24 Mart 2012 Cumartesi

Dumanlı Dağların Ardında Geleneksel Bir Köy Düğünü


Doğu Ekspresi ile (Haydarpaşa’dan / Kemah’a) yaptığımız yolculuğumuz, farklı coğrafyalar içinde birbirinden güzel Anadolu Manzaralarının eşsiz görüntülerinin seyrini yaşatırken aynı zamanda,  sıcaklığını ve içtenliğini, her anımızda hissettiğimiz o güzel Anadolu insanları ile de buluşturdu bizi.

Yüksek yüksek tepelerin, dumanlı dağların  ve ortasından ‘güldür güldür!’ suların aktığı, gündüzlerin sıcak ama gecelerin bir o kadar serin geçtiği, yine de kuru havasından dolayı son derece zinde uyandığımız, o misss!..  gibi kokusu ve damağımızda bıraktığı fark edilebilir tadından!  içtiğimiz tazecik sütün sabah daha yeni sağılmış olduğunu! yine yöreye özgü meşhur tulum peynirini yerken hiç de marketlerden aldığımız peynirlere (süt ürünlerine) benzemeyen nefasetteki  kendine has tadını!.. Sütün, peynirin, tereyağın, yumurtanın, dutun, pekmezin, cevizin, balın! velhasıl doğal beslenmenin en hası olan ‘organik ürünler’ ’ in kaynağında  buluşmuş olmanın keyfini yaşayınca!.. İşte ‘tam da budur!’ demeden edemiyor insan!..
İçinde bulunduğumuz coğrafyayı daha yakından tanımak için sabaha karşı daha gün ağarmadan yola koyulup dağlara doğru çıkmış!.. ve çıktıkça biraz daha doruklara! Bizi, sabahın ayazında üzerine çiğ düşmüş,  binbir renkli yaban çiçekleri ile karşılarken doğa!.. varlıklarını, hiçbir yapay koku ile kıyaslayamayacağımız kadar güzel olan endemik bitkilerin burcu burcu kokuları!..  ve seyrine doyamayacağımız bu harika manzara!… yabani otların arasında, patikalardan yukarı doğru tırmandıkça ve en tepeye vardığımızda !  sanki; ‘uzansam dokunabileceğim kadar  yakın!’ ve başımızın üzerine konuverecekmiş gibi!..  O ‘pufidik pufidik!’ kabarmış bulutların arasında, bembeyaz pamuk tarlasına düşmüşüz!..  gibi hissedebileceğimiz başka bir yer olabilir mi ki!..
Kartallar yüksek uçar” ya hani! sanki bu deyimi bize ispat edercesine, kanatlarını açmış pike yaparak başımızın üzerinde uçan gösterişli bir kartal görüyoruz o anda!. bizim bulunduğumuz yerin, ne kadar yüksek olduğunu anlayın artık!.. öylesine muhteşem ki!.. nasıl da ihtişamlı uçuyor!.. Orada göğün en tepesinde ve özgürce!


