Yüzyıllar boyunca üzerinde yaşayan medeniyetlerin şehre bıraktığı kültürel miras ile Trabzon başlı başına bir açık hava müzesi görünümü içinde, renkli kültürümüze ve sanat tarihine dair ne varsa en cömert hali ile karşılıyor bizi. Bu yüzden adım attığımız her yerde tarih boyunca gelişmiş uygarlıkların izlerini görüyoruz.
Doğu Karadeniz Gezimizin son durağı Trabzon’da ilk gün programımızı şehir içine ayırmış, önce Atatürk Köşkü Müzesini, ardından Ayasofya Müze ve Camii’ni gezmiş ve günü Boztepe’de harika Trabzon Panoraması eşliğinde kapatmıştık.
Ve Trabzon Gezimizin ikinci gününe geliyor sıra. Bu defa Karadeniz’in eşsiz güzellikleri ile buluşacağımız doğa harikası yaylalarına doğru yol alacağız. Trabzon’a kadar gelinir de ‘Uzun Göl’ e gidilmez mi hiç! Hele ki yaz çoktan bitmiş, sonbaharın son günlerinde, güneş de yüzümüze gülmüş iken, onu kaybetmeden bir an önce bu harika beldeyle buluşmak istiyoruz. Bu yüzden esnaf kepenklerini kaldırmadan, çarşılar şenlenip şehir içi trafiği de karışmadan konakladığımız otelden olabildiğince erken ayrılıp sabahın ilk saatlerinde yola koyuluyoruz.
- Sevgili okur, bu bir dip nottur sizin için de; çünkü siz de bizim gibi şehir içinde konaklamayı tercih ederseniz eğer, yabancısı olduğunuz bir şehirde bir anda trafik keşmekeşliği ile karşılaşabilmeniz olasıdır! bunun için sakın ola ki gecikmeyiniz ! -
Yeşilin her tonunu görebildiğimiz Karadeniz’de yollarda olmak da ayrı bir keyif. Sahil şeridi üzerinden Rize istikametine doğru yol alıyoruz. Kısa bir süre sonra ‘Uzun Göl’ tabelası ile karşılaşıyoruz. Ve Of üzerinden Solaklı Deresine paralel gidiyoruz.
Dağınık ve değişik bir görünüme sahip yayla evleri serpme çiçekler gibi yeşillikler arasından beliriveriyor. Diğer yanda dağlardan kopup gelen şelalelerin kıvrıla büküle yol aldığı ince su yolları, göller, görsel bir şölen içinde arz-ı endam ediyorlar.
Manzara değiştikçe biz de değişiyoruz. İçimizde bir huzur ve tarifsiz bir coşku! İnsan ruhu ne âlem doğrusu, doğanın içinde olmak bizi çocuklar gibi şen kılmaya yetiyor. Mutlu olmak aslında fark etmekle ‘farkında olmakla’ başlıyor hepsi bu kadar işte! ‘Hayatın farkında olmak’ Bütün mesele, insanın bu duyguyu ortaya çıkara-bilmesinde yatıyor. Bu kadarcık da felsefemiz olsun ama değil mi :)
Trabzon yaylalarının sahip olduğu bu güzellik; sisler arasında yeşilden griye dönen dağlarıyla, başka hiçbir yerde karşılaşmadığımız türden, son derece etkileyici ve gizemli. Bu kadar zengin bitki örtüsü ve yeşilliğin nedeni, Karadeniz’in malum iklimine bağlı. Yemyeşil dağlar, masmavi göğün altında. Ben ise, elimde kamera, bir sağıma, bir soluma bakarken ortalama 94 km. lik yolu (yaklaşık 1.30 saat) ne çabuk katediyoruz hiç anlamıyorum. Yaylalar, bir de doğanın yeni uyandığı bahar mevsiminde, kim bilir nasıl güzeldir! düşünmek dahi çok hoş. Ben böyle düşüne dururken, Çaykara İlçesi'nin sevimli turistik mahallesi Uzun Göl’e giriyoruz.
Uzungöl
Dağların arasında, ormanların yeşili ve göğün mavisinden çalmış, öylesine ihtişamlı bir göl, nazar boncuğu gibi çıkıyor karşımıza. Uzungöl’ün girişinde ise panoramik Uzun Göl manzaralarının semboliği olan o ikiz minareli cami resmi, artık bizim karşımızda ve tabi ki kendi kadrajımızda yerini alıyor.
Uzungöl: Haldizen Deresi Vadisi'nde heyelan sonucu, dere yatağının doğal baraj şeklinde kapanmasıyla oluşmuş bir göl. Çevresindeki ladin ormanları ise burayı çekici bir peysaja dönüştürmüş. Hani ‘kainatın kendisi, başlı başına bir sanat şaheseri’ sözü tam da ‘Uzungöl’ için söylenmiş bir söz diyebiliriz. Ve tabi ki görebilene, değer bilene daha niceleri var dediğimiz…
Uzungöl Camii
Yamaçlara doğru baktığımızda Uzungöl’ün de bir hayli fazla yapılanma tehdidi ile karşı karşıya olduğunu görebiliyoruz.
