8 Ağustos 2016 Pazartesi

Beyoğlu'nda bir şaheser: Botter Apartmanı


Bir zamanlar Beyoğlu, zarif hanımefendi ve beyefendilerin grantuvalet giyinip arz-ı endam ettikleri, sanatın ve modanın kalbi durumunda idi. Bugün yine kültür ve sanatın merkezi İstanbul olsa da, özellikle Beyoğlu’nun o eski günlerinden eser kalmadığı aşikâr. Bizler o günleri göremesek de,  o günleri ucundan kıyısından, kısmen de olsa yaşayan annem ve artık hayatta olmayan uzak akrabalarımız, kibar mı kibar, İstanbul hanımefendilerinin anlattığı Beyoğlu; renkli insan portleri, kabaraleri, sinema salonları, sanat atölyeleri, moda evleri, pastaneleri ve daha pek çok detayı ile bambaşka bir görüntüde imiş.

Bugün İstiklal Caddesi’nde yürürken, kafanızı hafifçe kaldırıp sağınızdaki ve solunuzdaki tarihi yapılara dikkatlice baktığınızda geçmişin izlerini görebilmeniz mümkün.

Sanat, estetik anlayışın, yaratıcılığın, zarafetin birer timsali. Tarihi yapılardaki, o zarif mimari dokunuşların her birinde, ince işçiliği ve sanatı görmek bu anlayışın bir göstergesi. Şimdi alabildiğince görüntü kirliliği hakim. Tarihi yapılar, özellikle sanat icra eden mekanlar bir şekilde kitabına uydurulup yıkılıyor yerini sanat ve estetikten uzak, soluk benizli ruhsuz yapılar ve AVM.ler alıyor.


Kısa bir süre önce gittiğim Beyoğlu’nda, İstiklal caddesi'nden tünele doğru yürürken, özellikle bir yapı oldukça dikkatimi çekti. Başımı kaldırdığımda, yapının dış yüzünde gördüğüm harika rölyefler ve içlerinde capcanlı bakan bir kadın başlı rölyef bana bu mekanın vaktinde oldukça önemli bir mekan olabilme ihtimalini aklıma düşürdü… sonrasında yaptığım araştırmalarda düşüncemde hiç de haksız olmadığımı anladım.

Efendim bugün her tarafı dökülen, üzerinde yeşil sarmaşıkların ağaç olduğu  bu mekan vakti zamanında Sultan Abdülhamid'in özel terzisi, (bugünkü tanımı ile ‘ imaj maker’ı) Jean Botter’a ait olan bir yapı imiş. (Görsel Jean Botter buradan)

Kendi adı ile anılan Botter Apartmanı  vaktiyle tek bir ailenin tüm özel ve mesleki yaşamlarını içinde geçirdikleri çok katlı bir konut-işyeri bileşenidir. Jean Botter, XIX.yy sonlarında İstanbul'a göç etmiş Hollandalı bir terzidir. Osmanlı üst tabakalarınca çok tutulmuş, çok ünlenmiş, çok da zengin olmuştur. 

Öyle ki Botter, İstanbul Boğazı’nın Anadolu yakasında Kadıköy Fenerbahçe Kalamış Caddesine cepheli olarak dört köşk daha inşa ettirir. Bu köşklerden iki tanesi günümüze gelebilmiş. Kalamış Sahilinde önünden geçerken çok beğendiğim beyaz bir köşk vardır, böylece bu köşkün ilk sahibelerinin de Botter Ailesi olduğunu öğrenmiş bulunmaktayız. Botter Ailesi’nin yazlık olarak kullandığı bu mekanın fotoğraflarını da en kısa zamanda çekip bu posta ekleyeceğim. (Yandaki görsel buradan)

Tekrar dönecek olursak Botter Apartmanı’na, yani Botter ailesinin hem kışlık, hem de terzi dükkanı olarak kullandıkları Botter Moda Evi’nin kuruluş hikayesine.

1890'ların Art Nouveau akımı, çok geçmeden her yönüyle Levanten ve yabancılar aracılığıyla İstanbul'da da yaygınlaşır. Bir modacının (Jean Botter), o günlerin gözde mimarına (Raimondo D'Aronco), Pera'nın en ünlü caddesinde yaptırttığı apartman da, elbette ki bu modanın en seçkin örneği olacaktır. (Yandaki görsel: Raimondo D'Aronco)

Bu şaheser niteliğindeki mekanın tarihine uzandığımızda yıl 1900'lerin başıdır.

