine oğlunda benzer bir öfke ve tepki yaratacak ve tüm bu yaşadığı sarsıntılar Fikret Mualla'yı iyice sinirli ve uyumsuz birisi yapacaktır. Babasının evliliğini bir türlü benimseyemeyen Fikret Mualla, 17 yaşında iken Galatasaray Lisesi'ndeki öğrenimini yarıda bırakıp İsviçre'ye mühendislik okuması için gönderilir. O ise bunu, evden atıldığı şeklinde yorumlayacaktır.
İsviçre'de zamanla, resmin mühendislikten daha çok ilgisini çektiğini fark edecektir. Savaş yıllarına rastlayan İsviçre'deki öğrencilik döneminde parasız kalacak, ancak dönemin konsolosu Rıza Bey’in desteği sayesinde resim eğitimi almak için Almanya'ya geçecektir.
Fikret burada, Münih Güzel Sanatlar Akademisi'nde afiş ve desinatörlük, ardından Berlin Güzel Sanatlar Akademisi'nde resim eğitimi alır. Almanya'da bulunduğu yıllarda babasının mali durumu bozulup para gönderemez hale gelmesinden sonra Mısır Hidiv’i Abbas Halim Paşa’dan maddi destek görür. Ancak, Almanya'da topallığı ve utangaçlığı nedeniyle yalnızlaşan Fikret Mualla, resim yapmadığı zamanlarda da bu defa içki içmeye başlar. İlk defa 1928 yılında Almanya'da alkol bağımlılığı nedeniyle tedavi olmak zorunda kalır.
Daha sonra Almanya’dan Fransa’ya geçer, Paris’te Montparnasse ve Saint Germain gibi sanat çevrelerinde yaşar. Orada, André Lhote’un atölyesinde çalışan Hale Asaf’la tanışır. Paris’te sürekli resim yapan Fikret Muallâ bir süre sonra parasızlık nedeniyle Türkiye’ye döner.
Geçimini sağlamak amacıyla Milli Eğitim Bakanlığı’na yaptığı başvuru üzerine 1934’te Ayvalık Ortaokulu resim öğretmenliğine atanır, ancak kısa bir süre sonra bu görevinden istifa eder. İstanbul’da 'Lüküs Hayat', 'Deli Dolu', 'Saz Caz' gibi operetler için kostümler çizer. Nâzım Hikmet’in 'Varan 3' adlı şiir kitabını resimler. İsmail Hakkı Baltacıoğlu’nun çıkardığı 'Yeni Adam' dergisi için desenler hazırlar.
Bir ara, yanlış yorumlanan bazı sözleri yüzünden savcılık emriyle 1936’da Bakırköy Akıl Hastanesi’nde bir yıla yakın gözetim altına alınır. Hastanede ünlü doktor Mazhar Osman’ın kontrolündedir ve Neyzen Tevfik ile aynı odayı paylaşırlar. Neyzen neyini üfler; Mualla ise bulduğu her kağıda desenler, çizimler yapar. 1937’nin sonlarına doğru taburcu edilir. Bu olaydan sonra Fikret Muallâ’da gittikçe artan ve ölümüne değin süren bir polis korkusu başlar.
Babasının ölümü üzerine eline geçen miras payı ile Paris’te yaşamını sürdürebileceğini düşünerek 1939’da Türkiye’den ayrılır. Hastaneden çıkışı ile Türkiye’den ayrılışı arasındaki iki yıllık sürede 1939 Uluslararası New York Fuarı Türk Pavyonu için Abidin Dino’nun isteği üzerine İstanbul konulu otuz kadar tablo yapar. 1938’de yayımlanan 'Ses Dergisi' için çizdiği desenlerden birinin müstehcen olduğu gerekçesiyle, Türkiye’den ayrıldıktan sonra aleyhinde dava açılır, 1939’da beraat eder. Bu dönemde yazılmış ve 'Ses’te yayımlanmış “Masal” ve “Üsera Karargâhı” adlı iki de öyküsü vardır.