- Uzungöl adını, kıyısında bulunan gölden almış. Yerleşimi ise tarihte ilk olarak 1586 yılı kayıtlarında Rumca “Saraho” ismiyle geçiyormuş. Bölgede ilk kalıcı yerleşim ise 1650’li yıllardan sonra olmuş. Müslüman olmayan 12 haneden oluşan yerleşime sonraki dönemde Müslüman halkın gelişiyle nüfus artmış ve 1876 kayıtlarında yerleşim 229 hane olarak yer almış. "Şerah" adıyla da tarihte anılan yerleşim Cumhuriyet’in kuruluşu sonrasında uzun yıllar Of İlçesi’ne bağlı olarak kalmış. Çaykara’nın ilçe olduğu 1948 yılından itibaren ise bölgenin tamamı bu ilçe sınırları içerisinde kalarak, 1969 yılında da kurulan Uzungöl Belediyesi tarafından yasallaştırılmış. - (*)
Gölün etrafında değişik kafe ve restoranlar, hediyelik eşya satan mağazalar bulunuyor ve dağların eteklerine kurulmuş olan dik çatılı evler. Bir de Uzun Göl’de de yine hatırı sayılır bir Arap nüfusu ile karşılaşıyoruz. Belli ki onlar bizden önce keşfetmişler buraları! Artık keşfetmek sırası biz yerli turistlerde!
Şansımıza hava mis gibi. Güneş pırıl pırıl parlıyor, ancak yine de temkinliyiz zira öğrendik ki, Karadeniz’de hava bir günde dört mevsimi yaşatabilirmiş insana J
Yeşil başlı gövel ördek... :)
Ördekler, balıklar, kuşlar
hayatlarından son derece memnun görünüyorlar. :)
Uzun Göl'de kanoyla gezmek, başlı başına bir keyif olmalı. Yeterli zamanımız olsa idi, mutlaka kanoyla kuğu gibi, gölün üzerinde olmak isterdim tabi :)) ama insanın her istediği de olmaz ki! buna da şükür Esin hanım :))
Uzungöl'ün orta yerinde,
küçücük şirin bir ada :)
Gölün etrafında keyifle yürürken karşımıza bir de, elinde bağlaması, hem çalıp hem söyleyen, gezgin bir ozan çıkıyor. Önünde ise kamera ile 'eşinin' görüntüsünü alan bir bayan. Bu değerli çiftle ayak üstü de olsa sohbet ediyoruz. Bu çift, uzun yıllardır, hemen her sene karavanları ile cennet yurdumuzun bir köşesini gezerler ve gittikleri her yerde de böyle renkli görüntüler alırlarmış. Bizi de kırmıyorlar, çalıp söylerken bir görüntü de biz alıyoruz.
Uzun Göl’ün çevresinde dolaşıp, hatıra fotoğrafları çekip hediyelik eşyalar arasında kaybolduktan sonra, kendime el dokuması küçük bir heybe alıyorum.
Bir de şu güzelim narenciyeler nasıl iştahımızı kabartıyorlar! Yollarda tüketmek üzere, sağlık iksiri bu güzel meyvelerden de alıyoruz. Anlayacağınız biz de Ulugöl'den eli boş ayrılmıyoruz.
Uzungöl'ün tarihi Kemer Köprüsü (taş köprü)
Bir zamanlar Haldizen Deresi'nin tek geçiş köprüsü olan Kemer Köprü ile Şerah Köyü'nün en işlek merkezine ulaşılırmış.
Gölün etrafında yeterli keşif turları yaptıktan sonra biraz da tepeden kuşbakışı göl manzaramız olsun istiyoruz. Zira bu güzel doğanın içinde zaman da hızla geçiyor anlamadan. Saatlerimize bakıyoruz, varışımızın üzerinden 2,5-3 saat olmuş.
İkiz Camii yanından ‘Garaster Yaylası’ tabelası istikametinde tepeye doğru yol alıyoruz. Yukarılara doğru oldukça dik ve virajlı dağ yollarında çıkarken heyecanım katbekat artıyor. Aşağıya doğru bakınca Uzun Göl giderek küçülüyor ancak yemyeşil yaylaların kucağında ve dokunsam uzanacakmışım gibi yakınlaşan bulutların altında içim içime sığmıyor.
İleride ise bir grup Karadenizli genç ne de güzel horon tepiyor. Böyle bir coğrafyada insanın içinde ne dert kalır ne de kasavet. Ayaklarıma bakıyorum çiçek açmışlar mı diye! ruhum çiçeklenince, botlarımın altında biriken topraklar bile dağ nergisleri gibi görünüyor gözüme.
Kıvrıla, dolana yukarılara doğru çıkıyoruz.
Ve manzaramız daha da güzelleşiyor.
