Genellikle her yıl olduğu gibi bu yıl da yaz bitiminde gerçekleştirmiş olduğumuz uzunca bir tatili daha sona erdirdik. Yalnız bu yıl, yaz sonu gezimiz biraz sarkarak sonbaharın son demlerine uzandı… ama yine de yetiştik biz sonbahara!. Gelince gördük ki, kış kapımıza dayanmış. Diyeceksiniz ki;’ ne fark eder kış olsa!’ olma mı :) olur elbette, ama şapır şupur yağmur altında, hele ki kar-tufan arasında gezinin de pek tadı olmazdı. Kayak merkezinde kaymaya benzemez ki kültür turu ;) Neyse ki yeşilin her tonunu doyasıya yaşadığımız ve kendi rotamızı kendimizin belirlediği güzel bir tatil süreci geçirdik Karadeniz kıyılarında. Hava da yüzümüze güldü. Çok nadir de olsa bulutlu havalar, onları da müze ziyaretlerine ayırdık, iyi de oldu.
Daha önce Batı Karadeniz’in birkaç şirin kentini (Safranbolu, Amasra, Yörük Köyü) gezip görmüştük, bu defa keşfimiz Doğu Karadeniz’di. Her yeri dolaşamasak da, büyük ölçüde hedeflediğimiz yerleri ve hatta hiç aklımızda olmayan ama görünce ‘buraya bir daha kesinlikle özel olarak gelip kamp kurmalıyız’ dediğimiz yerler de oldu.
Yolculuğumuz karayolu ile İstanbul’dan başladı ve haritada bize
en kısa rotayı gösteren (Hendek, Düzce, Bolu, Gerede, Çerkeş, Ilgaz, Tosya, Boyabat) üzerinden direkt olarak
bizi Sinop’a ulaştırdı.
Hayatımıza kolaylık getiren akıllı telefonlar sağ olsun. Google ve yandex haritalar can yeleğimiz oldu. Klasik haritaları tamamen rafa kaldırmasak da önceliğimizi akıllı tf.lardan yana kullandık. Hele ki sesiyle bize kılavuzluk eden bayan muavinin yönlendirmesi harikaydı :) “Rotanız belirlendi. 400 metre sonra döner kavşaktan sağa dönünüz, döner kavşaktan çıkınız.. tekrar sağa dönünüz..” yanlışlık yaparsanız da sorun yok tabi, yine yeni bir rota belirleyip tekrar devam ediyordu, bu defa “600 metre sonra 2. Kavşağa geliniz, döner kavşaktan sağa dönün, 150 metre sonra sola dönün, 50 metre dümdüz gidin.. “ derken… akıllı tf.larımız hiç susmadı!. Aramızda dijital de olsa, bir kadın sesi hep vardı;) olmadığında ise, ‘hadi konuşsana kadın!! Seni bekliyoruz” dedik!. işte anlayın o kadar alıştık ve neredeyse arar olduk birbirimizi!. Teknoloji nasıl da bağımlı ediyor insanı..
Bu arada gezmeyi planladığımız ve detaylarına daha sonra gireceğim şehirler ise sırasıyla; Sinop, Samsun, Ordu, Giresun, Trabzon olacak. Dönüş rotamızın kalbi ve son durak şehrimiz ise Erzincan olacak, sonrasında ise, ‘ver elini İstanbul’ diyeceğiz.
Ve tekrar dönecek olursam gezi notlarımızı anlatmaya; aralarda verdiğimiz bir iki molanın dışında, ortalama 7-7.5 saatin ardından akşama doğru Sinop’a varıyoruz.
Sinop’a gelmeden önce ise yolumuzun üzerinde olan ve tarihi 6 bin öncesine uzanan Boyabat Kalesi'ne çıkıyoruz. Bulunduğu konumdan tüm ilçeyi kuşbakışı izliyoruz.
Boyabat Kalesi
Boyabat Kalesi M.Ö 600 yılında Paflagonyalılar tarafından kurulmuş. Daha sonra değişik milletlere iskan yeri olan Boyabat Bizanslılar'dan sonra Türk Beyliklerine geçmiş. 1461 yılında ise Osmanlı hakimiyetine geçmiş ve 462 yıl Osmanlı idaresi'nde kalmış. Anlayacağınız Sinop'un ilçelerinden Boyabat, Osmanlı İmparatorluğu'nun eline geçinceye değin; Roma, Bizans, Selçuklu, Candaroğulları arasında el değiştirmiş.
Ahşap sivil mimari örneği olan tarihi evleriyle, camileri, tünelleriyle...köklü bir tarihe ev sahipliği yapmış olan Boyabat'ta gezip görülecek çok yer vardı...
Boyabat'ta konaklamalı olarak da kalınabilir imiş, bunu görünce anladık ama yine de, teyet geçmeyerek, kaleye kadar tırmandık ve kuşbakışı olsa da ilçeyi selamladık.
Ve... yolumuza devam ederek, kısa bir süre sonra Sinop'a ulaşıyoruz.