Bu manzaraya, bu gördüğüm güzelliklere ve tarifsiz hissettiğim duygulara… cefalı da olsa tırmanışlarımız!.. ayaklarımın sıyrıklarına, ufak tefek yara bereye, en çok da önüne geçemediğim ‘yılan korkuma!'  rağmen!!!  doğrusu her tür zahmete ‘değdi’ diyebildiğim anlardı onlar…
Her coğrafyanın kendine göre artıları da var eksileri de!.. denizin yeri başka! ormanın yeri! dağların yeri başka!.. her bir toprak parçası kendi içinde değerli ve anlamlı!..
Kemah ilçesi, sırtını Kemah Kalesi’ne dayamış, kenarından Fırat Nehri’ nin geçtiği, çevresi daha kayalık ve dağlık olan bir yerleşime kurulmuş iken, köyler ve nahiyelerin büyük çoğunluğu daha dağlık alanlara kurulmuş!.. Günümüzde kaydedilen gelişim süreçleri ile paralel, köylere gidip gelmek eskisi kadar zor değil artık!.. yolu, elektriği, suyu büyük ölçüde halledilmiş, teknolojinin getirdiği nimetlerden de nasibini aldığı için (internet vb.) kırsal kesimlerin büyük çoğunluğu  eksiklikler olsa dahi ‘mahrumiyet!’ içinde değiller!.. hatta bugün neredeyse kasabalarla dahi boy ölçüşecek  imkanlara sahipler!..
Peki ya eskiden nasıldı? yol yok, iz yok!.. kuş uçmaz! kervan geçmez!.. nasıl yaşanırdı buralarda? ne yaparlardı çoluk-çocuk!.. bir de o zaman ki koşullarda!.. ‘neden’ buraları seçmişlerdi ki? dağların tepesinde!.. gözlerden ırak!.. Yalnızlık ve terk edilmişlik! gibi bir duygu sarmaz mıydı ki buralarda yaşamaya çalışan insanları!.. Kim bilir? yaşam ne denli zordu o zamanlar!.. İster istemez kafamda ki onlarca soruya yanıtlar arıyordum!.. Bu durumun çok derin tarihsel ve çeşitli nedenleri var elbette!.. Ancak benim sizlere anlatmak istediklerim ‘şimdilik! ’bunlar değil!..
Coğrafi olarak farklı bir bölgede hem tatil hem de tanıdık ziyaretlerde bulunurken; bir yandan gezelim-görelim anlayışı içinde ve keşfetme duyguları ile yöreyi gezip!..  diğer yandan, Anadolu insanının kırsaldaki yaşam biçimi ve yaşamına intikal eden geleneklerin, göreneklerin izlerini de merak etmekteydim…
Göçlerle eskiye göre daha azalan bir nüfus ve çoğunluğu yaşlılardan oluşan köy, belli ki yaz aylarında daha bir canlanıyor!.. eşlerini ve çocuklarını, doğup büyüdükleri köylere gönderen ve şehir yaşamına göre daha emniyette ve güvende olacakları bu doğal ortamlarda tatil amaçlı gelen genç nüfusla köyün en hareketli günlerinin yaşandığı (aylardan; haziran) bir dönemdeyiz… 
Onlar gibi ben de bu doğal ortamın hem keyfini hem de köy sakinlerini daha yakından tanıyabilme fırsatı yakalamıştım..  Büyük şehirlerdeki kaotik yaşamın insanlara yansıyan etkisi içinde her geçen gün giderek birbirine yabancılaşan o ruhsuz insanların yerine!.. Gördüğüm bu sıcakkanlı ve güleç yüzlü kadınların içtenliklerinden, misafirperverliklerinden oldukça etkilenmiştim doğrusu!..  hele ki yaşlı ninelerin ve dedelerin kimi neşeli, kimi kederli duruşlarından!.. yüzlerindeki derin çizgilerden ve gözlerinin içinde gizlenmiş olan o bakışlarından!.. aslında her birinin canlı birer tarih ‘gibi!’ karşımda durduğunu da anlamıştım!..  “ kim bilir bu yaşlı nineler, dedeler neler gördüler neler!.. “ onların bizlere anlatacakları ne çok şeyler vardır! ve onlardan ne çok şeyler öğrenebilir insan!.. Düşünce usuma bu fikirler, doğrusu sabırsızlanmıştım ister istemez!..
Asırlık çınarlara bir dokunsam!.. bin ahh da duyarım! bin vahh da!..
Büyük, küçük demeden bana ‘ hoş geldin’ ’e gelenlere ben de iadeyi ziyarette bulunmuş. Özellikle  sohbeti hoş yaşlı ninelerin manilerle süslendirdikleri o mahalli dilde konuşmalarından pek bir keyif almıştım. Merak ettiğim çok konu vardı! Özellikle, elime geçen eski bir fotoğrafta gördüğüm köy düğününe ait o görüntüler çok ilginçti!.. geleneksel  bir köy düğünü nasıldır!.. hala böyle köy düğünleri var mıdır acaba!..
Karşımda duran bu nur yüzlü ve güleç, nine’ nin söylediği maniler kadar, anlatacaklarının da ilginç olacağını düşünerek can kulağı ile dinleyip, notlar almıştım bir bir!..
O anlattı biz dinledik!.. o keyiflendi biz de keyiflendik!.. o zaman zaman kederlendi biz de kederlendik!.. ve hatta bazen de gözleri nemlendi biz de kendimizi tutamadık pek bir duygusallaştık!.. ( hele ki sulu gözlü ben! hiç durabilir miyim! eh az birazcık bende ağladım ta bi ki..)  Ne de olsa kendi düğünü de işte böyle bir düğündü!.. Aslında o hep kendi düğününü ve gelinliğini anımsıyordu anlattığı bu gerçek hikayede!.. ve öyle sanıyorum ki anlattığı  bu hikayede gerçekte onun hikayesiydi!..
Ve ben şimdi, gerçek tanıkların ve o hayatı yaşamış olan asırlık çınarların dilinden söyleşip derlediğim ‘Geleneksel bir Köy Düğünü’nü’ paylaşıyorum sizlere…


