“Doğu Ekspresi” treni ile yaptığımız yolculuğun ardından, sıra bizi bekleyen doğayı keşfetmeye gelmişti. Haziran ayında gerçekleşen bu gezimiz, geç gelen baharın ve yeni yeni yaz sıcaklarını kucakladığımız bir mevsimin izlerini sürmekteydi. Gündüz cayır cayır yandığımız sıcaklığın aksine akşam saatlerinden itibaren ulu ceviz ağaçlarının gölgesinde, püfür püfür esen tatlı esinti ile içimizi ferahlatan tertemiz bir havayı solumaktaydık. Gündüzler sıcak gece ise buz gibi serindi!
Farklı bir coğrafyası ile, Erzincan ve Kemah çevresinde yer alan sarp kayalıkları ve dağları, yemyeşil vadileri ve hırçın akan Fırat nehri ile bizi bekleyen daha pek çok güzelliklerle buluşmak için artık hazırdık.
Ve biz güneşin doğuşunu izlemek ve ona “günaydın” demek için! Henüz tan yeri ağarırken sabah erkenden dağların doruklarına doğru yola koyulduk. Mis kokulu, bin bir renkli dağ çiçekleri ve kelebekler bize eşlik ederken, farklı ambiyanslar içinde huzur dolu yürüyüşümüzü sürdürdük.
Uzun ve zaman zaman zorlu geçen yürüyüşümüz, zirveye tırmandığımızda karşılaştığımız müthiş bir görsellikle yerini bambaşka duygulara bırakıyordu. Karşıda tüm ihtişamı ile ve doruklarındaki bembeyaz karlarla Munzur Dağı bizi selamlıyordu. Gördüğümüz bu manzara karşısında, zaman adeta durdu!
Mağrur bir eda ile sessizce ve tüm heybetiyle göz göze geldiğimiz yüce dağlar bizi karşılamaktaydı. Böylesi içten bir selamlamaya bizde karşılık vermeliydik! Ağır ve coşkuyla güne uyanan, pırıl pırıl güneşi ve sonsuzluk kadar derin, masmavi gökyüzünü kucaklamak için büyük bir hasretle ona kollarımızı açtık.
“ Dağların etekleri bir başka güzel, doruklar ise bambaşka bir görselliğe sürüklüyordu bizi! ”
Gördüğümüz güzellikleri ve yaşadığımız o anları ölümsüzleştirmek için eşim ve ben bol bol fotoğraf çektik.
Kelimeler yeterli değil gördüklerimizi anlatmaya!..
Dalından koparıp yediğimiz dutların, tandırda pişirilen ekmeklerin, kete hamurlarının ve yanında içtiğimiz buz gibi ayran çorbasının tadı hala damağımızda…
Bende izleri kaldı yaşadığım güzelliklerin ve sizlere de biraz olsun yansıtmaya çalışsam da!
Eğer hasret iseniz uzun zamandır bu topraklara, doğduğunuz değil de doyduğunuz yerleri toprak bellemişseniz! Yine de gitmeli, görmeli, kucaklamalı! ve bizi coşkuyla bekleyen bu toprakları hasretle selamlamalı!
Kısa notlar!..
Uzun dağ yürüyüşleri ve rafting için; Haziran ve Temmuz ayı Doğu Anadolu’da ki büyük dağ sıralarının en güzel mevsimidir.
Dağlardan gürül gürül kopup gelen berrak akan suları, yemyeşil vadileri, mis kokulu ve bin bir renkli açan çiçekleriyle doğa, büyük bir coşkuyla kucaklamaktadır sizi.
Günler çok uzun ve güneş çok yakıcıdır ama en güzel dağ geçişleri bu mevsimde yapılır. Karşınızda tüm heybetiyle sizleri selamlayan dağlar, adeta tablolarda resmedilmişçesine görsel bir şölene dönüşürler.
Ve bu güzellikler karşısında uzun saatler süren, zaman zamanda zorlu geçen yürüyüşleriniz sonunda doğa; “değdi!” dedirtecek bir görsellikte kucaklar sizi. Tüm bu ambiyans içinde varlığınız adeta başka bir boyut kazanır…
İçinizdeki doğa hiçbir zaman çöle dönüşmesin! Hep yemyeşil olsun ve daima çiçek açsın...
İçinizdeki doğa hiçbir zaman çöle dönüşmesin! Hep yemyeşil olsun ve daima çiçek açsın...
Sağlıkla ve sevgiyle kalın…
Esin Bozdemir
Fotoğraf - Video : izler ve yansımalar
Nice blog and nice photos!
YanıtlaSilThanks for the visit and the nice comment.
YanıtlaSilçok harika fotoğraflar, elinize sağlık.
YanıtlaSilsevgiler.
a..ne tesadüf!bende az önce sizin sitenize göz gezdiriyordum:)telapati olmuş:)
YanıtlaSilFotoğraflara yansıyan Anadolumuz, insanı ile coğrafyası ile bir başka güzel..
teşekkür ederim..sevgilerimle...
Sende izleri kalanı o kadar güzel yansıtmışsınki. Teşekkürler bu güzel gezinti için. Benim de en büyük hayalim acımadan bitirilmeye doğru olan kalan topraklarımızı doya doya gezmek. İnşallah Allah nasip eder.
YanıtlaSilSevgiyle...