Bayramda İstanbul biraz olsun nefes alırken... dikkat ederseniz sadece 'biraz' diyebiliyorum, zira İstanbul'un artık ne mümkün tamamen tenhalaşıp, boş kalabilmesi!.. yine de iş günlerine göre hayat biraz daha sakin akarken... ve biz de bu bayram şehir dışına çıkmamışken.. fırsat bu fırsattır dedik ve - uzun zamandır aklımızda olup bir türlü gerçekleştiremediğimiz - Rumelihisarı'na gitmek üzere yola koyulduk.
Hava güzeldi, sahil şeridi yayadan daha çok araç trafiği ile hıncahınç dolu olsa da; efil efil rüzgâra karşı, bir kez de Rumeli yakasından Anadolu yakasına ve özellikle Anadolu Hisarı'na el sallamanın keyfi de bir başka olacaktı :) Burada en sıkıcı durum ise balık istifi gibi caddenin sağına ve soluna park etmiş olan araç konvoyu idi!. 'hadi şimdi gel de boş bir park yeri bul!.' derken... 'Hisar park' yetişti imdadımıza!. ama orada da yer olamayabilirdi!. bu yüzden bir daha ki sefere, Anadolu Hisarı'na kadar araçla gidip, burada Küçüksu İskelesi'nden karşıya İstinye İskelesine şehir hatları gemisiyle geçmemizin çok daha mantıklı olacağına kanaat getirdik.
Sevgili okur, eğer daha önce Rumeli ve Anadolu Hisarı'na gitmemiş iseniz önerimiz 'atlayıp vapura sen de İstanbul'u yaşa' sloganına uyarak karşı yakaya geçmeniz olacaktır. Hisarların birine geldiğinizde diğerine de deniz yolunu kullanarak geçip, böylece bir taşla iki kuş misali her iki yakada yer alan hisarı aynı günde görebilmeniz mümkün olacaktır. Ayrıca gemiyle karşıdan karşıya geçmek de ayrı bir keyif. Bu yüzden bir tam gününüzü bu geziye ayırabilirsiniz.
Hisara giriş ücreti cüz-i bir rakam. Ayrıca 'Müze kart'da geçiyor ve eğer Maximum kartınız varsa bir ay boyunca özel müzeler hariç, tüm müzelere bedava girebiliyorsunuz, bunu da hatırlatmış olalım. Biz bu fırsatı değerlendirdik ve hiç bir ücret ödemeden içeriye girdik. Bu bilgilendirmelerden sonra artık gezi notlarımıza geçebiliriz.
Bu arada yetkililer, bakım-onarım nedeniyle hisarın sadece bir kısmını gezebileceğimizi, burçlara ve kulelere çıkış olmadığını söylediler. Yollarına çalı çırpı yığmışlar Türk usulü! Bu defa falımızdan bu çıktı... ama olsun varsın dedik, zira az buz büyük değil Hisar alanı.
Ve... yapım tarihi 1492 olan Rumeli Hisarı'nın buram buram tarih kokan avlusundan içeriye ayak basıyoruz. Anadoluhisarı'nın karşısında Sarıyer İlçe sınırları içinde
ve İstanbul Boğazı'nın en dar ve akıntılı kısmında inşa edilmiş olan muhteşem
bir anıt eserindeyiz. Hisar, otuz dönümlük (30.000 m²) bir alanı kapsamakta imiş.
Bölgenin ve civarın antik devirde "Hermaion"
adıyla anıldığı bilinmekte ise de, tarihçi Dukas bundan söz etmemekte ve hisar
yeri olarak "Sostenion" un (İstinye) aşağısında, Fonea adıyla bilinen
bir dağın yamacını göstermekte imiş. Rumelihisarı'nın adı: Fatih vakfiyelerinde
Kulle-i Cedide; Neşri tarihinde Yenice-Hisar; Kemalpaşazade, Aşıkpaşazade ve
Nişancı tarihlerinde 'Boğazkesen Hisarı' olarak geçmekte imiş.