Fikret Muallâ Fransa’da yirmi altı yılı aşkın bir süre yaşar. Geçimsizlik, içkiye düşkünlük ve sürekli polis korkusu ile geçen yılların sonunda, yaşamındaki dengesizlik ve uyumsuzluk yoğunlaşır. Bir ara tedavi için hastaneye yatırılır. Burada kaldığı iki ay içinde kendisine resim yaptıran Dina Vierny’nin koruması altına girer.
Bu resimleriyle Kasım 1954’te ilk sergisini açar. İkinci sergisinden sonra yeniden akıl hastanesine girer. Bir ay sonra taburcu edilince sanayici Lharmin’le bir anlaşma yapar ve Seine Nehri’nin daha çok varlıklı insanların oturduğu “sağ” yakasına taşınır.
Resimlerinin sürekli müşterisi olan Madame Anglés’yle bu dönemde tanışır. Fikret Muallâ’yı bundan sonra koruması altına alan Madame Anglés, 1962’de felç geçirdiğinde onu hastaneye kaldırtır, bakımını sağlar. Daha sonra Nice yöresinde Reillane kasabasındaki evine yerleştirir ve bütün giderlerini karşılar. Ancak Fikret Muallâ, ömrünün sonuna değin felçten kurtulamaz. Mayıs 1967’de eski sinir bunalımları yeniden başlar. Önce hastaneye, sonra da bir dinlenme evine yatırılır ve 20 Temmuz günü evinde ölü olarak bulunur. Önce, Ressam Hale Asaf gibi Reillane'daki Mane Mezarlığı'na (kimsesizler mezarlığına) gömülür.
Ölümünden yedi yıl sonra 1974’te cenazesi yurda getirilir. Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk'ün eşi Emel Hanım'a çocukluk yıllarında resim dersi vermiş olması ve bu sebeple Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk'ün ilgilenmesi üzerine kemikleri İstanbul'a getirilerek Karacaahmet Mezarlığı'na gömülür.
BAŞLICA YAPITLARI: Resim: Oturan Adamlar, 1937, istanbul Resim ve Heykel Müzesi; Sevişenler, 1952; Masada, 1953; Nature-Morte, 1954; Sokak, 1955; Sermayeler, 1955; Kafe, 1955, Bistro; Kanalda Bekleyen Taşıt Botları; Marsilya’da Fransız İşçileri, Bir Kahvede; Haliç ve Süleymaniye; Paris’te Bir Sokak; Amerikan Bar; Baloncu; Peysaj; Balıkçı; Mor Zemin üstünde Figürler. Kitap Resmi: Nâzım Hikmet, Varan 3, 1930. Tiyatro Kostümü: Lüküs Hayat; Deli Dolu; Saz Caz.
Ölümünden sonra Paris'te açık artırmaya çıkarılan resimleri de Türk devleti tarafından satın alınmış ve Ankara Resim ve Heykel Müzesi'nde bir Fikret Mualla Salonu oluşturulmuştur. 1976'da dostlarından, yakınlarından ve çeşitli koleksiyonlardan derlenen 118 resmi ile Ankara'da adına bir sergi düzenlenmiştir. Yapıtlarının çoğu bugün özel koleksiyonlarda bulunmaktadır.
Günümüzde Paris'te Fikret Mualla Dostları Derneği adında bir dernek vardır, Bu dernek, Fikret Mualla'nın tablolarının orijinalliğini araştırmak ve ressamı tanıtmak sorumluluğunu yüklenmiştir.
Fikret Mualla bir anlamda hayata tutunabilmek ve her şeyi unutmak için resim yapmıştır. Bu nedenle sanat dünyasındaki çeşitli akımların etkisi yerine resimlerini yaparken sezgilerini kullanmış ve kendi tarzını yaratmıştır. Eserlerine kendi hislerini aktarmış. Huysuz, uzlaşmasız kişiliğini ve mutsuz yaşamını resimlerine yansıtmak yerine daha çok yaşama sevinci dolu resimler yapmış.Her ne kadar bu desenlerde hastanede yatmakta olan hastaların ruh hallerini bire bir yansıtmakta olduğunu görsek de, onun yaşamın diğer alanlarını yansıttığı çalışmalarında kullandığı canlı renklerle bu coşkuyu görebilmemiz mümkün.