Sinop’da ise bizi, 6000 yıllık tarihsel geçmişi ve konuk ettiği birçok uygarlığın mirası, tertemiz doğası ve denizi ile antik çağların ünlü filozofu ‘Diyojen’ karşılıyor. M.Ö. 412 yılında Sinop’ta doğmuş olan filozofun hayatı ve hayata dair derin düşünceleri ve özlü sözleri çoğumuzun dilinde olmuştur. Diyojen mutluluğun sadelikte ve yalın bir hayat yaşamakta olduğunu söylemiş ve bu doğrultuda bir hayat yaşamış. Yaşamını ise bir fıçıda geçirdiği rivayet edilir :) Enteresan bir insanmış vesselam :)) Yukarıdaki fotoğrafta heykel kaidesinin altındaki betimlemede (yanda) bu gösterilmiş. Doğanın içinde, hayvanlarla bir-arada yaşamayı seçmiş kendisine. En bildik sözü ise 'Gölge etme, başka ihsan istemem' sözüdür.
Türkiye’nin en kuzey ucunda denizin içine doğru uzanan bir burun üzerinde yer alan Sinop’da gezip göreceğimiz çok yer vardı. Bu yüzden hava kararmadan biran önce konaklayacağımız otele yerleşip, ardından kısa da olsa küçük bir Sinop turu yapmayı düşündüğümüzden (standartlarımızı da bu doğrultuda belirlediğimiz ve özellikle merkezde olmasını tercih ettiğim internet üzerinden seçtiğim iki otelden birinde karar kılıp )nihayetinde otelimize yerleşiyoruz.
Ve kısa bir şehir turu yaparak, Sinop’la ilk buluşmamızı gerçekleştiriyoruz. Artık burada sözü fotoğraflarımıza bırakıyorum..O yansısın, ben susayım diyorum :))
Sahile bakan meydanların birinde; 'Yurtta Sulh, Cihanda Sulh ' diyerek halkına seslenen Atatürk heykelini görünce, bu mesaj, barışa en çok ihtiyaç duyduğumuz bu günlerde ne kadar manidar diyorum! Oysa; gel de gör şimdi bıraktığın ülke ne hallerde Atam :( ' demeden de edemiyorum!.
Liman şehri Sinop'un parkları da, geçmişin izleriyle dolu.. batık gemilerden çıkarılan amforalar, demirler...dekoratif bir şekilde sergilenmiş.
Küçük bir mola vermek üzere, sahildeki çay bahçelerinin birine oturup, Sinop'un sıcacık gevrek simidi ve yanında da şöyle tavşan kanı demli çaylarımızı yudumlarken, objektifimize bu hoş görüntüler takılıyor.
Alâaddin Camii, 1214 - Meydankapı Camii,
1878 - Kefevi Camii, 1312
1878 - Kefevi Camii, 1312
Sinop'taki en önemli Selçuklu eserleri arasında yer alan ve Alaaddin Keykubat Dönemi'nde yaptırılan Alâaddin Camii'ni geziyoruz. Camii, kentin Selçuklular tarafından fethedilmesinin hemen ardından 1214 yılında inşa edilmiş.
Ayrıca; Alaaddin Hamamı, Pervane Medresesi, Gazi Çelebi Türbesi, Seyid Bilal Türbesi, Fetih Baba Mescidi, Mehmet Ağa Camii, Saray Camii ve Aşağı Hamam'da görülmesi gereken tarihi yapılar arasında yer alıyor.
Ara sokaklarda keşif merakı içinde yürürken, karşımıza tarihi bir çeşme çıkıyor, önünde de zarif bir hanımefendi oturuyor. Çeşmenin fotoğrafını çekeceğim ama hanımefendiyi rahatsız da etmek istemiyorum, bu yüzden çeşmeyle birlikte fotoğrafını çekip çekemeyeceğimizi sorduğumuzda itiraz etmeden ama başını da hafifçe yana çevirerek bize böyle de poz veriyor. Biz de kendisine teşekkür ediyoruz.
Balatlar Kilisesi Yapı Topluluğu
(Arkeolojik çalışmaların halen devam ettiğini öğrendiğimiz kazı alanı kapalı idi. Uzaktan sadece birkaç fotoğraf alabildik)
Yeri gelmişken kısacık da olsa Sinop'un tarihine değineyim. Sinop şehri, adını bir zamanlar konuk ettiği Amazonlar’ın kraliçesi 'Sinope'den almış. Farklı uygarlıklara ev sahipliği yapmış olan Sinop’un kültürel zenginliğinin ana kaynağı ise, onun en güzel doğal limanlardan birine sahip olmasında saklı!., Sinop’un tarih boyunca ticaret merkezi olarak öne çıkmasını sağlayan Sinop Limanı’nın bu yüzden stratejik önemi oldukça büyük. Ayrıca günümüzde de Sinop Limanı, ulusal düzeyde yat yarışlarına da ev sahipliği yapmakta imiş.
Bir şehirde birden fazla uygarlığın izleri olduğunda kültürel zenginlik de bir hayli çok oluyor. Bunu en çok mimaride, sanatta görebiliyoruz.
4000 yıllık tarihi geçmişe sahip olan Sinop Kalesi tüm ihtişamıyla ve oldukça sağlam bir şekilde günümüze değin ulaşabilmiş. Kalenin ilk yapımının, MÖ 8. yüzyılda Milet'ten gelerek Sinop'a yerleşip koloni kuran göçmenler tarafından gerçekleştirildiği düşünülmekte imiş.