Garaster’in tepesinden Uzun Göl yaklaşık 2.600 rakım yüksekliğinde. Biz zirveye kadar çıkmasak da yine de bir hayli yaklaşıyoruz.
Garaster Yolu üzerinde bir kaç küçük işletme bulunuyor. Bu işletmelerden birine girip, semaverde çay içerek küçük bir dinlence veriyoruz kendimize. Manzaramız ise, işte böyle :)
Ve ayrılma vakti geliyor Uzun Göl’den.Gün bitmeden ikinci durağımız Sümela Manastırı ‘Meryemana’ olacak.
Dönüş yolunda ise karşımıza tarihi bir köprü çıkıyor.
Kiremitli 'Hapsiyaş' Köprüsü
Bu tek gözlü kemer köprü 1935 yılında büyük ahşap kütükler kullanılarak yapılmış.Kayalar üzerine oturtulan bu köprü, kesme taş ayakları, ahşap gövdesi ve üzerini örten kiremitli çatısı ile ilginç bir görüntüye sahip. Adını da üzerini örten kiremitlerden almış olmalı. Burası aynı zamanda birer mesire yeri.
Trabzon'un Of Dernekpazarı - Çakara - Uzungöl yolu üzerindeki Kiremitli Köprü piknik yapmaya gelenlerin de mutlaka ilgi odağıdır, çünkü burası doğanın içinde nefis bir ortam.
Bir kaç görüntü aldıktan sonra yeniden yola koyuluyoruz.
*****
Zigana Tüneli
Virajlı dağ yollarından geçiyoruz.
Ve 'Meryemana' tabelası görünüyor artık...
Trabzon’un Maçka İlçesi’nde Altındere Köyü sınırları içinde yer alan ve Altındere Vadisi’ne hakim ‘Karadağ’ın, (Zigana) eteklerine kurulmuş olan manastıra doğru yol alıyoruz.
Meryemana'ya doğru yaklaştıkça coğrafyamız da değişiyor yavaşça.. Bir yanımızda bizimle birlikte yol alan ve kıvrılarak akan bir dere, diğer yanımızda ise yemyeşil ormanlar...muhteşem bir coğrafyanın ortasındayız şimdi.
Meryemana Deresi
Altındere Milli Park'ın içinde, yol kenarında küçük bir işletme çıkıyor karşımıza. Böyle bir manzaranın içine düşülür de 'semaverde çay' içilmez mi hiç!. Herhangi bir tura bağlı kalmadan yollarda olmanın da dayanılmaz cazibelerinden biri de bu işte :) canınız nerede isterse orada durabiliyorsunuz.
Doğanın sesine ve içindeki o muhteşem ahenge kulak veriyorum. İşte tam da burada zamanı durdura-bilsem keşke!
Çaylarımızı içtik, yanında gözlemelerimizi de yedik, artık daha fazla rehavete kapılmadan yola koyula-biliriz yeniden..
Sümela Manastırı
Manastırın içinde bulunduğu bu doğa harikası coğrafyayı ‘Altındere Milli Park’ı görmek dahi her şeye değer.
Sarp bir kayalık üzerine kurulmuş olan Sümela Manastırı halk arasında ‘Meryemana’ adı ile anılıyor. Vadiden yaklaşık 300 metre yükseklikte bulunan yapı, bu konumuyla manastırların şehir dışında, ormanlarda, mağara ve su kenarlarında kurulma geleneğinin sürdürülmüş olduğunun da bir kanıtı. Yapının dibinden ise (yol boyunca bizi takip eden) Meryemana (Panagia) deresi akmakta.
Ve Sümela Manastırı görünüyor artık...
Deniz seviyesinden 1.150 m yükseklikteki eski Rum Ortodoks Manastır ve Kilise kompleksi, tam adı ile Panagia Sumela (Παναγία Σουμελά) veya Theotokos Sumela'nın vadinin eteklerinden kuş yuvası gibi korunaklı görüntüsü böyle.
Edindiğim bilgilere göre;
-‘Meryem Ana’ adına kurulan manastırın “Sümela” adını “siyah” anlamına gelen “Melas” sözcüğünden alır. Bu ismin manastırın kurulduğu koyu renkli Karadağlar’dan geldiği düşünülmekte ise de, Sümela kelimesinin asıl buradaki Meryem Tasvirinin siyah renginden dolayı aldığı yönündedir.
Rivayete göre; Manastır, 395 yıllarında Bizans İmparatoru I. Theodosius zamanında (375-395) Atina’dan gelen Barnabas ve Sophranios isimli iki rahip tarafından kurulmuştur. 6. Yüzyılda ise İmparator Justinianus’un, manastırın genişletilmesini istemesi üzerine, Generallerinden Belisarios tarafından tamir edilmiştir.
Trabzon Rum İmparatoru III. Alexios döneminde ( 1349-1390) yapının önemi artmış ve fermanlarla gelir sağlanmıştır. III. Alexios’un oğlu III. Manuel ve sonraki prensler döneminde de Sümela yeni fermanlarla zenginleştirilmiştir.