- Botter, mesleki etkinliklerini Batı’daki örnekleri gibi kurumsallaşmış bir biçimde, bir modaevinden sürdürmeyi kararlaştırır ve uygun bir arsa bulup, deneyimli ve yetenekli bir mimar seçer.

Seçilen arsa, Tünel’de İsveç Büyükelçiliği’nin hemen yanındaki caddeden arkaya doğru, belli bir açıyla yönelen oldukça dar, uzunca bir arsadır. Yapı “bitişik nizam”da yapılır. Yedi katlı, düşey bölümlemede cephe düzeninde, Botter ailesinin günlük yaşam aşamaları başarıyla yansıtılır. -

Kimi kaynaklarda ise efendim bu yapının İmparatorluğun siyasi açıdan kaynadığı ama bir taraftan İstanbul’u saraylar ve görkemli binalarla donattığı 20. yy’ın başlarında; bu sıralarda mesleği terzilik olan Jean Botter'ın Hollanda’dan İstanbul ‘a gelişi ile ve şansının da yaver gitmesi ile sarayda II. Abdülhamit ‘in terzisi oluşudur. Bir rivayete göre sarayda çalışmaya başladıktan sonra terzisinin çalışkanlığından, titizliğinden ve modern ile klasik çizgileri birleştirmesinden etkilenen II. Abdülhamit  birgün Botter’e “seç istediğin bir yer ara da sana bir modaevi yaptıralım” dediği...ve
2. Abdülhamit’in modacısına verdiği değeri göstermek için özellikle gözde mekanını Pera’da seçtiği yönündedir.

Botter Modaevi 1901’de açılır. Burası Türkler’in tarihe geçen ilk modaevidir.

Usta terzi, Botter apartmanın birinci katında, öndeki büyük salonda, konuklarını kabul etmektedir; arka odalar ise işlik düzeninde yardımcılara ayrılır.  Daha yukarıdaki katlarda ise, altı üyeli Botter ailesi özel yaşamlarını geçirip, sosyo-kültürel etkinliklerini sürdürmektedirler.

İçini görebilme imkanımızın olmadığı bu mekan; yüksek tavanlı, asma katlı büyük mağazası ile, Paris'teki benzerlerinden hiç de aşağı kalmayan Botter Modaevi göz kamaştırıcı dekorasyonuyla, kısa zamanda büyük bir sükse yaparak  “prestij” mekanı haline gelir.

İstanbul’un zenginlerine Paris’in son kreasyonları tanıtılır, defileler düzenlenir.  Jean Botter kendi devrinin Gucci'si kadar prestijlidir. Fakat ne yazık ki, çok fazla uzun ömürlü olamayacaktır. Çıkagelen Balkan Savaşları, 1. Dünya Savaşı ve ardından Cumhuriyetle beraber padişahlığın kaldırılması ile eski popülerliğini yitirir. Bunun üzerine Botter ailesi binayı satarak Paris’e göç eder. (1917)