 GELENEKSEL KÖY DÜĞÜNÜ

Geleneksel köy düğünlerimiz bu topraklara ait birçok folklorik ögeyi içinde barındırması ile her zaman ilgi çekmiş, bu özelliği nedeni ile de birçok geleneğin taşıyıcısı olmuştur. Ancak her gelenek ve görenek gibi zamana ve değişime yenik düşmüştür. Kalan izler de her geçen gün biraz daha silinmekte ve otantik özelliğini de yitirmektedir. Oysa ki binlerce yılda oluşmuş bu folklorik zenginliği gelecek kuşaklara aktarmak en önemli yaşam zenginliğimiz olacaktır.


Gelin hep birlikte kaybolmaya yüz tutmuş bu izleri takip edelim...
Bir köy düğünü, muradına erecek olan gelin adayı ve damat adayı için olduğu kadar o köy yerinde yaşayan köy sakinleri için de oldukça önemli zaman dilimleridir. ‘Köyde düğün!’ demek; şenlik var demektir! düğün dernek kurulacak, halaylar çekilecek, davul, zurna çalacak, yemekler yenilecek, üstelik gelinlik çağına gelmiş olan ve kısmetini bekleyen gelin adayı bekar kızlar için de, kız görecek olup adayını seçecek olan delikanlılar için de bir o kadar önemlidir köy düğünü!.. Çocuklar dağıtılan kuruyemişten yiyecekler, çerez niyetine atılacak 3-5 kuruştan nasibine düşeni alacaklardır!.. Hayırlı bir işi birlik beraberlik içinde gerçekleştirerek, paylaşmanın getirdiği güzellikleri tüm köy halkı da düğün vesilesi ile bir kez daha yaşayacaktır.
İyi günde kötü günde, hep elbirliği ve gönül birliği ile yaşamış ve yaşanmış olan geleneklerimiz, göreneklerimiz bizim öz ve öz kültürel değerlerimizdir. Bugün, neredeyse tamamen unutulmaya yüz tutmuş olan gelenek ve göreneklerimizi, bizler yeniden günümüze taşıyarak, o güzel değerlerimize sahip çıkmalı ve miras aldığımız bu değerleri korumayı da ayrıca görev bilmeliyiz.

Öyle ki, bu geleneksel değerler; birlik ve beraberliğin, sevginin ve saygının, hoşgörünün ve kardeşliğin en güzel ifade edildiği ortamları da yaşatır bizlere… Yeni neslin hiç bilmediği ve görmediği ritüellerle gerçekleştirilen ama (orta yaşlardaki) pek çoğunuzun anne ve babasının ya da iki kuşak ötesindeki atalarının zamanında yaşanılmış olan geleneksel köy düğünlerini dolaylı olarak onların ağzından dinlediğiniz olmuştur mutlaka!...


Ve şimdi biz bir an için o geleneksel köy düğününe davet edilmiş olalım! Ve hep birlikte o eskilerin (en az 40 sene öncesinin!) bir köy düğününü yeniden yaşayalım…


Ey Ahali!.. Kardere’ de düğünümüz varrrr!. duyduk duymadık demeyinnn!..

Köy düğününde erkek evi de, kız evi de üzerine düşen hazırlıkları günler öncesinden yaparlar. Geleneksel köy düğünü içinde ebeveynlerin (anne ve baba) rolü oldukça büyüktür. Ama önce düğün sahibi, tüm köylüyü ‘köy odasında’ toplayarak;

“Komşular benim hayırlı bir işim var!.. Kaza düğünü yapıyorum!.. Tüm köylerimizi düğünümüze davet ediyorum!..”
der ve düğün davetine hem kendi köyünü hem de çevre köyleri davet ettiğini bildirerek tüm köylüye hayırlı haberini müjdeler.