Doğu Karadeniz kıyılarının Türk egemenliğine girmesi üzerine Osmanlı Padişahları pek çok manastırda olduğu gibi Sümelanın’da haklarını korumuşlar ve bazı imtiyazlar vermişler. 18. Yüzyılda birçok bölümü yenilenen ve bazı duvarları fresklerle süslenen manastıra 19. Yüzyılda büyük binalar eklenerek muhteşem bir görünüm kazanmış ve Sümela Manastırı en zengin ve en parlak dönemini yaşamış. Bu dönemde son şeklini alan manastır pek çok yabancı seyyahın ziyaret ettiği ve yazılarını konu edilen bir yer haline gelmiş.
Trabzon’un 1916-1918 yılları arasında Rus işgali sırasında manastıra el konulmuş, 1923’den sonra tamamıyla boşaltılmış.
Yunanistan'a mübadele ile göçen Karadenizli Rumlar Veria kentinde Sümela adını verdikleri yeni bir kilise inşa etmişler. Her yıl Ağustos ayında tıpkı geçmişte Trabzon Sümela'da yaptıkları gibi yeni manastırın çevresinde geniş katılımlı şenlikler düzenlemektelermiş.
2010 yılında Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti'nin izni ile Hristiyanlarca Meryem Ana'nın göğe yükseliş günü olarak kabul edilen ve kutsal sayılan 15 Ağustos günü 88 yıl aradan sonra ilk ayin düzenlenmiş, ayini Fener Rum Patriği Dimitri Bartholomeos yönetmiş imiş- (**)
Manastıra ulaşımı belirli bir yere kadar araçla sağlayıp, daha sonra ormanın içinden patika yolu yürüyerek ilerliyoruz.
Ve sevgili okur, şimdi siz burada bizim; Sümela Manastırı’na bir hayli yaklaşmış, heyecanla ona bir an önce adım atacağımızı düşünüyor olmalısınız değil mi! ancak ne yazık ki öyle olmayacak! Ziyaretimiz buraya kadar! Çünkü manastır uzun bir süredir ziyarete kapalı imiş. Hem bu kadar yakınız, hem de ona ulaşamıyoruz. Bu ne şanssızlık deme de dur şimdi :( Doğu Karadeniz gezimizin 2. oyunu bu bize!. Birini anımsarsanız Ordu Kurul Kalesi’nde yaşamıştık.
*Geziye çıkmadan önce yaptığımız araştırmalarda manastırın 2015 yılı sonunda restorasyona tabi tutulacağı ve bu restorasyonun bir yıl süreceği bilgisine sahiptik, dolayısı ile 2016 sonunda bu restorasyonun tamamlanmış olabileceğini düşünmüştük, ama Trabzon'a geldiğimizde manastırın kapalı olduğunu öğrendik, ancak buraya kadar gelip de görmemezlik edemezdik. (kapatılma gerekçesine bkz)
Manastıra giden incecik patika bir yoldan neredeyse 50 metre sonra varabileceğimiz bir mesafeye kadar yürüyoruz ve bulunduğumuz noktadan, karşıdan Sümela Manastırı’nın fotoğraflarını çekmekle yetinebiliyoruz sadece.
Patika yolda karşımıza bir Şapel çıkıyor. Sümela Manastırı'nın içini göremeyecek olmanın hayal kırıklığını bu küçük Şapel'le gideriyoruz biz de ;)
*****
Kanada'lı genç çiftin bu güzel yol arkadaşı
bize ne de güzel poz veriyor böyle :))
bize ne de güzel poz veriyor böyle :))
*****
Sadece dışını görebildğimiz Sümela Manastırı'nın içinde acaba neler varmış? bilgimiz olsun yine de anlatalım kısaca.
Sümela Manastırı’nın başlıca bölümleri: Ana Kaya Kilisesi, birkaç şapel, mutfak, öğrenci odaları, misafirhane, kütüphane ile kutsal ayazma’dan oluşuyormuş. Ve bu yapılar topluluğu, karşıdan bizim de görebildiğimiz ve tahmin edebileceğimiz şekilde genişçe bir alana kurulmuş. 18. Yüzyıla tarihlenen Şapeldeki fresklerde işlenen başlıca konular da İncil’den alınmış sahneler, Hz. İsa ve Meryem Ana’nın hayatı ile ilgili tasvirler yer almakta imiş.
- Kilise içinde Meryem figürleri Gürcülerin kullandıkları Gürcü Madonna şeklinde resmedilmiş.
- Asıl kilisenin apsis kısmında, güney duvarında yukarıda Meryem'in doğuşu ve mabede sunuluşu, tebliğ, İsa'nın doğuşu, mabede sunuluşu ve hayatı, altta İncilden resimler.
- Güney kapısında Meryem'in ölümü ve havariler.