Roma ve Bizans dönemlerinde ise savunma amacıyla yapılan kaleye, Selçuklular döneminde bir iç kale daha eklenmiş. Ve biz bir şehri keşfetmeye başlamadan önce ona tepeden kuş-bakışı ile bakarak ‘merhaba’ demeye bayılır olduk :) Böylece kafamızdaki harita da, çok daha somut bir şekilde yerli yerine oturuyor.
*****
Kaleden Sinop Limanı'na bakış...
Bu arada 2. günü yaşamaktayız Sinop'ta ;)
İç içe girmiş surlar her yerde. Bu kadar çok sur ile karşılaşınca doğal olarak cezaevi düşüyor usumuza.
Kalenin üzerine çıkılır da, bu hoş kafeteryada Sinop manzarasına karşı şöööyle bol köpüklü bir Türk kahvesi içilmez mi!. arkamızda şehir, önümüzde leb-i derya bir deniz... havamız güzel, kahvemiz güzel, biz güzel.. yarasın mı bize :) 'yarasın' diyoruz.. şükürler olsun
Ve şimdi sırada ünlü Sinop Cezaevi var.
Cezaevi'de zaten hemen bu surların ardında!.
(tıklayınız)
Cezaevi'de zaten hemen bu surların ardında!.
(tıklayınız)
16. yüzyılın ortalarına kadar Sinop bir nevi hapishanedir. Kaleyi oluşturan burçlar ise bu tarihten itibaren zindan olarak kullanılmış. Anadolu'da Bodrum'dan sonra en önemli Sürgün Kenti Sinop olmuş.
Osmanlı Dönemi’nde bir süre tersane olarak da kullanılan ve dönemin en güçlü savaş gemilerinin inşa edildiği iç-kalenin resmi olarak zindana dönüşmesi ise 1887 yıllarında olmuş.
O dönem Sinop Mutasarrıfı Veysel Paşa yeni binalarla birlikte bir de binaya hamam eklemiş. 1939 yılında da çocuk hapishanesi olarak kullanılmak üzere bir bina daha yapılmış. Sinop Cezaevi Sürgünleri ve yatan kişilerin ünlü oluşu cezaevini de meşhur kılmış.
Üstte, çocuk mahkumların kaldığı binanın iç-dış görüntüleri yer alıyor.Sağ üstte, mahkum aracı ve altta çocuk mahkümların yattığı 'Çocuk İslah Evi'
Sinop Cezaevindeki Zindan
Tüyler ürpertici zindana girince fazla duramıyorum. Prangalı mahkumların yattığı zindan, kapkara!.
Kalenin cezaevi olarak kullanımına ait en eski belgelerin tarihi de bir hayli eski (1568) Evliya Çelebi seyahatnamesinde bu zindandan bakın nasıl söz etmiş;
"Büyük ve korkunç bir kaledir. 300 demir kapısı, dev gibi gardiyanları, kolları demir parmaklıklara bağlı ve her birinin bıyığından 10 adam asılır nice azılı mahkumları vardır. Burçlarında gardiyanlar ejderha gibi dolaşır. Tanrı korusun, oradan mahkûm kaçırtmak değil, kuş bile uçurtmazlar."
İç içe geçmiş cezaevi kompleksleri...labirent gibi..
Tarihi Sinop Cezaevi’nin sıradan bir cezaevi kompleksi olmadığını ve tarih içinde taşımış olduğu işleviyle; kale içinde kale konumu ile buradan kaçabilmenin mümkün olamayacağını da görüyoruz.
Disiplin Hücreleri...surlar, surlar..iç içe geçmiş ve
kapan gibi kurulmuş küçücük alanlar !. ceza ki, ne ceza!..
kapan gibi kurulmuş küçücük alanlar !. ceza ki, ne ceza!..
Allah kimseyi düşürmesin !
tek kişilik koğuşlar, üstte pencere görevi yapan küçücük bir bölmeden ise (alttaki fotoğrafta gördüğünüz gibi) sadece koridora bakıla-biliniyor!
bunlar tek kişilik koğuşlar ve
her katta bu şekilde 8-9 oda bulunuyor.
her katta bu şekilde 8-9 oda bulunuyor.
*****
Pencere pervazında hayata tutunan bu bitki,
umudun her daim yeşil kalmasını hatırlatıyor insana!
Yukarıdaki bu koğuş ise, 'Parmaklıklar Ardında' dizi filminin seti olarak aslına uygun bir şekilde düzenlenmiş.
Mahkumların el emeği ürünleri.. cezaevi kompleksi içinde yer alan hediyelik eşya mağazasından...
Pencere pervazında hayata tutunan bu bitki,
umudun her daim yeşil kalmasını hatırlatıyor insana!
Zamanında tersane olarak kullanıldığının bir işareti olarak yukarıda görülen ve denize açılan bu bölmeler, cezaevine döndürülünce kapatılıyor.
ÇAPAR: Karadeniz'e özgü, tek direkli,
baş ve kıç tarafı sivri ve yukarı kalkık olan ve yük taşımak için
kullanılmış olan takadan büyük, bir çeşit kayık, mavna
Sinop Cezaevi avlusunda sergileniyor.
Bu oda ise, Cezaevi'nin kitaplığı...