Böylece imece usulü organize olarak hangi köylerden, kimlerin gelip gelemeyeceği önceden tespit edilir ve herkes kendinde ağırlayacağı misafirleri belirlemiş olur! Kimi yemekte, kimi çalgıda, kimi damadın sağdıçlığında hazır, kimi kızın çeyizinde kız evinin yanında, kimi kına da, kimi davulda-zurnada, kimi at'ın yanında, kimi karşılamada, kimi köy meydanında!.. hemen herkes üzerine düşeni yapacaktır düğün alayında!.. üç gün üç gece sürecek olan düğünde, düğün sahibinin yapacağı düğün organizasyonuna tüm köylü de iştirak ederek gereken yardımları severek üstleneceklerdir.

Düğün öncesi kız evinde de erkek evinde de hazırlıklar başlar.

Erkek tarafından bir grup kadın kız evine Görnek tökirler! (hediye götürülür). Görnekte geline sunulan bohçada; kılık kıyafet giyecekleri, iç çamaşırları, yazması, yemenisi, mintanı, fistanları, kadifesi, atlası, yünlü ve pamuklu kumaşları bulunur… ölçüsü belirlenip, fistanı, mintanı ve gelinin giyeceği kıyafetleri biçilir, dikilir… ve (2-3 gün ya da bir hafta sonrasına ) uygun bir zamana kına için tarih belirlenir. Kız evinde düzenlenecek olan kınaya, kız tarafının yakınları ve erkek tarafından kadınlar katılır. Yalnızca bayanlar arasında düzenlenen kınada, geline ve isteyenlere (genç kızlara, kadınlara, çocuklara ) el ve ayaklarına kına yakılır. Türküler söylenir, maniler okunur, halaylar çekilir, eğlenilir ve tabii ki duygulu anlar da yaşanır. Ne de olsa gelin kız artık ana ocağından çıkacaktır! Ardından yemekler yenilir. Kınadan sonra da misafirler uğurlanır.

Düğünün 1. Günü

Kınadan bir gün sonra tüm köy sakinlerini kapı kapı düğüne davet edecek olan atlı bir kişi aracılığı ile tezkere tutulur. Atla gelen kişi, düğüne katılmak ve atla birlikte gitmek isteyenleri düğün alayının olduğu yere bırakır. Sonra atlı tekrar geri dönerek bu sefer diğer haneye uğrar… Düğüne gelemeyecek olanlar ise hediyesini verirler. Atın üzerindeki heybeye hediyeler bırakılır. Ve tezkere tek tek tüm köy hanelerine uygulanır.

Öğleden sonra gerçekleştirilen düğünde, davullu, zurnalı eğlence başlar, halaylar çekilir… İlk gün, köy genelinde düğün merasimi yapılır.


Düğünün 2. Günü
Çevre köylerden düğün evine (hem kız tarafına hem de erkek tarafına) misafirler gelmeye başlar. Önceden hazırlığı yapılan yemekler gelen misafirlere ikram edilir. Davullu, zurnalı düğün coşkusu yaşanırken köyde, önceden tespit edildiği şekilde her hane ağırlayacağı misafiri düğünün sonunda kendi evine götürmek üzere düğün evinden ayrılır. Böylece sadece kız evi ve oğlan evinde değil, tüm köy halkı da hanelerini açarak düğüne ev sahipliği yapmış olur.

Düğünün 3. Günü Bu gün artık düğünün son günüdür. Kız evinden gelin kızın çıkarılıp ana baba ocağından ayrılacağı ailesine veda edeceği gündür aynı zamanda!.. Düğün evinde de gelin ve damatta da daha da büyük bir heyecan vardır ve tatlı koşuşturmalar yaşanmaktadır. Aşçılar tutulmuş, kocaman kazanlarda yemekler hazırlanmaya başlamıştır. Kazanlarda Kesme (hamur) çorba, Etli Kuru Fasulye Yahnisi, Bulgur Pilavı ve düğünün büyüklüğüne göre kesilen büyük ya da küçükbaş hayvan etinden kızartma et (kavurma) yapılır. Tatlı olarak da sütlaç ya da kadayıf tercih edilir.

