Yaşadığı çağa damgasını vuran ve uygarlık tarihinin ilk müzakerecisi ve adaletin temsilcisi olan Bias’ın kenti Priene’de antik çağların izlerini sürmek üzere Ege’nin gizemli bölgelerine doğru yol alıyoruz yine. İzmir-Selçuk-Söke yolunda, Söke'yi geçer geçmez tabelalar Priene'yi işaret ediyor. Ayrımdan yaklaşık 25 kilometre sonra antik kente ulaşılıyoruz. Anımsarsanız biz buraya gelmeden önce, sırasıyla Selçuk ve çevresindeki antik kentleri ve Milet Antik Kenti’ni gezmiştik.
Priene küçük bir yerleşim olmasına karşın İon Birliği içinde oldukça önemli bir kentti. Nedeni ise, İonialılar'ın dinsel merkezi olan ve birliğin toplantılarının yapıldığı Panionion'un Priene topraklarında olması ve burada yapılan toplantılara başkanlık edecek rahiplerin Priene’liler arasından seçilmesiydi.
Diğer bir neden ise, antik çağın yedi bilgesinden biri olan Bias'ın Prieneli olmasıdır.
Burası Menderes Nehri’ne yenilmiş Miletos gibi Limanı karanın içlerine itilmiş bir kentti. Günümüzde deniz kıyısından yaklaşık 9 Km içeridedir. Bu şirin İon kentinin birbirini dik kesen sokaklarına ızgara planı erken dönemde uygulanmıştı.
Şimdi biz de Priene’li Bias’ın topraklarındayız :) Bias’ın adalete olan inancı, erdem sahibi eğitmenlerin yönlendirmesiyle Priene meclisindeki ticaret davalarında savunma hakkını kullanmak isteyenlerin yanında duruşu ve güçlü hitabet özellikleriyle de yıllar içerisinde yaşadığı zamanın ruhuna uygun bir sembol isim haline gelmiş. Ve antik çağın yedi bilgesi arasında adından çok söz ettiren bir insan olmuş. Öyle iken, antik çağda bilgeliğin ödülü olarak kabul edilen üç ayaklı bronz sehpayı dahi;
“Bilgelik tanrılara yakışan bir ünvandır ve onu en çok hak eden Apollon’dur. Ben ise, bir ölümlü için en yüce olanı, adil bir adam olarak anılmayı isterim” sözleriyle geri çevirmiş. İşte böyle de mütevazi bir insan oluyormuş kendileri ...
Denize paralel caddeleri kesen, dar, yaklaşık 3.5 metrelik sokakları yukarı doğru olan Priene'de tarihi taşlı yollarda, patikalarda ve merdivenlerde yürümek farklı bir duygu yaşatıyor bize de.
Bouleuterion - Meclis Binası
Priene diğer ‘polis’ site devletlerine göre daha mütevazi,
ama demokrasisi daha gelişmiş bir yerleşimdi. Priene ‘ Ephesos ‘ Efes ya da
Atina’nın yarısı kadar bile değilken, meclis binası en az onlarınki kadar büyük
ve görkemliydi.
Ayrıca, Priene mahkemeleri en zor davalarda dahi öyle adil kararlar alırdı ki, bu yüzden tüm Ege Coğrafyasında adını altın harflerle tarihe geçirmiş bir kent olarak yerini almıştı.
"Adalet arıyorsan eğer, Priene’ye git!" denilmekteydi. Çünkü Bias’ı döneminin diğer bilgelerinden ayıran en önemli özelliği savunma yeteneği idi. Bu yeteneğini hep doğrunun, iyinin ve haklının tarafını tutarak ve haklıları savunarak hayata geçirmiştir. Bias’tan sonra, "hakimsen, bir Prieneli kararı ver" denilmeye başlanmıştı. (yanda meclis planı)
Ayrıca, Priene mahkemeleri en zor davalarda dahi öyle adil kararlar alırdı ki, bu yüzden tüm Ege Coğrafyasında adını altın harflerle tarihe geçirmiş bir kent olarak yerini almıştı.