Sinop Cezaevi o kadar büyük ve görülecek o kadar çok detayla doluydu ki, sanıyorum burada ortala 2.5- 3 saat geçirmişizdir. Doğal olarak çok fotoğraf çektik. Çoğunu eledim. Bunlar onda biri değil inanın. Gidince siz de bana hak vereceksiniz :)
Tabi ki bugün müze olarak kullanılan bu cezaevine bizi götüren asıl nedenlerden biri de aralarında; Kırım Hanı Devlet Giray, Refik Halit Karay, Mustafa Suphi, Ahmet Bedevi Kuran, Ruhi Su, Burhan Felek, Zekeriya Sertel gibi.. pek çok ünlü ismin içinde Sabahattin Ali’nin de bu cezaevinde siyasi suçlular arasında hüküm giymiş olması idi.
Sabahattin Ali'nin yatmış olduğu koğuşa çıkarken koridorlar onun hapiste yazdığı şiirleriyle doluydu. Ayrıca değişik sanatçıların sesinden, Sabahattin Ali şiirlerinden bestelenmiş şarkılar ve koğuş duvarlarına yansıtılan Sabahattin Ali Belgeseli duygu dolu anlar yaşamamıza sebep oldu. (fonda dinlediğiniz müzik bu katta çalıyordu)
"Göklerde kartal gibiydim, Kanatlarımdan vuruldum, Mor çiçekli dal gibiydin, Bahar vaktinde kırıldın, Yar olmadı bana devir, Her günüm bir başka zehir, Mapushanelerde demir, Parmaklıklara sarıldım.. "
Bağlaması, bavulu, komidini, gaz lambası, masası, yatağı, yorganı...duvarda fotoğrafı... ile Sabahattin Ali, vakur duruşuyla parmaklıklar arasından bize bakıyordu..
-1933 Yılının Mayıs Ayında Sinop Cezaevi'ne nakledilen Sabahattin Ali, Cumhuriyet'in 10. yılındaki aftan yararlanarak, 23 Ekim 1933 yılında
özgürlüğüne kavuşmuştur. -
Hüzün verici dakikalar.. ve Sabahattin Ali'nin kaleminden unutulmayan eseri "Aldırma Gönül" ve...diğer duvarlarda yazılı şiirlerini okuyup daha da fazla kederlere dalmadan ünlü edebiyatçımızı saygıyla anarak ayrılıyoruz bu hüzün dolu mekandan..Şimdi sırada başka müzeler var. Etnografya Müzesi ve Arkeoloji Müzesi'ni gezeceğiz daha!.
hadi bakalım, beni takip edin :)
Veeee
Arkeoloji Müzesindeyiz...
Arkeoloji Müzesindeyiz...
İçinde bulunan zengin antik eserler ve kalıntılarla, Sinop tarihini gözler önüne seren müzede önce bahçeyi, sonra, müze binasının içinde tarihi yolculuğumuzu sürdürüyoruz.
Müzede; Sinop'un M.Ö. 3000'lere uzanan Tunç çağına ait eserlerinden, Sinop açıklarında batmış gemilerden çıkarılan amforalara, Osmanlı Dönemi etnografik eserlerinden, 19. yy. ait yaldızlı ikonalara, lahitlerden heykellere kadar çok geniş bir yelpazede eserler sergilenmiş.
Ve şimdi de Sinop Etnografya Müzesi'ne gidiyoruz.
Osmanlı sivil mimari örneklerinden olan ve 19. yüzyıl başlarında 'Aslan Torunlar Konağı' olan yapı günümüzde Sinop Etnografya Müzesi olarak hizmet veriyormuş. Büyük bir avluya açılan müze bahçesi de konağın kendisi kadar bakımlı ve güzeldi.
Müze, etnografik eserlerin dışında, mimarisi, ahşap süslemeleri ve duvar resimleriyle de görülmeye değer.
Konağın doğal boyalarla yapılmış olan duvar süslemeleri ve resimleri,tavan ve sütunların üzerindeki detayların her biri el emeği idi.. üstelik bu süslemelerin günümüze değin bu kadar sağlam kalabilmiş olması da dikkat çekiciydi.
Geleneksel Osmanlı Yaşamından izler...
Bir şehri tanımak istiyorsanız eğer, o şehrin müzelerini mutlaka gezmelisiniz. Kent Müzeleri, arkeoloji ve etnografya müzeleri tarihimize ışık tutuyor, bize kültürümüzü ve geleneklerimizi hatırlatıyor. Edindiğimiz bu bilgiler, görsel hafızamıza mutlaka kaydoluyor ve daha sonra şehri sokak sokak gezince de, o şehir gözünüzde çok daha başka bir yer ediniyor. Ruhlar ise bu gezginlikten hoşnut, pır pır edip şenleniyor. Boşuna dememişler, gezginin ayaklarında çiçekler açar diye.. Bu yüzden bizim de ayaklarımızda hep çiçekler açıyor :)
Gül/ün rengi kıyılara yavaşça vururken, bu toz pembeler, bu asi mavilikler bizi, yine yeni ufuklara, yepyeni düşlere çağırıyor...
Ve.. gün biter Sinop bitmez...
Sinop ve çevresinde elbette daha gezilip görülecek çok yer vardı...ancak 2 güne ayırdığımız süreçler de kent merkezini olabildiğince değerlendirmeye çalıştık, Sinop'un doğal güzelliklerini (şelaleleri, gölleri, sahilleri ) daha ılıman bir mevsimde gelip görebilmeyi temenni edip, 'başka bahara' diyerek... gün batımında Sinop'a son kez bakıp ayrılıyoruz.
