17 Eylül 2009 Perşembe

Yörükler diyarına yolculuk Gömbe Yaylası

Geçen yıl, bu zamanlarda eşimle birlikte Batı Akdeniz’ e yaptığımız gezimizde; Göcek - Fethiye çevresi ve Kaş da birbirinden etkileyici eski antik kentlerin, tarihi kalıntıların ve kaya mezarlarının izlerini sürerek, aynı zamanda cennet harikası doğal güzelliklerle iç içe olmanın keyfini yaşadık. 
Elimizde haritalar, bazen de karşımıza sürpriz bir şekilde çıkıveren ve hatta haritalarda dahi bahsi geçmeyen ama gizemine kapılıp bambaşka yollara dalarak, ardından bizi hayretlere düşürecek doğal güzelliklerle karşılaşmamız da apayrı bir heyecan oluyordu. Zaman zaman riskli ama çok keyifli ve heyecanla yol aldığımız gezilerden birisi de Gömbe yaylası ve yeşil göl 'dür. 



Yeşil Göl
Bu gezimizde planladığımız ilk rotamız; yol boyunca birbirinden güzel ve farklı cinslerden elma bağlarıyla çevrili olan ve günümüze kadar doğal güzelliklerini koruyan Elmalı oldu. Tarihi ve çift cumbalı ahşap evleri, iç ve dış görünümleriyle Osmanlı mimarisinin en güzel örneklerinin sergilendiği sokakları dolaşırken bir an burada tanık olduğum evlerin mimari özellikleri bana Safranbolu evlerini hatırlattı. Daha sonraki rotamız ise Kaş'ın merkez yaylası olan Gömbe ilçesi idi.
Gömbe, Hıristiyanlık zamanında piskoposluk merkezi olarak önem kazanmış çevresindeki kilise ve lahitler ile günümüze kadar gelebilmiş tarihi ile görülmeye değer önemli yaylalarımızdan biridir.. Antik çağ insanları "Komba" demiş bu efsaneler yaylasına.
Artemis adına tapınak yapmış, ardından erken Hıristiyanlık dönemini yaşamış. Ne zaman ki Anadolu ereni Abdal Musa Sultan’ın yolu düşmüş buraya, keramet sahibi olmuş Gömbe’nin buz gibi suları. Bu keramet sürer gidermiş günümüze değin… Bizde böylesi önemli bir beldeyi görmeliydik elbet. Geçmişin ardındaki izlerin peşinden gidip, keyifli ve maceralarla dolu serüvenlere kucak açmak için, Elmalı'da verdiğimiz, küçük bir çay molasından sonra tekrar yola koyulduk.
Sahilden Gömbe’ye doğru yol aldıkça, yemyeşil çam ağaçlarının gölgesinde süren yolculuğumuz ve kayaların arasından şarıl şarıl akarak gelen suyun bizi çeken coşkusuna kapılıp bir ara soluklanmak üzere aracımızdan indiğimizde; Uzaklardan kaval çalan bir Yörük çobanının o inceden inceye yüreklerimize dokunan sesi ile büyülendik. 
Keçilerin çanları, koyunların melemeleri, tekelerin kayadan kayaya sekmeleri ve doruklardaki bu doku baş döndürücü güzellikte adeta bir tablo gibi gözlerimizin önündeydi.
Tertemiz dağ havası ve içimize çektikçe burnumuza gelen kekik kokuları içinde çevremizi saran ardıç ve sedir ağaçları arasından, çevreye bakınırken çobanda kavalını çalarak bize doğru yaklaştı.  Üç beş, hal hatırdan sonra, “buralarda görülecek başka neler var” diye sorduk çobanımıza. Kendisi de bize “bakın bu karşıda gördüğünüz Akdağ’ dır. 
Akdağın zirvelerinden patlayıp buralara değin gelip düşen sesini duyduğunuz bu sular Uçarsu şelalasinden gelir. Bu sular kışın karlı dağlarda birikip yazında eriyerek çok yükseklerden uçup bizim Uçarsu’ ya düşer. Buraya vardınız mı Uçarsu’ da dilek dileyin sonra da Yeşil gölümüzü de görüverin oradan da, Tekke köyündeki Abdal Musa Müzesi’ ni ziyaret edin ama öncesinde size bir Abdal Musa efsanesini de anlatıvereyim” deyip… başladı Yörük çobanı anlatmaya; bizde ayağımıza kadar gelen kısmetimizi merakla dinlemeye koyulduk.
“Abdal Musa, yerleştiği Teke Yarımadası’nda bölgeyi dolaşıyormuş. Fethiye yakınlarına geldiğinde, çobanlardan abdest almak için su istemiş. Ancak ona kimse su vermemiş. Yumru Dağı’ na gelen Abdal Musa karşısına çıkıveren bir çobandan yine abdest almak için su isteyivermiş. Çobanda gidip pınardan doldurduğu suyu getirip ona verivermiş. Burada namazını kılan Abdal Musa, çobanlara bir istedikleri varı-mı yok-umu soruvermiş. Abdest alması için su verdikleri aksakallı pirin kim olduğunu bilemeyen çobanılar;
"Bu pınar yaz aylarında susuzluğumuzu gideriyor. Ancak kışın taşıp taşıp sellere karışıyor ve tüm ekili alanlarımızı zarara sokuveriyor" diye yakınmışlar. Bunun üzerine Tanrı’ ya dua eden Abdal Musa‘Bu pınar yazın Gömbe’ye, kışın da bir abdest suyunu çok görenlere gitsin’ diye yakarmış. 



