Ülkemizde her şey hızla değişiyor. Malum, İstanbul'un çehresi de her geçen gün başka bir şekle dönüşüyor. İstanbul'un değişen yüzünün en belirgin yaşandığı yerlerden biri de şüphesiz Taksim'dir. Sanat Galerilerinin bir hayli fazla olduğu, gösteri merkezlerinin, kitabevlerinin, tarih ve kültür kokan mekanların adresidir Taksim. Önceden çok daha sık giderdim Taksim'e, ancak şimdi görmek istediğim bir sergi veya önemli bulduğum bir etkinlik olursa, ancak o zaman uğruyorum. Bir de buna trafik handikabını da ekleyince çoğu zaman yollara koyulmak gözümde büyüyor. Tabi ki tek engel bu da değil!. Taksim'de İstanbul'un pek çok semtinde olduğu gibi, sürekli birtakım -yıkımlar, onarımlar, alt yapı çalışmaları gibi- düzenlemeler içinde. Ayrıca son bir iki yıl öncesine kadar mütemadiyen siyasi olayların, gösterilerin hep merkezinde idi Taksim, dolayısı ile can-güvenliği açısından da risk taşıdığı için açıkcası gitmek pek cazip değildi. Ancak Taksim'e eskisi kadar hevesle gitmek istemeyişimin asıl gerekçesi bütün bunların dışında, Taksim'in bu denli kozmopolit bir görünüme bürünmüş olmasıdır.
En son, geçtiğimiz hafta sonunda Taksimdeydik. Eşim bir etkinliğe davetliydi. Benim için de bu, Taksim'e gitmek ve istediğim birkaç sergiyi görmek için bir fırsat oldu. Uzun zamandır gitmediğim Taksim'de ne yazık ki karşılaştığım insan manzaraları karşısında ne yapacağımı, nereye yöneleceğimi bilemedim! Öyle bir kaos hakimdi ki! gördüğüm her şey tam bir kültür şokuydu?!! Yanlış anlaşılmasın bu sözlerim, elbette dünyanın pek çok yerinde olduğu gibi, o şehirlerle simgeleşen meydanlar, tarihi sokaklar, semtler ve caddeler hep yerli ve yabancı turistlerle dolup taşar. Bu elbette güzeldir, hem ticari anlamda, hem de o şehrin tanıtımı açısından, kültürel anlamda istenilen şeylerdir. Ancak bu kaotik kalabalık turistik amaçlı oluşan bir kalabalık değildi! ortalıkta doğru düzgün turist bile yoktu! Ancak o kadar çok mülteci vardı ki!. Bu kaosun içinde kendimi resmen yabancı gibi hissettim!.
Gel de nostaljide kalan o Beyoğlu ile bugünü kıyaslama şimdi!. Nerede o beyefendiler, o hanımefendiler!. Kim gelir şimdi bu Taksim'e! Kibar, kültürlü, zarif insanlar gitmiş, yerine bu kaba saba, zarafetten, estetikten, üretimden yoksun, eğitimsiz, bir yığın tuhaf insan kalabalıkları boşluğu doldurmuş. Ve şehri adeta işgal etmişler!. ne yazık ki Taksim'de bu tür insanlar çoğunluktaydı. İşte bu yüzden, Taksim'e gitmek hiç içimden gelmiyordu!.Haksız da değilim?
Neyse efendim Taksim'de gördüklerim karşısında duygularım böyleydi! ancak sabah erken saatler nispeten tenhaydı, çünkü trafiğe takılmamak için erken yola çıkmıştık. Bu yüzden önce Taksim meydan'da durup alıcı gözlerle çevreme bakındım. Neler yapılıyor? neler gitmiş? yerine neler gelmiş?..
Neyse efendim Taksim'de gördüklerim karşısında duygularım böyleydi! ancak sabah erken saatler nispeten tenhaydı, çünkü trafiğe takılmamak için erken yola çıkmıştık. Bu yüzden önce Taksim meydan'da durup alıcı gözlerle çevreme bakındım. Neler yapılıyor? neler gitmiş? yerine neler gelmiş?..