"Adalet arıyorsan eğer, Priene’ye git!" denilmekteydi. Çünkü Bias’ı döneminin diğer bilgelerinden ayıran en önemli özelliği savunma yeteneği idi. Bu yeteneğini hep doğrunun, iyinin ve haklının tarafını tutarak ve haklıları savunarak hayata geçirmiştir. Bias’tan sonra, "hakimsen, bir Prieneli kararı ver" denilmeye başlanmıştı. (yanda meclis planı)
Başka bir gizemlilik var Priene’de. Samsun (Mykale) dağının eteklerine kurulu kentin Büyük Menderes Deltası'na ve Ege Denizi'ne hâkim manzarasının yanı sıra insanı ezmeyen mimari özellikleri sayesinde kentin sokaklarında dolaşırken, daha önce gezmiş olduğumuz antik kentlerde hissetmediğimiz bir duygu yaşıyoruz. Bunda antik kentin yerleşimi, konumu kadar bilge Bias’ın kulağımıza fısıldayan öğretilerinin de etkileri olduğu bir muhakkak. Çünkü Bias doğru bildiğini yapmak için türlü sözcüklerle oynayan bir sihirbaz adeta. Usta müzakereci ve bir avukat aynı zamanda.
Lydia’nın İonia’daki tahakkümünün arttığı ve karadaki tüm
kentlerini haraca bağladıkları dönemde Bias Lydia sarayına arabulucu olarak
gönderilir. Tahtında mağrur bir edayla oturan Alyattes adalılara karşı bir
donanma hazırladığını, yakın bir zamanda sefere çıkacağını söyler. Bias bunun
üzerine adalıların binlerce at satın aldıklarını ve önce davranıp karaya
çıkarak Lidya’yı işgal etmek istediklerini söyler. Alyattes, “Denizden başka
bir dünya tanımayan halklar nasıl olur da karada savaşırlar” diyerek yanıtlar.
Bias; “Siz denizi ne kadar biliyorsanız, onlar da karada savaşmayı o kadar iyi
becerirler” karşılığını verir.
Alyattes Bias’ın kendisine vermiş olduğu bu bilgi ve yorum karşısında onu kutlar. Ardından Bias bu haberin aslında doğru olmadığını söyler. Böyle bir örnekle Bias, kendisine göre doğru görünenin gerçekte ne kadar yanlış olduğunu kanıtlamak istemiştir. Bunun üzerine Alyattes adalılara saldırmaktan vazgeçer, çünkü çok az bildiği denizcilik yöntemleriyle adalılara karşı işgal girişimini göze alamaz.
Alyattes Bias’ın kendisine vermiş olduğu bu bilgi ve yorum karşısında onu kutlar. Ardından Bias bu haberin aslında doğru olmadığını söyler. Böyle bir örnekle Bias, kendisine göre doğru görünenin gerçekte ne kadar yanlış olduğunu kanıtlamak istemiştir. Bunun üzerine Alyattes adalılara saldırmaktan vazgeçer, çünkü çok az bildiği denizcilik yöntemleriyle adalılara karşı işgal girişimini göze alamaz.