Binayı Osmanlılar’ın son dönem bahriye Nazırlarından Hasan Hüsnü Paşa’nın oğlu Mahmut Nedim Oyvar alır. Oyvar Zeynep hanımla evlenir. Ancak bu evlilikten çocukları olmaz. Daha sonra bir evlat edinirler. Zeynep Hanım’ın son senelerinde, manevi kızı Emine Selbes arasında bir miras kavgası başlar. En sonunda ise hazine buraya el koyar.
Raimondo D’Aronco tarafından 1900’de tasarlanıp inşa edilmiş olan yapı birinci derece kültür varlığı olarak tescil edilmiştir.
Dış cephe ayrıntıları: Yapı, volta döşemeli, yığma tuğla kargir duvarlı ve cephesi taş kaplamalı olup, gerek mağaza, gerekse de konut girişinde mermer, bu kattan itibaren beşinci kata kadar organik kireçtaşı kullanılmış. Tüm cephe düzeninde, mimar D'Aronco’nun “Viyana Sezessionu” nu ne denli yakından izlediğini kanıtlamak istemiştir. Birinci kattaki kavisli küçük balkon, üst katlardaki diğer balkoncuklar, terasın tüm demir korkulukları ve yüzeyi dolduran yoğun bitkisel bezemeler; Sezession'un Viyana dışındaki en olgun örnekleri arasında kolayca yer alabilecek niteliktedir.  
O dönem İstanbul'unda böylesine özenli, nitelikli ürünler verebilen, deneyimli yapı, demir ve taş ustalarının ve marangozların (bir kısmı yabancı ülkelerden gelmiş olsalar bile) bulunmaları; elbirliğiyle böylesi bir başyapıtı ortaya çıkartmaları, olaya bambaşka boyutlar da getirmektedir. Eğrisel çizgili motif gruplarıyla biten beş yatay çizgili bir şeritle sonlandırılmış. İkinci kat pencerelerinin orta hizasında pilastırların üzerinde ve pencerelerin iki yanında birbirine benzer, üzerinde yaprak motifleri olan volutvari bezeme çeşitlerinin varyasyonları görülmekte. Üçüncü ve dördüncü kat aralığı hizasında ortadaki iki pilastır üzerinde yer alan madalyonlar kendilerini saran ve uçları aşağıya doğru sarkan kumaşla bezenmişken, dıştaki iki pilastır üzerinde yer alan madalyonların alt taraflarında yapraklardan oluşan bir çelenk ve saçları aşağıya doğru sarkan kadın başları yer almaktadır.  Dıştaki pilastırlar dördüncü kat hizasında, iç kısımdaki pilastırlar bu kat pencerelerinin orta hizasında sona ermektedir. - (Yardımcı Kaynak ve detaylı bilgiler burada )

D’ARONCO: OTTOMAN ARCHITECT


(D'Aranco'nun ülkemizde yapmış olduğu harika mimari yapıların yer aldığı dergi burada)


Derler ki, İstanbul sosyetesinin zarif hanımefendi ve beyefendileri bu şık tasarımlı yapıların önünden geçmek için dahi Beyoğluna giderler, fiyakalı fiyakalı yürürlermiş. Anlayacağınız Beyoğlu tam bir ’Beyoğlu’ imiş. Bizim için öncelikle bu mekanın önemi, sanatsal açıdan taşıdığı zenginliktedir.

Bir zamanların pirestij mekanı olan Botter Modaevi şimdi bu viran hali ile ne kadar hüzünlü. Kim bilir bu taş mekanlar ne çok şeye tanık oldular. Dile gelseler de bir konuşsalar.  Oysa tarihe ve sanata olan saygının birer ibaresi olarak bu mekanların korunması ve özüne uygun bir şekilde yaşatılıyor olması Beyoğlu’nu çok daha yaşanır kılacaktır.


Şimdi mekanlar dilsiz, sokaklar şiirsiz, insanlar !...

Esin Bozdemir

10 yorum:

  1. Geçmiş zamanlar, eski yıllar, eski insanlar, yaşanmışlıklar...
    Bazen düşünürüm, o taşların, eşyaların dili olsa da anlatsalar yaşadıklarını. Müzelerdeki giysiler, özel eşyalar da hüzünledirir beni. Farklı bir yaşamdan geriye kalan izler. Hayatın acımasız yanı belki de.
    Sağlıklı- mutlu günler...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @Makbule Abalı,
      Hayatlarımız, gelişen teknoloji ile eskiye göre çok daha konforlu ve daha bir kolay olsa da, aynı şeyi ne yazık ki, kültür ve sanatta ve asıl önemlisi duygu dünyalarımız için söyleyemiyoruz. Bu yüzden eskiye olan özlemlerimiz giderek büyüyor. Geçmişin izlerini taşıyan 'şeyler' ah keşke, bir dile gelebilseler!.
      Esenlikle...

      Sil
  2. Sana bir kere daha .. yok hayır olurmu hiç BİN kere daha teşekkür ediyorum Esin'im.. Gören gözlerinle .. ne olduğunu bilen ve sunan becerilerinle, her gün önünden geçilen ve ne olduğunu bilmeden bakan körler misali seyrettiğimiz ya da farkına bie varmadığımız nice muhteşem değerleri, bakan ama göremeyen gözlere sunduğun için.. Evet çok haklısın.. "şimdi mekanlar dilsiz, sokaklar şiirsiz!!!!" VE maalesef, insanlar artık hissiz..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @gülsen VAROL,
      Edebi hayatımıza katmış olduğunuz zenginlikler adına, asıl ben teşekkür ederim Gülsen Hoca'm. Usta kaleminizle kelimeleri oya gibi işleyensiniz. Sizden çok şeyler öğreniyoruz. Ben sadece görebildiklerimi yansıtmaya çalışıyorum.
      Bir zamanlar kültür ve sanatın, sosyal hayatın kalbi olan Beyoğlu, artık her geçen gün o kendine has dokusunu kaybediyor. Ve ne yazık ki, sanatın olmadığı yerde, duygular da yavaş yavaş köreliyor, insanlar hissizleşiyor...