- Kilisenin doğuya bakan yukarı kısmında 2. sırada Genesis, Ademin yaratılışı, Havva'nın yaratılışı, Tanrı'ın tembihi, İsyan (Adem ile Havva'nın yasak meyveyi yemeleri), Cennetten kovulma. 3. sırada: Dirilme, Thomas'ın şüphesi, Kabirde bir melek, Nikaia (İznik) konsili.
- Apsis kısmının dışında, yukarıda Mikail, Cebrail bulunmakta imiş. (Görsel burdan)
Ne diyelim!. Hayatın her anına ‘eyvallah’ diyoruz! Bu güzel coğrafyanın içinde olmak da bir ayrıcalık, dağların zirvesinde... manzaramız işte böyle! Buna da şükürler olsun. Geldik, karşıdan da olsa Sümela Manastırı'nı dünya gözü ile gördük mü gördük! işte bu kadar :)
Belki yine bir gün geliriz bu diyarlara. Ancak aynı yeşili bir daha bulabilir miyiz bilemiyorum? işte orası muamma!.
Henüz çok geç olmadan;
Tarihi ve kültürüyle, eşsiz doğası yaylaları ve hırçın akan sularıyla, yöresel lezzetleri ve neşelendiren horonlarıyla, yeşille mavinin raks ettiği doğa harikası Karadeniz’i ve kadim şehirlerini görme sırası şimdi sizde.
Esin Bozdemir©İzler ve Yansımalar
DOĞU KARADENİZ GEZİSİ
Ordu: yeşilin, mavinin ve aydınlığın şehri
Çarşamba'da Tarihi Göğceli Camii
Samsun'dan izler ve yansımalar
Samsun Kızılırmak Deltası Kuş Cenneti
Samsun Alaçam ve Mübadele Müzesi
Diyojen'in kenti Sinop'tan güncel ve tarihi yansımalar
Yardımcı Kaynaklar:
(*)Trabzon İl Kültür ve Turizm Md.lüğü Kitapçığı ve (**) Wikipedia
Çarşamba'da Tarihi Göğceli Camii
Samsun'dan izler ve yansımalar
Samsun Kızılırmak Deltası Kuş Cenneti
Samsun Alaçam ve Mübadele Müzesi
Diyojen'in kenti Sinop'tan güncel ve tarihi yansımalar
Yardımcı Kaynaklar:
(*)Trabzon İl Kültür ve Turizm Md.lüğü Kitapçığı ve (**) Wikipedia
Trabzon ve civarı en sevdiğim, defalarca gittiğim kentlerimizden biridir. Bildiğimiz, gezdiğimiz yerler hem görsellerle hem de yazıyla desteklenip canlanarak yine olağanüstü bir şölene dönüştü. Öncelikle bunun için teşekkür ederim Esin Hanım!.. Bence bu kadar güzel gezi anıları ancak doğa, tarih ve insanın özüne dokunarak ortaya çıkabilir. Sadece gezmiyor hepsinin ruhuna da dokunuyor, özümseyerek damarlarınızda hissediyorsunuz. Mesela elinde bağlaması olan şahısla yapılan söyleşi veya horon tepen gençlerle birlikte ruhunuzun çiçeklenmesi ve doğa ile konuşmak, onu dinlemek... İşte asıl öz'den dokunmak, hissetmek budur!.. çünkü Ara Güler bakın ne demiş: "Alıyorlar Leica'yı, Canon'u, Nikon'u ellerine, yola düşüyorlar. Bir köylü mü gördüler. Dur! İki şipşak, tamam… Koyun sürüsü mü gördüler. Dur! İki şipşak, tamam… Çadır mı gördüler. Dur! İki şipşak, tamam… Ben bir çobanın fotoğrafını çekeceksem, onunla oturmalıyım, birlikte yemek yemeliyim, gece çadırında kalmalıyım… Onu tanımalıyım. Fotoğrafını ancak ondan sonra çekebilirim." Buradan yola çıkarsak, eşinizle birlikte gezi anılarınızın asıl başarı nedenini de anlamış oluruz. Ayrıca rant uğruna doğayı talan edenlere çok kızıyorum. O diyarla bir daha gidişinizde aynı yeşili bulmanızı umarım.
YanıtlaSilGüzel bir hafta sonu diler,
Esenlikler dilerim.
@Mehmet Osman Çağlar,
SilKendi coğrafyamızı ve bu coğrafyalarda yaşayan bizim can insanımızı daha yakından tanıdıkça, sizin de tespit ettiğiniz gibi 'öz' e dokundukça, Anadolu'ya olan sevdamız daha da artıyor. Diğer yandan rant uğruna heba edilen topraklarımızın durumu da bir o kadar üzüyor bizi. Fotoğraf çekmek ise hem birer terapi, hem de başlı başına tutkumuz oldu diyebilirim.
Değerli yorumunuza çok teşekkürler Mehmet Bey,
Ben de size ve ailenize iyi hafta sonları dilerim. Esenlikle...
Yazmayı unuttum galiba, bu önemli postunuzu birkaç gün içinde
YanıtlaSilface'de paylaşmak isterim. İzninizle?