Bir başka örnek ise; Alyattes Bias’ın gençlik yıllarında
Priene’yi kuşattığında bir başka oyunla Alyattes’i yola
getirir. Kuşatmadan sonra kentte ciddi bir kıtlık baş gösterir. Bias iki katır alıp bunları kısıtlı
imkanlarıyla besleyerek tıka basa doyurup şişirir. Bu durum karşısında herkes deli gözüyle bakmaya başlar kendisine. Oysa Bias'ın bir bildiği vardır elbet. Bir sabah bu gürbüz katırları
Alyattes’in ordugâhının bulunduğu araziye salıverir. Alyattes bu karınları şiş
sağlıklı katırları görünce Priene’de uzun süre yetecek kadar erzak stoğu
bulunduğunu düşünür. Gönderdikleri elçiyi büyük bir salonda ağırlar. Dev kum
yığınlarının üzerini elindeki son mısır taneleriyle kaplar. Bolluk görüntüsü
vermeye çalışır, ve elçinin inandığı bu tahıl bolluğu karşısında ardından Lydialı’lar
kan dökmek yerine makul bir haraç anlaşması yaparak evine döner. İşte, Bias kendine has uzlaşmacı yöntemiyle
onları alt etmiştir.
Dikkat çeken bir diğer yapı ise Athena Tapınağı.
Romalı mimar Vitruvius’un sözünü ettiği,
sıradışı İyonik Athena Tapınağı, Pytheos ustanın eseriydi. Ayağa kaldırılıp
restore edilmiş sütunları hangi açıdan bakarsanız bakın görsel etkisinden hiçbir şey
kaybetmiyor. Sırtınızı denize verip baktığınızda, tapınağın Samsun Dağı'nın
heybetiyle yarıştığını görürsünüz. Dağ tarafından bakıldığında ise ortaya
bambaşka bir manzara çıkıyor. Bu kez tapınak sonsuzluğa açılan bir kapının
eşiğinde durur gibi heybetli mi heybetli.
*****
Antik kentin tiyatrosu ise
son derece etkileyici. MÖ 3. yüzyıla
tarihlenen ve 5000 kişilik olduğu düşünülen tiyatro oldukça sağlam durumda.
En ön sıradaki beş adet koltuk ve bunların tam ortasındaki sunak taşı hemen dikkatimizi çekiyor. Bu koltuklarda kentin ileri gelenleri otururmuş. Sunak taşında ise oyun başlamadan önce şarap ve tiyatro tanrısı Dionysos adına kurban töreni yapılırmış. Bir de o günlerdeki yaşantıyı hayal etmemizi kolaylaştıracak bir başka detay daha dikkatimizi çekiyor. Oturma yerlerinde görülen dört köşe delikler de nedir acaba. Meğer bu delikler, izleyicileri yağmurdan ya da güneşten korumak için kullanılan tentelerin direklerini tutturmak içinmiş.
En ön sıradaki beş adet koltuk ve bunların tam ortasındaki sunak taşı hemen dikkatimizi çekiyor. Bu koltuklarda kentin ileri gelenleri otururmuş. Sunak taşında ise oyun başlamadan önce şarap ve tiyatro tanrısı Dionysos adına kurban töreni yapılırmış. Bir de o günlerdeki yaşantıyı hayal etmemizi kolaylaştıracak bir başka detay daha dikkatimizi çekiyor. Oturma yerlerinde görülen dört köşe delikler de nedir acaba. Meğer bu delikler, izleyicileri yağmurdan ya da güneşten korumak için kullanılan tentelerin direklerini tutturmak içinmiş.
Athena Tapınağı'nın
sütunları, Tiyatro’nun yanındaki agora, Zeus Tapınağı, Demeter
Tapınağı, Eşsiz boluleuterion binası, güzel taş işçilikli surları ve konutları
bir hayli ilginç.
116 metre uzunluğundaki Kutsal Stoa, tiyatroya yakın
gymnasium, sukemerleri, Doğu Roma dönemine ait kale ve piskoposluk kilisesi de
buraya kadar gelmişken görülmeden gidilmemeli.
1633 yılından günümüze kadar Batılı arkeologlar kenti
kazmışlar. Özellikle Almanlar ve İngilizler Osmanlı’nın çöküş döneminde kentin
bazı tapınaklarını ve eserlerinin çoğunu (başta Berlin Müzesi’ne olmak üzere) pek çok
ülkeye taşımışlar.
Bu gezimizi Bias’ın
sözleriyle bitirelim..