Ertesi gün rotamızı Samsun'a çevirirken, güzergahımız üzerinde olan Sinop'un şirin ilçesi Gerze'ye uğrayarak küçük bir tur atıp...yolumuza devam ediyoruz.
Esin Bozdemir
©İzler ve Yansımalar
Devamı Samsun,
yakında...
yakında...
Karadenizin her köşesi harika. Sinop'u da görme imkanım olmuştu, ne mutlu. Resimler beni tekrardan oraya götürdü, emeğinize sağlık.
YanıtlaSil@İstanbul Hanımefendisi,
SilKesinlikle.. hırçın dalgaları, yemyeşil dağları, yüksek yüksek tepeleri, suları ile bayıldık Karadeniz'e. Yine gitmek istiyoruz, bu defa yaylalara çıkmayı, daha fazla doğanın içinde olabilmeyi ümit ediyoruz..Teşekkür ederim.
Selam eşim Sinop'lu .Yazın 3 ayı orada geçiriyorum. Evimiz var. Büyük bir dikkatle ve özenle Sinop yazınızı okudum .Fotoğraflarınıza baktım. Keşke orada olsaydım.Sizle tanışırdım. yine bekleriz.Sevgiler.
YanıtlaSil@parıldayan çiöek,
SilNe güzel, bu vesile ile yaz aylarını Sinop'ta geçiriyorsunuz demek ki. Güzel bir liman şehri Sinop, İstanbul'la kıyaslandığında çok daha sakin, hayat daha yavaş akıyor, insanlar medeni ve rahatlar. Dikkatimizi çekti, menderekte sadece erkekler değil, aileler ve bayanlar da gece ilerleyen saatlere kadar olta ile balık avlıyorlardı..çok hoştu..
Ah! ne iyi olurmuş :) keşke? ama biz yine geliriz :)) Sevgiler..
En sevdiğim kentlerden birisidir Sinop. Zaman zaman duramaz sırf balık yemek için bile gideriz. Blogda çok kere anlattım kenti bir de farklı gözden ve sözden dinlemek keyifli geldi. Hamsilos taraflarına uğrayamamışsınız. Ama Sinop'un suyundan içen döner dolaşır gene gelir derler, sanırım tekrar yolunuz düşer.
YanıtlaSil@Mehmet Bilgehan Merki,
SilEvet, Sinop'la ilgili blog yazılarınızı anımsıyorum. Biz de kaleye yakın, sahil restoranların birinde Karadeniz'in leziz balıklarından yedik. Nefisti :)) ne yazık ki Hamsilos'a ve daha görmek istediğimiz pek çok yere gidemedik..bu sefer ki gezimiz kültür ağırlıklı idi. Bir daha ki sefere görebilmeyi ümit ediyorum.. Esenlikle Bilgehan Bey..
Sinop' u görmedim. Çok güzel görünüyor. Güzel bir paylaşım olmuş. Elinize sağlık. Sinop cezaevi içimi burktu.
YanıtlaSil@Turgay Aksoy,
SilBiz de ilk kez gördük ve beğendik. Daha görmediğimiz ne çok yer var..ömrümüz yettiğince, sağlığımız elverdiğince ne kadar geze-bilirsek artık? Boşuna meşhur değilmiş Sinop Cezaevi, bunu da görünce anladık. Teşekkürler..
Boyabat ve Kalesi ile başlayan, havanın güzel olması ile mavi-yeşilin her tonunun doyasıya yaşanarak Sinop'la devam eden, resimlenen Doğu Karadeniz turunun ilk durağını büyük bir ilgi ve keyifle okudum. Bir belgesel tadındaki yoğun emek ve çalışmalarınızı paylaştığınız için teşekkür ederim Esin Hanım. Aslında daha geniş bir zaman diliminde kamp kurma fikri de çok cazip. Diyojen'e doğru yelken açtıktan sonra, barışa en çok gereksinim duyduğumuz bu süreçte, gezisinin, "Yurtta Sulh, Cihanda Sulh!" Ata'mızın heykeli ile başlanması manidar olduğu kadar, otel seçimi gibi sanki daha önceden şehrin planı araştırılarak yapıldığı intibası edindim.
YanıtlaSilTarihi çeşmenin önündeki zarif hanımefendinin Amazonlar kraliçesi Sinope'nin torunlarından olabileceği düşüncesi ile Sinop Kalesi kafamdaki haritayla birebir örtüştü ve kendisiyle leb-i derya denize karşı Bozdemir ailesinin masasında Türk kahvesini içtiğimi hayal ederek geziye eşlik ettim. Yeşil ve mavi görsel ve güzelliklerden sonra surların ardındaki Sinop Cezaevi'ni es geç(e)meden Sabahattin Ali'yi ve diğerlerini saygıyla anarak ama biraz sürat ile Sinop Etnografya Müzesi'ne geçtim. Ve Osmanlı sivil mimari örnekleri ve duvar resimleri içinde dakikalarca -uzunca- takılı kaldım. Edindiğim bilgileri görsel hafızamın içine iyice kazıdım... Unutsam bile gezginlerin ayaklarında çiçekler açan "İzler ve Yansımalar" bloğu nasılsa hep var, iyi ki var... Zaman zaman yaptığım gibi gizlice girer hafızamı yenilerim.