@Mehmet Osman Çağlar,
SilTabi ki paylaşabilirsiniz, çok memnun olurum.
Teşekkür ederim Mehmet Bey.
Paylaştım, teşekkür ederim.
Sil(Bu arada tanıtım linklerini uyarmıştınız, onları da düzelttim.)
@Mehmet Osman Çağlar,
SilÇok sağolun Mehmet Bey,
Bağlantı linklerinize şimdi bir kez daha baktım
önceki face üzerindendi sanırım, evet bu defa düzelmiş..
Tamamdır .)
Daha önce de Uzun Göl'ün resimlerini görmüştüm ama hiç gitmedim. İnsanın orada minicik bir evi olmalı, çok isterim valla, eğer yapabilirsem yeğen oğluşumun okulu, filan bitsin, hayırlısıyla evlensin oturduğum evi satıp oraya yerleşeyim dedim. :) Çok teşekkürler fotoğraflar ve yazılar için. Eline sağlık.
YanıtlaSilSevgiler:)
@bücürükveben,
SilBiz de Uzun Göl'ü hep fotağraflarda görürdük, meğer bunca ilgi boşuna değilmiş!. dilerim daha fazla yapılanma olmaz, aksi taktirde o güzelliğe gölge düşebilir!. İnşallah tüm dilekleriniz, hayalleriniz hepsi gerçek olur Müjde Hanım :) Ben teşekkür ederim. Sevgiler
Muhteşem Esin 'ciğim ;Doğu Karadeniz resimlerin ve yazılarım.Çok sevdiğim yerler olanak olsa her yaz gitmek isterim.Uzungöl'de bir aile tanımıştım kaldığımız tahta butik otelde "her yaz şifa için geliyoruz buraya "demişti imrenmiştim onlara...Zigana geçiti küçüklüğümden beri merak ettğim geçitti ;tünelininden geçmek heyecan verici idi...Teşekkürler izlerini harika yansıttığın için.Sevgiler.
YanıtlaSil@Arzu Sarıyer,
SilBeğenmenize ve değerli yorumunuza çok teşekkür ederim Arzu Öğretmenim. Doğu Karadeniz Gezimizde ben de çok heyecanlıydım gerçekten, ulvi bir duygu yaşar gibiydi o yemyeşil çam ormanlarıyla kaplı heybetli dağların zirvelerine doğru çıkmak, çay bahçeleri, bir yanımızda hırçın bir Karadeniz...o muhteşem doğanın içinde bulunmak...Zigana Tüneli içinden geçmek...ne özel topraklar, ne güzel bir coğrafyadır Anadolumuz! inanılmaz etkilendiğimi söyleyebilirim. Uzungöl'ün çevresindeki konaklamalar aslında doğayla uyumlu yapılmış ahşap görünümlü, tek kaygım daha fazla çoğalmamasıdır. Ne güzel tanıştığınız aile başka ülkelere gitmek yerine kendi yurdumuzun güzelliklerinin farkında imiş!.şifa ki hem de ne şifa! bedene, ruha. Benden de en içten sevgiler, saygılar Öğretmenim. Size ve ailenize iyi hafta sonları dilerim.Esenlikle...
Dediğin gibi ''Çok geç olmadan' gidilip mutlaka görülmesi gereken yerlerden Esincim...
YanıtlaSilCennet gibi bir yermiş vesselam. İnsanın ömrüne ömür katacak cinsten.
İnci gibi işlemişsin her bir köşesini. Harika görseller eşliğinde çok büyük bir keyifle okuyup bilgilendim. Aklıma takılan neydi biliyor musun? Sümela Manastırı'nın kapalı olduğunu biliyordum ben. Twitter'dan tesadüf eseri öğrenmiştim. Keşke gitmeden önce konusunu açsaymışım. Çıkmak için o kadar zahmet çekmezdiniz belki :( Bu arada tadilat 2 yıl daha sürecekmiş. 2018 Ağustos'una kadar. Orası kapalıyken gitmek biraz eksik kalacak ve can sıkıcı gerçekten.
Emeğine şapka çıkarıyor, teşekkürlerimi bırakıyorum değerli rehberim;)
Huzurlu bir hafta sonu geçirmen dileğiyle, sevgiler...
@Zeugma,
SilCennet gibiydi gerçekten, bahar mevsiminde o yaylalar çok daha güzeldir mutlaka.Malum yangından mal kaçırır gibi öylesine acele beton ucubeler dikiliyor ki! Hiç bir şey bıraktığımız gibi kalmıyor ne yazık ki. Bu yüzden geç kalmadan gidip görülmeli çağrısında bulundum. Aslında biz bu gezilere çıkmadan önce genel bir araştırma yapıyoruz. Restorasyona dair bilgi edinmiştik. Ancak 2015'de başlanan restorasyonun sadece 1 yıl süreceği ve 2016'da biteceği yazılıydı bu yüzden artık restorasyon bitmiştir düşüncesinde idik. (Burada kültür varlıklarının resmi sitesinde dahi bilgi böyle: http://www.kulturvarliklari.gov.tr/TR,144048/sumela-manastirinin-ziyarete-kapatilmasi.html )Trabzon’a geldiğimizde durumu öğrendik ancak buralara kadar gelip de uzaktan dahi olsa görmemezlik olmazdı.. Manastırın içini gezemesek de yine de o müthiş coğrafyayı görmek çok güzeldi. Bir daha bilemiyorum ne zaman görürüz!.