Prieneli Bias yaşadığı
çağda insanlığı; adalete, doğruya, iyiye
yönlendirir, O’nun haksızlığa tahammülü yoktur ama her zaman temkinli olmayı
tavsiye eder:
‘İşe başlamak için acele etmeyin ancak işe başladığınızda sıkı sıkıya sarılın’ der. “Yaptığınız şey üzerinde düşünün.” - “Çok dinleyin, yerinde konuşun.” - “İkna ederek alın, zorlayarak değil.”
‘İşe başlamak için acele etmeyin ancak işe başladığınızda sıkı sıkıya sarılın’ der. “Yaptığınız şey üzerinde düşünün.” - “Çok dinleyin, yerinde konuşun.” - “İkna ederek alın, zorlayarak değil.”
“Yanılmamak için erken konuşmaktan nefret edin; ardından pişmanlık
gelir.”
“Size mirasım açıktır; merhamet
sahibi olun ve birbirinizin halinden anlayın. Topraklarınıza ancak bu sayede
barış ve huzur gelecektir.” der
Bugün, her zamankinden çok, adalete ihtiyaç duyduğumuz
süreçlerden geçerken… antik çağlardan gelen bu öğretilere kulak vermeli..
Sonbaharla birlikte havaların biraz
daha serinlediği ve doğa yürüyüşleri için de elverişli olan hazan mevsiminin en
güzel günlerini yaşadığımız şu günlerde, bölgenin yakınlarına yolunuz düşerse eğer, mutlaka
bu antik kenti ve yakınındaki civar köyleri de ziyaret etmenizi öneririm.
Her şeyden çok hukuk ve adalete gereksinim duyduğumuz bu süreçte "Adalet arıyorsan eğer, Priene’ye git!" postunuz hem adıyla hem de içeriğiyle hafızalamıza yine damgasını vurdu. Defalarca gezdiğimiz ve çok sevdiğimiz antik kentler belleğimizin sisleri arasından renklenip, bilgiler yenileriyle can buldu. Hele ki antik görseller arasına serpiştirilmiş bilge sözlere ne demeli... Teşekkürler Esin Hanım.
YanıtlaSilAyrıca, arşivime nereden aldığımı anımsamadığım 68 kuşağı ağabeylerimizden Yaşar Yılmaz'ın (sizin de vurguladığınız gibi) anadolu'nun yağmalan eserleri peşinden giderek, verdiği hizmetlerin özetini izninizle aşağıda ayrıca paylaşacağım.
Değerli yazı, görsel ve emekleriniz için teşekkür eder, esenlikler dilerim Esin Hanım.
@Mehmet Osman Çağlar,
SilAntik kentleriyle oldukça zengin ve yaklaşık 4000 yıllık yazılı kaynaklara sahip, MÖ 9600 yılına tarihlenen, Göbekli Tepe'deki dünyanın en eski yapısı ile uygarlıkların dönüm noktası kabul edilen Mezopotamya'sı; Çatalhöyük'ü ile UNESCO listesine giren... Luvi'lerden, Hattilere,Hititlere, Makedonyalılar'a, Roma'dan Bizans dönemine, Selçuklu' dan Osmanlı Dönemi ve günümüze kadar muhteşem bir tarih, kültür ve doğa zenginliği ile dünyanın merkezi olacak kadar özel bir coğrafyadır Anadolu'muz.
Tarihin ilk çağlarından itibaren pek çok koldan gelip burada birleşerek harmanlanan, renkli mozaiği içinde kök salmış, nice değerli düşünüre, alime, bilgine, sanatçısına ev sahipliği yapmış ve bugün dahi eserleriyle, düşünceleriyle hayatlarımıza etki etmiş ve halen daha yararlanabileceğimiz pek çok bilginin öz vatanı, kaynağıdır Anadolu'muz.