      Sil
  3. Bilmediğimi ,görmediğimi gördüm öğrendim diye sevinirken Esin 'ciğim ; son cümlerin çarpıcılığı ile sarsıldım ve hüzünlendim ben yine...Muhteşem göreseller ve bilgi için çok teşekkürler ,sevgiler...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @Arzu Sarıyer,
      Ben de İstiklal Caddesi'nde yürürken, bu sanat şaheseri yapıyı ve özellikle gerçekmiş kadar başarı ile yapılmış olan o kadın başlı rölyefi gördüğüm o an, öylesine heyecanlanmıştım ki Arzu Öğretmenim!kim bilir daha neler, neler var keşfedilmeyi bekleyen... ama ne yazık ki, hiç bir şeyin değerini bilmiyoruz :( üzülmemek elde değil.. duygularıma ortak olduğunuz için ben teşekkür ederim, sevgilerimle..

      Sil
  4. Muhteşem bir yazı Esin Hanım, elinize sağlık, gerçekten Beyoğlu'nun şu anki hali içler acısı, daha biraz önce Beyoğlu'nun ruhunu kaybedişi işe ilgili bir yazı okudum, oysa sizin de yazdığınız gibi inanılmaz bir tarih inanılmaz bir zenginlik var her adımında... bu konuda biraz daha duyarlılık kazanılır inşallah da zarardan döneriz, sevgiler..:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @Eren O,
      Teşekkür ederim Sevgili Eren. Tek Beyoğlu mu? topyekun ülkemizin durumu içler acısı. Akıl ötesi, saçma sapan içinde yaşadığımız sıra-dışı gündemlerle... hayatımızdan çalınan yıllar! diyorum ben buna. Hiç bir şey akıl işi değil ki!. ne sanata, kültüre, ne tarihe, ne doğaya, ne insana..hiç bir şeye değer verilmiyor!. zenginliklerimizin farkında değiliz!. öyle saçma sapan geçiyor yıllar/ımız!. bomboş insanları gördükçe daha da içerliyorum :(( sevgilerimle..

      Sil
  5. Ah ne kadar haklısın...
    Bizde insanın insana saygısı kalmadı ki tarihi binalara, geçmişe olsun. Birilerinin çıkarları uğruna acımasızca yok ediliyor her bir yan. Rant uğruna ormanlarda bilinçli yangınlar çıkarılıyor.
    İngiltere'yi gördükten sonra bu durumumuzdan iyice nefret etmeye başladım Esinciğim. Sen de biliyorsun, yüzyıllardır dokunmamışlar ne binalarına ne yeşil alanlarına.

    Duyarlılığın ve emeğin için teşekkürler, sevgiler...
    Toplum geneli olarak adam olmamız biraz zor maalesef :(

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @Zeugma,
      İnsan çok üzülüyor değil mi!. hele gelişmiş, daha çağdaş ülkeleri gördüğünde..bir onlara, bir de bize bakıyorum!.kendi ülkemize, nelerle uğraşıyoruz..ne boş şeylerle...yazık oluyor geçen yıllara!. tazıya tut demişler, sonra tavşana kaç!. yap-boz tahtasına dönmüş bir memleket!. hırsızlıklar, ahlaksızlıklar, sahtekarlıklar, hainlikler hepsi var!. düzelmez bence de!. değil mi ki böyle arızalı bir maya var!. bir şekilde yine başka göllerde çalınır o maya, yine tutar!. ne ahlak, ne aidiyet, ne de bilimsel akıl yok çünkü!.
      Tarihin tanıklarıdır o mekanlar!. hangi inançtan olursa olsun, yıkmayacaksın, tam tersine koruyacak ve yaşatacaksın!. yıkarsan geriye ne kalır ki!. ulus bilinci kalır mı böyle!..özüne ait kültürün kalmaz... seni bambaşka bir modele adepte ediverirler kolaylıkla!.

      Değerli yorumun için ben teşekkür ederim Zeugmacığım..İyi hafta sonları dilerim.
      Sevgilerimle..

      Sil