Benim tarihimde ise Rumelihisarı denilince aklıma; Kara Murat filmi gelir :) Çizgi romandan sinemaya uyarlanan Kara Murat serisinin ilk filmi 1972'de çekilen
"Kara Murat - Fatih'in Fedaisi" dir. Baş rollerinde Cüneyt Arkın ve Hale Soygazi'nin
oynadığı filmin pek çok sahnesi Rumelihisarı'nda ve Yedikule, Topkapı, Yıldız
Sarayları ile Aya İrini'de çekilmiştir.
Aksiyon filmlerinin unutulmaz oyuncusu Cüneyt Arkın'ın bir burçtan diğerine, havada parendeler atarak öyle atlayışları vardır ki!.. akıllarımızdan çıkacak gibi değildir!. işte o meşhur filmin belleklerimizde iz bırakan sahnelerinin pek çoğu bu hisarda çekilmiştir.
Avluya adım atar atmaz panoda yazılı olan Rumeli Hisarı’nın tarihine
dair bilgilere bir göz atıyoruz.
Rumeli Hisarı Osmanlı Sultanı II. Mehmet (Fatih) tarafından
Anadolu Hisarı’nın karşısında ve İstanbul Boğazı’nın en dar yerinde, boğazdan
geçişleri kontrol etmek ve İstanbul’u fethetmek amacı ile yapılmış.
Rumeli Hisarı’nın inşaatı 1452 yılının Nisan-Ağustos ayları arasında 4 ay gibi
kısa bir süre içerinde tamamlanmış.
Fatih Sultan Mehmed'in inşaatın projesi ile bizzat ilgilendiği ve hisarın duvarlarının hem kendi isminin hem de 'Muhammed' kelimesinin baş harfi olan 'M' şekli düşünülerek tasarlandığı bilinmektedir. Deniz kenarındaki büyük kulenin inşaatı Vezir-i Azam Çandarlı Halil Paşa, güney-batıdaki kule ise, Zağanos Paşa’nın denetiminde yaptırılmış. Sultan II. Mehmed de Hisarpeçe ile büyük kuleleri birbirine bağlayan surların yapımına nezaret etmiş.
Hisarın yapımı esnasında Sultan II. Mehmed'in sık sık; 'Akdeniz'den Karadeniz'e bir kuş bile uçamasın' dediği söylenmektedir.
İstanbul'u Fethetmeyi kafasına koyan Fatih Sultan II. Mehmed'in o sürece uzanan yolda yapmış olduğu bir dizi reform, titiz çalışmalar sonunda 'Boğazkesen Hisarı'nı her türlü tehdide, engellemelere rağmen nasıl hayata geçirdiği, nelerle mücadele ettiğini öğrendiğinizde hayretler içinde kalıyorsunuz.. bu süreçleri burada size uzun uzun anlatmayacağım ama merak edenler için pek çok kaynak kitap var...
İşte o kitaplardan biri de benim elimde, keşif heyecanı içinde dolaşırken hisarda, kısa bir mola verip kendime Rumeli Hisarı'nın orta yerindeki -anfi tiyatro- basamaklarına oturup elime aldığım kitabın sayfalarını çeviriyorum birer birer... ve okudukça her satırında, tarihe doğru yol alıyorum yavaşça... ve kitapta öyle bir yere geliyorum ki, işte tam da bulunduğum mekanda ve bu yerdeyim!...gerçekler gözümün önünde!.. tüm yaşanılanları hayretler içerisinde ve sessizce seyrediyorum.