Her zamankinden daha çok akıl ve bilime, iz bırakan önderlerin, bilgelerin öğretilerine ihtiyaç duyduğumuz günlerden geçmekteyiz.
Bir kez yakından o antik kentleri görmesin insan!.. Güvenlik amacıyla daha korunaklı olduğu için dağlık bölgelere kurulan kentlerde dahi, tiyatrosundan, spora, ticaret hayatından eğitime ve sosyal alanlara, su kültüründen, adalete, hukuk' a kadar bir kent olgusu nasıldır, nasıl olmalıdır!.. düşündüren!.. çok geniş açılardan bakmamızı sağlayan mimari unsurlardan, bilgece önemli ayrıntılara kadar neler neler... ve geçmiş asırların izlerini sürüyor olmak gibi!.. muhteşem duyguları yaşamak da eklenince..
*Türkiye'nin Antik Kentleri konusunda oldukça yetkin bir isim Yaşar Yılmaz. Ve aydınlatıcı çalışmaları, titiz araştırmaları sonucunda çıkarmış olduğu kitapları, yayınları ile de önemli bir kaynaktır. Hazırlamış olduğum bu post.a destek veren yorumunuz ve Yaşar Yılmaz'a ait aşağıdaki önemli bilgiler adına size çok teşekkür ederim Mehmet Bey.
Yaşar Yılmaz Anadolu’dan yağmalanan tarihi eserlerin ve kültürel varlıkların peşine düştü. ABD, İngiltere, Avusturya, Almanya, Danimarka, Rusya, ve Yunanistan’a gitti. Yüzlerce müze gezdi. Türkiye’den kaçırılan 40 bin eseri buldu ve fotoğraflarını çekerek belgeledi. Neler bulmadı ki: Paris Louvre Müzesi: Mağnesia’daki ünlü mermer tapınak kabartmaları, Asos’dan sökülen tapınak parçaları ve yüzlerce dev boyutlu mermer, bronz heykeller. Hitit, Urartu, Bizans, Selçuklu, Osmanlı eserleri. Londra British Museum: Ksantos’dan (Eşen-Antalya) Nereitler anıtı, Knidos’tan (Datça) 600 civarında büyük boy heykel, Mozeleum (Bodrum’daki ünlü, dünyanın 7. harikasının mermer süslemeleri ve heykelleri). New York Metropolitan Müzesi: Sardes’ten (Salihli) sütun ve diğer eserler, Bergama’dan büyük bronz heykel, Priyene, Milet ve Efes’ten heykeller, mermer lahitler, Kültepe’den (Kayseri) Sümer-Asur dönemi eserleri. Boston Müzesi: Asos eserleri Washngton Dumborton Oaks Müzesi: Antakya mozaikleri ve Bizans eserleri. Baltimore Müzesi: Antakya mozaik koleksiyonu. Chicago Sanat Müzesi: Selçuklu- Osmanlı eserleri. Chicago Üniversitesi Şark Eserleri Enstitüsü Müzesi: Alişar eserleri. Los Angeles Getty Villa : Burdur- Antalya yöresinden Kremna mermer kadın heykelleri.Viyana Ephesus Müzesi : 50 m’ye yakın mermer duvar frizleri Efes’ten giden binlerce eser. ****Berlin Alte Müzesi : Priyene, Milet’ten mermer heykeller. Berlin Pergamon (Bergama) Müzesi : Büyüktapınak, Milet ve Priyene’den tapınaklar, Zincirli’den Hitit tapınağı, Hattuşaş’dan heykeller, 33 metreye 14 metrelik dev boyutlu Milet pazaryeri giriş duvarı ve Selçuklu dönemi camilerine ait eserler. Tübingen Üniversite Müzesi: Antakya’dan heykel ve Troya eserleri. Danimarka Ulusal Müzesi: Troya eserleri. Kopenhag David Müzesi: Selçuklu eserleri, Konya’dan türbe sandukası, Cizre Camii’nin ünlü tokmağı başta olmak üzere 14 ve 16. yüzyıl çini koleksiyonu. Daha sırada 60 bin eser var.