O zamandan sonra, Uçarsu Şelalesi, her yıl 6 Mayıs ayında, Hıdırellez gününden itibaren Gömbe’ye, ekim ayından itibaren de Fethiye’ye akmaya başlamış.

Bu nedenle, her Hıdrellez günü ülkenin çeşitli yerlerinden gelen binlerce Alevi, Uçarsu etrafında kurban kesip, dilekte bulunuyorlar. Size diyeceğim o ki gidip mutlaka göresiniz Uçarsu deresini birde yeşil gölü, İşte size anlatıverdiğim bu efsanede böyle biline, gezdiğiniz gördüğünüz yerler sizin olsun anlattığımda benden size armağan olsun”
 … deyip tekrar kavalını çala çala yanımızdan ayrıldı. Ardından bakarken, sessizce uzaklaşan bu Yörük çobanını ve anlattıklarını; unutulmayacaklar listesindeki yerini alıp şimdiden “anılarımıza” ilave ettik.
Bir de Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün Yörüklerle ilgili söylemiş olduğu sözleri de anımsayarak; 
“İnsanlık, eski Mısırlarıyla, Yunanistanlarıyla, Romalarıyla ve bunlar bütün bedii eserleriyle ayağa kalksa ve başlarında bugünün kendi verimleri olan bütün medeniyeti, musıkîleriyle, şiirleriyle, sanatlarıyla ve bütün eserleriyle gözümün önüne dikseler, dikilseler…, benim gözüm, benim duygum, benim sevgim, yine ıssız dağlar başında yanık kavalını üfleyen, yarım çarıklı Türk çobanındadır.”

“Arkadaşlar gidip Toros dağlarına bakınız; eğer orada bir tek Yörük çadırı görürseniz ve o çadırda bir duman tütüyorsa, şunu çok iyi biliniz ki bu dünyada hiçbir güç ve kuvvet asla Türk'ü yenemez.”   Mustafa Kemal Atatürk 
Türk’ ün mayası, açıksözlü ve dost insanları. Zorluklarla mücadele eden, soğuk günlerde bir kepenekle yetinen özgürlüğüne düşkünlüğünden dolayı dağlarından bir türlü kopamayan hürriyet ve aydınlık sevdalısı Yörüklerimize sevgilerimizi göndererek...