- Baltalarla, küreklerle, kazmalarla, çapalarla ve öteki gereçlerle eksiksiz donanmış duvarcılardan, dülgerlerden, demircilerden, kireç söndürücülerden ve diğer gerekli meslek erbaplarından oluşan koca bir ordu işbaşı yapmak üzere yerini almış. Yapı malzemeleri, Anadolu'dan gelen taş, kireç ve söndürme ocakları, Karadeniz ve İzmit ormanlarının kerestesi hantalca ilerleyen mavnalarla karşı yakaya geçirilirken, kadırgalar boğaz girişinde devriye geziyor. Fatih Sultan II. Mehmed ise, Hıristiyan devşirmesi olan ve planın ayrıntılarını tasarlayan mimarlarıyla birlikte şantiyeyi at üstünde bizzat denetliyor.
Önde ve geride yapılacak olan kulelerin tabanını ve birbirine olan mesafelerini, metrisleri ve kale kapılarını iyice kararlaştırıp bütün bir kış boyunca kaba hatlarıyla birlikte çizmiş olduğu eskizlerden hareketle yerleşimin köşe kazıklarının çakılacağı noktayı belirliyor ve ilk taşı 'Ya Allah, Ya Bismillah' deyip koyuyor. Ardından koçlar kurban ediliyor, kanları hayırlı olması için ilk sıra tuğlanın harcına katılıyor.
2 bin duvar ustası, 4 bin kalfa ve diğer yardımcı ekiplerin katılımıyla 6 bini aşan işçi ordusu disiplinli bir çalışma, sıkı bir denetim, kurallara uymayanlara ceza, başarılı olanlara ise mükafatlandırma yöntemi ile geniş bir şantiye alanına dönüşüyor. Tekneler, boğazın değişken akıntılı sularında ileri geri manevralar yapıyor; için için yanan kireç çukurlarından dumanlar tütüyor...sıcak havada çekiç sesleri çınlıyor, sesler birbirine karışıyor, bağırışlar yankılanıyor. Çalışma 24 saat devam ediyor, meşaleler gece boyu yanıyor...
Lojistik konulardaki dehası işi olabilecek en kısa zamanda bitirmeyi sağlayacak insan gücü ve malzemenin inanılmaz ölçeklerde ve eşgüdüm içinde getirilmesini sağlayarak inşaat alanındaki hummalı çalışmayı yönetiyor.
Ve...15 Nisan C.tesi başlayan inşaat... bu denli hummalı çalışamalar neticesinde, 31 Ağustos 1452 günü, yani ilk taşın koyulması üstünden dört buçuk ay geçerken tamamlanıyor.
Devasa ölçekteki bu kale, Kritovulos'un anlatışıyla kale gibi değil, daha çok küçük bir kent gibi..ve denizi mutlak bir denetimi altında tutuyor. Her ne kadar zaman içinde Rumelihisarı adını alacaksa da, Osmanlılar tarafından 'Boğazkesen' olarak anılıyor. - (*)Yaşadığı dönemde cesaret ve büyük insan gücünün, azmin bir işareti olarak değerlendirilen bu hisarın elbetteki İstanbul fethinde taşıdığı rol de büyük olacaktır.
'Eyhh Yüce Sultan Fatih !. sen bu kadar kısa bir sürede ne büyük bir iş çıkarmışsın! iyi ki Rumelihisarını yapmışsın..ve iyi ki bu hisar kalelerin kılavuzluğunda İstanbul'u fethetmişsin! Ruhun şad olsun ' diyorum...
Ve... ben yeniden bulunduğum ana geri dönüyor ve kale içindeki keşif gezimize kaldığım yerden anlatmaya devam ediyorum.
Rumelihisarı’nın beş kapısı bulunuyor. Rumeli Hisarı içerisinde;
Dağ Kapısı, Dizdar Kapısı, Hisarpeçe Kapısı ve Sel Kapısı olmak üzere dört esas ve Mezarlık Kapısı adında bir de tali kapısı bulunuyor.
Duvarların üzerilerinde araları sık sık küçük burçlarla kesilen ‘seğirdim’ olarak tabir edilen yollar var.