Cumhuriyet Anıtı, Taksim'in simgesi olmuştur hep. Meydandaki Cumhuriyet Anıtı'nı merkeze aldığımızda bir tarafta AKM bir tarafta, İstiklal Caddesi'nin girişinde Rum Kilisesi dikkatimizi çeker. İşte şimdi o kilise'nin tam karşısına, eski sular idaresi yerine camii yapılıyor. Sanırım bir yıl önce başlandı camii inşaatına. Camii bir hayli ortaya çıkmış. Projeye göre, caminin bazı katlarında ibadet edilirken aşağı katlar ise kültür-sanat merkezi olarak düzenlenecekmiş.
Böylece bir yanda kilise, bir yanda da camii olacak. Ümit ederiz bu mekan birlikteliği iyiliklere ve barışa vesile olur :) AKM ise yıkım aşamasındaydı, yenisini bekleyip göreceğiz bakalım.
Daha sonra İstiklal Caddesi'ne geçerek, Beyoğlunu Tünel'e kadar boydan boya yürüyüp, birkaç görüntü aldım. Pazar sabahı, yüzlerde bir mahmurluk. Çiçek Pasajı akşama hazırlanma telaşındaydı.
Harabeye dönüşmüş, bakılması gereken tarihi yapılar kadar, yenilenen, restore edilen bazı tarihi yapılar da vardı.
Narmanlı
Han
Narmanlı Han'ın restorasyonu tamamlanmış görünüyor.
Ancak yer yer boyaları, şimdiden kabarmaya, dökülmeye başlamış bile!.
Hanın eski izleri sanki biraz silinmiş gibi!
Ancak yer yer boyaları, şimdiden kabarmaya, dökülmeye başlamış bile!.
Hanın eski izleri sanki biraz silinmiş gibi!
Bolivyalı müzisyenler ve bizim çocuklar sokakları şenlendirmekle meşguldüler!
(Sabah sakindi İstiklal Caddesi. Bu görüntüler öğleden sonra çekildi.)
Ve...küçük bir Beyoğlu turunun ardından ilk ziyaretimiz, Yapı Kredi Kültür ve Sanat Binası oluyor. Yapının yenilenen yüzünü ilk kez görüyorum. İlham Koman'ın çok beğendiğim o ünlü "Akdeniz" heykeli, YKY Kültür'ün camekanlı iç cephesine monte edilmiş. Sergi salonuna geçmeden önce herkes Akdeniz heykeli ile birer hatıra fotoğrafı çektiriyordu. Binanın lokasyona hakim konumu ise çok güzel.
Önce YKY Yayınlarının olduğu kitaplıkta vakit geçirdik. Yeni çıkan kitaplara göz gezdirip, birkaç kitap aldık ve ardından görmek istediğim sergileri dolaşmak üzere, 'Sergi Salonu'na geçtik. İlk önce, “Bir Meteliğin Peşinde: İşaretler, İzler ve Hikâyeler” Sergisini dolaştık.
BİR METELİĞİN PEŞİNDE
İşaretler, İzler ve Hikâyeler Sergisi
Yapı Kredi Sikke Koleksiyonu'ndan ilhamla üretilen üç güncel sanat projesine ev sahipliği yapıyor. Sergi Hera Büyüktaşçıyan, Ali Taptık ve Marco Di Giovanni’nin yapıtlarından oluşuyor. Sergiyi dolaşırken bir yandan da tanıtım bültenine göz gezdiriyorum. Bu serginin ortaya çıkış hikâyesi nedir merak ediyorum. 2013 yılında Başak Şenova'nın önerisi ile bu üç sanatçı, Yapı Kredi Sikke Koleksiyonu ve sikke koleksiyonculuğu konusunda araştırmalar yaparak eserlerini üretirler.
Hera Büyüktaşçıyan’ın mekanik heykeli ve çizimleri, Osmanlı tarihindeki önemli tağşiş olaylarından birini (Osmanlı - Rus Savaşı’nda tazminat karşılığında verilecek olan altının düşük ayarlı bastırılıp, Nizam-ı Cedid askerleri tarafından elden ele geçirilerek eskitilip Ruslara verilme hikâyesi) yeniden hatırlatırken;
Ali Taptık’ın fotografik yerleştirmesi de definecilik ile akıl sağlığı arasındaki ilişkiyi irdeler. Taptık’ın bu eseri aynı zamanda definecilik olaylarının görsel izlerinin sürülmesine de yardımcı olur.