Çobanın bize anlattığına kulak verip tekrar aracımıza binerek dağ yolunu tırmanmaya başladık. Çukurbağ köyü istikametine gitmek gerektiğini öğrendiğimiz yolda herhangi bir tabela yoktu. Torosların en batısında Akdağ' ın eteğinde 1950 rakımında olan göle yaklaştıkça çam ağaçlarının yerini dik yamaçlar ve sarp kayalar almaya başladı. Oldukça engebeli olan ve ortalama 7 km süren şelale yolunu aracımızla tırmandıktan sonra, geri kalan 1.5 km.’ lik dik bir tepeyi de dere kenarındaki patikalardan yürüyerek çıkmanın daha makul olacağını düşünerek aracımızı bırakıp tırmanışımızı yaya sürdürdük.


Ve nihayet karşımızda; bir krater gölü olan ve çevresinde hiç ağaç olmamasına karşın suyunun rengi yeşil olduğu için bu adı alan, ortalama 50 dönüm büyüklüğündeki “yeşil göl” tüm ihtişamı ile zirvede bizi karşıladı.

Pek çok turist kafilesi de bu görkemli manzaranın ve gizemli gölün seyrine dalmış, kimileri fotoğraf karelerine kimi dizelere dökülüveren kelimelerle yaşadığı anın izlerini ölümsüzleştirmek istercesine doğanın keyfini sürmekteydi.

Bizde bol bol fotoğraf çekerek bu görsel şöleni an ve an karelere yansıtmak istedik. Birde fotoğraflarımıza notlar düşmek üzere başka bir efsaneyi de altına ekleyerek; 
Bir gün Abdal Musa, Yeşil-göl civarında bir yörük evine misafir olur. Ev halkıyla sohbet ederken bir ara susar ve evin gelininden bir tas su ister. Gelin Hemen Abdal Musa'nın isteğini yerine getirmek için bebeğine ayırdığı suyu memnuniyetle Abdal Musa'ya verir, kana kana suyu içen Abdal Musa geline dönerek ''Suyun, gözün gibi olsun'' der. Gelinin Gözleri Yemyeşil'dir. O günden sonra yeşil gölün adı Gömbe ve civarında “Gelingöl” diye de anılır.


Adı güzel, kendi güzel !.. Gerçekten muhteşem bir manzara, Gömbe yaylası ve ardından Akdağ’ın eteğinde böylesi bir güzellikte Yeşil Göl ve hemen yamacında akan; Uçarsu Şelalesi… 
Osmanlı mimarisinden en güzel örneklerin yer aldığı evleri ile Elmalı ilçesini; tüm yorgunluğunuza değen, muhteşem manzarası ile tarih ve doğa tutkunlarının keşfini bekleyen Gömbe Yaylasını, Yeşil Gölü ve Uçarsu Şelalesini… 
Kısaca doğa cenneti bu güzel toprakları kesinlikle gidip görmenizi ve doğadan aldığınız bu renklerle içinize yansıyan güzellikleri çoğaltıp, sevgiyle paylaşmanız dileklerimle… 
İçinizdeki doğa hiç bitmesin, sağlıklı ve sevgi dolu günler hep sizlerle birlikte olsun… 
Esin Bozdemir



'Yüksek kayalığın 
yanındaki Antik Kent' 


Not: Yörük Obaları ve kültürü hakkında daha ayrıntılı bilgiler almak istiyorsanız eğer Avrasya tv.de kendi hazırlayıp sunduğu programı ile da tanıdığımız Ramazan Kıvrak Bey'in "Yörük Obalarımız" kitabını okuyabilirsiniz. 
Dip Not:Antalya-Korkuteli-Elmalı-Gömbe 120 km.Antalya-Finike-Elmalı-Gömbe 180 km.Fethiye-Kalkan-Kaş-Gömbe 160 km.

1 yorum:

  1. Merhaba,
    İzniniz üzerine çalışmalarınızdan bazı kareler ve paragraflar Damla'da link de verilerek yayımlandı. katkılarınız için tekrar teşekkür ederim.
    Hayırlı günler dileğiyle.

    YanıtlaSil