Şehirleri resmetmeyi seven Mualla, resimlerine İstanbul ve Paris'in insanlarını, sokaklarını, kafelerini, sirkleri, genelevleri, balıkçıları resimlerine taşımış. Renklerle oynamayı seven sanatçının, Henri Matisse'in renk kullanımından çok etkilendiği bilinir.
Resim onun için bir yaşama biçimi olmuştur. Yaşamın gerçeklerini büyük bir içtenlikle renge ve biçime aktarmış, içinde yaşadığı bohem çevrenin insanını resmine konu olarak almış. Daha çok guvaş tekniğine yakınlık duymuş ve bu teknikle çok hızlı çalışabilmiştir. Ancak yağlıboyayı da suluboya ve guvaşı kullandığı ustalıkla kullanmıştır. Resmin kuramsal sorunları onu pek ilgilendirmemiş, dış etkilere yabancı kalmış ve çağdaş akımlara katılmamıştır. İçinden geldiği gibi, öznel, coşkun bir lirizm ile dolu resimler yapmıştır.
Resim onun için bir yaşama biçimi olmuştur. Yaşamın gerçeklerini büyük bir içtenlikle renge ve biçime aktarmış, içinde yaşadığı bohem çevrenin insanını resmine konu olarak almış. Daha çok guvaş tekniğine yakınlık duymuş ve bu teknikle çok hızlı çalışabilmiştir. Ancak yağlıboyayı da suluboya ve guvaşı kullandığı ustalıkla kullanmıştır. Resmin kuramsal sorunları onu pek ilgilendirmemiş, dış etkilere yabancı kalmış ve çağdaş akımlara katılmamıştır. İçinden geldiği gibi, öznel, coşkun bir lirizm ile dolu resimler yapmıştır.
Kendi anlatımıyla, Fikret Mualla'nın resim sanatına dair sözleri;
Ben hürriyetimi çok severim.Bunu naçiz sükutunda bulurum. Resim yaparken, ibadet eder gibi sükuneti beynimin tepesinde, saçlarımın dibinde hissedemezsem, o zaman bilirim ki bir yanlış işle meşgulum veya işgal edilmişimdir. Bu yanlış meşguliyetten kurtulmak için gider, evvela üç beş kadeh rakı içerim. Eğer bu yanlış meşguliyet daha sürerse, fitil gibi olur, çatacak, kavga edecek adam ararım.Herkes aşağı yukarı benim gibidir. Alemi nizama sokmak, fikrimden geçen şey değilse de, lafın kısası , sükutumu resmen severim ve dediğim gibi, ibadet eder gibi resim yapmayı ister, ruhi istirahatimi ancak bu tarzda temin ederim. Bu da benim hakkımdır. Bu sırada bana neler söylemezler.:“- İşte zavallı yine resim yapıyor. Para kazanacağı yerde boyalarla, fırçalarla uğraşıyor, sonra ekmek parası bulamıyor!”Doğru, bu bezirganların hakları var. Resim yapmak, resim yaptırmak zengin cemiyetlerin lüksüdür ve ben leblebiciler arasında bir ucubeyim. Ben bu kitle içinde onlarca bir deliyim. Nitekim bence de, beni resim yapmaktan uzak tutan herhangi bir kimse de benim düşmanımdır ve ben de ruhen fakir bir cemiyetin ve tufeyli zenginliğinin müthiş düşmanıyım. * ‘Üsera Karargahı’
Fikret Muallâ Saygı’nın hastanenin bahçesinde, avlusunda, yatakhanelerinde kurşun kalem ya da mavi tükenmezle çizdiği bu desenler, hastalığın sakin ve durağan yüzünü yansıtıyor.
Sergide, Ferit Edgü ve Metin Deniz koleksiyonlarından derlenen eserler yer alıyor. Küratörlüğü Ilgın Deniz Akseloğlu tarafından üstlenilen sergiye, Sainte-Anne Desenleri kitabı da eşlik ediyor. Editörlüğünü Burak Fidan’ın ve tasarımını Okay Karadayılar’ın yaptığı kitapta, Abidin Dino’nun kaleme aldığı Fikret Muallâ’nın Sainte-Anne tanıklığı ve Ferit Edgü’nün sergiye dair yazısı da yer alıyor.
