İçinde bulunduğumuz an, zaman gelir sıradanlaşır, bazen
kaçmak isteriz uzaklara.. ya da küçük bir serçe dokunuverir yüreğinizin en kuytu
köşesine ve alır götürür sizi eski günlere... Bedeniniz görünürde oradadır ama
aslında siz başka bir âleme yelken açmışsınızdır çoktan. Ne, bulunduğunuz mekân ne, karşınızda konuşan
insan artık sizin umurunuzdadır!.. Çünkü siz geçmiş bir anın perdesini aralamış,
aralamakla kalmamış o anı yeniden yaşamaya başlamışsınızdır bile. (Görsel: buradan)
Belleğimizde iz bırakan olaylar, görüntüler bizi türlü türlü
yolculuklara sürükler. Bu yolculukların bizim için en unutulmaz olanları
anılarımızın baş köşesine kurulur. Acı
anıları iteler durursunuz.. hiç anımsamak istemez ve onu toprağın altına gömersiniz
adeta.. Ama o anılar rahat durmaz, sen
onu iteledikçe inatla çıkıp dikilir yine karşına..
yani mümkün değildir aslında onları toprakla örtmek! Ne tamamen unutulur ne de
silinir.. Kimi anılar ise güzeldir! Onları özenle korumak istersin ve belki bu
yüzden de o anıları fazlaca rahatsız etmek istemezsin.. Farkında olmadan sık sık diriltmeye
çalıştığın anılar ise hep kaybettiklerindir ve onlar istemediğin kadar çıkar karşına!
Kimi anılar tıpkı dün gibi canlıdır, kimileri ise silik, belli
belirsiz.. neden kimi anılar çok berrak ve net iken üstelik hiç çıkmazken aklımızdan, diğer anılarımız daha bulanıktır! Bir türlü net olarak anımsayamayız o anıları. Nedir bunun sırrı!!..