Sabahtan hazırlanan yemekler, gelen misafirlere ikrama hazırdır artık. Ziyafete sunulan sofralarda, gün boyunca gelen misafirlere yemekler ikram edilir. Sıra öğleye doğru kız evinden gelin almaya gelmiştir. Önceden atlar, katırlar süslenir ve eğerlenir. Gelinlik çağına gelen bekar kızlar ve delikanlılar en güzel kıyafetlerini giyerler.

Bu arada gelin alayı kız evine gelmeden önce, kız evinde de hazırlıklar yapılır. Gelinin çeyizi hazırlanmış ve bir hayvana yüklenmiştir.

Gelinin hazırlığı da; geleneksel kıyafetler ve süslemeler ile tamamlanacaktır. Geline çiçekli ipek kumaştan entarisi, ayağına beyaz renkli el emeği nakışlı yün çorapları ve alçak topuklu yeni ayakkabıları giydirilir. Başına önce (kırmızı) fes geçirilir, fesin de tepesine bir taç dikilir. Böylece gelinin başı topuz yapılmış gibi! En son ilave edilen tepelik ile de biraz yüksekçe bir görünümde olur. Gelinin saçları (yüzünün iki yanında görülecek şekilde açıkta bırakılarak) çenesinin hizasında beş parmak genişliğinde; gülek kesilir. Gülekleri tutturmak içinde her iki yana, renkli tokalar takılır. Alnının orta yerine gelecek şekilde iki parmak genişliğinde; porik (kahkül saç kesilir) yapılır. Başındaki fesi ve poriği (porik)düzgün tutturmak amacı ile de sarı renkte iki parmak genişliğinde dinge ile çepeçevre bağlarlar. Ardından gelinin başından aşağıya dizlerine kadar (el dokuması, ince yün ipekten) beyaz ehram ile kapatılır her yeri. Ne yüzü ne de kınalı elleri görülmez!.. Ehramın altında gizlenmektedir gelin!.. Ve kırmızı ipek ya da kumaştan yapılmış bir örtü ile başından ayakuçlarına kadar dökülen al duvak ile gelinin yüzü ve her yeri tamamen örtülür.

Gelin evindeki son hazırlıklar
Gelin alayı gelini almadan önce, gelinin kardeşi gelinin beline (kırmızı) kurdele bağlayacaktır. Ama kurdele bağlama işlemi tam üç kez tekrarlanacak olan düğüm atılıp çözülme işlemi ile gerçekleştirilir.

İlk bağlamada düğüm atılıp-çözülür, ikinci bağlamada yeniden düğüm atılıp-çözülür ve en sonunda üçüncü de kurdele bağlanmış vaziyette belde takılı kalacaktır. Gelin tepeden tırnağa giydirilmiş, süslenmiş bir vaziyette, çeyizi ile birlikte hazırdır ve baba ocağından alınmak üzere hüzünle beklemektedir artık!..



Kız evinden gelin alma Diğer yandan damat da, damatlık kıyafetlerini giymiş heyecanla gelinin yolunu gözlemektedir. Bu arada fırsat kollayan köyün delikanlıları da damat dışarı çıkmadan önce evinin önüne gelirler ve yol vermek için bahşiş isterler!.. bahşişler alınınca artık yol açılmıştır erkek evinde!.. (ama bir dizi bahşiş faslı henüz bitmemiştir taraflar arasında!..)

Davullu zurnalı düğün alayının yanında Türk bayrağını taşıyan bir bayraktar mutlaka vardır. Tabi ki sırada bayraktarın hakkını vermeyi de unutmamak gerekmektedir. Bayraktara da para ya da bir hediye verilerek bayrağı evin çatısına asması istenir. Bayrağın düğünlerde ki önemi büyüktür. Çünkü bayrak namustur! Bundan dolayı bayraktarın bayrağı kimseye kaptırmaması da gerekmektedir.