Değerli yorumun ve beğenin için çok teşekkürler Zeugmacığım :)
Ben de sana güzel bir hafta sonu dilerim, sevgilerle..
Trabzon hep başka şehirlere geçtiğim bir nokta oldu. Dolayısıyla hep geçip gittiğim ama hep aklımda olan bir şehir. Hatta geçen yıl yine geçerken "Sümela restore edilecek, kapanmadan görün" demişlerdi ama fırsat bulamamıştım yine de. Şimdi gezmiş gibi oldum:) Tatalı tatlı dinledim gerçekten. Elinize sağlık, sevgilerimle...
YanıtlaSil@Asli Bora,
SilSayfama hoş geldin sevgili Aslı :)
İnsan bazen, önünden sıklıkla geçtiği yerleri 'nasılsa görürüm' düşüncesi ile erteleyebiliyor.Biz de konakladığımız otelde, manastırın restorasyon dolayısı ile kapalı olduğunu öğrendik ancak yine de o muhteşem doğanın içinde; hem Meryemana'ya olabildiğince yakın, hem de ona ulaşamamanın duygusunu bir kez daha yaşamış olduk. Teşekkür ederim. Sevgilerimle...
Bir Trabzonlu olarak memleketimi bu derece güzel anlatamazdım. Emeğinize sağlık.
YanıtlaSilUzungöl'e en son ne zaman gittim hatırlamıyorum. Çok kalabalık diye gitmeyi tercih etmiyordum. Son halini gördüm ya o kıyımı görmek için gider miyim bilmiyorum. Korkarım ki göl gözükmeyecek etrafındaki yapılardan.
Sümela Manastırına sisli bir günde gitmiştik, manzara göremedik seneye geliriz dedik. Bir iki hafta sonra ziyarete kapandı.
2015 Trabzon gezimde en çok Santa Harabelerini ve Hamsiköy'ü beğenmiştim. 2016 da ise dayımların köyünü :) Galiba köyü özlüyorum.
Hiç bir şey çocukluğumdaki gibi kalmasa da özlem hep var.
bol muhabbetli güzel günler sizinle olsun. Keyifle kalın.
@acemi blogger,
SilÇok teşekkür ederim. Doğu Karadeniz'e ilk kez gidiyorum ve muhteşem doğası ile harika bir coğrafya. Şehirler Karadeniz'in kıyısında, hem yeşilden, hem maviden nasibini almış çok güzel. Mevsim gereği sonbaharda bu geziyi gerçekleştirdiğimizden, yaz sezonuna göre nispeten tenha sayılırdı Uzungöl. Belki siz de böyle ara bir mevsimde gidebilirsiniz Uzungöl'e. İnşallah daha fazla yapılanma olmaz. Çünkü daha fazlası her yönden doğaya zarar verecektir.
Trabzon'da ve diğer Karadeniz şehirlerinde daha görülecek çok yer vardı, yaklaşık iki haftalık tatil sürecine ancak bu kadarını sığdırabildik. Hamsiköy'ü ve Santa Harabelerini göremedik. İnşallah bir daha ki sefere. Ama siz madem ki kökleriniz halen oradadır, her şeye rağmen yine de gitmelisiniz. Mis gibi köy ortamı; nemli ağaçların burcu burcu kokusu, maşıngada demlenen çaylar, Trabzon tereyağında pişen kuymaklar, pazılı yumurtalar..mısır ekmekleri.. yaşlıların hoş sohbetleri..doğal yaşama hasretiz..lütfen özlemlerinizi ertelemeyin. Çocukluk geri gelmese de, geçmişin izlerini oralarda bulabilmeniz mümkündür yine de!. Değerli yorumunuz ve temennileriniz için çok teşekkür ederim.
Ben de size ve ailenize iyi hafta sonları dilerim. Esenlikle..
Sümela Manastırı' nın kapalı olması büyük talihsizlik. Tadilatı bahane edip mi kapattılar bilmiyorum. Benim de görmeyi çok istediğim yerler Trabzon ve Sümela manastırı. Güzel ve özenli bir yazı. Elinize sağlık.
