Tekfur Sarayı, İstanbul Fatih İlçe sınırları içerisinde, Edirnekapı
Semti’nde bulunuyor. Kara surlarına bitişik olarak inşa edilmiş olan saray, kalın duvarlarla çevrilmiş ilginç bir mimariye sahip. Tekfur Sarayı hem Bizans imparatorluk Sarayı, hem de bir prens evidir. Bizans´ın son asırlarında kullanılan görkemli
Blahernai Sarayı kompleksinden bugün sadece Tekfur Sarayı denilen bu yapı
ayakta kalabilmiş. Bu eser bugün dünyada bulunan tek Bizans Sarayı'dır. Piri
Reis´in meşhur İstanbul minyatürünün de en önemli figürlerinden biridir. Ayrıca
meşhur Kaşıkçı Elmasının da bulunduğu yerdir burası.
Tekfur Sarayı’nın ne
zaman ve kimler tarafından inşa edildiği konusunda net bir bilgi bulunmuyor. Bazı kaynaklar 11.
Yüzyıl, bazıları ise 14. yüzyılda kurulduğu yönünde olsa da yaygın olarak
kullanılan yapım tarihi 1143-1180’dir. Tekfur Sarayı adını Erken Osmanlı döneminde alıyor. Bu Saray yabancı kaynaklarda 'Konstantin
Sarayı' (Palatium Constantini) 'Porfigennetos Sarayı', 'Taç Saray' gibi isimlerle de
anılıyor. Tekfur terimi
o dönem Bizans İmparatorları ve derebeyleri için kullanılıyormuş.
İlginç mimarisi ve
bugünkü yapının süslemeleri ile mimari öğelerin tarihlendirilmesi 10. Ya da 13.
Yy. arasında değişmektedir. Bu kadar farklı tarihlendirmeler Saraya dair
kurguların da bir hayli fazla oluşuna sebebiyet vermiş.. Osmanlı devrinde ise
burası ilk olarak 1492'de Endülüs'ten getirilen Yahudiler için toplu yerleşim
alanına dönüştürülmüş.(Görsel buradan)
Fetihten sonra
Tekfur Sarayı 16. Yüzyılda Osmanlı Sarayı’nın fillerini, zürafalarını, koyduğu
bir barınak olmuş. Daha sonra çevresini çini atölyeleri ve barınaklar sarmış.
On sekizinci yüzyıl başlarında ise seramik atölyesi olarak kullanılan “Tekfur Sarayı”, on dokuzuncu yüzyıl ortalarından itibaren cam ve cam ürünleri imalathanesine dönüştürülmüş.
Osmanlı’yı
Dünya çapında tanıtan İznik Çiniciliğinin revaçta olduğu dönemde Lale Devri’nin
Sadrazamlarından İbrahim Paşa burada bu mesleği yaygınlaştırmak amacıyla çini
atölyeleri kurdurmuş. O dönemde üretilen İznik çinileri Osmanlı yapılarında oldukça
kullanılmış.
Taşların dili olsa da konuşsa…Kim bilir ne çok şeye tanıklık etti bu saray!..
Evliya Çelebi ise burayı İstanbul’un mutfak masraflarından birini çözen bir tılsım mekânı olarak görmüş;
“Tekfur Sarayı’nda, Mahayilaki adlı
bir hakim, siyah bir sütun üzre, tunçtan bir ifrit sureti yapıp yılda bir kere
bu ifrit nara atıp ağzından ateşler yere saçılıp herkes o ateşten bir kıvılcım
alıp evinde mutfağına koysa o adam hayatta oldukça o teş sönmezdi.” demiş.
Sarayın hemen
altından Balat'a uzanan yolun şimdiki ismi Şişhane Caddesi, eski adı ise Şişehane Caddesi imiş. Çünkü 19. Yy. başlarında burada bir şişehane
açılmış. Dolayısı ile caddeye de Şişehane adı verilmiş. Bugün de Şişhane (Şişehane)
tarihi kimliğine uygun bir şekilde avizecilerin teşhir yeridir adeta..
Günümüzde ise büyük bir onarım geçiren ve yapılan restorasyonu
ile (alüminyum çerçeveli pencereleri ile!!) medyada bir hayli tartışma konusu
olan Tekfur Sarayı sadece geçmişin tılsımlı gizemleriyle değil, bugün de özgün mimarisi
ile kendisinden bir hayli söz ettireceğe benziyor.
*****
*****
Kariye Müzesi'ni ziyaret ettiğinizde aynı lokasyonda yer
alan ‘Tekfur Sarayı’nı görmeyi de ihmal etmeyin derim.. Böylece her iki sarayı
da görebilir.. ve Edirnekapı semtinin sokaklarında yürürken elinizde fotoğraf makinenizle o tarihi dokuyu fotoğraf karelerine yansıtırken nostaljiye
bir yolculuk da yapabilirsiniz.
Esin Bozdemir
Yayınladığın her bir yazının, (görmüş bile olsam) o güzel fotoğraflarla anlatışının hayranıyım Esin.. Taa Kars'tan Ardahan'a.. uzanıp gittiğim doğu ekspresinin tadı ömür boyu zihnimde iken sanki ilk kez görüyormuşum gibi beni yeniden keşfe çıkartan yazılarına da hayranım.. Bunlar bir öğreti.. tam anlamı ile bir ders.. Okunması ve hafızalarda saklanması gereken..
YanıtlaSilEllerine, bilgine ve zevkine sağlık ..
@gülsen VAROL,
SilBeni motive eden güzel düşünceleriniz için teşekkür ederim Gülsen Hoca'm..
Güzel bir hafta dilerim.. Sevgi ve saygılarımla..