Marco Di Giovanni ise hayali haritası üzerindeki ajandalara yapıştırdığı küçük altın folyo parçaları ile haritasındaki kentleri işaretler ve böylece kentler de altın yıldızlardan oluşan bir gökyüzüne dönüşür. Bu görüntü, bugün maddi değeri tarafından baskılanan ve gizlenen paranın gerçek değerini geri vermek üzere bir davettir. Giovanni’nin 60 adet ajandadan oluşan bu eseri aynı zamanda Yapı Kredi Sikke Koleksiyonu’nun yaşını da temsil etmektedir. // Ve bu önemli bilgilerin ışığında sergiyi dolaşıyoruz.
***
***
Hükümdar Portreleri
***
Yapı Kredi Kültür ve Sanat Galerisi'ndeki ikinci sergi ise Sabahattin Ali'ye ayrılmış. Küratörlüğünü Sevengül Sönmez'in yaptığı serginin adı;
ŞEHİRLERE ALIŞAMADI
- Sabahattin Ali'nin Şehirleri -
- Sabahattin Ali'nin Şehirleri -
"Yolculuklar bana zevk verir. Bu zevkte varacağım hedefin zevki dahil değildir. Yolculuk, bu bir yerde durmadığını, hareket ettiğini bilmek şuuru, bu bir yere bağlanıp kalmaktan kurtuluş başlı başına tatlı bir şeydir. " Sabahattin Ali
Sabahattin Ali’nin yaşamı boyunca bulunduğu Anadolu şehirlerine ve Berlin’e onun gözünden bakmayı amaçlıyor. Sabahattin Ali Arşivi’nden çıkan yeni belge ve fotoğrafların yanı sıra Tarih Vakfı Arşivi ve Ömer Koç Koleksiyonu’ndaki belgelerle zenginleşen sergi; Cumhuriyet’in ilk yıllarında Anadolu şehirlerindeki yaşamı ve II. Dünya Savaşı öncesinin Berlin’ini Sabahattin Ali’nin çektiği fotoğraflar ve eserleri aracılığıyla anlatıyor.
Sabahattin Ali'nin kullandığı eşyalar;
çalışma masası, piposu, gözlüğü, fotoğraf makinası...
çalışma masası, piposu, gözlüğü, fotoğraf makinası...
Kitapları Yapı Kredi Yayınları’ndan yayımlanan şair, öykü, roman ve oyun yazarı, eleştirmen ve edebiyat düşünürü Sabahattin Ali’nin yaşamına bir gezgin gözüyle tanık olmamıza olanak sağlıyor.
Fotoğraflar eşliğinde sergiyi gezerken, usta edebiyatçının yaşadığı şehirlerden kesitler
ve aynı zamanda aşka dair duygu ve düşünceleri,
acıları, kederleri, özlemlerine dair yazdığı mektuplardan
seçkiler de yer alıyor.
****
Zeytin ağacı temasıyla düzenlenen bu odada,
Sabahattin Ali'nin yaşadığı Balıkesir, Edremit'ten esintiler yer alıyor.
Sabahattin Ali'nin yaşadığı Balıkesir, Edremit'ten esintiler yer alıyor.
Odanın bir köşesinde de zeytin ağaçlarının altında,
Sabahattin Ali'nin tripodu. Fonda elinde kamerasıyla bir pozu. Çünkü O,
Fırsat buldukça Ege kıyılarına koşar,
Edremit tepelerinde dolaşmaktan hoşlanırmış.
***
Sabahattin Ali'nin tripodu. Fonda elinde kamerasıyla bir pozu. Çünkü O,
Fırsat buldukça Ege kıyılarına koşar,
Edremit tepelerinde dolaşmaktan hoşlanırmış.