Yeni ufukların ve yepyeni düşlerinizin hep çiçekler açması dileklerimle,
Esenlikler dilerim.
@Mehmet Osman Çağlar,
Silİçilen kahvenin kırk yıl hatırı vardır. Bize sürpriz yaparak, gezimize ve kahvemize eşlik etmeniz bizi son derece memnun etti. Sohbet güzeldi, yeni çıkacak olan romanınızın heyecanı bizi de sardı.. kitabınızın 'çıktığı' haberini aldığımızda, yine hep birlikte kutlayacağız bu anı da!. :))
Masal tadında ve şiir gibi naif yorumunuz ve iyi dilekleriniz için çok teşekkürler Mehmet Bey..
Ben de size ve ailenize iyi haftalar dilerim. Esenlikle..
Memleketim Sinop'u bu güzel fotolarla tekrar yaşamak mutluluk verdi bana. Eline sağlık. Daha güzel anlatılamazdı Sinop.
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim Mihriban Hanım, beğenmenize sevindim..
SilFotoğraflarla da olsa sizi yeniden memleketinizle bululturabildiysem ne mutlu bana.
Birkaç kez okudum. Her okuyuşumda ayrı bir ayrıntıyı yakaladım. Emekli olmadan bir grup gezisiyle Sinop'a gitmiştim. O yıllarda rehberimiz bile böylesi detaylara girmemişti. Fotoğraf çekimleri harika. Bakış açısı nasıl güzel yansıtılmış. Her şey profesyonelce uygulanmış.
YanıtlaSilSinop Cezaevinden ben de çok etkilenmiştim. Sanki o anları tekrar yaşadım. Etnografya Müzesinde cansız Mankenlerle canlandırılan Osmanlı yaşam tarzı çok ilginçti.
Sinop'ta uygar davranışlarıyla çağdaş insanlar çok hoşumuza gitmişti. Çok yardımcıydılar.
Bu olağanüstü postla gözümüzde, gönlümüzde çiçekler açtırdınız. Sizi ve eşinizi kutluyorum sevgili Esin Hanım.Sizlerin bakış açınızla dünya daha güzelleşiyor.
Yüreğinize sağlık.Yolunuz açık olsun.
Esenlikler diliyorum.
@Makbule Abalı,
SilMerak edilen yerleri, bizzat yerinde görmek çok başka...gidip görünce insan, geriye dönüp baktığında, ya da tv. de veya fotoğraflarda o yerleri yeniden gördüğünde, bu defa gözünde canlanan o fotoğraf da bambaşka derinlik kazanıyor!. çünkü artık o karede kendi de var! kendi hikayesini de içine alarak yeniden yaşıyor!. gezginin ayaklarında çiçekler açması da hep bu yüzden!..
Değerli yorumunuz için çok teşekkür ederim Makbule Hanım.. Sizin de yolunuz açık olsun ve
hep sevgiden geçenlerle buluşsun...Ben de size ve ailenize
esenlik dolu güzel günler dilerim..
Gittiğiniz yerlerde ne güzel fotoğraflar çekiyorsunuz! :)
YanıtlaSilŞu güvercinli fotoğraf harika! :) Çok güzel bir yazı olmuş kaleminize sağlık, sayenizde gitmiş kadar oldum oralara :)
@Gazeteci,
SilFotoğraf çekmeye meraklı olunca ışığın ve renklerin büyüsüne kapılıyor insan. Sonra o detaylar içinde gördüklerimiz var ya! işte bunlar bize doğaya, insana ve hayata dair bakışlarımıza da bambaşka derinlik katıyor. Hayatı daha çok seviyor insan..kelebeğin üzerindeki o muhteşem renk uyumu, kuşların kanat çırparken o estetik duruşları, yaşlı bir kadının yüzündeki çizgiler.. ve daha pek çok detay..hissettiklerimizi tahmin edin!. kainatın kendisi başlı başına bir sanat eseri..ve o muazzam uyum müthiş!.. Fotoğraf tutkumuz bu farkındalıkları görmemize ve bu duyguları yaşamamıza aracılık ediyor... Bu arada fotoğrafları eşimle birlikte çekiyoruz. Güvercinli foto. eşimin kadrajından.. Değerli yorumunuza ve beğeninize çok teşekkür ederim..:))
Sizin yazılarınıza gelen yorumları okumayı da çok seviyorum. Pek çok değerli bilgi de ediniyorum. Yalnız Sayın Mehmet Osman Çağlar'ın yorumunda "Sinope" den Amazon kraliçesi olarak bahsedilmiş. Tarihte böyle bir kraliçe var mı bilmiyorum ama "Sinope" Irmak tanrısı Osope'nin dünya güzeli kızıdır. Zeus kendisine göz koyar ve kendisine eş olursa Olympos'da oturabileceğini vaad eder. Sinope ise "ebediyen bakire kalma" sözü verdiği için kabul etmez.