" Fikret Muallâ, kendini çizgilerle tedavi ediyordu. Sıkıntısını, acısını, korkusunu dışa vurmakla yeniyordu. Bugün çoğu bende bulunan ve Fikret Muallâ'nın mora çalan mavi mürekkeple çizdiği resimler, Sainte-Anne'in avlularını, koğuş içlerini, yan yana yataklarını, yataklarda büzülmüş kalmış insanlarını, kapanıklığın o müthiş kederini yansıtıyorlardı. " Abidin Dino
*****
Fikret Muallâ Saygı’nın, 1953, 1956 ve 1957 yıllarında belirli aralıklarla kaldığı
‘Paris Sainte-Anne Akıl Hastanesi’nden bir oda
‘Paris Sainte-Anne Akıl Hastanesi’nden bir oda
*****
*****
*****
*****
Türk ressamlarının önde gelen isimlerinden Fikret Muallâ Saygı’nın, Paris Sainte-Anne Akıl Hastanesi’nde çizdiği desenlerden oluşan, “Sainte-Anne Desenleri”sergisi, 30 Ağustos 2016 tarihine kadar Amerikan Hastanesi “Operation Room” Sanat Galerisi’nde sergilenmektedir.
Sanatseverlere duyurulur.
Fikret Mualla 'nın yaşam öyküsünü yıllar önce okumuştum. Ama doğrusu bu kadar detaylı değildi. Büyük bir değer, hak ettiği yeri bulamadan inişli çıkışlı bir hayatla sıkıntılar çekerek ölüyor.
YanıtlaSilÇocuklukta yaşanan travmalar nasıl ağır izler bırakıyor.
Sanatçıların kaderi, çoğu kez ruhsal sıkıntılar yaşıyorlar. Ve genellikle değerleri ölümlerinden sonra anlaşılıyor.
Çok güzel bir çalışma olmuş. Emeğiñize sağlık.
Esenlikler diliyorum.
@Makbule Abalı,
SilNe yazık ki, ülkemiz sanatçısına gereken değeri dün olduğu gibi bugün de vermiyor!.
Öyle ki, nice özel yetenekler keşfedilmeden hayata veda ediyor. Dikkat etmişimdir akıl hastanelerine yatan insanların pek çoğunun IQ'su yüksektir. Yada algıları, sıradan pek çok insana göre çok daha derindir. Bu insanlar elbette içlerinde biriken fırtınaları bir şekilde dışa yansıtacaklar...buna izin verilmediğinde doğaldır ki, ruh sağlıklarını yitireceklerdir. Fikret Mualla'nın hayat hikayesinden daha çok, resimlerinde kullandığı renkleri, detayları biliyordum..ama hayat hikayesinin bu denli trajik olduğunu doğrusu bilmiyordum.. etkilendiğimi söylemeliyim. Çocukluk, hayatın mihenk taşı adeta!. Temeli sağlam olmadığında o taş her an yıkılmaya müsait oluyor. Fikret Mualla, annesinin kollarında ışıklar içinde uyusun...
Değerli yorumunuz için teşekkür ederim Makbule Öğretmenim.
Esenlikler dilerim.
Fikret Mualla' nın hayat hikayesini bilmiyordum. Çok etkileyici ve üzücü. Hep sıkıntı çekmiş ve maalesef öldükten sonra devletimiz fark etmiş. Güzel bir anlatım olmuş. Elinize sağlık.
YanıtlaSil@Teşekkür ederim.
SilNe yazık ki zor bir hayatı olmuş. Sanatçıları yaşarken niye fark etmezler!
Yazıyı hazırlarken de çok üzülmüştüm. Esenlikle..
Fikret Mualla'nin Paris'te resimler yaptigini ve bohem bir yasamda oldugunu duymustum. Naive yapilmis resimleri sevdigimden cok merak ediyordum.
YanıtlaSilBana bu genis icerikli bilgiyi verdiginiz icin cok sagolun.
@Gigi og Hayrettin
SilSayfama hoşgeldiniz. Fikret Mualla'nın çizimleri kendine has ve çok güzel.
Yazımın size faydalı olmasına ayrıca sevdindim. Ben teşekkür ederim.
Esenlikle..