Bir an önce gelini almak isteyen damadın yakınları ve sağdıcın eşinden oluşan dört beş kişilik atlı grup sabırsız ve heyecanla gelini almak üzere yoldadırlar artık. Davullar, zurnalar eşliğinde ‘güm güm de! güm gün!..’ çalaraktan kız evine varırlar. Ama kız evinin kapısı hemen açılmaz!.. İçeriden kapıyı tutmaktadırlar. Kız evi ancak bahşişini alınca kapıyı açarlar. Gelin evden çıkarken duygusal anlar yaşanır; anne ve babasına uzun uzun sarılır, kardeşlerinden ayıramaz kollarını… gelin de, gelinin annesi de, kardeşleri de, hıçkırıklarına ve gözyaşlarına engel olamaz ve ağlamalar başlar karşılıklı!.. Ayrılık pek bir zordur o dakikalarda ana baba ocağında!.. Bu arada hüzünlü türküler, maniler söylenir!.. Davullar, zurnalar eşliğinde gelin hanım, kardeşinin yardımı ile ata bindirilir. Başından ayaklarına kadar süzülen ipek duvak içindeki gelin, tüm ihtişamı ile yola koyulur…

Gelinin yakınları da gelinle birlikte yolun yarısına kadar ‘yolaklarlar!’, yolaklık ederler!.. (bir süre eşlik ederek, gelini yolun yarısına kadar uğurlarlar). Gelin alayı ( atlı bir kervan görüntüsü içinde! ) kız evinden alınıp davullar zurnalar eşliğinde düğün evine yaklaşırken, bahşiş almak amacı ile atın başı tutularak önü kesilir. Bu sefer bahşiş gelinden (kız evinden) istenmektedir. Kız tarafı bahşişi verir ve böylece yol açılır. Ama henüz bahşiş alıp/vermek bitmemiştir!.. Gelin atının yanında da erkek tarafından bir yakını mutlaka bulunur ve yol boyunca geline refakat eder.




Erkek evine daha da yaklaşıldığında “sırık tutma!” tabiri denilen bir uygulama ile düğün alayının önü kesilir. Ve bu sefer de düğün sahibinden (erkek evinden) bahşiş istenir. Gelin alayı erkek evinin önüne geldiğinde, gelin hemen inmez attan.

Nazlanmaktadır!.. inmez bir türlü attan!.. şimdi bahşiş istemek sırası gelin kızımızdadır!..

Kayınpeder de; “Sarı Öküz Senindir!” der… ikna olmayınca bu sefer; “şu tarla senindir!” der.. bu vaatleri duyunca gelin “tamamdır!” diyerek attan inmeye karar verir!..

Davullar, zurnalar çalınmaktadır!.. köyde düğün coşkusu gelinin kız evinden alınıp erkek evinin önüne gelmesi ile daha da artmıştır!.. 

Artık gelin düğün evine girecektir!
Evin önünde bekleyen damat, kapının eşiğinden içeri girmeden önce gelinin başında aşağıya doğru para atacaktır. Bazen de bunu damat, sağdıcı ile beraber yüksek bir yerden (evin çatısına çıkarak) gerçekleştirir!.. Daha önceden hazırlanarak mendillerin içine konulmuş olan kuru yemişleri, (leblebileri) aralarında küçük bozuk paraları tepeden gelinin başından aşağı atar. Çoluk çocuk için hoş dakikalardır o anlar!.. curcuna ve şenlik içinde davullar, zurnalar eşliğinde, büyük bir coşku ile gelin alayı girmektedir düğün evine!..

Düğün evine girince gelini önce evin direğine yaslarlar!.. Artık ‘gelin hanıma evin direği olacaksın !’ denilmektedir bir anlamda!.. Ve ardından kayınvalidesi bal getirir ve gelinine kaşıkla bal ikram eder!.. ‘gelin bal gibi tatlı olsun!..’ bal gibi tatlı muhabbetler yaşansın istenir!.. ne de olsa bundan böyle gelin ve kaynana bir arada yaşayacaklardır!.. Tatlı başlansın ve tatlı sürsün istenir hayatları…

Ardından düğün evinde yemekler yenilir, gelen misafirlere ikramlar yapılır…
Şimdi sıra da bu güzel günü kutlamaya gelmiştir. Düğün derneği kurulur!.. Köy harmanında damat oyuna kaldırılır!.. ve ilk olarak damat oyunu başlatır!.. sağdıçlar ve köyün delikanlıları damadı yalnız bırakmazlar!.. daha sonra, damadın yakınları da halaya çağırılır. Erkeklerden oluşan köy ahalisi, geleneksel düğün havaları eşliğinde oynayıp, halaylar çekerler. Davul, zurna seslerine, halay çeken erkeklerin sesleri karışırken!.. bir yandan da (daha önceden jandarmadan izin alınmış olan! ) silahlar atılır ardı ardına havaya!..