YanıtlaSilBenim ki de böyle bir katkı kabul ederseniz. (Bu hikayeyi Ankara Gezginleri'nin çıkardığı bir kitapta Sinop'u anlatırken yazmıştım)
@Mehmet Bilgehan Merki,
SilRahat yay ve üstün mızrak atma kabiliyetleri ile; MÖ. 3 bin ile 2 bin yılları arasında yaşamış olan, şehirler ve kent devletleri kuran, ana erkil egemen toplum yapısı içerisinde, efsanelere, destanlara, mitolojilere, filmlere, romanlara konu olan dünyaca ünlü AMAZON (Savaşçı) KADINLARI bundan sonraki gezimizin 2. durağı olan Samsun yazı dizisinde görseller eşliğinde paylaşacağım. Çünkü tarihte Amazonlar’ın Pontus (Karadeniz) bölgesi’nde yaşadıkları söyleniyor. Bu yüzden Samsun belediyesi ve kültür hizmetleri de turizme büyük bir ivme kazandıracak olan bu konuyu öne çıkarmış ve sahilde müthiş bir ‘Amazon Köyü’ kurmuş.
Amazonlar burada kraliçeleri Hippolyta önderliğinde bağımsız bir krallık kurarlar. Ayrıca Amazonların birçok kenti kurdukları iddia edilir. Arasında Sinope(Sinop), Paphos, Ephesus ve Smyrna’da vardır.
Yani bugün gördüğümüz o zarif hanımefendi de, belki de bir Amazon kraliçesi’nin torunudur neden olmasın :) kendinden emin ve duruşu çok asildi.
Güzel katkınız için teşekkür ederim Mehmet Bey..Blog paylaşımlarımızı bu yüzden çok önemsiyorum..birbirimizden farklı bakış açıları ile ne çok şey öğreniyoruz.
‘Gezgin Gözüyle Türkiye kitabı’nda ‘Sinop’ ilini tanıttığınız bölümü, Yunan Mitolojisinde ‘Sinope’ adının kaynağını, kentin kuruluş hikayesini ve efsaneye konu olan kahramanları bugün bir kez daha okudum, bilgilendim..tanıtımını çok güzel yapmışsınız, bir kez daha ellerinize, emeğinize sağlık.
*Bu arada kitapta okuyunca fark ettim ki, “Teyze’nin Yeri”nde Sinop’un cevizli mantısı da varmış meğer..biz atlamışız! inşallah bir daha ki gidişimizde bu lezzetinde hakkını veririz, notlarımın arasına ilave ettim. Tekrar teşekkürler..İyi ki varsınız, sevgili dostlar..
Size ve ailenize iyi haftalar, esenlikler dilerim.
Ayrıca bizi takip eden ve sayfamı ziyaret eden tüm 'Gezginci' okurlara 'Gezgin Gözüyle Türkiye' Kitabınızı bir kez daha tavsiye ediyorum.
Silhttps://izlerveyansimalar.blogspot.com.tr/2013/02/gezgin-gozuyle-turkiyenin-ikinci-cildi_11.html
Sayın Mehmet Bilgehan Merki'ye verdiği çok önemli bilgi için teşekkür ederim. Zaten kendisinin bloğunu, özellikle çok sevdiğim İtalya gezi anılarını devamlı takip ettim, diğerlerini de etmekteyim. Ancak hemen açıklık getirmeliyim ki isim benzerliği taşıdığımız Osope çok kuşak öteden muhafazakar dayım olur ve kızını çok iyi tanırım.:) Şaka bir yana verilen linkten daha önce kaçırdığım Gezgin Gözüyle Türkiyeyi inceledim. Başta Mehmet Bilgehan Bey olmak üzere bütün yazarları içtenlikle kutluyorum. Gezginler için çok yararlı ve büyük bir kaynak. Bu blog dayanışma örneği için de herkese teşekkür ediyorum.
Sil@Mehmet Osman Çağlar,
Sil*Rahmetli dayınız 'Osope' ışıklar içinde uyusun..duyduğuma göre kızı da tıpkı babası gibi çok iyi lir çalarmış :)
Bu güzel beyin fırtınaları, hem hafızalarımızı tazeliyor, hem de bizler mitolojik kahramanların masalsı dünyalarında, kısacık an'larımıza hoşluklar katmış oluyoruz.
Verdiğiniz bilgilere ve değerli yorumlarınıza özellikle ihtiyacımız olan en önemli şeyin, 'dayanışma' olduğunun altını çizerek asıl ben teşekkür ederim her birinize..
Sayın Mehmet Osman Çağlar'ın bloğumu izlediğini bilmiyordum. Kendisine teşekkür ederim. Herhangi bir yorumuna cevap verdiysem de burada -utanarak- hatırlamadığımı ifade edeyim. Ama değerli yorum ve katkılarını bekliyorum. (Burada bu vesileyle yapılan beyin fırtınasını çok beğendiğimi ifade edeyim. İnsanın güzellikler için bu kadar çok kalem oynatması güzel bir şey. Demek ki insanlar birbirlerini didiklemeden, birilerinin kuyusunu kazmadan da yaşayabiliyormuş. Ne kadar güzel bir şey)
SilKeyifli gezilerinizin yenilerini merakla bekliyorum.
@Mehmet Bilgehan Merki,
SilOrtak olduğum düşüncelerinize ve güzel dileklerinize yürekten katılıyor ve teşekkür ediyorum Mehmet Bilgehan Bey.. İnsan gerçekten paylaştıkça çoğalıyor, yoksa nedir ki birbirimizden farkımız. farklı bakış açıları ve farklı renkler hepsi bizim zenginliklerimiz olur..Dostluklar ve güzellikler kazansın.. Hep birlikte böyle güzeliz biz :) Daha nice nice gezmelere, okumalara...güzelliklere diyorum... Esenlikle..