YanıtlaSil@Mehmet Osman Çağlar,
SilYaşar Yılmaz'a ait çok önemli bir çalışma. Ve ne kadar acı, düşündüren bir tablo.
Talan ki ne talan!..az buz değil!.. Bu koca taşlar habersiz gidebilir mi hiç!.. ?
minareyi ç/alan kılıfını hazırlar elbette!..
Diğer yandan; gerçekler ise başka bir paradoks. Heykeli, mabedi, birer taş parçası görüp gözden çıkarılmasına izin veren, başka dinlere, inançlara, insana saygı göstermeyip yakıp yıkan ve çıkar sağlamak amacıyla define avcılarının vandallığına heba edilen, eden de yine .... Oysa her taş yerinde ağırdır!.. bu antik kentlerin çoğu sahipsiz!..bir tek görevlinin dahi bulunmadığı çok yer var.. kimi ise yerin altında keşfedilmeyi bekliyor..
Öncelikle, doğru bir yönetim, tarihte-kültürde-sanatta-ekonomide-siyasette
köklü bir eğitim + devlet politikası + BİLİNÇ + doğayı ve insanı; din, dil, ırk ayrımı yapmadan SEVMEK gerek..
Ne güzel anlatmışsın.. Bütün tarihi kentlere gitmek istiyorum. Sokaklarında dolaşmak bambaşka bir duygu...
YanıtlaSil@Handan,
SilTeşekkür ederim Handan'cım.. O tarihi kentlerde asırlık taş harabelerinin, patikaların arasında dolaşmak gerçekten çok başka bir duygu. İnşallah istediğiniz bütün antik kentlere gidersiniz.. :) İyi bir hafta sonu dilerim.Sevgilerle..
Esin hanım, yine gidip yazdığım yöreleri sanki gidip görmemişim gibi ilginçlik ve bilinmeyenleriyle anlatmışsınız. Doğrusu yazılarınız, resimleriyle birlikte tümüyle ciddi emek verilmiş ve üzerinde titizlikle çalışıldığı açıkça belli olan yazılar. doğrusu sizler gibi ülkemiz dostu insanları tanımakta büyük keyif duyuyorum. Bloğunuzu takip etmek büyük bir ayrıcalık. Ne yazık ki her zaman değerli çalışmalarınıza hakettikleri yorumları her zaman yapamıyorum. Ama devamlı izlediğimin ve benim için çok değerli bir blog olduğunun bilinmesini rica ediyorum.
YanıtlaSilİçten sevgi ve teşekkürlerimi sunuyorum.
@Mehmet Bilgehan Merki,
SilBilmukabele, aynı duyguları bizler de sizin paylaşımlarınızda hissetmekteyiz. Merak etmek, keşfetmek, her keşifte bir başka gizin, düşün peşine düşmek.. Tarihin gizleri, doğanın sesleri, renkleri çok cezbedici. Yurdumuz' un her köşesi ayrı güzel, antik kentlerimiz de öylesine katman, katman kültürler sentezi ki!. Her katmanın altından ayrı bir zenginlik, ayrı bir öğreti fışkırıyor. Bu duyguları yaşamak çok başka bir şey. Siz de bunu fazlasıyla bilenlerdensiniz.. Değerli düşünceleriniz için çok teşekkür ederim. Size ve ailenize güzel bir hafta-sonu dilerim. Esenliklerimle..