Erkekler köy harmanında düğün şenliği yaparken, kadınlar da düğün evinde; türküler söyleyip, maniler yakarlar, halaylar çekerek eğlenirler kendi aralarında! ve arada sırada da dışarıda ne olup bittiğini merak edenler! harman yerinde eğlenen damadı ve yakınlarını gizli gizli izlerler içeriden!..

Kadınlar düğün evinde kendi aralarında, erkekler de harman yerinde neşe içinde, olabildiğince coşkuyla eğlenmişler ve düğünü tamamlamışlardır artık. (bu arada, gecenin ilerleyen saatlerine ‘yatsı namazına kadar’ sağdıç da damadı yalnız bırakmayacaktır!)

Düğün yapılmış, iyi dilekler de bulunulmuş, dualar edilmiştir… Böylece üç gün üç gece süren geleneksel düğün merasimi de sona ermiştir.

Ertesi günü, tüm konu komşu bir araya gelerek toplanır, hem ‘hayırlı olsun!’ demek için, hem de gelinin çeyizini görmek için, yeni gelinin evine gelirler. Gelinin genç kızlık dönemi boyunca yapmış olduğu el emeği, göz nuru çeyizleri misafirlerce bakılıp, beğenilir!.. Gelenlere çay ve kurabiye ikramı yapılır. Ve misafirler evlerine uğurlanırken de, gelinin kayınvalidesi, gelinin çeyizinden sembolik de olsa, bazı hediyeler (tülbent, havlu, çorap vb.) verir misafirlerine!.. ve misafirler de iyi dilekler de bulunarak, yeni gelin evinden ayrılırlar.

Gelenekler gereği henüz yeni evlenen gelin hanım üç gün boyunca kapı dışarı çıkmayacaktır!..

Bir köy düğünü daha yaşanmış ve bitmiştir… Şimdi artık ‘karşılıklı sevgi ve saygı içinde, güle güle geçinmek nasip etsin!’ demek düşmektedir bizlere!..

Onlar ermiş muradına darısı artık tüm bekarların başına!..
O günleri bir nebze de olsa yeniden yaşatabildik ise sizlere!
O zaman ne mutlu bizlere!..

Dileğimiz, artık günümüzde uygulanmayan ve yerini modern çağın gerektirdiği usullere bırakan geleneksel köy düğünlerinin bu gün, sembolikte olsa yeniden yaşatılması ve unutulmamasıdır!..

       
Esin BOZDEMİR
21 Mart 2012, İstanbul


YAZIDA YER ALAN BAZI YÖRESEL TANIMLAMALAR

Görnek : Geline getirilmiş olan hediye.
Tezkere :
Düğün alayına davetlileri götürmek üzere tek tek haneleri dolaşıp getir-götür yapan atlı görevliye verilen isim.
Fes : Kırmızı renkli başa geçirilen başlık.
Taç : Fesin en üst tepesine geçirilen ve gelin başına takılan metalden küçük kapak (gelin başına topuz yapar gibi yüksekçe bir görünüm kazandırır.)
Gülek : Gelinin saçlarına yapılan kesim şekli. (yüzün iki yanından görülecek şekilde açıkta bırakılarak, çene hizasında ve beş parmak genişliğinde saçların kesilmesidir.)
Porik : Bir nevi kahkul. (Alnın ortasına gelen saçların iki parmak genişliğinde kesimidir.)
Dinge : Gelinin başındaki fesi ve poriği düzgün tutturmak amacı ile sarı renkte iki parmak genişliğinde şeridi başın etrafında çember gibi çepeçevre dolamaya yarayan bir çeşit kurdele.
Yolaklamak : Götürmek, yol göstermek, uğurlamak.
Ehram (ihram) :
Erzincan, Erzurum, Bayburt yörelerine has, kadınların örtünme amacıyla elbise üzerine aldıkları ince yün iplikten yapılan ve el tezgahlarında örülen bir örtüdür. Ve mahalli bir özellik taşımaktadır. Ehram yaklaşık 30 sene öncesine kadar Erzincan merkezinde ve ilçelerde yaygın olarak kullanılmakta, buna paralel olarak da mahalle aralarındaki çulhacılarda veya evlerdeki el tezgahlarında bolca dokunmakta idi. Her genç kızın çeyizinde mutlaka en az bir ehram bulunurdu. Bu gelenek halen bazı çevre ilçe ve köylerinde devam etmektedir.