***
Sergiyi gezerken bir an aklıma - Kazdağı'na giderken Hasanboğuldu rotasında karşımıza çıkan ulu çınarın altındaki - Sabahattin Ali dizeleri geldi. bakınız Gezmek bu yüzden çok güzel. Gördüğünüz her kare, o an için belki muallakta kalabiliyor, ama sonra tıpkı puzzle gibi, gün gelip karşınıza çıkan bir başka karede, usunuzda tam da ait olduğu yere oturuveriyor. Ve bir daha aklınızdan hiç çıkmıyor.
Sinop gezimizde de Sabahattin Ali'nin kaldığı cezaevini gezerken inanılmaz duygu dolu anlar yaşamıştım. Bu sergide de Sinop Cezaevi'nde yatarken yazdığı mektuplardan kimi kesitlere yer verilmiş. O yazıları okurken yine Sinop Cezaevi'nin o kasvetli ortamına geri döndüm yeniden! bakınız
Sergiyi daha fazla anlatmayayım. Çünkü henüz vakit varken bu sergiyi siz de gidin görün isterim.
Edebiyatımızın usta kalemini saygıyla anıyorum. Ve başta Yapı Kredi Kültür ve Sanat camiası olmak üzere sergide emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.
14 Şabat'ta başlayan sergiler 27 Nisan'a kadar sürecektir. Sanatseverlere duyurulur.
Esin Bozdemir
Masal gibi gezi olmuş. İlhan Koman ve Akdeniz;olduğu yeri ve sınırları zorluyor...Sabahattin Ali'nin yolculukları,raylara dokunan trenin sesi ve her sokakta ayrı bir sürprizin yeri;Beyoğlu...Kutluyorum...
YanıtlaSil@Guven,
SilTaksim'e her zaman gidemiyorum. Gittiğim zaman da o günü olabildiğince verimli geçirmek istiyorum. Bazen aksilikler de oluyor, kapalı oluyor meselâ bazı galeriler ya da başka şeyler. O zaman da akışa bırakıyorum kendimi. Bu akış içinde kimi zaman da hiç ummadığım güzellikler karşıma çıkıyor, günün bonusu oluveriyor benim için. O gün de öyle oldu! güne dair paylaşacaklarım henüz bitmedi.) Başka bir yazıda yer vereceğim.
*İlhan Koman ve *Sabahattin Ali; onlar özel sanatçılarımız...eserleriyle hep var olacaklar!. Beyoğlu'da öyle. Her zaman dinamik, çok sesli ve renkli!. Bu yüzden sanatın ve kültürün nabzının attığı yer 'Beyoğlu' bu misyonunu hep taşısın, korusun; hayata ve insana hep 'zarifçe' 'insanca' 'çağdaşça' dokunsun istiyoruz. Değerli yorumuna teşekkür ederim Güven. Yazın hayatı içinde ürettiklerinle sen de hep var ol. Esenlikle...
Taksim hakkında güzel bir derleme ve fikir beyanı olmuş Esincim. Her birine katılıyorum.
YanıtlaSilEmeğine sağlık! Sevgiler benden sana...
@sezer eser perker,
SilOrtak düşüncelerde, duygularda buluşmak da güzel! Çok teşekkür ederim Sezer'cim.
Benden de 'esin' dolu kalpler, öpücükler sana ;) Sevgilerimle...
Taksim' i çok severim. İstanbul' a her geldiğimde mutlaka uğrarım. Ama kalitenin iyice düştüğü de aşikar. İnşaatları da hiç bitmez. Güzel bir paylaşım olmuş. Elinize sağlık.
YanıtlaSil@Turgay Aksoy,
SilTaksim'siz bir İstanbul düşünülemez. İstanbul'un en eski, en renkli, en afilli ilçelerinden biri Taksim. Ne yazık ki, ülkenin içinde bulunduğu iklimden nasibini -pek çok yer gibi-
Taksim'de aldı. Sadece Taksim bunun en belirgin yaşandığı yerlerden biri. Hani bir deyim vardır; "Evli evine, köylü köyüne, evi olmayan...!" denir. İşte bu gerçekleşirse eğer, belki o zaman düzelir bazı şeyler. Beğeniniz için çok teşekkür ederim. Esenlikle...