YAZDIKLARININ BİR KISMINI DİYEMEM ESİN, HEPSİNİ, İNCELEYEREK BELGELERİ İLE SUNDUĞUN TÜM BU BİLGİLERİN BİR KİTAPTA TOPLANIP OKULDA ÖĞRENCİLERE SUNULMASINI HAYAL EDERİM NE ZAMAN OKUSAM BİR YAZINI.. HATTA DURAKSAR HAYAL KURARIM .. ÖYLESİNE GÜZEL ÜYLESİNE GERÇEK VE EĞİTİCİ BİR SUNUŞUN ANLATIŞIN VAR Kİ, OKUYAN HER ÇOCUĞUN AKLINDA SİLİNMEMEK ÜZERE KALACAĞINDAN EMİNİM. KEŞKE EĞİTİMSİZLERİN DOLDUĞU BİR MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞIMIZ OLMASAYDI.. AKLINA BİLGİNE VE EMEĞİNE SAĞLIK..
YanıtlaSil@gülsen VAROL,
SilSizin gibi değerli bir insan ve son derece birikimli bir öğretmenden bana şevk veren bu sözleri duymak benim için çok anlamlı. Çok teşekkür ederim Sevgili Gülsen Hoca'm. İnanmayacaksınız ama öğrencilik yıllarımda özellikle orta öğrenim yıllarımda, bugünkü 'ben' ile kıyaslanamayacak kadar tarih derslerinden sıkılır, hiç zevk almaz...ne tarihi okumaktan ne de tahtaya kalkıp anlatmaktan hoşlanırdım. Hemen her yıl, dönem sonlarında genellikle 'teşekkür' veya 'taktirname' alan ben, bir tek tarih derslerinden 'geçer - orta' olacak kadar not alırdım.Çok açık söylemem gerekirse bu isteksizliğime sebep olarak sadece derslerimize giren öğretmenlerimizi suçlamak doğru olmaz belki, ama; ne müfredatın tam, ne de öğretmenlerimizin bizleri tarih derslerini sevdirecek bir vizyonda olduklarını söyleyebilirim. Ezberleyerek sadece 'sınavları geçecek kadar' genel-geçer bir tarihi bilgi yanında bir o kadar da, kimi gereksiz detay bilgilerle aldığımız eğitimler çoğu kez 'zul' gelirdi bizlere. Eğitimde öğrencilere verilecek olan o bilgileri destekleyecek önemli unsurlardan biri, o tarihi yeniden bizlere yaşatan ve öğreten açık ve kapalı 'MÜZELER' ve ayrıca KÜLTÜREL GEZİ TURLARIDIR. Görsel olarak yerinde veya animasyonlarıyla; tıpkısının aynısı görsel sunumlarla gören... ve çocukların anlayabileceği bir dilde, biraz da hikayeleştirerek yapılan anlatımlar, sunumlar bir öğrencinin tarihi çok daha başka gözle görmesi, ine ve bu dersi sevmesine olanak verecektir.
Temennimiz AVM.ler yerine daha çok müzenin açılması ve kalıcı bilgilerle, daha çok sorgulayan, araştıran, hayata ve dünyaya geniş ufuklarla bakan, vizyon sahibi bir neslin oluşumunda küçücük de olsa bir ışık bir 'bakış açısı' sunmaktır. Bunu başarabiliyorsak eğer ne mutlu bize..
En derin sevgi ve saygılarımla..
Esinim.. yine yeniden etkilendiğim yazını sanki ilk kez okuyormuşum gibi yeniden hatmettim aç bir kurt gibi..
YanıtlaSilDersleri öğrencilere sevdiren veya tam tersi nefret etmesine sebep olan öğretmenlerdir.. Bir ders çıkışı sınıftan çıkan öğrencilerin arkasından yürürken, birisinin "yaaa ne kadın be ağzının içine baktırıyo valla ulan 45 dakka nasıl geçti anlamadım iyi mi?" dediğini duydum.. Yanındakinin ikazı ile arkasını dönüp beni görünce pancar gibi olup, "hocam senin yumruğun da hafiftir indir ağzıma" demişti.. Şuna inanıyorum ki sen, içindeki cevheri kendisi keşfeden ender yeteneğe sahip birisin.