YanıtlaSil@Turgay Aksoy,
SilKültür ve Turizm Bk.lığının resmi sitesinde restorasyonun gerekçesi: "(..) yapıya zarar veren kaya düşmesi olaylarının sıklıkla yaşanması nedeniyle, bölgede kayaların jeolojik ve jeoteknik bakımdan araştırma ve güçlendirme çalışmaları başlatılmıştır. " yazıyor. Bu gerekçe doğru olabilir. Ancak verdikleri süre 1 yılı aşmış. Demek ki bitmedi? ya da ?. Temennim bittiğinde sizler gider görürsünüz ve tabi ki bizlerle paylaşırsınız. Teşekkürler
Ah nasıl oralarda olmak istedim şimdi. Fotoğraflar şahane Esincim. Gezi yazıların için çok araştırıyorsun, inceliyorsun, derleyip topluyorsun. Kolay bir iş değil. Ama keyifle okunduğunu, iyi bir rehber olduğunu bilmeni isterim. Emeğine sağlık.
YanıtlaSil7-8 yıl önce Mayıs ya da Haziran ayında Trabzonda'ydık. Uzungöl'ü çok beğenmiştim ama bu kadar hareketli değildi o zaman. Niye acaba? Hava da iyiydi halbuki. Turist olarak sadece biz vardık diyebilirim ve kano falan yoktu:) Çok az dükkan açıktı.
@sezer eser perker,
SilFarklı coğrafyalara ait, hele ki uzak diyarlara dair okuduğum gezi yazılarında bende de aynı duygu oluyor...ruhum hemen kanatlanıyor. Bazen imkansız gibi görünen ve gözümüzde büyüttüğümüz o yerlere ulaştığımızda aslında hiç de büyütülecek gibi olmadığını görüyoruz. Önemli olan 'istemek' ve 'hayata geçirmek'sanırım.Değerli düşüncelerin için çok teşekkür ederim Sezer'cim. Gezi yazılarında elimden geldiğince dikkat etmeye çalışıyorum. Her birimizin penceresinden yansıyanlar ayrı ve her biri değerli. Birimizin gözünden kaçanı, yada yetişemediğini diğerimiz yakalıyor, birbirimizi tamamlıyoruz böylece. Gönül neler ister ki! ancak yetişebildiğimiz kadar...
Uzungöl çok kalabalık olmamakla birlikte yine de hatırı sayılır bir Arap turist vardı ve hareketliydi. Sizin gittiğiniz tarihte acaba Arap nüfus olmadığından mıdır hareketsizliği! ne dersin :)))
Sevgiler, iyi hafta sonları Sezer'cim..
Yaklaşık 10 yıl kadar önce, çalıştığım eğitim kurumundan arkadaşlar ve eşimle birlikte gittiğimiz Doğu Karadeniz gezisinde Uzungöl adeta bizi büyülemişti. Kartpostal gibiydi Doğal hali olağanüstü idi. Sonra gazetede "imara açıldı" yazısını okuyunca üzüldüğümüzü hatırlıyorum. Sümela Manastırına çıkmıştık. Hatta yolda 2 arkadaşımız kaybolmuştu. Şimdi o merdivenleri çıkmaya cesaret edemem diye düşünüyorum. Manastır duvarlarındaki karalamalar, hoş olmayan yazılar üzücüydü.
YanıtlaSilBaharda gitmiştik. Dağlarda gördüğümüz rengarenk kır çiçekleri çok güzeldi.
Her zamanki gibi büyük emek harcanmış bir yayın. Elinize sağlık.
Sevgiler...
@Makbule Abalı,
Sil10 yıl önce kim bilir nasıldı Uzungöl. Hele ki mevsimlerden de bahar olunca!
Bu güzelim doğa harikası beldelerin imara açılması içler acısı. Korkunç bir yapılanma vardı.
Manastıra belli bir noktaya kadar araçla gidip, daha sonra 100-150 metre kadar yürüdük..belli noktadan sonra ziyarete kapattıkları için ilerleyemedik, bu yüzden biz merdivenlerle karşılaşmadık.
İçini göremesek de, yine de iyi ki gitmişiz diyorum. Çünkü yarın neler gösterecek hiç birimiz bilemiyoruz! Değerli yorumunuza çok teşekkür ederim Makbule Öğretmenim.
Size ve ailenize iyi haftalar, Sağlık ve esenlikler dilerim..
Merhabalar.
YanıtlaSilKaradeniz'i, denize nazır tüm şehirlerini, yaylalarını, göllerini, sularını, ormanlarını ve bilhassa insanlarını çok seviyorum. Siz de öyle güzel bir görsel sunum hazırlamışsınız ki, seyretmeye ve incelemeye doyamadım. Emeğinize ve yüreğinize sağlık ve mutluluklar dilerim. İnsan, dünyada daha bir eşi ve benzeri olmayan bu güzide vatan topraklarını nasıl katledebilir?
Selam ve dualarımla.
@Recep Altun,
SilÇok teşekkür ederim Recep Bey. Gerçekten vatan topraklarının her bir köşesi cennet gibi.
Evet insan 'para' uğruna 'bu güzide vatan topraklarını nasıl katledebilir?' ne yazık ki tüm bunlar oluyor işte!. Bilmukabele..Esenlikler dilerim.