Hisarda irili ufaklı değişik ölçü ve şekillerde; Saruca Paşa, Halil Paşa ve Zağanos Paşa adlarında üç büyük ve küçük Zağanos Paşa adında bir ufak toplam dört kulesi;
13 adet irili ufaklı burcu bulunuyor.
Saruca Paşa Kulesi 7 katlı (Y. 28 m. Ç.28.30 m.)
Zağanos Paşa Kulesi: 5 katlı (Y. 28 m. x Ç. 28.30 m.)
Çandarlı Halil Paşa Kulesi + bodrum ve zemin dahil: 8 katlı (Y. 33 m. X Ç. 22 m.)
Büyük kuleleri birbirine bağlayan kulelerin yükseklikleri:
5-15 metre, Hisarpeçe’de 3.5 metre kadarmış.
Hisarın iç avlusunun orta yerinde de yeni yapılmış olan bir camii görüyoruz. Daha önce burada Bizans Devri’nde yapılmış olan bir sarnıç kalıntısı, üzerinde de Fatih Sultan Mehmed tarafından yaptırılmış olan Ebu’l Feth Camii bulunuyormuş, ancak 1907 yılında geçirdiği bir afet sonucunda cami kendiliğinden yıkılmış.
Yıllarca, platformu üzerine kurulan sahnede konser verilen cami geçtiğimiz yıl İBB tarafından restore edilerek ibadete açılmış. Caminin içini geziyoruz, dıştan da birkaç kare fotoğraf alıyoruz. Cami öyle sanıyorum ki, aslına uygun bir şekilde yapılmış. Bu durum bizi sevindiriyor.
30 bin metrekarelik alanı kaplayan Rumelihisarı’nın iç avlusunda yer alan bu toplar ve taş güllelerin tarihi ise; XVII. yy. ve XVIII. yy. a ait. Vay vay vay!.. diyoruz :)) Ayrıca, İstanbul'un surları ve anıtsal yapıları ile Haliç girişini kapatan o kalın zincir parçası da daha önce bu avluda teşhir ediliyormuş… o zincir şimdilerde İstanbul Arkeoloji Müzesi'nde, Harbiye Askeri Müzede ve İstanbul Deniz Müzesi’ndedir. Bkz.
Ve anfi tiyatronun basamaklarından biraz daha yukarılara çıkıp, bir de leb-i derya boğaz manzarasını burçların üzerine çıkamasak da, aralardan görebildiğimiz kadarıyla seyrediyoruz. Karşımızda Anadolu Hisarı ve hemen yanında da Küçüksu Kasrı her zaman ki gibi göz kamaştırıyor.
Küçüksu Kasrı
Bu harika coğrafyaya bakarken biraz da içerliyoruz. Ve; ‘keşke bu kadar çok beton yığını olmasaydı, keşke yemyeşil ağaçlar arasında sadece tarihi yapılar kalsaydı ve komple sahil şeridi sit alanı olsaydı. İstanbul çok daha başka olurdu o zaman. ‘ diyoruz. Söyleyemediklerimizi de içimize atıyoruz.
Ve… Rumelihisarı gezimiz burada son buluyor dostlar. Şimdi sıra, bu tatlı yorgunluğumuzun üzerine güneş boğazın serin sularına batarken bize de esaslı bir Türk kahvesini yudumlamak kalıyor...
Esin Bozdemir
İstanbul’daki bayram gezimizdevam edecektir..
(*) Roger Crowley'in 'Son Büyük Kuşatma 1453' IV.Bölüm 'boğazı kesmek' Sf. 67-82 bkz bkz
Hisarlar Müzesi 'Türkiye Kültür Portalı' Bilgi için bkz
Boğazı çok severim. Vapuru da tabi. Yine çok güzel resimler ve paylaşım olmuş. Elinize sağlık.
YanıtlaSil@Turgay Aksoy,
Silİstanbul deyince ilk önce boğazı ve dolayısı ile 'yandan çarklı'
ada vapurları geliyor aklımıza...teşekkürler.