Boyabat'ı görmemiştim. Denizi olmadığı için gelişmemiş bir yer olduğu söylenirdi ama bence alâkası yokmuş. Arkeoloji Müzesi'ni gezmiştik ama çok kısa bir süreliğine. Diğerlerini sayende gördüm, öğrendim. 2013'te gidip 3 gün kalmıştık merkezde. Pek çok değişim olmuş. Halbuki durağan bir kenttir sinop. Cezaevinde sergilenen mavna yoktu, sonradan konmuş demek ki.
YanıtlaSilVe Diyojen...Babasıyla Atina’ya sürgün edildiği “Sinoplular seni sürgüne mahkûm etti” dendiğinde, “Ben de onları oldukları yerde (Sinop) kalmaya mahkûm ettim” cevabını verdiği rivayet edilir. Diyojen’in bu bedduasının yüzyıllar sonra Sinop'un bu yüzden zindanları ile anılan bir sürgün yeri olduğu söylenir:) Yoksa yarası olan mı gocunmuş :))
Ellerine sağlık Esinciğim. Harika bir post ve bilgilendirme hazırlamışsın. Hasret giderdim bir anlamda...
Teşekkürler, sevgiler...
@Zeugma,
SilBoyabat aslında planımızda yoktu ama Sinop yolumuzun üzerinde Boyabat'a girdiğimizde karşımıza öyle bir kale çıktı ki!. şehre hakim büyük bir kayalığın tepesinde! nasıl ihtişamlı..dedik ki bu kaleye çıkmadan olmaz..Ve kale'ye çıktığımızda, ilçede de görülecek çok yer olduğunu fark ettik. Tarihi evleri, camileri, ortasından geçen nehri ile..
Sinopcezaevi bir hayli komplike idi..labirent gibi duvarlarla çevrelenmiş. Diyojen'in sözleri ise hafızalarımızdan çıkacak gibi değil.. Diyojen'in ahı tutmuş demek ki :)) evet gözlemlediğin gibi aslında durağan bir şehir, insanlarda da bir rahatlık. İstanbul'un hızlı temposunun ardından doğal olarak küçük şehirler bize yavaş geliyor artık..
Bu arada fotoğrafta gördüğün gibi 'Şahin Tepesi'ne çıktık :) Hava sisli idi o dakikalarda çektiğimiz fotoğraflarda ışık yeterli değildi, çok istediğimiz görüntüyü alamasak da..yine de Sinop'a tepeden kuşbakışı bakmak güzeldi yine de..
Değerli yorumun ve beğenilerin için ben teşekkür ederim Zeugmacığım, sevgilerle...
Eski esimin memleketiydi Sinop ve birkez gitmistim hayatimda, cooooooook uzun yillar önce. Bir garip oldum okurken, resimlere bakarken... Nerelere götürdün beni be Esin'cigim...:)
YanıtlaSilYine harik bir gezi yazisi olmus, ellerine saglik. Sezer ve sen bu isi cok iyi yapiyorsunuz yaa:)
@EQ,
SilAh..ah..Sinop eskilere mi götürdü seni o) kimi anılar hep taze, kimileri ise hafızamızın tavan arasına öyle bir atılıyor ki!. dönüp bakmak hiç içimizden gelmiyor..senin için iyi mi oldu, kötü mü oldu bu eskilere gidiş, bilemiyorum ama, yaşanılmış hatıralara saygımız vardır değil mi :) ah..gençlik :))
Teşekkür ederim Sevgili Ayşe'cim. Sezer'in gezi yazılarını ben de ilgi ve beğeni ile takip ediyorum..
Gurbettesin, umarım, gezi yazılarımızla memleket hasretini bir nebze de olsa hafiflete-biliyoruzdur. Esenlikle..
Harıka yine yine Esin 'ciğim .ben Sinop 'u gittim ,gördüm güya ;en kuzey burun İnce Burun ,ünlüleri ile ünlü hapishane ve kalesini görmüşüm sadece.Turla gitmenin eksikliği ,yeniden gitmek istiyorum.Emeklerine sağlık ,sevgiler.
YanıtlaSil@Arzu Sarıyer,
SilSinop merkezini 2 günde mümkün olduğunca gezip görmeye çalıştık ama çevresindeki; Erfelek Şelalesi ve Tabiat Parkı, Hamsilos Koyu, Babaçay Kanyonu...gibi doğal güzellikleri biz de göremedik.İlla eksik bir yerler kalabiliyor Arzu Öğretmenim. Bunlar da bir kez daha gidip görmemiz için bahanelerimiz olsun. Teşekkür ederim. Sevgi ve esenlikler dilerim.
Teşekkürler...
YanıtlaSilMağosa Zindanlarında Nâmık Kemâl'in hücresi ve
çalışma odasını yeniden görmüş gibi oldum...
Gezip- görmeyi çok isterim.
Heyecan ve hüzün verici bilgi ve fotoğraflar.
Sağolun...
kadiryeter Kadir Yeter.
20.7.2017 TRABZON.
blogspot.com.tr/2016/10/diyojenin-kenti-sinoptan-guncel-ve
@Kadir Yeter
SilÜmit ederim en kısa zamanda Sinop Cezaevi'ni
yerinde gezip görürsünüz siz de..
Ziyaret ve yorumunuz için teşekkürler..