Resimler :
Kardere Köyü Dernek Arşivi
Orhan Bozdemir

15 yorum:

  1. Çok güzel bir yazı. Paylaşım için teşekkürler.

    YanıtlaSil
  2. Seni ve emeği geçen herkesi can-ı gönülden kutluyorum.. Bu gerçek üstü "BELGESEL" İÇİN SEVGİLİ Esin'im.. Bir roman tadında, bir eğitim/öğretim olarak yaşamın gerçek kesitlerini sunduğunuz için.. Sen gerçekten harikasın.

    YanıtlaSil
  3. Çok güzel bir yazı, öğrenciler için kaynak olabilir. Teşekkürler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @ali zafer sapci,
      Haklısınız.. ilk elden (yaşamış insanlarca!)söyleşip, derlemiş olduğum bu araştırma yazısı öğrenciler için de önemli bir kaynak olacaktır.

      Yeter ki yapılan çalışmaya ve emeğe saygı gereğince! izin alarak ve kaynak isim belirterek bunu yapmış olsunlar!..

      Değerli yorumunuz için ben teşekkür ederim..
      Esenlikler dilerim...

      Sil
  4. harikasınızz yinee her zaman ki gibii:)
    yüreğinize kaleminize sağlık..
    sayfama bıraktığınız samimiyet dolu yorumunuz için ayrıca teşekkür ederim..
    minicik cümlelerle bile olsa,unutulmamak hatırlanmak,nasıl güzel bir şeyymiş meğerse..
    çok mutlu ettiniz beni:)
    heyecan ile bekliyorum memletimin hoş tınısını sizin hoş anlatımınız eşliğinde..
    gönülden muhabbetle...
    :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @birtutamkekik;
      :)) bahar geldi artık!..Akdeniz'in ılıman sıcaklığı yavaş yavaş hissedilirken bir yandan da, esen rüzgarlar buralara kadar kekik kokularını da savurmaya başladılar!..şimdiden burnuma geldi güzel kokular/ınız:))

      sizlere de hoş muhabbetler, sevgiler ve iyi haftalar dilerim..
      :))

      Sil
  5. Sevgili Esin ;yüreğim titreye titreye okudum ve seyrettim...Ne güzel gelenek görenklerimiz vardı;"Kültür"ümüz ,yaşatamadığımız.Siz bu belgeselle tarihe önemli bir kalıt armağan etmişsiniz.Çok teşekkürler,emeklerinize sağlık.Nice başarılı çalışmalara ,selam ve sevgiler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @Arzu Sarıyer,
      Bizi biz yapan değerlerimizdi onlar!. ne yazık ki artık tüm değerlerimiz alt üst oldu ve yerini yeni dünya algısı içinde şekillendirilen; gelenek ve göreneklerinden tamamen kopartılmış, öz kültürümüzden uzaklaştırılmış! bir nesile bıraktı!..

      Değerli düşünceleriniz için biz teşekkür ederiz..Saygı ve sevgilerimizle...

      Sil
  6. Esin'cim bu kadar vakit ayirip detaylari ile bize bircok ilginc bilgiler vermissin.Koy dugunu gercekten enteresan. Ellerine saglik, yine dolu dolu bir post olmus.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. didem,
      Teşekkür ederim didem'ciğim..
      Geçmişe doğru uzanıp geleneksel bir köy düğününü yeniden yaşayıp yaşatmaktı bu çalışmanın esası! araştırmalarım sırasında ben de pek çok şey öğrendim!..Sevgiler...

      Sil
  7. Merhaba,
    Blogların geliştirilmesiyle ilgili olarak yapılan Gencal araştırmasına katkı sağlarsanız memnun olurum.
    Saygı ve sevgilerimle.

    YanıtlaSil